Suriye’nin Türkiye’den Ayrılması
Ortadoğu’daki Osmanlı toprakları, Sykes-Picot Andlaşması ile paylaşılmıştır. İngilizler adına Mark Sykes ve Fransızlar adına Georges Picot tarafından 1916 yılında imzalanan bu anlaşmaya göre Fransa; Suriye, Lübnan, Kilikya ve Musul yörelerini, İngilizler ise; Ürdün, Irak ve Kuzey Filistin’i alacaktı.
Geri kalan Filistin topraklarında ise, uluslararası bir rejim ve sınırları belli olmayan bir Arap devleti kurulması kararlaştırılmıştı. Batılı devletler, Ortadoğu üzerindeki oyunlarını rahatça sahneye koyabilmek için suni olarak ortaya attıkları “Arap milliyetçiliği” ile Türk hâkimiyetinde asırlarca huzur içinde yaşamış Türk ve Arap milletlerini birbirine düşürmeye çalışmışlardır.
Bölgede yaşayan Türkmenler ise, hemen Halep ve Lazkiye’de müdafaa kuvvetleri kurup işgalcilere karşı mücadele vermişlerdir. Araplar, ancak I. Dünya Savaşı sona erdiği zaman yapılan vaadlerin boş olduğunu anlayabilmişlerdir. İngiltere ve Fransa arasında 23 Aralık 1920’de imzalanan San Remo Andlaşmasına ile Suriye ve Filistin, Fransız mandasına bırakılmıştır. Manda kararı, 29 Eylül 1923’de Milletler Cemiyeti tarafından kabul edilmiştir.
Osmanlılar I. Dünya Savaşı’ndan sonra bölgeden çekildi. 25-26 Ekim 1918 gecesinde Halep’i terk edip kuzeye çekilen orduların sonuncusu 7. Ordu idi ve başında Mustafa Kemal bulunuyordu. Ordunun çekilmesi ile Suriye tarafında kalmış olan Türkler, Müdafaa-yı Hukuk Cemiyetleri kurarak mücadeleye başlamışlardır.
Suriye ve Filistin Kuvva-yı Milliye-i Osmaniye adıyla örgütlenen bölgedeki direnişin reisi “Özdemir” takma ismini kullanan Ali Şefik Bey’dir. Kurtuluş Savaşı boyunca bölgedeki Türkmen direnişinin temel hedefi Türkiye’ye katılmaktı. Şubat 1919 tarihinden 22 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması’na kadar bölgede Fransızlara karşı sayısız çatışma ve taarruz yaşanmış, bu çatışmalarda çok sayıda işgal askeri öldürülmüş veya esir alınmıştır.
Suriye Türkmenlerine Uygulanan Asimilasyon Politikası
Suriye’nin izlediği Araplaştırma politikası nedeniyle burada yaşayan Türkler hızla milli benliklerini kaybetmektedirler. Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerden birisi olan Halep, Milli Mücadele sürerken “Misak-ı Milli” sınırları içine alınmak istenmiş ve burada “Kuvay-ı Milliye” teşkil etmiş; ancak 20 Ekim 1920’de Ankara İdilafnamesi’nin imzalanmasıyla bu bölge, Fransız mandası olan Suriye’ye terk edilmiştir.
Suriye’de Fransız mandası sürerken Halep’te, 1922’de, “Doğru Yol” adlı Türkçe bir gazete çıkarılmaya başlanmıştır. Bu gazetenin yayını 1926’a kadar devam edebilmiştir. Daha sonra yine Halep’te “Vahdet Gazetesi” ve haftalık “Yeni Mecmua” yayınlanmış ve bu dergi “Yeni Gün” adını alarak 1936’ya kadar yayın hayatına devam etmiştir. Ancak bu tarihten sonra Suriye’de her türlü Türkçe yayın yasaklanmıştır.
Bugün Suriye’de 3.5 milyon civarında Türk yaşamasına rağmen varlıkları hükümet tarafından tanınmayan, okulları, yayın organları, dernekleri olmayan bir azınlık olarak yaşama mücadelesi vermektedir. Türkmenlerin Türkiye sınırına yakın yerlerde oturmaları Suriye Hükümetlerinin onlara şüphe ile bakmalarına yol açmıştır. Suriye sınır bölgesinde yaşayan bu Türkleri geri çekerek 10 km’lik bir şerit halinde Arap köylüleri yerleştirmektedir.
Türkmenlerin büyükelçilik ve konsolosluklarla dahi ilişkileri kesilmeye çalışılmaktadır. Suriyeli idarecilerin baskı ve zulmünden korkan Türkmenler de daha başka sıkıntılara girmemek için resmi görevlilerden uzak durmak zorunda kalmışlardır.
Suriye’de yaşayan Türkmenlere karşı Araplaştırma politikası uygulanmış, buradaki Türkmenlerin örgütlenmemesi Suriye’nin işini kolaylaştırmıştır. Hatay’ın anavatana katılmasıyla Türklere uygulanan baskının da dozu artmıştır. Türkiye’ye gitmek isteyen Türkmenlere pasaport verilmemiş, gizli olarak Türkiye’ye gelenler ise vatandaşlıktan çıkartılıp, malları da gasp edilmiştir.
Türkmenlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde dahi Türkçe eğitim yapan ilkokul bulunmamaktadır. Okullarda eğitimin Arapça olarak yapılması, kültürlerine bağlı olan Türkmenlerde okumaya karşı bir isteksizliğin doğmasına neden olmuştur. Türkiye’de okumak isteyenler ise ancak bir başka Arap ülkesinden Türkiye’ye gelebilmektedir.
Suriye’de yaşayan Türkmenlerin pek çok hakları gasp edildiği gibi seçme ve seçilme hakları da çeşitli mazeretlerle kısıtlanmıştır. Toprak reformu adı altında Türkmenlerin elinde bulunan topraklar devletleştirilerek buralara Araplar yerleştirilmektedir.
Suriye hükümetleri nazarında Türkiye casusları olarak kabul edilen bölge Türkmenlerine yönelik her türlü baskı ve sindirme politikaları sergilenmektedir. Bölgedeki Türkmen varlığının izlerini silme ve Türkmen köylerinin isimleri değiştirme uygulamaları yürütülmektedir. Ayrıca aynen İran-Irak savaşında olduğu gibi Suriye’nin katıldığı savaşlarda da Türkmenler, bilinçli olarak ön saflara sürülmüşlerdir.
Suriye’de büyük gruplar halinde yaşayan Türkmenler, milli benliklerini koruyabildikleri halde küçük gruplar halinde yaşayanlar önemli ölçüde Araplaşmışlardır. Bu durum, İngilizler ve Fransızların Ortadoğu’yu ele geçirebilmek için Araplara aşıladığı Türk düşmanlığı etkisi ile bölgedeki Arap halkın aşırı fanatikleşmesi ve Türklere karşı duygularını kin ve baskı şeklinde yansıtmalarına dayanmaktadır.
Ayrıca Suriye hükümetlerinin bazı zamanlarda yoğun olarak uyguladığı plânlı iktisadi, kültürel ve idari baskılar yapması, günlük konuşma dilinin Arapça oluşu, Türk radyo yayınlarının uzun seneler boyunca Suriye’den dinlenememesi, spor ve kültürel faaliyetlerinin engellenmesi gibi konuları saymak mümkündür.
Suriye Türkmenlerine her alanda uygulanan baskı politikası ekonomik alanda da kendisini göstermektedir. Kırsal kesimde yaşayan Türkler genellikle ziraat, hayvancılık ve dokumacılıkla uğraşmaktadırlar. Suriye yetkililerinin izlediği olumsuz tavır nedeniyle bölgede yaşayan Türklerin ekonomik durumları her gün daha kötüye gitmektedir. Bayır-Bucak Türkmenleri, orman köylüsü olmalarına rağmen kışın yakacak odun bile sağlayamaz duruma gelmişlerdir.
Bölgedeki Türkmenlerin başarılı olduğu tütüncülük de başta Yunanistan ve Bulgaristan olmak üzere kimi Balkan devletlerinin de resmi ve gayriresmi uyguladığı desteklememe, ürünü ucuza alma, üreticinin kimliğine göre fiat verme ve ekim sahasını kısıtlama yöntemleri ile Türkmenlerin gelir kapısı olmaktan çıkarılmıştır. Tütünden gelir elde edemeyen Türkmenler, elma üreticiliğine başlamışlarsa da hükümetin bu ürünü çok ucuza almasından dolayı bundan da bir gelir sağlayamamışlardır.
Bölge dağlık ve ormanlık olduğundan çok az miktarda buğday ve arpa yetiştirilmekte, hayvancılık ise küçük kümes ve ahırlarda yapılmaktadır. Halep’te yaşayan Türkmenler diğer yörelerde yaşayanlara göre daha iyi durumda olmakla birlikte uygulanan toprak reformu sonucu ellerinde büyük araziler kalmamıştır. Devlet, diğer bütün konularda olduğu gibi tarıma verdiği kredi kullanımında da Türkmenlere zorluklar çıkarmaktadır. Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşmayıp, Türkiye’de yüksek tahsili seçenler ise döndüklerinde işsiz bırakılmaktadırlar.
Suriye’deki Türkmenlerde diğer ülkelerde azınlık olarak yaşayan soydaşlarımız gibi ağır insan hakları ihlalleri altında varlıklarını sürdürme çabası veriyorlar. Bu çabalarında ise, çok başarılı olduklarını söylemek mümkün değil. Suriye’deki soydaşlarımızın bir kısmı maalesef Araplaşmaktadır. Buna karşılık Türkiye, Suriye rejiminin baskısını daha çok artıracağı endişesinden Suriye Türklerinin haklarını koruyucu bir politika izlememiştir.
Türkiye - Suriye İlişkileri
Suriye, Hatay’ın anavatana katılmasını bir türlü hazmedemediğinden bu bölgeyi hala Suriye haritası içinde göstermektedir. Halbuki 22 Temmuz 1938’de Hatay’da yapılan sayım ve seçim sonucu ile halkın üçte birden fazlasının Türk olduğu belirlenmişti. Buna karşılık Arap ve Nusayri nüfus, sadece %10’luk bir oranı teşkil ediyordu.
Nusayriler, Esad’ın Suriye’de darbe yapması akabinde sünnilerle çatışmalarına ara vererek kendi aralarında bir birlik oluşturma kararı aldılar. Ayrıca Suriye ve Esad ile ilişkilerinde bir yakınlaşma gözlendi. Suriye yanlıları, bulundukları yerlerde taşınmaz mal alma ve nüfuslarını artırmaya özen gösterdiler.
Onların bu hareketleri, 1938 seçiminden 100 yıl sonra yeni bir seçim yapılacağı iddiasını güçlendiriyor. Suriye’nin bu iddiası anlaşmada böyle bir şey olmamasına rağmen devam ediyor[38].Türkiye, böyle bir antlaşmanın varlığını açıkça kabul etmese de Hatay konusunda attığı adımlar son derece dikkatli.
Devlet, aldığı son kararla Hatay’a tayin edeceği kamu personelini özel bir güvenlik soruşturmasına tabii tutuyor. Ayrıca Milli İstihbarat Teşkilatı’nın Hatay’da bir süredir sayı olarak normalin üstünde elemanı mevcut.
Suriye, Türkiye’ye yönelik faaliyetlerini hem gizli hem de açık yollarla sürdürmektedir. Bu kapsamda; PKK’ya açıktan destek vermekte, Hatay’ın bazı yörelerinde Nusayrilere finasman destek sağlayarak mülk edinmelerini temine çalışmakta (ancak Suriye’deki baskı rejimini yakından tanıyan Nusayriler, Türkiye’yi tercih ediyor), Hatay’lı gençlere Suriye üniversitelerinde kontenjan ayırmakta ve karşılıksız burslar sağlamaktadır .
Ayrıca Hatay’daki Nusayrîlerin ekonomik durumları iyi olmadığı halde Hataylı birçok Nusayrî genç Bilkent Üniversitesinde paralı okumaktadır. Bu gençleri eğitim giderlerinin Suriye tarafından karşılandığı iddia edilmektedir.
Suriye’nin Türkiye güvenliği aleyhinde çaba ve hareketleri yeni bir olay değildir. 1960’lı yılar sonu ile 1970’li yıllar başlarında Marksist-Leninist Türk örgütlerine destek veren Suriye, Ermeni Terör örgütü ASALA’ya da destek sağlamıştır. Bunun üzerine Türkiye, 1983’te bu ülkeye bir nota vererek ASALA militanlarının Suriye topraklarından çıkartılmasını istemiştir. Buna rağmen Suriye, bu tarihten sonra da PKK’ya her türlü lojistik, silah ve askeri eğitim desteği sağlamıştır.
Suriye’nin en önemli stratejik hedefi, Hatay’ı geri almak olmasının yanısıra Suriye-PKK ilişkilerinden Esat ailesi, büyük meblağda gelir sağlamaktadır. Suriye, Bekaa Vadisi üzerinden yaklaşık 4 milyar dolarlık bir uyuşturucu ticaretini kontrol etmekte ve ABD’ye giden eroinin yaklaşık %20’si Suriye kontrolündeki alandan sağlanmaktadır. Suriye, teröre verdiği desteğin sebebini Türkiye’nin su kaynaklarında denetim kurmasını engellemek olduğunu iddia etmektedir.
Ancak bu iddia, gerçeği pek yansıtmamaktadır. Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren 1984 yılında Hafız Esat’a teröre karşı ortak hareket etmeyi teklif etmiştir. Esat bu teklifi kabul etmiş, 1985 yılının Mart ayında Şam’da “Sınır Güvenlik Protokolu” imzalanmasına rağmen kağıt üzerinde kalmıştır.
Suriye ve yanısıra Irak’ın suların kullanımı konusunda ortaya attıkları projelerine dayanarak açıkladıkları gibi sulanabilir tarım arazileri gerçeği aksettirmemektedir. Her iki ülke de bu konuda uluslararası destek arama yoluna gitmişler, böylelikle Türkiye üzerinde ekonomik ve siyasi baskı oluşturmaya çaba harcamışlardır.
Su sorunu, her ne kadar Suriye tarafından çıkarları için kullanılan yapay bir sorun olsa da, yakın gelecekte Türkiye’nin Ortadoğu politikası üzerinde duracağı konulardan en önemlisini oluşturacaktır.
Suriye Türkmenleri Fransız Manda Dönemi
Modern Döneme Geçişte Türkmenler Böylece Suriye tarafında kalan Türkmenler için Fransız işgali altında yeni bir dönem başlamış oluyordu. Ülkeye hâkim olan Fransız manda idaresi, Suriye’yi kontrol altında tutabilmek için ülkeyi etnik ve mezhebi temelde bölüp, Sünnileri Halep ve Şam, Hristiyanları Lübnan, Alevi ve Dürzi bölgelerini de ayrı ayrı devletçikler haline getirdi.10 Ama 1920’de kurulan bu düzen, milliyetçilerin baskısı sebebiyle fazla uzun sürmedi. Nitekim 1922’de Halep ve Şam devletleri birleşerek Suriye Federasyonu’nu kurdular.
Fransızların manda yönetimi bölgede uyguladıkları politikalardan birisi etnik ve dinî olarak böldükleri bölgelerdeki demografik yapıyı bozarak buradaki asli unsurları etkisizleştirmeye yönelik olmuştur.
1921’de ciddi bir Türk çoğunluğu bulunan Bayır ve Bucak nahiyelerini Lazkiye’deki Nusayri bölgesine bağlamaları, Fransızların bu türden uygulamalarının bir göstergesidir.
Toplam nüfusu 28.000 olan BayırBucak bölgesinin bu nüfusunun 21.131’ini Türkmenler oluştururken, bölgedeki toplam nüfusları 1.000 civarında olan bir Ermeni ve bir de Sünni Arap köyünün dışındaki nüfusu da Nusayriler oluşturmaktaydı. Türkmen çoğunluğu bulunduğu için muhtar ve millî bir yönetime sahip olması gerekirken Aleviler Devleti’ne bağlanan Bayır-Bucak Türkmen bölgesi üzerinde yapılan uygulamaya benzer olarak, Kilis ve Antep’in güneyindeki Türk bölgeleri de Halep Devletine bağlanmıştı.
Yine, bu gelişmelerden birkaç ay evvel Fransız yüksek komiseri General Gouraud, İskenderun’da verdiği bir beyanatında İskenderun Sancağı’nın da Halep Devleti’ne bağlanması gerektiğini açıklamıştır . Bu Türk bölgelerini, Alevi ve Halep Devletlerine bağlayan Fransızlar bununla da yetinmemiş, bazı bedevi aşiretleri de Aleviler Devleti’ne bağlanan Bayır ve Bucak Türkmen ahiyelerinde iskân ederek, bu nahiyelerin nüfusundaki Türkmen çoğunluğu oranını azaltmaya çalışmışlardır hatta bu bedevi aşiretlere yerlerini değiştirmeleri karşılığında tazminat ödemişlerdir .
Ayrıca Fransızların yönlendirmesiyle Şam’dan gelen “Vatani Partisi”ne mensup bazı kişiler Bayır, Bucak Türkmen nahiyeleri halkını, Türkmenlerin aleyhine kışkırtmak amacıyla propagandaya girişmişlerdir . Böylece Türkmenleri bu devletler içerisinde azınlık pozisyonuna düşüren Fransızlar, yine bu politika ile Türkmen bölgeleri arasındaki bağlantıyı keserek, Türkmenlerin etkinliğini azaltmayı hedeflemişlerdir.
Bu dönemde Fransızların Türkmenlere olumsuz bir gözle bakması için iki önemli nedenleri bulunuyordu: Öncelikle Fransızlar Türkiye’ye rağmen Türkmenlerin sadakatlerini kazanamayacaklarını ve Türkmenleri kendi politikaları lehine kullanamayacaklarını anlamıştı. İkincisi ise Türkmenlerin mezhebî yapısıyla ilgilidir. Şöyle ki yukarıda da işaret edildiği gibi Fransızlar oluşturmak istedikleri yeni düzende Alevi ve Sünni kesimleri farklı sınırlara bölmeyi amaçlamıştı.
Bu bölünmede Türkmenlerin tamamına yakınının Sünni olması, manda idaresinin hedeflediği çok parçalı yapıya hizmet etmek yerine, bilakis Türkmenlerin dini olarak kendilerine daha yakın hissettikleri Sünni Arap çoğunluk ile birlikte hareket edeceklerini göstermişti. Böylece Fransa’nın “böl, parçala, yönet” siyasetinde Türkmenler, dini ve etnik aidiyet olarak işbirliği listesinin başında değildi.
Birinci Dünya Savaşında müttefik ordularının yenilmesi neticesinde, Osmanlı Devletiyle imzalanan 1918 Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti bölgeden çekildikten sonra Halep ve çevresinde yaşayan Türkmenler çizilen yapay sınırların ardında kalır. Birinci Dünya Savaşının devam ettiği sırada varılan İngiliz Fransız anlaşması Halep’in de içinde bulunduğu Suriye topraklarının Fransa’ya bırakılmasını öngörürken, Sykes-Picot anlaşmasının uygulanması 1920 yılında gerçekleşti.
Fransız işgalindeki Suriye ile Türkiye sınırının belirlenmesi sonrasında yaşanan demografik değişime de yansıyan bu olumsuz imaj tüm manda idaresi boyunca inişli-çıkışlı bir seyir izleyerek sürecektir. Ancak arada ne tel örgü ne de duvar olduğu için, Türkiye’deki etnik kardeşleri ile köklü bir ayrılma olarak algılanmamış , köyler arasındaki geçişler, çoğu göstermelik gevşek kontrollerle devam etmiştir.
1920’lerden sonra Suriye tarafında yeni köyler ve yerleşim birimleri kurulurken, buralara çok sayıda Arap, Kürt ve Hıristiyan göçmen yerleştirildi. 1920 ile 1954 arasında kurulan köy sayısı 2 bini aştı.
1939’da Hatay Türkiye’ye katılırken 1941’de Halep’te Türkmenler kaleye Türk bayrağı çekiyordu. Gerçekten Türkiye buradaki soydaşlarına hep bir umut oldu. Türkiye’deki inkılaplar da buradaki Türkmen şehirleri tarafından kabul gördü. Atatürk, Kurtuluş Savaşının ardından daha önce planladığı devrimleri tek tek yapmaya başlar. Kastamonu’nda halkın karşısına elinde şapka ile çıkar ve bundan sonra Türk halkının başına şapka giyeceğini ilan eder.
Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasının ardından, halkın kılık ve kıyafetinin düzenlenerek batı ülkelerindeki normlara uygun hâle getirilmesi için 1925 yılında yapılan kanuni düzenlemedir. Atatürk Devrimlerinin bir parçası olan bu kanunla, erkeklerin baş örtme uygulamaları ve şapka kullanımı düzenlenmiştir.
Mesela Şapka Devrimini Halep Cerablus’te Türkmenlerin liderliğini Beydili Bekmişli Hacı Ali oymağin dan Mustafa Paşa oğlu Kel Muhammed Mustafa Paşa yürütüyordu ve bu liderlik tüm Türkmen boyları tarafından kabul edilmiş ,Türkiye ile arası çok iyi olan Kel Muhammed Mustafa Paşa Ağası ile bir çok Türkmen aşiret liderleri önce Halep kalesine Türk bayrağını dikerek sonrada şapka devrimi zamanında Halep içinde Türkiye’den gelip Antep bölgesinden şapka getirerek Türkmenlere dağıtmışlar. Şapka Devrimi’ni izleyen yıllarda fötr şapka giyerek de tescilleyen Türkmen lideri Kel Muhammed Mustafa Paşa ve kardeşleri , Fransızlarca önce hapse atıldılar, sonra Fransızlar Suriye Türkmenlerinin Lideri olan Kel Muhammed Mustafa Paşa ile kardeşi Kel Halil Mustafa paşa hapiste zehirlenerek şehit edildiler.
Bunun üzerine Şam’ın gölgesinde kalan Halep ahalisi ve liderlerinin büyük bir hayal kırıklığı duyduğu açıktı. Hatay’ın bağımsızlık süreci ve Türkiye’nin ilgisi kısa süre de olsa Halep’teki Türkler arasında umut doğuruyordu. Süreci sırasında Halep’teki Türkmenler, Antakya’daki direnişe silah ve para gönderdiklerinden, kendilerini hedef haline getirmiş oldular. Gerek manda idaresi ve gerekse milliyetçi Arap hükümeti nezdinde Halep Türkmenleri ve Türkmenleri, ikili ilişkilerde hep bir güvensizlik unsuru olmayı sürdürdü .Türkiye ile Halep’teki Türkmen azınlık arasındaki en ciddi yakınlaşma II. Dünya Savaşı sırasında yaşandı.
Türkiye’yi bir şekilde yanlarında görmek isteyen müttefiklerin planlarından biri Türkiye’nin Halep dahil tüm Kuzey Suriye’yi işgal etmesi idi. Aslında yıllar önce Misak-ı Milli sınırları içinde bulunan Halep’in ana yurda katılması Türkiye’nin de soğuk bakacağı bir seçenek değildi. Hatta 1941 yılında Halep’teki Türk kökenli gruplar ayaklanarak, kaleye Türk bayrağı çekmişler ve Türkiye’ye katılma isteklerini ortaya koymuşlardı.
Bu dönemde Türkiye’nin savaşa girmesi konusunda Müttefikler tarafından yürütülen yoğun temaslar Ankara hükümetinin tereddütleri sebebiyle sürüncemede kaldı. Haziran 1941’de müttefiklerin Suriye’yi işgal etmeleri, Halep’in Türkiye’ye katılmasını öngören söz konusu planı gündemden düşürdü. Manda idaresi dahilinde sadece Halep’te değil, tüm Suriye’de Osmanlı ve Türkiye etkisi XX. Yüzyılın ortalarına kadar kendini hissettirmiştir.
Öyle ki, 1947 yılına kadarki Suriye siyaset sahnesine çıkmış kişilerin mezun oldukları okullara ilişkin bir istatistik yapıldığında, İstanbul’dan mezun olanların sayısı Batılı ülkelerden mezun olanlardan iki kat yüksek çıkmaktadır. 40 yıl boyunca Suriye parlamentolarındaki milletvekillerinin %44’ü Türkçe biliyordu.
Siyasi Durum Siyaset, doğası gereği tüm Suriye’deki Türk kökenli azınlığı ilgilendiren boyutlar içermektedir. Bu nedenle Halep’teki Türkmenlerle ilgili özel birkaç durum hariç genel sorunlar tüm Suriye’deki Türk azınlık için ortak unsurlar taşımaktadır. Halep Türkmenleri mevcut yapıları itibarıyla homojen bir siyasi topluluk değildirler.İnsanlar arasında siyasi gündeme ilişkin birçok konuda fikir birliği de yok. Bunun da ötesinde kendi haklarını savunmak üzere ortak siyasi hedefler de söz konusu değil.Siyasi anlamda Türkmen toplumunu ilgilendiren gündem maddelerinin başında topluluğun siyasal temsili gelmektedir.
Şu an Halep’teki Türkmenlerin topluluk lideri olma iddiasında bulunan iki kişi bulunuyor. Bunlardan Cumhuriyet döneminin etkin isimlerinden Hacı Nahsen Ağa ailesinden Faruk Mustafa Paşa.Aşiret ve bölgeleri üzerinde bir bağlayıcılığı bulunan söz konusu kişi içinde Suriye yönetimi tarafından muhatap alınan kişi Faruk Mustafa Paşa olmuştur .Cerablus bölgesindeki Barak aşireti büyükleri, Fransız manda yönetimi döneminde kimi Türkmen aşiretlerin işgal ordusunda görev aldığını ve başlarındaki Fransız subaylarla birlikte köylere baskınlar düzenlediklerini anlatıyorlar. Kimi aşiretler arasındaki siyasi husumet bu dönemlerden kalmış.
Dolayısı ile Türkmenleri temsil iddiasındaki bir kişinin tüm boy ve aşiretleri kuşatacak nitelikte olması gerekiyor. Böyle bir kişi de olmadığından Türkmenlerin siyasal temsili, sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen Türkmen siyasetçilerin bireysel çabalarına endeksli bulunuyor.
Suriye’de Türkmenlerin Yoğun Yaşadığı Bölgeler
Suriye Türkmenleri ile kastedilen; 20 Ekim 1921 tarihinde Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması ile Suriye sınırları içinde kalan ve Türkmen boylarına mensup olan Türklerdir. Tarihi ve bilimsel veriler Suriye Türklerinin gerçek durumunu, yerleşim alanlarını, coğrafyalarını, karşı karşıya kalmış oldukları baskıları ortaya koymaktır.
Suriye Etnik unsurların belirlendiği 1925 sayımlarına göre Suriye bölgesinde tüm Sünnilerin oranı %56,7 çıkmıştı. Bunlar içinde %38,2 ile Araplar en büyük kısmı oluştururken, kalan 18,5’lik kısmı Türkmen, Kürt ve Çerkez azınlıklar oluşturuyordu.Bunun içinde Türkmenlerin oranı ise %1,9 olarak kayıtlara geçmiştir.1925 ile 1930 yılları arasındaki rakamlara göre bu nüfus içinde %8,9 ile etnik dağılımları zikredilmeyen göçebeler önemli bir grubu oluşturuyordu.
Suriye’deki Türkmenler üzerine kamuoyunu bilgilendirecek ilk çalışmayı kaleme alan Mustafa Kafalı, Fransız Hâkimiyeti zamanında bölgedeki Türk nüfusunun 500.000’den fazla olduğunu belirtmiştir.
Son dönemlerde Konu ile ilgili en son yapılan saha araştırması sonucunda elde edilen güncel verilere göre ise Suriye’de 1.5 milyon Türkçe konuşan, 2 milyon da Türkçe konuşamayan toplam 3.5 milyon Türkmen vardır. ORSAM tarafından yapılan araştırmadaki verileri, bugün hem Türkiye hem de Suriye Türkmenlerinin meşru temsilcisi olan Suriye Türkmen Meclisi, “resmi veri” olarak kabul etmektedir
1906’da yayımlanan Halep Vilayeti Salnamesi’nde günümüz Suriye coğrafyasında ne kadar Türk’ün yaşadığına ilişkin verilere ulaşılmaktadır.Belgede, Halep’te yer alan Türk mahallelerinin adları sayılmış; Suriye’de Toplam 523 Türkmen köyü vardır (büyük şehirler harlarından başka) . Suriye hükümeti, son yıllarda Türkçe yer adlarını Arapça’ya çevirmiştir. İsabeğli (İseviye), Kabamazı (Belutiye),Merhan(Balva) Salwah,Havahuyok (Tel Hawa) ,Beliz ,Nabğa ,Taşlihoyuk (TelHacer), Tırınca "Ümitüyur", Karınca (Behlüliye) olmuştur Türkmen köyleri varlığını bu belgede yer almaktadır.
Bu göre bu eski belgelerde Halep şehri ve çevresinde 200 bin, Lazkiye bölgesinde 150 bin, Humus civarında 250 bin, Kuneytra (Golan) bölgesinde 100 bin ve diğer bölgelerde 300 bine yakın Türk yaşamaktadır. Böylece belgeden XX. yüzyılın başlarında Suriye’de 1 milyona yakın Türk’ün yaşadığı anlaşılmaktadır.
Günümüzde Suriye’de ne kadar Türkün yaşadığı resmi rakam olarak bilinmemektedir. Ancak sahada yapılan araştırmalarda, bölgede yaşayan Türkmenler 1.5 milyon Türkçe konuşan 2 milyonda fazla anadilini unutmuş yani 3,5 milyon Türk nüfusundan bahsetmektedir. Son resmi sayıma göre ise ülke nüfusu 23 milyondur. Dillerini unutmuş olan Türkmenler kimliklerinin bilincinde olmakla birlikte yaşadıkları bölgenin dili, kültürü ile bütünleşmiştir. Ancak Türkmen kimliklerinin bilincedirler.
Hatay’ın anavatanla birleşmesi sonrası Suriye’de yaşayan Türkmenlerle ilgili Türkiye ve Suriye arasında bir görüşme ve anlaşma yapılmamıştır. Böylece bu ülkede yaşayan Türkmenlerin siyasi ve kültürel hakları hukuki bir zemine oturtulamamıştır. Bu konudaki Türk hükümet ve dışişleri yetkililerinin tavrı, Suriye ile ilişkilerin bozulabileceği veya Suriye Türkmenlerinin daha fazla baskıya maruz kalabileceği endişelerinden hangisine dayandığı pek net değildir.
Ancak kesin olan bütün bunlara rağmen Türkiye - Suriye ilişkilerinin çok sağlıklı olmadığıdır. Suriye Türkmenleri, ferdi kaçışların dışında, 1945, 1951, 1953 ve 1967 yıllarında Türkiye’ye toplu olarak göçmüşlerdir. Sayıları kesin bilinmeyen bu göçmenler, Kırıkhan, İskenderun ve Adana’ya yerleştirilmişler ve 1977’de Kırıkhan ve 1994 ise, İskenderun’da Bayır-Bucak Türkmenleri Yardımlaşma Derneğini kurmuşlardır.
Bölgede Osmanlı hakimiyeti sürerken Antep, Urfa, Hatay gibi Türk nüfus bölgelerinin idari olarak merkezi Halep şehriydi. Halep bugün hala Türk mimari ve sanat eserleri ve sokaklarında Türkçe’nin konuşulduğu bir şehir görünümüne sahiptir.
Şam bölgesinde yaşayanlara Şam Türkmeni denirken, Halep ve Rakka bölgesindekilere Halep veya Culab Türkmeni, Lazkiye Türkmenlerine Bayır-Bucak Türkmeni denmektedir. Ülkenin diğer toplulukları tarafından “Türkmenler” olarak adlandırılmaktadır.
Suriye’de Beydilli (Kadirli, Arapli, Bekmişli,Hacı Ali, Ulaşlı, Karaşıhlı, Güneçbayraktar, Gazlı), Elbeyli (Gavurılli, Şahveli, Tırıklı, Tavli, Ferizli, Kara Taşlı, Doğanlı), Barak (Tabur, Kasımlı, Torun, İsallı, Tiryaki, Gökbakan, Mahmutlu), Bayat, Bayındırlı, Budak, Karkin, Karamanlı, Sallur, İsabeğli, Karakeçili, Musabeğli, Avşar, Bayındır, Berilli, Torun, Yörük, İse Beyli, Karamanlı, Şark Evli, Gızıklı, Bozgeyikli Dede, Karakoyunlu, Sincar gibi Türkmen boyları yaşamaktadır. Bu Türkmen boyları ile Anadolu’daki uzantıları olan Türk boyları arasında inanç, gelenek ve foklorik pratikler bakımından çok önemli benzerlikler bulunmaktadır.
Sahada yapılan çalışmalar incelendiğinde Suriye Türkmenlerinin ekonomik faaliyetleri hakkında şöyle bilgiler elde edilmiştir; Halep Türkmenleri genellikle tarım ve ayakkabı sanayisi ile geçimlerini sağlamaktadırlar.
Lazkiye ve Tartus Türkmenleri narenciye ve ormancılıkla meşgul olurken Hama ve Humus Türkmenleri hayvancılık ve tarımla uğraşmaktadırlar. Şam’da yaşayan Türkmenler memurluk ve serbest meslek, Rakka ve Dera’da ise tarım başlıca gelir kaynakları arasındadır.
Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı şehirleri analiz ettiğimizde ise şu bilgiler ortaya çıkmaktadır.
Şam’da farklı geçmişe sahip üç ayrı Türkmen topluluğu yaşamaktadır. Bunlardan en dikkat çeken Osmanlı döneminden kalmış zengin Türkmen ailelerdir. İkincisi Golan Tepeleri’nin İsrail tarafından işgal edilmesinin ardından bölgeden göç etmek zorunda kalarak Şam’a yerleşen Türkmenlerdir. Üçüncü grup ise Türkiye’de cumhuriyet devrimleri sırasında Türkiye’den Suriye’ye göç eden Türkmenlerdir.
Halep Türkmenleri
Halep şehri Anadolu’dan önce Türkleşen bir şehirdir. Günümüzde de Halep şehrinde çok sayıda Türkmen yaşamaktadır. Halep halen, birçok Türk mimari ve sanat eserinin bulunduğu ve sokaklarında Türkçenin konuşulduğu bir şehirdir. Bölge nüfus, kültür yapısı itibariyle Güneydoğu Anadolu bölgesinin devamı niteliğindedir.Halep merkezdeki kalabalık mahalleler (Hüllük, Bostanbâşa Haydariye Şeyh Hıdır, Şeyh Faris ,Beidin mahallerinde yaşadıklarını söyleyebiliriz) ve civar ilçeler (Çobanbey, Mumbuç, Başköy, Ahterin, Azez, Carablus, Bab v.d) ve köyler dikkate alındığında yörede 975.000 binden fazla Türkmen nüfusun olduğu tahmin edilmektedir.
Bu Türkmen nüfus, Türkiye’den koparılışlarından yaklaşık yüz yıl geçmesine rağmen, birtakım değişikliklere uğrasa da dillerini ve kültürlerini önemli ölçüde koruyabilmişlerdir.Halep şehir merkezinde yaşayan Türkmenler ise ağırlıklı olarak Carablus, Münbiç, Bab ve A’zâz nahiyelerinin köylerinden son elli yılda göç ederek şehir merkezine yerleşen Türkmenlerdir. Halep, Anadolu’dan daha önce Türkleşen bir şehir olmuştur.
Halep, sokaklarında Türkçe konuşulan bir yerdi. Türk mimari ve sanat eserleri Halep’te oldukça çoktur. 1906 yılında yayımlanmış olan Halep Vilayeti Salnamesi’nde yer alan Türkçe mahalle isimleri şunlardır: Hamidiye, Aziziye, Selimiye, Akyol, Altunboğaz, Oğulbey, Badıncık, Balıbulgur, Tatarlar, Karaman, Çukurcuk, Çukurkestal, Hamzabey, Hensebil, Haraphan, Şakirağa, Şahinbey, Saçlıhan, Farfara, Kazasker, Kilise, Küçükkilise, Mahmutbey, Müstadembey, Harundere, Almacı, Hüllük, Kadıasker, Hayderiyye, Eşrefiyye önemli Türkmen mahalleleridir.
Şehir merkezinde bulunan mahallelere ilaveten ; Kurdağı, Azez, Bab, Münbiç, Carablus Kazalarında olmak üzere Halep Bölgesinde toplam 145 Türkmen köyü mevcuttur.Halep merkez dışında Türkmenlerin yaşadığı köyler ve oymaklar ise bağlı bulundukları nahiyeye göre aşağıdaki gibidir: Cerablus, Mümbiç, ElBab ve Azez nahiyeleri ve yörelerinde Türkmenler yaşamaktadır , Bu şehir ve nahiyelere bağlı Türkmenler’in yaşadığı köy sayısı ise yörelere göre şöyledir:Halep Bazı Türkmen köyleri : Mirza, Kerpiçli, Arabazi, Merhan (Balva ),Halisa ,Taşlihoyuk ,kersanle ,Aiyaşa ,Talaysha, Sakizlar ,Sande ,Arabjurduk ,Dabis ,Bizaah ,Bozilja ,Agdash, Beyliz, Nabğa, kanlı koy, eşekli, usbağılar, gavureli, amerne, bel veren, taflı, lilve, yusuf başa, kadılar, memeli, kurucu höyük Türkmen köyüleri mevcuttur.
Menbiç Türkmenleri:
Farklı dil lehçe ve kaynaklarda MÜNBİÇ, Minbiç, Minbij, Manbij gibi isimlerle alınan şehir Osmanlı arşivlerinde “MENBİÇ” olarak geçiyor. Eski ve tarihi bir şehirdir. Kâbe gibi tanrıya adanmış evlerin (Beyt’ul Allah) bir örneği de Menbic’teydi. ‘Pınar’ anlamına gelen Menbiç (Manbug) Aramilerin inancında Tanrıça Atargatis’in evine atfen ‘Kutsal Kent’ (Hierapolis) idi. O yüzden bu isimle de anılırdı. Madeni paralar üzerine resmedilmiş Atargatis’in tapınağı bu kentteydi. Tapınak Menbic’i bölgede dönemin en önemli şehirlerinden biri haline getirdi.
Halep ilinin batısında bulunan bir şehir. Osmanlı Devletinin son döneminde Halep Vilayetinde bir kaza idi ve 93 Harbinden sonra bölgeye Çerkesler yerleştirilmişti. Halep İli´ndeki önemli Türkmen yerleşim birimleri arasındadır. Bölgesinin merkezi-geniş tarım arazileri üzerine kurulu ve üst rakımı 398 metre olan Menbiç, Fırat nehrinin ‘akış eksenine en yakın’ 30 km batıda yer alır. Türkiye sınırına 30-35 km (Karkamış), Halep Merkez’e 80 km, Cerablus’a 30 km, Ayn-el Arap’a 65 km, El Bab’a 45 km uzaklıktadır. Afrin-Menbiç arası ise 100 km’dir.
"4 bin yıllık şehir" denilmeliydi mesela! Ya da Romen Diyojen’in Alparslan´a Malazgirt ve Erciş´e karşı Menbic´i teklif ettiği hatırlatılmalıydı. Ha bir de Abbasiler Bizans´ı durdurmaya çalışırken burayı tahkim etmiş, Avasim eyaletinin başkenti haline getirmişti. Bu da ilave edilmeliydi. Nureddin Zengi’nin, Selahaddin Eyyübi’nin de buradan geçtiği söylenmeliydi. Şaka değil bunların hepsi söylendi de. Neden mütevazilik yapıp “12 bin yıllık şehir” diye söze başlamadıklarını anlamadım.
Hititler, Makedonlar, Selefkoslar, Sasaniler, Romalılar, Araplar/Abbasiler, Fatimiler, Eyyübiler, Moğollar, Memluklar, Osmanlılar ve Fransızlar gelip geçti. Bir anlatıya göre Moğollar taş üstünde taş bırakmadığında kenti terk eden son sakinleri Türkmen´di.
Suriye Türkmenlerinin ataları 1069 yılında bölgeye gelen Hanoğlu Harun,Afşin, Sevindik, Kurlu, Atsız ve Şöklü beylerdir. Atsız Bey, 1071 yılından 1076 yılına kadar Kudüs ve Şam başta olmak üzere birçok kente Selçuklu bayrağını dikmişti.
Membic ve A’zaz ise 1079 yılında Tutuş Bey tarafından ele geçirildi. Anadolu Oğuzları’nın atası Süleyman Şah 1084 yılında Antakya’yı aldıktan sonra Halep üzerine yürüdü. Halep’e yakın Aynu Seylem yöresinde Tutuş Bey Süleyman Şah’ın kuvvetlerini yendi ve Süleyman Şah 5 Haziran 1086 tarihinde ebedî aleme göçtü. Tutuş Bey de Suriye’deki başarıları ile yetinmeyerek Büyük Selçuklu Devleti’nin başına geçmek için Isfahan üzerine asker çekti. Tutuş Bey’in 50.000 kişilik ordusu Rey yakınlarında yenildi ve kendisi de öldürüldü.
Suriye Türkmenleri’nin hükümdarı Tutuş Bey’in ölümünden sonra oğlu Rıdvan Bey Halep’te; diğer oğlu Dukak da Şam’da birer şehir devleti kurdular. 1096 yılında başlayan Haçlı Seferleri’nin birincisi Anadolu’da durduruldu. İkinci Haçlı Seferi’nde Antakya, Urfa Haçlı Kontluğu kuruldu. Daha sonra Kudüs’ü de ele geçiren Haçlılar burada büyük bir katliam yaptılar. Selahaddin Eyyubi tarafından alınan Kudüs’te Müslümanlar intikam ateşi yakmadılar.
Suriye Anadolu’yu Mısır’a bağlayan köprü konumunda olduğu için pek çok farklı din ve etnik topluluğa ev sahipliği yaptı. Araplar, Türkmenler, Kürtler bölgenin yerli halkı oldular. Haçlı Savaşları’ndan sonra bölgeye yerleşen küçük bir Hıristiyan topluluk ise Fransızların bölgeye müdahaleleri için en büyük bahaneleri oldu. Müslüman toplumu arasında da Sünnî Müslümanlar, Fatımî kalıntıları, Nusayriler, Dürzîler varlık savaşı vererek günümüze kadar geldiler.
Mısır Memlükleri zamanında Timur felaketini yaşayan Suriye, 1516 yılından Osmanlı topraklarına katıldı. Suriye’de 1518 yılında nüfus ve arazi sayımı yapıldı. Antakya, Adana, Tarsus, Sis (Kozan), Antep sancakları Halep’e bağlandı. Bölgede ikinci tahrir 1526 yılında; üçüncü tahrir ise 1536 yılında yapıldı.
1536 yılında Halep sancağında 27 nahiye, 15 şehir/kasaba, 1.062 köy ve 2.342 ekinlik bulunmaktaydı. Mehmetçik tarafından huzura kavuşturulan Bab nahiyesinde 14 köy ve 153 ekinlik; Menbic nahiyesinde ise 99 köy ve 153 ekinlik vardı.
Menbic nahiyesinin 99 köyünden pek çoğunun adı Türkçedir. Halisa, Havva, Cüdeydi, Büyük Vakf köyleri gelirleri vakfa tahsis edilmiş olan köylerdir. Adabit, Zugma= Kuruca Musa, Tel Efsir, Çamurlu, Mağaracık, Taşlu Fahhâr, Deyr Sanut = Tersini, Çoban Beyi, Buldum, Şeyh Berican, Beylerbeyi, Ba’arşa, Haliloğlu, Kutayta = Üç Kubbe, Tel Suduni, Tel Mina = Çoban Öyüğü, Tel Fahrin, Urum Eni, Takyanus, Erli, Babcuğaz, Tarîk, Fıtayri, Döğnük Öyüğü, Uluca, Yosun Öyüğü, Kumsarun, Aparuz, Deve Öyüğü, Nefs-i Menbic.
Nahiyenin merkezi konumundaki Menbic köyünde yaşayan 41 hane, 6.100 akça tutarındaki vergilerini Okçu İzzeddinli aşiretinin reisi İzzeddin Bey’e has geliri olmak üzere ödemekteydi. Ekrâd mirlivası olarak kayıtlı İzzeddin Bey’in Osmanlı ordusuna ok yapmakla görevli bir Türkmen olduğu öne sürülmüştür.
Köy isimlerine baktığımızda Türkçe köy adlarının çok olması bir yana Arapça isimli köylerde bile yaşayan halkın Türkçe isimler kullandığını her zaman görebiliriz. Örnek olarak 26 haneli Şeyh Berican köyünde Tanrıverdi, Hüdaverdi, Doğan, Sevindik, Eminlik, Satılmış, Geyik gibi Türkçe isimler karşımıza çıkmaktadır.
Türkçe kişi ve yer adları sadece Menbic nahiyesine has değildir. Şam vilayetinde Beydili cemaatine bağlı olarak yaşayan Kürtler cemaati arasında Bayram Hoca, Bayındır, Avşar, Eminlik, Gündoğmuş, Yağmur, İne Hoca, Eslemez, Aydın, Beylik, Uğurlu, Satılmış, Budak gibi pek çok Türkçe kişi adı görebilmekteyiz (s.405).
“Beğ /Bey Obası” köyünün bugün “Bak Ubasi” olarak adlandırılması gibi birçok Türkmen köyü bugün PYD/ PKK terör örgütü tarafından Kürt köyü gibi gösterilmeye çalışılması, bölgenin demografik yapısının zorla, baskı ile değiştirilmek istenilmesindendir. Yüzlerce yıllık “Menbic” adının anlamsız bir şekilde “Münbic” olarak tanıtılması ise tarihi bağlarını unutturmaya yönelik bir çaba gibi görünmektedir.
Menbiç halkı, 1921 Ankara Anlaşması imzalanana kadar Fransız işgaline karşı direnmiştir. Osmanlı arşivlerine göre Menbiç Suriye’de terk edilen-çekinilen en son noktadır. Fransız Mandası oluncaya nüfusun tamamını Türkmen, Arap ve Çerkezlerden oluşurken, bu tarihten sonra demografik müdahaleler başlamıştır.
Süleyman Şah’ın Caber Kalesindeki (Kalaat Jabaar - Ceber) İLK TÜRBESİ Menbiç’in ilgi ve etki alanındadır. Esad gölünün güneyinde, Tabka barajının yakınlarındaki bu alanın adı stratejik bir göndermeyle “FIRAT KAPI”dır.
Menbiç ilçesinin kırsalı ile birlikte toplam nüfusu da 408 bin 143 olarak kaydedilmiştir. 2011’de başlayan olaylardan bu yana ise ikisi terör örgütü olmak üzere üç ayrı silahlı grubun kontrolüne giren Menbiç’te mevcut nüfusun tam sayısı bilinmemekle birlikte 500-550 bin arasında bir rakamdan söz edilmektedir. Kentin yaklaşık yüzde 90’ını Arap nüfus teşkil ederken geri kalan kısmını ise çoğunlukla Türkmenler, ardından da Kürtler ve Çerkezler oluşturmaktadır.
Menbiç genelinde Türkmen nüfusunun yaklaşık yüzde 10 olduğunu yaklaşan bir Türkmen nüfusun varlığından söz edilebilir. Türkmen Aşiretleri olarak; Güneç, Araplı, Karaşıhlı, Bekmişli Hacı Ali Elbeyli gibi Türkmen oymaklar olduğu biliniliyor … Menbiç’in batısı, doğusu Fırat Nehri kıyısı, kuzeydoğusu ve kuzeybatısında birçok Türkmen köyü bulunmaktadır.. Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (ORSAM) raporuna göre Fırat kıyısında bulunan Türkmen köyleriyle birlikte Menbiç’te en az on sekiz Türkmen köyü bulunduğu belirtilmektedir. Türkmen İnsan Hakları Araştırma Vakfı’na göre ise Menbiç ve Çobanbey arasında elli dört, Menbiç güneyinde de on beş Türkmen köyü bulunmaktadır.
Türkmen köylerinin bulunduğu bölge Fırat’ın doğusu ile batısını birbirine bağlayan Kara Kozak Köprüsü ve M4 yolu üzerinde olması hasebiyle stratejik önem de taşımaktadır. Aynı zamanda Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu lokasyonun tam karşısında konumlanmaları da ayrı bir ehemmiyete işaret etmektedir.
Humus Türkmenleri:
Humus’ta günlük hayata yerleşmiş ve çok sık kullanılan bir atasözüne göre; “Humus’ta kim derse ben Türkmen değilim aslında o Humuslu değildir.” , işte Suriye tarihçisi ( Süheyl zakkar) demiş , çünkü ona ve eski Arab tarihçisine (bin el esir )a göre, 11. yy humusu büyük bir deprem yıkmış, tamamını viran etmiş sonra humusu yeniden tamir eden Türkmenlerdir (zingilar ve Selçuklular), Nureddin Mahmut bin zingi tarafından, humusun merkezinde eski haralarından birinin adı haratul-Türkmen(Türkmenler harası) ve eski şehir kapılarından birisi babu- türkmen (Türkmen kapısı) ama bu günlerde bu haralarda yaşayan Türkmenler tamamen arablaşmış .
Bilindiği kadarıyla Humus’taki Türkmenler asimile olmuşlardır (Araplaşmış), fakat Türkmen olduklarını unutmamışlardır.Yaklaşık 55 köyün Türkmen olduğu bilinmektedir. Humus Türkmenlerinin sayılarının 450.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Humus Türkmenleri daha çok tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar.
Suriye’nin Hama-Humus şehirleri ve Lübnan sınırı arasında kalan kısımdır. Türkmenler genellikle Humus’ta ve Humus köylerinde ve bazı Hama köylerinde yaşamaktadırlar. Osmanlı imparatorluğun devrinde Buralara yerleştirilmeğe davet edilen ve iskana memur olan oymaklar şunlardır:
Kara Avşar, înallu, Döğer oğlanı, Hama Değeri Mustafa kethüda, Hama Düğeri tabi-i Derviş kethüda, Şam Beğmişlüsü, Hüccetlü, Kapu-uşak, Eymir-i Dündvarlu, Çozlu Çerkez-oğulları, îdris Kethüdaya tabi Abalu, Tokuz han Harbendelüsü, Kara Tohtemürlü, Köse Kethüdaya bağlı Şerefli, Uşak obası, Beşîr-oğulları obası, Eymir-i Sincarlu, Bozlu, Ebu Derda’ya bağlı olan Bozlu ,Tohtemürlüsü, Salur (Sellüriyye) türkmenleri, Dindaş oğlu îsmail Bozulus’a bağlı olan Genceli Avşarı, Kızıl Ali, Danişmendlü’ye tabi Kara Halil .
Humusa bağlı bazı Türkmen köyleri : baba amr harası ( bugünkü Türkmenler Mahallesi ) zara, mitras, bdada, arcun, alhusun, dar kabira, kızhıl, üm al kasab, samalil, burc kaya.
Lazkiye Türkmenleri (Bayır-Bucak Türkmenleri):
Bayır – Bucak (Lazkiye) , Hatay sınırlarından başlayıp Lazkiye sınırlarına kadar uzanan 60 km kadar derinlikte coğrafi yapısı itibari ile Amanos Dağlarının devamı olan bölgeye verilen isimdir. Hatay’ın Yayladağı ilçesi dâhil olmak üzere Lazkiye’ye kadar uzanan bölgede tamamıyla Bayır – Bucak Türkmenleri yaşamaktadır.
Bayır – Bucak Türkmenleri, Karamanoğlu Türkmenlerinden olup Osmanlı döneminde İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinden getirilip yerleştirilmiştir. Suriye’nin Akdeniz kıyılarında, başta Lazkiye şehir merkezindeki Ali Cemmel Haresi (Türkmen Mahallesi) olmak üzere Basit, Sulayıp Türkmen, Burç, İsabeyli, Turunç, Bayır köyleri, Kesap nahiyesinde toplam 52 köyden oluşmaktadırlar. Sayıları, resmi olmamakla birlikte 385.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bayır–Bucak Türkmenleri, çoğunlukla çiftçilik, ormancılık ve tarımla uğraşmaktadır.
Hama Türkmenleri:
Hama şehri ve köylerinde önemli sayıda Türkmen varlığı bulunmaktadır. Bu topluluklar Humus Türkmenlerinin uzantısı durumundadır. Şehir merkezinde yaşayan Türkmenler asimile olmuş ve Araplaşmıştır. Köylerinde ise Türkmence konuşulmaya devam edilmektedir.Sayıları yaklaşık 250.000 olarak tahmin edilmektedir. Türkmen köylerinin sayısı yaklaşık 25 civarındadır. Bunlar tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar.Hamaya bağlı bazı Türkmen köyleri : Akrab,Tulluf, Hazzur, Huvvır El Türkman, Bet Natır , Hırmıl.
Kunteyra Bölgesi Golan Türkmenleri :
Golan (Kuneytra) Türkmenleri; XI ve XII. yüzyılda Golan Tepeleri Müslümanlar ile Haçlılar arasındaki cephe bölgesi olmuştur. Bölge taraflar arasındaki en önemli savaşlara sahne olmuş ve bu nedenle uzun yıllar yerleşik hayat olmamıştır. Türkmenler Selçuklu döneminde bu bölgeye yerleşmeye başlamıştır. Türkmenler, Golan Tepeleri’nin bölgenin en verimli arazilerine, birçok akarsu ve diğer su kaynaklarına sahip olduğunu gördükten sonra göçebe yaşamdan yerleşik yaşama geçmiştir.
Golan tepelerinde Türkmenlerle beraber Arap ve Çerkezler de yaşamaktaydı.Burası Filistin sınırına çok yakındır. Kafkasya’dan gelenler 1878’de buraya yerleştirilmişlerdir.1967 yılında Altı gün Savaşından sonra bu bölge, İsrail işgali altına girmiştir. Buradaki etnik gruplar göçe zorlanmıştır. Yaklaşık 20 Türkmen köyü, Şam merkezi, Hama ve Humus kırsal bölgelerine göç etmişlerdir. 1999 tarihinde yapılan nüfus sayımına göre bölgenin nüfusu 400 bin kişidir. Bu tarihte Türkmenlerin sayısı 100 bin civarındaydı ve 2000 yılında sayıları yaklaşık 150.000 civarındaydı. Yani Türkmenler Golan nüfusunun %25’ini oluşturmaktaydı. Golan’da toplam 20 Türkmen köyü bulunmaktaydı. Göçe zorlanan ve İsrail tarafından işgal edilen bazı Türkmen köylerinin adları: Hafr, Rezzaniye, Mugayyir, Kefer Nafak, Ayn Sümsüm, Bobya, Kadiriye, Ahmediye, Gaziniye, Kafar, Ayn Kurra, Murayyun, Ayn Ayişe, Cevize, Sindiyana, Allika, Ayn Alak, Hüseyniye.1967 Altı Gün Savaşı sonrasında İsrail işgaline giren bölgedeki tüm topluluklar göçe zorlanmıştır. Halen Suriye’de Golan’dan çıkarılmış 40 bin civarında Türkmen yaşamaktadır. Bu topluluğun bir kısmı Şam merkez geri kalan kısmı da Şam vilayetinin kırsal bölgelerine ve bir kısmı da Humus, Halep illerine yerleşmiştir.
Şam Türkmenleri
Şam (Demeşik)’da üç ayrı Türkmen topluluğunun yaşadığı bilinmektedir. Birincisi zengin Türkmen ailelerdir. İkincisi Golan tepelerinden göç etmek zorunda kalarak Şam’a yerleşen Türkmenlerdir. Üçüncü grup ise Türkiye’de Cumhuriyet devrimleri sırasında Türkiye’den Suriye’ye göç edenlerdir. Birinci grup içinde Osmanlı döneminden kalan toprak sahipleri ve zengin tüccar Türk aileler bulunmaktadır. Bu topluluk, Türklüklerini unutmamış olmasına rağmen Türkçeyi unutmuş ve devletle yakın ilişkiler geliştirmiştir. Şam’ı çevreleyen Kassiyun Dağ eteklerinde Muhacirun mahallesinde oturmaktadırlar.
Muhyiddin Arabi’nin türbesinin etrafında yoğunlaşan bu yerleşim birimi, Şam’da “Türk Mahallesi” olarak bilinmektedir. Bunun yanı sıra Türkler, Şam’ın Mesekin Berze, Muhayyem, Hacer Esved, Kadem, Işşıl Verver ve Cobar Hırmallı mahallelerinde yaşamaktadırlar. Şehir merkezinde yaşayan Türkmen asıllı aileler Araplaşmıştır.
Burada yaşayanların sayısı 250.000 civarındadır. Genelde memurluk veya serbest meslekle uğraşırlar.Şehirde Türkmenlerin oturduğu büyük bir mahalle bulunmaktadır.Şama bağlı bazı Türkmen köyleri : kaldun, ruhaybe, adra ve bazı şam haraları ( El Hecer El esvad El Tadamün , Cöber ).
Tartus Türkmenleri:
Tartus, Osmanlı döneminde Türkmenlerin yerleştirildiği bölgelerden biridir ve daha sonra baskı altında olduklarından Araplaşmışlardır.Bazı bilinen köyleri: Beyt el fanus, Zoktürkmen, ve Bisitin’dir. Daha çok Tarım ve çiftlikle uğraşmaktadırlar. Sayıları yaklaşık 50.000 civarındadır. Türkmenler daha çok vilayetin kırsalında yaşamaktadırlar.
Rakka Türkmenleri:
Osmanlı döneminde; Rakka veya Budak adı ile bilinen bölgeye ve Halep ile Rakka arasında yer alan Gulap isimli yerleşim yerine çok sayıda Türkmen boyu yerleştirilmiştir. Özelikle 1679 yılında İskan Beyi Beydili Türkmenlerinden Feriz Bey tarafından Sivas, Yozgat ve Kahramanmaraş bölgelerinden çok sayıda Türkmen boyu bölgeye getirilmiştir. Bugün Rakka ili sınırları içinde il merkezinden Türkiye sınırına kadar olan bölgede Türkmen yerleşimi bulunmaktadır. Bu Türkmenler Dulkadiroğulları Devleti’ni kuran Türkmen beylerinin torunlarıdır.Sayıları yaklaşık 125.000 civarındadır.
İdlip Türkmenleri:
Idlib’in Cisir Şugur ilçesinde, şehir merkezinde yer alan Türkmen semtinde ve vilayetin kırsalında Türkmenler yaşamaktadır. Idlib Türkmenleri Reyhanlı Türkmenlerinin uzantısıdır. Bilinen bazı köylerin adları; Sukkeriye ve Heyte’dir. Tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar. Buradaki Beydili Türkmenlerin sayıları yaklaşık 40.000 civarındadır.
Dera Türkmenleri;
Türkmenler Dera’ya Osmanlı döneminde Hac yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla yerleştirilmiştir. Uzantıları Ürdün’ün içlerine kadar gitmektedir. Ürdün’de de Dera Türkmenlerinin devamı olan yerleşik Türkmen köyleri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Dera şehir merkezinde Türkmenler bulunmaktadır. Dera Türkmenlerinin büyük çoğunluğu Araplaşmıştır. Dera Türkmenlerinin yaşadıkları yerlerde diğer Arap, Çerkez ve Kürt toplulukları da bulunmaktadır. Yaklaşık 13 köyde yerleşim göstermektedirler. Yerleştikleri bazı ilçelerin adları; El Cize, Maraba, Neva, Elhirak, Elsahva. Bunların gelir kaynağı genelde tarımdır. Buradaki Beydili Türkmenlerin sayıları yaklaşık 75.000 civarındadır
2011 yılında yapılan saha araştırmasına göre Suriye Türkmenlerinin şehirlere göre nüfus dağılımları aşağıdaki şekildedir (Ancak son bir yıl içerisinde yaşanan göçler bu sayılar da elbette değişiklik yaratmıştır.
Şam 460.000
Halep 975.000
Hama 350.000
Humus 835.000
Lazkiye (Bayır-Bucak)385.000
Tartus 50.000
Rakka 120.000
İdlib 25.000
Dera 75.000
Colan Tepeleri 50.000
Diğer Bölgeler 175.000
TOPLAM 3.500.000
Suriye Türkmenlerinin Sosyolojik Yapısı
Bilindiği üzere Suriye ulus-devlet olarak doğmamıştır. Üstüne üstlük Suriye birçok Orta Doğu ülkesinde olduğu gibi son derece karmaşık bir etnik, dinî ve mezhepsel bir yapıya sahiptir. Suriye’nin mevcut demografik ve siyasi yapısının altında şüphesiz ki, ülkeyi 30 yıl boyunca diktatörlük ile yöneten Hafız Esad imzası vardır. İktidara geldiği 1971’den itibaren kendisine bağlı, bağımlı bir Suriye devleti yaratmak isteyen Esad, bu bağlamda ilkin devlet yapısından uzak olan Suriye’yi devletleştirmeye, bunun için de tek bir Suriyeli kimliği yaratmaya çalıştı. Ancak bu kimlik modern anlamdaki ulus kimlikleri gibi değildi.
Söz konusu Suriyeli kimliğinde ilk şart devlete koşulsuz şartsız bağlılık ve hatta bağımlılıktı. Hafız Esad’ın bu kimlik politikasının asıl amacı ise devletten ziyade kişisel anlamda lidere bağ(ım)lılıktı. Zira Hafız Esad’ın iktidarı boyunca, tek bir Suriyeli kimliği oluşturma politikasının altında yatan yegâne hedefi rejimi/sistemi ya da diğer bir ifade ile Esad’ın kişisel egemenlik sisteminin toplumsal tabanını genişletme gayesidir.
Esad, genişletmeye çalıştığı bu toplumsal tabanın komünist rejimlerdeki gibi “seri üretim” yani tek tip bir toplum olması için uğraşıyordu. Yani amaç ulus inşası anlamında “tek bir Suriyeli kimliği” değil, “tek tip Suriyeli” idi .İşte bu “Tek tip Suriyeli” kimliği politikasından diğer etnik, dini ve/veya mezhepsel gruplar gibi Türkmenler de nasibini fazlası ile aldı. Hafız Esad 30 yıllık iktidarının adeta parolası olan “Büyük Suriye Ütopyası” bağlamında oluşturmaya çalıştığı “Tek Suriyeli Kimliği” politikası çerçevesinde, Türkmenleri asimile ederek “Araplaştırma” politikası izledi.
İzlenen bu Araplaştırma politikası çerçevesinde ilk olarak köylerin isimleri değiştirildi, akabinde ise coğrafi olarak dağınık olmaları için Türkmen bölgelerinin arasına Arap nüfusu yerleştirildi. Her türlü siyasal, kültürel ve sosyal haklardan yoksun bırakılan Türkmenler korku kültürüne hapsedilerek aralarında örgütlenemedikleri için kimliklerini korumakta güçlük çektiler. Açıkça söylemek gerekirse söz konusu baskı ve tehdit merkezli dönem içerisinde “Türkmen” olmak Türkmenler için çok zordu. Sistem/rejim her şekilde “Suriyeli” üst kimliğini dayatıyordu. Böylesine bir süreçten ve süzgeçten geçen Suriye Türkmenleri özellikle dil konusunda büyük oranda Araplaştırma politikasına maruz kaldılar.
Eğitim sisteminin katı bir şekilde Arap/Suriye milliyetçiliği ile örülü olması Türkmenlerin “milli ve kültürel kimliğini” direk olarak hedef aldı. Kırsalda yaşayan Türkmenler her ne kadar resmi olarak değil ama gayri resmi olarak Türkçeyi kullanmaya devam etseler de şehir merkezlerinde yaşayan Türkmenler Türkçeyi unutmaya mahkûm edildiler. Yine kırsaldaki Türkmenlerin kendi aralarında evlilikler yapmış olması Türkmen kimliğini ve Türkçeyi muhafaza etmek konusunda etkili olsa da kentli Türkmen nüfus için aynı şey söz konusu olmadı.
Suriye’deki Türkmenlerin demografik yapısına baktığımızda ise ilginç bir harita ile karşı karşıya kalıyoruz. Bayat, Avşar, Karakeçili, İsabeğli, Musabeğli, Elbeyli, Akar, Hayran, Çandırlı, Sincar, Bayır-Bucak başta olmak üzere birçok Türkmen boyu yaşadığı Suriye’de oldukça dağınık bir coğrafi kümelenme görülüyor. Halep, Lazkiye, Humus, Hama, Şam, Tartus, İdlib, Rakka ve Der’a vilayetlerinde yaşayan Türkmenler görüldüğü üzere neredeyse tüm Suriye’ye yayılmış durumdadır. Belirli bir bölgede kümelenmemiş oldukları için de sosyal/siyasal birlik ve/veya örgütlenme mümkün olmamıştır.
Suriye’de Beydilli (Kadirli, Arapli, Begmişli, Ulaşlı, Karaşıhlı, Güneçbayraktar, Gazlı), Elbeyli (Gavurılli, Şahveli, Tırıklı, Tavli, Ferizli, Kara Taşlı, Doğanlı), Barak (Tabur, Kasımlı, Torun, İsallı, Tiryaki, Gökbakan, Mahmutlu), Bayat, Bayındırlı, Budak, Karkin, Karamanlı, Sallur, İsabeğli, Karakeçili, Musabeğli, Avşar, Bayındır, Berilli, Torun, Yörük, İse Beyli, Karamanlı, Şark Evli, Gızıklı, Bozgeyikli Dede, Karakoyunlu, Sincar gibi Türkmen boyları yaşamaktadır. Bu Türkmen boyları ile Anadolu’daki uzantıları olan Türk boyları arasında inanç, gelenek ve folklorik pratikler bakımından çok önemli benzerlikler bulunmaktadır.
Suriye Türkmenlerinin sosyal ve kültürel durumlarına geldiğimizde ise rejimden kaynaklanan önemli sorunlarla karşı karşıya olduklarını görmekteyiz. Nitekim Suriye’de Türkçe eğitim yapan okullar olmadığı gibi, Türkmenleri bir arada tutan herhangi bir örgütlenme de mümkün olmamıştır.
Köy ve kasabalarda yaşamaya devam eden Türkmenler kendi aralarında Türkçe konuşmayı sürdürmektedir. Ancak büyük şehirlerde yaşayan Türkmenler Türkçe bilmekle/anlamakla beraber konuş(a)mamaktadır. Nitekim 1922’den 1937’ye kadar, sürgündeki Refik Halit’in de katkılarıyla çıkan “Doğru Yol” ve “Vahdet” gazetelerinden sonra herhangi bir Türkçe yayın yapılması mümkün olmamıştır. Suriye Türkmenleri, şive ve edebiyatları bakımından Türkiye’nin bir uzantısı gibidir. Suriye’de konuşulan ağız, Hatay ve Gaziantep civarında konuşulan Türkmen ağızlarının bir devamı niteliğindedir.
Örneğin Halep Türkmenleri Gaziantep ve Kilis şivesiyle; Tel Abyad Türkmenleri ve Rakka Türkmenleri Şanlıurfa şivesiyle; Bayır Bucak Türkmenleri de Hatay/Yayladağ şivesiyle Türkçe konuşurlar. Türkiye-Suriye arasındaki sınır hattının hemen Suriye tarafında bulunan ve hatta çoğu bölgede “sıfır noktası” olarak tabir edilen bir hatta yaşamakta olan Halep, Bayır Bucak, Tel Abyad, ve Rakka bölgesindeki Türkmenler kendi kültürlerini, kendi dillerini hiçbir zaman unutmamıştır; binlerce yıllık geçmişe sahip örf ve adetleriyle yaşayan toplumlardır.
Ancak Türkiye sınır hattına çok uzak bir konumda bulunan Humus bölgesinde ise durum biraz daha farklıdır. Humus Türkmenleri genel olarak Türkmen aidiyet ve kimliğini, şuurunu korumakla birlikte Türkçe konusunda oldukça zayıflardır. Biraz daha detay vermek gerekirse Humus şehir ve kırsalında yani “Orta Humus” denilen bölgede ismi Türkçe olan Türkmen köylerimiz var.
Örneğin Zara köyü. Bu bölgedeki Türkmenlerin genelinin soyadları da Türkçedir. Ne var ki Humus Türkmenleri Türkçeyi ya hiç bilmezler ya da az bilirler ama buna rağmen aidiyet olarak sorulduğunda “Türkmenim” derler. Yine sınır hattına oldukça uzak bir konumda bulunan Şam ve Golan Türkmenlerinin durumu ise biraz daha farklıdır. Zira Şam ve Golan bölgesinde yaşayan Türkmenler bugünkü Anadolu şivesinden farklı bir şekilde, çok eski bir Yörük şivesiyle Türkçe konuşurlar.
Suriye Türkmenlerinin sosyoekonomik durumlarına baktığımızda alt-orta sınıfta yer aldıklarını görmekteyiz. Bu bağlamda Suriye Türkmenlerinin ekonomik faaliyetlerine bakıldığında, Halep Türkmenlerinin genellikle tarım ve geleneksel kunduracılık ile geçimlerini sağladıkları görülmektedir.
Bayır-Bucak (Lazkiye) ve Tartus Türkmenleri narenciye ve ormancılıkla meşgul olurken Hama ve Humus Türkmenleri hayvancılık ve tarımla uğraşmaktadırlar. Şam’da yaşayan Türkmenler memurluk ve serbest meslek, Rakka ve Dera’da ise tarım başlıca gelir kaynağıdır. Bunun yanı sıra şehirde yaşayan memur, bankacı veya özel firmalarda çalışan ve daha iyi koşullara sahip eğitimli Türkmenler az sayıda da olsa bulunmaktadır.
Hem şehirli hem de kırsalda yaşayan Türkmenlerin ortak noktası eğitim seviyelerinin düşük olmasıdır. Okuma-yazma oranı özellikle kırsalda çok düşüktür. Bunda en önemli neden Türkmenlerin her daim devlet baskısı altında olmalarıdır. Bu noktada açıkça belirtmek gerekir ki, Suriye Türkmenleri, 1918 sonrası yani Fransız Mandası ile başlayan süreçte her zaman için Osmanlı bakiyesi olarak görülmüştür.
Arap milliyetçiliğinin tırmandığı ve Suriye’nin bağımsız bir devlet hâline geldiği 1950’lerden sonra ise Türkiye’nin uzantısı olarak görülmüşlerdir. Zaten katı bir kimlik politikasının hüküm sürdüğü Suriye’de, Türkmenler her daim Türkiye-Suriye ilişkilerinin sancılı dönemlerinde Rejim’in hedefi olmuştur.
İstisnasız her Suriye Türkmen’i Suriye Rejimi için “olağan şüpheli” muamelesi görmüştür. Türkiye-Suriye arasındaki büyük küçük her sorunda Türkmenlere baskı ve zulüm artmıştır. Başka bir ifade ile Suriye Türkmenleri neredeyse 100 yıldır Türk olmanın bedelini ağır bir şekilde ödemektedir. Rejim, Türkmenlerin millî şuurunu, kimliğini ve kültürünü yok saymıştır. İşte bu nedenlerden dolayı da Türkmenlerin siyasi örgütlenme bir yana dursun kültürel faaliyetler için bile bir araya gelmesi zinhar mümkün olmamıştır.
Böylesine bir baskı ve zulüm ortamında yaşamak zorunda kalan Suriye Türkmenleri ise apolitik bir tavır içine girmek zorunda kalmıştır. Kimi dönemlerde bazı çıkışlar olsa da Türkmenler arasında siyasal bir milliyetçilik geliş(e)memiştir. Kavramsal olarak ifade etmek gerekirse Türkmenler arasında tepkisel ve kültürel bir milliyetçilik vardır. Suriye Türkmenleri, bin yıldır yaşadıkları Suriye’yi vatan toprağı olarak görmektedir ve Suriye’deki diğer toplumsal bileşenler ile “barış içinde bir arada” yaşama arzusundadır.
Siyasal gelişime baktığımızda ise yukarıda değinilen nedenlerden dolayı uzun yıllar siyasi ve sosyal baskılara maruz kalan Türkmenler arasında siyasal bir hareket gelişmediğini görmekteyiz. Ancak değinildiği üzere savaşın başladığı 2011’den itibaren oluşan konjonktürel zeminde Türkmenler arasında tepkisel ve kültürel bir milliyetçilik gelişmeye başlamıştır. Bu yeni filizlenen “durum” deyim yerindeyse örgütlenme açısından Suriye Türkmenlerinin iç savaşın küllerinden -yeniden- doğmasına imkân sağlamıştır.
Arap Baharı ve Geleceğe Bakış
Mart 2011 tarihinde Suriye’de sokak gösterileri şeklinde başlayan protesto hareketleri, aynı yılın yaz aylarından itibaren birdenbire silahlı çatışma ve iç savaşa dönüştü. Bugüne kadar gelen savaş tüm ülkeye büyük bir yıkım getirdiği gibi, tüm toplumsal kesimleri militarize ederek şiddet sarmalının içine çekti. İç savaş süreci Halep’teki Türkmen bölgelerinde farklı aşamalarda farklı sonuçlar üretti. Herşeyden önce savaşın etkileri bu bölgelerde 6-7 ay sonrasında, yani 2012 yılından itibaren ağır biçimde hissedildiğinden dolayı, gerek göç sorunu ve gerekse Halep Türkmenlerinin rejim ya da muhalefet tercihleri meselesi, iç savaşın ilk aylarında belirgin değildi. Savaşın Halep’i tamamen içine alması sonrasında öncelikle kentin kırsal bölgelerindeki Türkmenler bundan etkilendi. Rejimin büyük kentlerin savunmasına yoğunlaşıp kırsal bölgeleri ikinci plana itmesi, muhalif silahlı grupların kırsal bölgelerde kendi otoritelerini kurmalarıyla sonuçlanmıştı. Böylece Türkiye sınırı boyunca dizili bulunan Türkmen köy ve kasabaları, muhalefet gruplarının ve Özgür Suriye Ordusu’na mensup savaşçıların merkezi haline geldi. Türkmenler, kendileri her ne kadar aktif olarak eylemlerde bulunmasalar da, evlerini ve yurtlarını muhaliflere açmışlardı. Genel olarak Suriye Türkmenleri ve özelde Halep Türkmenlerinin savaş sırasında çabaları, hem siyasi ve hem de askeri olmak üzere iki yönlü bir seyir izlemiştir.
Türkmenler muhalif siyasal örgütlenme çalışmalarına 2012 yılından itibaren başlarken, silahlı Türkmen güçleri 2013 yılından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Savaşın en yoğun yaşandığı Halep bölgesindeki Türkmen sivillerin durumu, savaşın seyrine göre başlardan itibaren giderek şiddetlenen bir mağduriyete dönüşmüştür. Halep şehir merkezinde olaylar kırsalına göre biraz geç başladığından, kırsal bölgelerdeki insanlar önce Halep şehir merkezine akrabalarının yanına göç etmişlerdi. Ancak çatışmalar şehir merkezine sıçradığında ve varil bombalı saldırılar arttığında bu kez Türkmenler tekrar kırsala dönmek zorunda kaldı. Halep’ten kitlesel Türkmen göçleri iki farklı dönemde oldu.
Suriye Savaşı’nda Suriye Türkmenleri Bugünkü Durumu:
Bugüne geldiğimizde her şeyden önce Suriye’deki iç savaşın ne zaman ve nasıl başladığına kısaca bir bakmamız gerekir: Aslında olaylar ‘Arap Baharı’ adı altında 2010 yılının sonlarında Tunus’da başladı. Daha sonra Cezayir, Ürdün, Yemen, Libya, Bahreyn‘de görülen çatışmalar bugün Suriye’de bütün hızıyla devam ediyor. 15 Mart 2011’de Suriye’nin güneyindeki Der’a kentinde başlayan sokak gösterileri ile ‘Arap Baharı’ Suriye’ye gelmiş oldu. Adı geçen ülkelerde birçok insan hayatını kaybederken bazılarında rejim değişiklikleri yaşandı. Ancak daha önceki ülkelerden farklı olarak Suriye’deki gösteriler rejim kuvvetleri tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı insanlar ya hayatlarını kaybettiler ya da tutuklandılar. Suriye’deki rejim arkasına Rusya-İran desteğini alarak ülkeyi iç savaşa sürükledi. Bugün hala devam eden bu iç savaşta barış zamanı da çok rahat olduklarından söz edemeyeceğimiz Türkmenler hedef haline geldiler. Türkmenler, hem rejim kuvvetleri hem ülkedeki radikal unsurlar hem de diğer ayrılıkçı örgütlerin çatışma menzilinde adeta çapraz ateş arasında kaldılar.
Azımsanmayacak bir çoğunluğa sahip olmalarına rağmen uzun yıllar boyunca siyasi ve sosyal baskılara maruz kalan Türkmenler arasında siyasi bir hareketin gelişmediğini görmekteyiz. Ancak iç savaşın başladığı 2011’den itibaren oluşan konjonktürel zeminde Türkmenler arasında tepkisel ve kültürel bir milliyetçilik gelişmeye başlamıştır.
Suriye’de 2011 yılında başlayan süreçte Suriye Türkmenleri hâlihazırda Rejime karşı hareket eden muhalif kanadın içinde yer almaktadır. Rejimin direk hedefi hâline gelen Suriye Türkmenleri savaşta ciddi anlamda kayıplar vermiştir. Bu kanlı süreçte Türkmenler ya öldürülmüş ya rejim tarafından tutuklanmış ya da topraklarını terk etmeye zorlanmışlardır. Karşılıklı çatışmalar haricinde masum, sivil halk üzerinde de ciddi baskılar söz konusudur. Türkmen köyleri basılmakta, varil bombaları ile ayırım yapmaksızın halk hedef alınmaktadır.
Böylesine bir trajedi içerisinde sıkışan Türkmenler tam anlamı ile bir var oluş mücadelesi vermektedir. 2012 yılında kurulan Suriye Muhalifler ve Devrimci Güçler Koalisyonu (SMDK) çatısı altında hareket eden Türkmenler, Suriye’de oluşacak yeni devlet sisteminde Türkmen kimliğinin ve haklarının yeni anayasa çerçevesinde korunmasını temel almaktadır.
Ancak siyasetten uzak geçen yıllar Türkmenlerin örgütlenme ve aktif siyaset yeteneklerini önemli ölçüde zayıflatmıştır. Türkmen toplumu sosyal, siyasal ve askeri örgütlenme açısından henüz olgunlaşmamıştır. Her ne kadar savaş sonrasında kurulmuş yapılar mevcutsa da söz konusu yapıların örgütlenme aşamasında karşılaştıkları “kurumsal sancılar” bir takım sorunları da beraberinde getirdi. Savaş sonrasında kurulan dernek ve siyasi partiler sözü edilen “kurumsal sancılar” nedeniyle manevra alanlarını genişletemediler.
Ancak 2012 yılında “Suriye Türkmen Platformu” olarak temeli atılan ve 2013 yılında şemsiye yapı olarak kurulan Suriye Türkmen Meclisi kısa zamanda da olsa Suriye Türkmenleri için önemli faaliyetlere/başarılara imza attı. Öncelikle kurulan siyasi partileri içine alarak, bağımsızlarla birlikte bir çatı örgüt oluşturuldu. Suriye muhalefeti içerisinde “demokratik seçim” yöntemini kullanan tek yapı olan Suriye Türkmen Meclisi tüm zorluklara, eksikliklere ve yoksunluklara rağmen “onur ve özgürlük mücadelesi” olarak adlandırdıkları Suriye Türkmen Davası için var gücü ile çalışmalar yürütmektedir.
Suriye Türkmen Meclisi bu çerçevede elindeki sınırlı imkânlara ve konjonktürün aleyhine işlemesine rağmen adeta akıntıya karşı kürek çekmekte ve geliştirdiği projeler ile Türkmen Davası’nın lokomotifi konumundadır. Suriye Türkmen Meclisi, meşruiyetini ve gücünü köklü bir kültür ve gelenekten gelen “Türkmenlik” vasfından almaktadır.
Suriye Türkmenlerinin bugünkü hedefleri, yeni oluşumda haklarının anayasa çerçevesinde korunmasının sağlanmasıdır. Değinildiği üzere mevcut yönetimde Suriye Türkmenlerine örgütlenme hakkı tanınmamaktadır. Ancak yeni durum Suriye Türkmenleri açısından fırsatlar sunmaktadır.
Suriye’de devrimin başarıya ulaşması durumunda sivil demokratik bir siyasal sistem ortaya çıkabilir. Bu ortam içinde Suriye Türkmenlerinin en büyük beklentisi, yeni anayasada Suriye halkını oluşturan unsurlardan biri olarak yer almaktır. Bunun yanı sıra anadilde eğitim ve diğer sosyal, kültürel hakların verilmesini talep etmektedirler.
Türkmenler Suriye´nin toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin korunmasını savunuyorlar her zaman, Herhangi bir anlaşmada veya anayasal düzenlemede Türkmenler yok sayılırsa Suriye´de istikrar sağlanamaz Türkmenler askeri ve siyasi olarak Suriye´de varlar.
Bugün Suriye’de yüzbinlerce Suriyeli öldürülmüş ve yaralanmış, 10 milyona yakın Suriye vatandaşı doğduğu ve yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalmıştır. Fakat yine de bu savaşda en mağdur grup Türkmenlerdir.
- Çünkü değişik bölgelerde değişik gruplar tarafından saldırlar hep Türkmenler yönelik olarak yapılmaktadır.
- Savaşın başından bu yana 35 bin Türkmen şehit olmuştur:
- Hama ve Humus Türkmenleri rejim tarafından etnik temizliğe maruz kalarak köylerini tamamen boşaltmak zorunda kalmışlardır.
- Şam-Golan(Golan Şam’ın bitişiğindedir, Golan Türkmenleri birinci göçlerini İsrail’in işgalinde, ikinci göçlerini de Esad zamanında yaşadılar) Türkmenleri tümüyle rejimin ablukası altındadır.
-Halep’teki Türkmen köyleri 2 yıldır İŞİD’in kontrolü altındadır.
- Mayıs 2015’de Tel Abyad Türkmenleri PYD’nin tehcirine maruz kalmışlardır (PYD önce batılı güçlerle işbirliği yaparken daha sonra aynı ideolojiyi paylaştığı Rusya ile birlikte hareket etmeye başladı)
- Bayırbucak Türkmen bölgesi de havadan Rus karadan da rejim destekli Hizbullah’ın ateşi altındadırlar.
Türkmenlere yardım eden tek gücün Türkiye olduğunu ve Aynel Arap/ Kobani’deki olaylar bütün dünyanın gündemindeydi, dünya nerdeyse PYD ve YPG için topyekûn seferber olmuştu fakat Türkmenler için aynı tepki verilmedi diyor ve kimse yardım etmiyor neden acaba nerde Türk dünyası nerde ata vatan Can Azerbaycan Atalar yurdu Türkmenistan Kazakistan Özbekistan Kırgızistan؟؟؟ Suriye Türkmenleri soruyorlar acaba sisimizi duyarmı kan kardeşler .
Suriye´deki son durumu, Türkmenlerin yeni süreçteki rolü ve geleceği , Suriye´de milyonlarca Türkmen´in yaşadığı bir yerdir. Suriye Türkmenleri yoğun olarak Halep, Lazkiye, Humus, Hama, Rakka ve Şam Colan tepeleri vilayetlerinde bulunuyor.
Suriye´nin Tartus, İdlib ve Dera vilayetlerinde de belirli sayıda Türkmen yaşadığını buna reğman Suriye´de Türkmenler hep yok sayılmaya çalışıyor bazı ülkeler tarafında. Türkmenler 2011 yılından itibaren mağdur halklar gibi Esed rejimine karşı Türkmenler ‘ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ’ veriyorlar.
İstanbul´da 2012´de düzenlenen Suriye Türkmen Platformu toplantısıyla tek çatı altında toplamak için bu meclis kuruldu. Suriyeli Türkmenlerin haklarını uluslararası platformlarda ve Suriye anayasasında korumak asıl amaçlarımızdan biridir, Suriye Türkmen meclisin Suriye muhalefetinin önemli bir parçasıdır.
Suriye´de siyasi çözüm ve anayasal düzenlemeyle ülke bütünlüğünün korunacağını düşünüyor Türkmenler ve bu süreçte herhangi bir anlaşmada Türkmenler yok sayılırsa istikrar sağlanamaz. Şu an herkes Suriye´de askeri çözümün mümkün olmadığını düşünüyor. Siyasi çözümden başka yol yok.
Türkiye-rejim diyaloğuna Türkmenlerin bakışı "Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir devlettir ve kendi çıkarları doğrultusunda görüşmesi gereken herkesle görüşme hakkına sahiptir. Görüşmelerinde Suriyelilere bağlı değiller.
Biz ana vatan Türkiye´nin Suriye Türkmenlerinin hakkına zeval getirecek bir şeylere imza atmayacağına buna tüm Türkmenler inanıyor .Suriye Türkmenlerin Esed rejimiyle herhangi bir bağlantıları olmadığı şu güne kader, "Türkmenlerin Suriye halkıyla hiçbir sorunumuz yok, Türkmenlerin sorunu rejimle. çünkü rejim Türkmenleri hep yok saydı.
Sonuç ve Değerlendirme:
Türkmenler, değişen boy adlarına rağmen, bin yıldır Suriye’de ve özellikle Halep bölgesinde varlıklarını muhafaza etmeyi başarmıştır. Bu süre boyunca kimi zaman bölgenin kurucu siyasi unsurları olmuş, kimi zaman da farklı devletlerin tebası durumuna düşmüşlerdir. Her siyasal ve askeri kaos, toplumsal yapıları üzerinde etkisini gösterse de, bölgedeki Türkmenler bir şekilde günümüze kadar homojen bir toplumsal yapıyı korumuştur.
Modern dönemle birlikte Anadolu coğrafyasından ayrılan Türkmenler, önceleri Fransız mandası altında ve 1946 yılından itibaren de bağımsız Suriye döneminde milliyetçi politikaların ve ideolojik baskıların ağırlığını hep hissetmişlerdir. Siyasal çalkantılarla dolu bir coğrafyada yaşamanın getirdiği zorluklarla beraber, büyük bir kültürel mirası da taşıyan bu topluluk, 2000’li yıllarla birlikte ciddi bir rahatlama içine girdi.
Osmanlı sonrası dönemde ilk defa Anadolu coğrafyası ile rahat bir ilişki kurabilen Türkmenler bunun meyvelerini fazlasıyla topladılar. Ancak kısa süren bu istikrar dönemi ardından başlayan Arap Baharı (2011) ile birlikte Türkmenler için daha zorlu bir dönemin kapıları aralanmış oldu. Binlerce yıldır yaşadıkları toprakları bugün farklı grupların kontrolü altında bulunan Türkmenler, hem kendi yurtlarının özgürleşmesi hem de toplumsal varlıklarının muhafazası mücadelesini vermektedir.
Açıkça görüldüğü üzere Suriye Türkmenleri siyasi tecrübesizlik, dağınık coğrafi ve demografik yapı ve iç savaşın kendine has dinamikleri nedeni ile Suriye’de yaşanmakta olan süreç içerisinde savaşın küllerinden doğmaya çalışmaktadır. Bugün gelinen noktada tek bir çatı altında örgütlenme ve bu çerçevede sistematik bir şekilde siyasallaşma, Türkmenlerin varlığı ve geleceği için adeta ölüm kalım meselesi hâlini almıştır.
Sözün özü bugün ya da yarın, er veya geç Suriye yeniden kurulacak/kurgulanacaktır ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan ve haklı olarak bu bütünün onurlu bir parçası olmak isteyen Türkmenler yeni Suriye’de “siyasi kimliğini kazanmış, güçlü bir siyasi/toplumsal aktör” olmayı hedeflemektedir.
Şimdilerde trajedi ve strateji arasında sıkışmış olan Türkmenler, Türkiye’nin ve tüm Türk dünyasının yardım ve desteği ile stratejik yapılanmaya giderek; her şeyden önemlisi gerçekçi ve pragmatik adımlarla kurumsallaşma sancılarını aşarak yollarına emin adımlarla devam edeceklerdir.
Bu noktada Suriye Türkmen Meclisi ve çatısı altındaki siyasi partilerin birlik ve beraberlik içinde atacakları stratejik adımlar Suriye Türkmenliğinin geleceği için çok önemli ve değerli olacaktır.
Suriye’nin geleceği sadece Suriye Türkmenlerini değil başta Türkiye olmak üzere tüm dünya Türklüğünü ilgilendirmektedir. Suriye Türkmenlerinin topraklarında güvende tutulması Türkiye’nin güney sınırlarının güvenliği için elzemdir. Türkmenlerin yoğun olarak yaşadıkları ve Türkiye’nin sınır boylarında bulunan Halep ve Bayır-Bucak (Lazkiye) Türkmenlerinin güvende tutulması, köylerini terk etmemeleri son derece stratejiktir.
Bunun içinse Türkiye’nin garantörlüğünde “güvenli bölgeler” oluşturulması şarttır. Suriye Türkmenlerinin her alanda eğitimi ve ekonomik, kültürel durumlarının geliştirilmesi hayati derecede Unutmayalım ki Halep Türkmenlerinin güvenliği Halep’in güvenliği demektir. Halep’in güvenliği ise Türkiye’nin Güneydoğusunun güvenliği demektir; Bayır-Bucak’ın güvenliği, Hatay’ın güvenliği demektir... Suriye Türkmenlerinin “onur ve özgürlük mücadelesi”ne destek olmak, omuz vermek Türkiye’nin, tüm Türk dünyasının boynunun borcudur...
kaynaklar
[1] Fatih Kirişcioğlu, “Suriye Türkleri”, Avrasya Dosyası, Cilt 2, Sayı 3, Ankara, Sonbahar 1995.
[2] Ali Şamil, “Golan Türkmenlerinin Kaderi”, 21. Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği, Derleyenler: Ümit Özdağ, Yaşar Kalafat, Mehmet Seyfettin Erol; ASAM Yayınları, Ankara, 2003.
[3] AYŞE HÜR Meğerse Suriye’de Türkmenler yaşarmış! 2014 radikal.com.tr
[4] Bayır-Bucak Türkmenleri hakkında daha geniş bilgi için bkz.: Yaşar Kalafat, Karşılaştırmalı BayırBucak Türkmen Halk İnançları, Bayır-Bucak Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Yayınları, Ankara, 1996.
[5] Muhammet Hayır Aid, Golan’da Türkmen Aşiretleri.
[6] Hülya Arslan Erol, “Suriye Colan (Golan) Türkmenleri Ağzı”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, Cilt 6, Sayı 4, Aralık 2009.
Erol Mehmet “Suriye´deki Türkçe Yer Adları Üzerine “,TDK VI. Uluslararası Türk Dil Kurultayı Bildirileri, 20-25 Ekim 2008,Ankara.
[7] Kafalı, Mustafa ,“Suriye Türkleri-I” Töre Dergisi, Sayı 21-22, s.32-36. Ankara, 1973.
[8] Kaya, Zafer , “Suriye’de Türk Varlığı” A.Ü.Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1987.
[9] Khoury Philip S., Syria and the French Mandate-The Politics of Arap Nationalism 1920-1945, London, 1987.
[10] Kirişçioğlu, Fatih ,“Suriye Türkleri”, Avrasya Dosyası, Sonbahar 1995,c.2, Sayı.3, s.131- 143.Ankara.
[11] Koca, Salim, “Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın Suriye, Filistin, Mısır Politikası ve Türkmen Beyi Atsız” , S.Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi 1974, Sayı 22, s.1-36. Konya.
[12] Nicolas van Dam, Suriye´de İktidar Mücadelesi,(çev: Semih İdiz, Aslı Faray Çalkıvık) İletişim Yay., İstanbul, 2000.
[13] Orhonlu, Cengiz, “Suriye Türkleri” Türk Dünyası El Kitabı, Ankara, 1977.
[14] Öztürk, Nazif , “Suriye Türkleri”, Yeni Türkiye-Türk Dünyası Özel Sayısı-3/16, s.1675-1686. Ankara. 1997.
[15] OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA AŞİRETLERİ İSKAN TEŞEBBÜSÜ yazar : Dr. Cengiz Orhonlu... Arapça Tercümesi .. FARUK MUSTAFA PAŞA .
[16] Sevim, Ali , “Suriye’de İlk Türkler” Türk Kültürü Dergisi, Sayı 32. Ankara, 1976.
[17] Şandır, Mehmet , “Suriye Türklüğü” Türk Yurdu, c.18,Sayı 133, s.7-8. Ankara. 1998.
[18] Umar, Ömer, Osman Türkiye-Suriye İlişkileri (1918-1940), Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Yayınları, Elazığ. 2003.
[19] ORSAM Rapor No: 83 “Suriye’de Değişimin Ortaya Çıkardığı Toplum: Suriye Türkmenleri”, Ankara. 2012.
[20] Dr.Muhtar FATIH BEYDİLİ Suriyeli Türkmenler Dokuz Asırdır Suriye’de http://suriyeturkmenleri.com/358-suriye-tUrkmen-tarihi
[21] Vurmay, H. Miray, “Hafız Esad Suriyesi´nde Arap Milliyetçiliği’nin Dönüşümü”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2011.
[22] Dr.MUHTAR Fatih BEYDİLİ Suriye Oğuz Türkmenleri, SEBİLÜRREŞAD DERGİSİ ŞUBAT/MART/ Mayıs sayı 1014-1015-1016 yıl 2017
[23] SÜMER, Faruk, Oğuzlar (Türkmenler), İstanbul, 1992.
[24] HALAÇOĞLU, Yusuf, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorlu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara, 1991.
[25] Enes Demir, Yeni Belgeler Işığında, Vazgeçilmeyen Topraklar Misak-ı Milli, (Rakka, Telabyad, Resulayn, Haseke, Aynü’l-Arap, İdlip, Halep, Afrin, Azez, Cerablus, Deyr-i Zor, Sincar, Telafer, Zaho), Post Yayınları, İstanbul 2017.
[26] Dr.Muhtar Fatih BEYDİLİ BİLAD-ÜŞ-ŞAM TÜRKMENLERİ TARİHİ KÖKENLERİ kardeşlik Kültür Sanat Edebiyat ve Folklor Dergisi Güz 2020 Yıl: 60 Sayı:366
[27] DAĞ, Ahmet Emin, (2010), “Halep Türkmenleri (1918-2008)”, Marmara Üniversitesi, Türkiya Araştırmaları Enstitüsü, Türk Tarihi Ana Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.
[28] Mehmet Erol Halep Türkmenleri Halk Kültürü Araştırması.
[29] Enver ÇAKAR XVI. YÜZYILDA SURİYE’DE YAŞAYAN SALUR VE ÇOĞUN TÜRKMENLERİ
[30] Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskânı, İstanbul, 1987, s. 12. 2
[31] Ali Rıza Yalman (Yalkın), Cenupta Türkmen Oymakları, I, (nşr. Sabahat Emir), Ankara, 1977.
[31] Prof. Dr. Yılmaz Kurt Suriye Türkmenleri Tarihçesi ve 1536 Yılında Menbiç Nahiyesi.