MANŞET HABERLER
الوجودية التركمانية في ميزان التقييم
تصحيح المسار العمل المؤسساتي التركماني السوري
الفرق بين الأتراك والتركمان
Türk Dünyasının Büyük Kaybı Irak Türkmenlerinden Şair ve yazar, Dr.Nusret Merdan Vefatı
المكوّن التركماني في المشرق العربي بلا حقوق
من قبائل الأوغوز: بيكديلي/بي ديلي/بجدله
Azerbaycan Ermenilerle Görüşmek için Neden YEVLAX (YELVAH) seçildi?
المليشيات الارمينية الانفصالية في قره باغ
الشهيد محمود عرعراوي تركمان
...تركمان لبنان...
معركة الكرامة في ميسلون ..مأساة دولة
SURİYE TÜRKMENLERİNİN MANDA DÖNEMİNDE MİLLÎ MÜCADELESİ
معركة ملاذكرد عندما سحق عشرين ألف تركماني ربع ملي
EMIR HAN-OĞLU HARUN KUZEY- SURIYE'DE ILK TÜRKMEN EMİRİ
تركمان فلسطين - أحفاد الأوغوز حماة ثغور الأقصى
Osmanlı İmparatorluğu döneminde YENİ-İL KAZASI VE YENİ -İL BEĞDİLİ TÜRKMENLERİ
دراسات في التاريخ الشفهي والمحلي للتركمان في سور
الفنان التشكيلي التركماني السوري شريف محرّم...
التركمان في بلاد الشام
مأساة المسعفة الصغيرة.. حلم سديل تركمان الذي لم يتž
ARAP COĞRAFYASINDAKİ UNUTULAN OĞUZ- TÜRKMENLER
التركمان -(عرب التركمان) والأعراق المختلفة الأخرى
Oğuz kökenli Suriye Irak Türkmenlerini Kaderlerine Bırakmayalım.!
Suriya Türkmənləri Sahibsiz qalmış kömək gözləyir
دفن مصطفى كمال أتاتورك مؤسس الجمهورية التركية
Suriye’de “Onur ve Özgürlük” Mücadelesi Veren Türkmen Gerçeği
Suriye Türkmenleri Örf Adetleri Nüfusları Yaşadıkları Yerler
Kahraman Suriye Türkmen Kuvâ-yi Milliye lideri Reis Nüveyren oğuz Ağa
إيلبيلي -يوروك (تركمانلرى)
العادات والتقاليد الثقافية التركمانية
التركمان في منطقة نهر البليخ
تركمان جولاب-تركمان الرقة
تداعيات الهجوم على السفارة الأذربيجانية في طهرا
نحن شعب نتقدم باتجاه الموت من أجل الحياة
FEHİM İSA Diye Yazılır ADAM DİYE OKUNUR
حب الوطن عطاء لا ينضب
Şiir Fatih Kel MOHAMET - Ağlayalım Sıra Bize Geliyor
يناير 20 صفحة دامية ومجيدة فى تاريخ آذربيجان
أهمية قمة أفازا في تركمانستان
!حرّاس ثغور الاقصى …تركمان فلسطين
علاقة اللغة التركمانية باللغة التركية
Prezident İlham Əliyev Fəzail Ağamalını təltif etdi
Halep - (Ateş Oğlu Qunaqi ) Türkmen Mamo Ateş Oğlu Evi .!
قبيلة قره كجيلي التركمانية
مدينة شوشة الاذربيجانية ” درة العالم الثقافي
بيان تأييد ومساندة من تركمان سوريا
Misir portalında Ağdaban faciəsi haqqında məqalə yayımlanıb
مرت 30 عاماً على مجازر الأرمن ضد سكان أغدابان
SURİYA TÜRKMƏNLƏRININ CAN AZERBAYCANA GİZLİ VƏ AŞKAR SƏVDASI.!
Suriye Halkının Onur ve Özgürlük Devrimi 11. Yılına Girdi
Suriye Türkmenleri Arap Milliyetçiliği, Baas’la Unutulup iç Savaşla Hatırlandılar
Suriyeli Türkmenler
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Suriye Türkmenleri Arap Milliyetçiliği, Baas’la Unutulup iç Savaşla Hatırlandılar
Dr.Muhtar Fatih BEYDİLİ
 
 
Bir 2 kişi ve yazı görseli olabilir
 
Suriye Türkmenleri, Suriye coğrafyasında yaşayan kadim halklardan biri olarak yedinci yüzyıldan itibaren bölgede varlık göstermektedir. Suriye topraklarında bin yılı aşkın süredir temel unsur olarak bulunan Türkmenler, tarihsel seyir içerisinde önce Fransızların akabinde Arap milliyetçiliğinin ve devamında ise Baas Partisinin yoğun baskı, tecrit ve asimilasyon politikalarına maruz bırakılmıştır. Suriye’de 2011 yılının Mart ayında başlayan Arap Baharı süreciyle, bölgedeki varlıkları yeniden dünya gündemine çıkan Türkmenler, iç savaş süreci içerisinde rejim ve müttefiklerinin uyguladıkları politikalar ile zorunlu bir göçe tabi tutulmuştur.
 
Bu bağlamda, Suriye Türkmenlerinin iç savaş sonrası süreçte içerisinde bulundukları koşulları tarihsel bir perspektif ile ortaya koyarak Suriye Türkmenlerinin tanınmasına katkı sağlamak ve uluslararası platformlarda siyasi bir aktör olarak göz ardı edilen Türkmenlerin varoluş mücadelesinin temel eksiklerini toplayarak analiz etmeyi amaçlıyorum . Genel hatlarıyla Suriye genel tarihi, Arap Baharı süreciyle başlayıp belirgin bir iç savaşa evrilen Suriye İç Savaşı’nın tarihsel gelişimi ve Suriye Türkmenlerinin iç savaş sürecindeki askerî, siyasi ve kültürel gelişmelerinin incelenmesi ve yeknesak hâlde okuyucuya sunulması amacıyla hazırlanmıştır.
 
Hatay’ın Türkiye’ye katılması Suriye Türkmenleri açısından tarihi bir kırılma yarattı. Baas döneminde hem Türkmenler hem Kürtler baskı altına alındı. Suriye’yle dostluk rüzgârları eserken bile bu baskı azalmadı. Türkiye, içsavaşla Türkmenleri hatırladı.Stadyum tıklım tıklım dolu Halep Türkmen seyircilerle . 75 bin seyircinin Arapça ve Türkçe tezahüratları birbirine karışıyor. Tribünlere sarı-lacivert, kırmızı-beyaz renkler hâkim. Türk ve Suriye bayrakları dalgalanıyor. Son dakikalar... Alex De Souza’nın pasını Deniz Barış gole çeviriyor ve seyirciler coşkuyla ayağa kalkıyor. Suriyeliler, Türkler, Türkmenler gol sevincini paylaşıyor. Şeref Tribünü’nde Beşar Esad ve Tayyip Erdoğan golü alkışlıyor. Skor 2-2. Dostluk kazanıyor.
Bir 5 kişi, futbol oynayan insanlar ve yazı görseli olabilir
Çok değil, 17 yıl önce 3 Nisan 2007’de Türkmenlerin en yoğun yaşadığı bölgelerden Halep’teki Uluslararası Stadyum’un açılışında, manzara böyleydi. Henüz Arap Baharı yaşanmamış, Suriye’deki kanlı içsavaş başlamamış, iki ülkenin yöneticileri arasında iyi ilişkiler sona ermemişti. Bugün çatışmaların, işgallerin yıktığı Halep’teki o stat hâlâ rejimin ve İran silahlı milislerin elinde ve Türkmenler ise dağılmış durumda. Pek çoğu, yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kalmış.Fakat Suriye’deki Türkmenlerin derdi içsavaşla başlamadı. Cumhuriyet tarihinde, özellikle Suriye’nin Fransız manda yönetiminden kurtulup bağımsızlığını ilan etmesinden (1946) sonra Türkmenlerle ilişkiler son derece sınırlı kaldı. Fransa, tarihi ‘böl ve yönet’ politikasını Suriye’de de uygularken hem Türkiye’yi hem Türkmenleri ilgilendiren bir gelişme yaşandı: 1921 tarihli Ankara Antlaşması.
 
HATAY’IN KARARI
Fransa’nın kontrolünde olan ancak Misak-ı Milli sınırları içinde kabul edilen İskenderun Sancağı’na dair Fransızlarla yaptığımız anlaşmaya göre sancağa özel bir statü, bir otonomi tanınmaktaydı. 1936 yılında Fransa, Suriye’ye bağımsızlığını tanıyacağına dair söz verince İskenderun Sancağı tekrar gündeme geldi. Türkiye, dönemin Birleşmiş Milletler’i sayılan Milletler Cemiyeti’ne başvurdu. 1937’de şöyle bir karar çıktı: İskenderun Sancağı’na tam özerklik verildi. Resmi dili Türkçe oldu. Ekonomi ve dış ilişkiler Milletler Cemiyeti’nin denetiminde Suriye’ye bağlandı.
Suriye bu kararı tanımadı. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde Türkiye, Fransa’yla anlaşarak Türk askerini sancağa konuşlandırdı. 1938’de bölgenin en küçük devleti Hatay Cumhuriyeti kuruldu ve bir yıl sonra yapılan referandumla bu ülke Türkiye’ye katılmaya karar verdi. Türk dış politikası için büyük bir başarı olarak kabul edilen bu hamle, Suriye Türkmenleriyle Türkiye arasındaki ilişkiler açısından tarihi bir kırılma yarattı. Suriye ne bağımsızlığın ardından ne de Baas rejimi sırasında bu kararı kabul etti.
 
Çoğu zaman ülkelerin sınırları orada yaşayan insanların hayatlarının da sınırı oluyor; bilhassa Ortadoğu coğrafyasında. Bir asır önce ihdas edilen sınırlar bölge halklarının yaşamlarının dış güçlerce sınırlanmasına yaradı. Çeyrek asrı aşkın bir zamandır da yine dıştan tertibatlı sınır içre sınır çizimlerinin yöre insanının hayatını nasıl alt üst ettiğine aşama aşama şahit olmaktayız. Tam da bu noktada hem coğrafyanın kendisi hem de sınırların değiştirilmesi kötü kader oluyor.Türk­men­ler böl­ge­nin 1000 yıl­lık ha­ki­miy­di­ler ancak Os­man­lı da­ğı­lın­ca sö­mür­ge ida­re­si­nin elin­de kalan böl­ge­de ya­şa­ma­ya devam et­ti­ler ve kim­lik ya­rıl­ma­la­rı ya­şa­dı­lar. Kuzey Suriye´nin en büyük şehri ve valiliği olan Halep´in 10 kazasından (Arapçasıyla Mıntıka-t) 6´sında yoğun Türkmen yerleşimleri bulunmaktadır.
 
Bunlar; Afrin (Kurtdağı), Azaz, Ayn´el-Arap (Kobani), el-Bap, Cerablus, Menbiç ile bunlara bağlı nahiye ve köylerdir. Ayrıca Halep şehir merkezinin Hüllük, Kadıasker, Haydariye, Beayidin, Eşrefiye, Bostanpaşa, Şeyhferis, Şeyhıdır Mahallelerinde de Türkmenler yaşamaktalar. Lazkiye´nin vilayet merkezinin Cimmel Mahallesi (Türkmen Harası) ile merkez ilçeye bağlı Ayn´el-Beyza (Bucak), Behlüliye (Karınca), Kastel Muaf (Bucak), Keseb ve Rebia/Gebelli (Bayır) Nahiyeleri Türkmenlerle meskûndur. Yine Rakka vilayet merkezinin Guraba Mahallesi ile Tel Abyad Kazası´nda ve İdlip´in şehir merkezi ile bu vilayete bağlı Cisr-i Şugur Kazası´nda da Türkmen nüfus mevcut. Kuzey´in diğer vilayeti Haseki´de ise Türkmen varlığı yok denecek kadar azdır.
Misak-ı Milli sınırlarının içerisinde Halep´İn 100 kilometre güneyinden geçer Misak-ı Milli sınırları ve Halep nüfusunun 4/3´ünün Arapça konuşan Türkler olduğundan elde tutulma gerekliliğini 3 Kasım 1918 tarihli bir telgrafla Hükümete bildirmekteydi. Buna mukabil Şam´da İngiltere tarafından kral ilan edilen Faysal da hâkimiyet alanını genişletmek için Cerablus ve Nizip´in mütarekeye göre kendilerinin olduğu ve 2 güne kadar boşaltılmadığı takdirde şiddet kullanılacağı ültimatomunu verdiriyordu.
 
Bir yandan da yandaşları Rakka ile Tel Abyad arasında atlarla vergi topluyor, Türkmen ileri gelenlerinden 100 kadarını Tedmür´deki hapishaneye atarak işkence uyguluyordu. Yerli Halep´te Türkmenler Fransızlara karşı mücadele vermek için Kuvayı Milliyesi kurulmuştur. Hem Orada ki, Fransızlara karşı isyanı örgütlemesi açısından hem Halep´te yaşayan Türkmenleri örgütlemesi Fransızlara karşı savaş yürütülmüştür. Ve bunlar Antep, Urfa, Maraş savunmasında da Halep bölgesinden hem insan hem lojistik destek sağlayarak oradaki Fransızlara karşı mücadele verilmiştir.
Zira 30 Ekim´deki Mondros Ateşkes Antlaşması´nın hemen ardından Mandaterler de, Millî Mücadeleciler de harekete geçeceklerdir. Bu ikincilerden M. Kemal Paşa, Mondros´un 16. maddesindeki Suriye´yi boşaltma kararına rağmen Cephe Kumandanı olarak sınırın Lazkiye - Han Şeyhun hattında.
 
İngiltere ile Fransa 1919 yılı başında toplanan Paris Konferansı´nda aralarındaki bölüşümü Manda Sistemiyle birlikte onaylattılar. Yavaş yavaş aldatıldıklarını anlayan Araplarsa Temmuz 1919´da toplanan Suriye Genel Kongresi´nde bağımsızlık ilan ettilerse de bu bir yıl bile sürmedi.Bu arada Halep ve Lazkiye Türkmenleri, Fransızların Kilikya´yı işgale kalkıştığında Hatay Dörtyol´da atılan ´İlk Kurşun´ akabinde başlayan Kuvâ-yı Milliye´ye destek vermeye başladılar. Halep Türkmenleri ve diğer Halep halkı 8 Aralık 1919 tarihinde şehirde kepenk kapatarak büyük bir miting düzenlemiş ve hem İzmir´in işgaliyle başlayan Anadolu´daki Yunan zulmünü hem de Suriye ile Filistin´deki İngiliz ve Fransız işgallerini protesto etmişlerdir. Protestodan "Kahrolsun Emir Faysal ve Arap Hükümeti! Yaşasın Halifemiz ve Osmanlı Devleti!" sloganlarıyla işbirlikçiler de nasibini almıştır. Miting sonrasında ise Sivas Kongresi´yle işgal altındaki bütün topraklara bir umut olan Mustafa Kemal´e Haleplilerden bir heyet gönderilmiştir.
 
Anadolu´daki Millî Mücadele´yle bağlantılı olan Halep merkezli direniş bir anda ortak umut haline geldi. M. Kemal Paşa´nın "Halep Kuvva-yı Milliyesi´nin Islahiye vasıtasıyla tesis edilecek irtibatla yardımlaşmanın temin edilmesi" talimatının vurguladığı bu bağ doğrultusunda kurulan Halep Kuva-yı Milliyesi zamanla Lazkiye, Şam, Hama, Humus, Beyrut, Kuneytra, Trablusşam ve Amman gibi şehirlerde de şubeler açarak örgütlenmesini genişletmiştir. Türkmen, Çerkez ve Araplardan müteşekkil bu yapı içerisinde Adana´daki 2. Kolordu Komutanlığı, Halep - Hama - Lazkiye - Samandağ - İskenderun - Kırıkhan sınırının içinde kalan bölgede 5 düzenli teşkilat kurmuş ve ayrı ayrı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerince eylemler organize edilmiştir. O dönemde ayrıyeten Halep Cemiyet-i Esâmiyesi Heyet-i Merkeziyesi (Dernekler Platformu Sekreteryası), Necât-ı Vataniye (Vatan Kurtuluşu), İstikbal Cemiyeti, Şark-ı Karîb İhtilası / İstihlası Cemiyeti (Yakın Doğu Kurtuluş Örgütü) ve Milli İsyan Partisi gibi aynı amaçlı yerel teşkilatlanmalara da tevafuk edilir.
 
Bu dönemde Rıza Bey, Ahmet Nabğalı, Nüveyran / Nüveryan Oğuz, Asım Bey, Necip Ağa, Mustafa Ağa Hacı Hüseyin, Bedri Bey, Kel Mehmet Ağa, Cekeli Mecit Ağa, Salih Polat, Kasım Şahbudak ile Afrinliler; Hacı Hannan, Şeyh İsmailoğlu / İsmailzâde Hoca, Şeyh Abdi, Ahmet Ruto, Polat Bey ve Lazkiyeli Suhta Ağa, Nevres Ağa gibi direniş önderleri çıkaran Türkmenlerle Kürtlere artık Fransa´dan umudunu kesen Şeyh Kâmil Kassab, Binbaşı Muhiddin Bey,Said Bey Haydar, Dr. Abdurrahman Şehbender gibi Arap milliyetçilerinin yanı sıra Faysal Hükümeti´nin bakanlarından Abdülhamid Paşa, Celal Bey, Haşim Bey, Müsteşar Mustafa Nimet Bey gibi bürokratlar ile ed-Difa´ Gazetesi sahibi Tevfik Yazıcı, Müfîd Gazetesi sahibi Yusuf Bey Haydar, eş-Şa´ab Gazetesi sahibi Abdürrezzak el-Esad, Hedef Gazetesi sahibi Abdülhayr Bey gibi gazeteciler ve Şeyh Süleyman (İbn-i Reşid Aşireti), Şeyh Fâris (Hadidî Aşireti), Abdülkerim Paşa (Mevâlî Aşireti) gibi aşiret reisleri ile Müslim Verde ve Mülhem Câsim gibi çete reisleri de katılmışlardır. Hatta Kuva-yı Milliyecilerle Emir Faysalcılar arasında Kilis´in Kefergani Köyü´nde 8 maddelik gizli bir anlaşma bile imzalanacak ve Kilis Kuva-yı Milliye Heyeti adına Polat Bey, Molla Recep, Mehmet İslam; Arap Hükümeti nâmına da Jandarma Müfettişi Cemil Lütfi imza koyacaklardır.
 
El Bâb´a bağlı Telaşir´i direnişin lojistik merkezi olarak kullanan Halepli Kuvvacılar, Anteb´i işgal sürecindeki Fransızların ikmal yollarını sabote ederek Akçakoyunlu-Cerablus savaşlarında başarı sağladılar. Halep - Maraş Demiryolu Okçu İzzeddinli Aşireti´nin milislerince sürekli tahrip edilmiş, bir defasında Maraş´a giden bir tren havaya uçurularak bazı Fransız askerleri esir alınmış ve bunun üzerine bölgeye gönderilen Fransız Birliği de Damrık Dağı´nın batı yakasındaki Hisarköy civarında bozguna uğratılmıştır. Mustafa Kemal Paşa´nın gizlice Halep´e yolladığı subayların örgütlemesiyle şehrin sokaklarına Fransız yönetimine karşı Türkçe ve Arapça pankartlar asılmış, keza Türk kuvvetlerini bekleyen Haleplilerin evlerine Osmanlı bayrakları asarak hazırlık yaptıkları kayıtlara geçmiştir. Fransızlarsa ´en güvenilmez azınlık´ olarak gördükleri Türkmenler başta olmak üzere idarelerine karşı çıkan herkesi baskı altında tutmak istemişlerdir. Çobanbey´e bağlı Vukuf Köyü´nün Ağası tutuklanmış, çocukları da aleni işkence görmüştür. Antakya´nın Karbeyaz ve Com köylerinden kişiler ise silah kullandıkları iddiasıyla kurşuna dizilmişlerdir.
 
Fakat Fransızlar, Kuva-yı Milliye geleneğiyle baş etmekte oldukça zorlandılar; Kuzey Suriye´de İbrahim Hananu´nun ve Lazkiye Dağları´nda Salih el-Ali´nin kıyamı 1925´lerde de sürdü. Fransız ve Fransız üniformalı Ermeni askerlerin köy yakma, tarım ürünlerine zarar verme, yargısız infaz, tecavüz ve işkence fenalıklarına karşın direniş uzun süre kırılamamış ve ancak 1927 yılında kontrol altına alınabilmiştir. Tüm bu süreçte Suriye Halep Türkmenlerinin liderliğini Beydili Bekmişli Oymağı´nın Hacı Ali Aşireti´nden Kel Muhammed yürütmekteydi tabiki Türkmen lideri Kel Muhammed Ağa (Mehmet Ağa) Türkiye ile arası çok iyidi bu dönemde .
 
Tıpkı 1927-28´lere kadar Antakya ve İskenderun´daki okullarında Türkiye Tevhid-i Tedrisat Programı´nı uygulayan Hataylılar gibi o da Türkiye´de çıkan Şapka Kanunu´nu Halep´te uygulamak için Türkmenlerin lideri Kel Muha­mmed Mustafa Paşa Ağa (Mehmet Ağa) Türkiye´den gelip Antep bölgesinden şapka getirerek Türkmenlere bolca şapka getirtmişti ve bunu Şapka Devrimi´ni izleyen yıllarda fötr şapka giyerek de tescilleyen Türkmen lideri Kel Muhammed (Mehmet Ağa) ve kardeşleri Kel Halil Mustafa paşa ve kardeşi Kel Alou idi .Fransızlarca önce Kel Muhammed (Mehmet Ağa) ve kardeşlerini hapse atıldılar, sonra hapiste zehirlenerek şehit edildiler ,Suriye Türkmenlerinin Millî Mücadelesi sona erdirmek üzere, nihayete erdirilmesi amacına taşımamıştır , Sonra Suriye Türkmenlerin liderliğini Hacı Nahsen AĞA Kel Muhammed oğlu yürütüyordu.
 
Bu dönemde Halep´teki Türkmen nüfusunun 40-50 bin civarı, ülke genelindeki Türkî unsurların (Türkmen, Kürt, Çerkez) yüzde 18-19´larda olduğu tahmin ediliyor. Tür­ki­ye´deki in­kı­lap­lar da bu­ra­da­ki Türk­men şe­hir­le­ri ta­ra­fın­dan kabul gördü. Atatürk, Kurtuluş Savaşının ardından daha önce planladığı devrimleri tek tek yapmaya başlar. Kastamonu´nda halkın karşısına elinde şapka ile çıkar ve bundan sonra Türk halkının başına şapka giyeceğini ilan eder. Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasının ardından, halkın kılık ve kıyafetinin düzenlenerek batı ülkelerindeki normlara uygun hâle getirilmesi için 1925 yılında yapılan kanuni düzenlemedir.
 
Fransa´nın Nazi Almanya´sı karşısında sıkışması ve Suriye´ye bağımsızlık verme çalışmalarını iyi takip eden Türkiye, Ankara İtilâfnamesi şartları uyarınca Sancak´ın Suriye´ye verilemeyeceğini ve bağımsız olması gerektiğini dile getirdi. Buna mukabil sorun Milletler Cemiyeti´ne götürüldü ve Ocak 1937 itibariyle İskenderun Sancağı´na (Sanjak of Alexandretta) tam otonomi verilmesi, dış ilişkilerde MC denetiminde Suriye´ye bağlı kalması, resmî dilinin Türkçe olması; tüm bunların Fransa ve Türkiye´nin garantörlüğünde uygulanması kararlaştırıldı.
Sonraki ismiyle Hatay´a yönelik bu ilgi Halep Bölgesi Türkmenlerinin de umutlarının tazelenmesine yol açtı. İngilizlerin yaklaşan savaşta Türkiye´yi yanına çekmek için Halep´i Fransızlardan isteyip Türklere verebileceği pazarlıkları duyuluyordu. 30´lu yıllar boyunca Halep Türkmenlerinin liderliğini yapan HacıAli-Uşağı Oymağı´ndan Hacı Nahsen AĞA ve kardeşi Ahmed Hoca, iltihak için Ankara´yla doğrudan temas kurmuş ancak "Hatay´la birlikte hareket edin" talimatını almıştır.
 
Bu bir nevi bekleme süreciydi ve ne yazık ki bazıları için bitimi olmayacaktı.
Anayasaları gereği sancağın bağımsızlığı için yemin etmiş olan Kuzey Suriye Meclisi milletvekilleri bu karardan dört gün sonra, Şam´daki Merkezi Suriye Hükümeti´ne bağlanma kararı aldı. Ortaya çıkan bu yeni durum üzerine Fransa´nın Suriye üzerindeki manda yönetiminin sona ereceği 1935 yılından sonra, İskenderun Sancağı´nın geleceğini, Türk nüfusun çıkarlarına uygun bir neticeye ulaştırmak amacında olan Türkmenler, Fransızların engelleme gayretlerine rağmen hedeflerine ulaşmak için yoğun bir propaganda faaliyetine girdiler. Hatay ne kadar son­ra­dan Tür­ki­ye´ye ka­tı­la­bil­diy­se de diğer Türk­men şe­hir­le­ri o kadar şans­lı de­ğil­di.1939´da Hatay Tür­ki­ye´ye ka­tı­lır­ken 1941´de Halep´te Türk­men­ler ka­le­ye Türk bay­ra­ğı çe­ki­yor­du. Ger­çek­ten Tür­ki­ye bu­ra­da­ki soy­daş­la­rı­na hep bir umut oldu.
 
Orada öyle bir kanun çıktı, sizde bunu giyecekseniz diye Türkmenlere dağıtmışlar. Türkmenler orada birkaç günlüğüne de olsa kendilerince Türkiye´ye bağlı hissettikleri için şapkayı giymişlerdir. İstik­la­li­ni 1946´da ka­za­nan Su­ri­ye Hüsnü Zaim dev­rin­de(1949) Tür­ki­ye´ye yakın bir po­li­ti­ka iz­ler­ken onun dev­ril­me­si üze­ri­ne Tür­ki­ye düş­man­lı­ğı baş­la­dı. 1966´da Mısır et­ki­sin­de­dir ve Nasır sos­ya­list bir nizam tat­bik et­me­ye ça­lış­sa da Su­ri­ye kendi sos­ya­list po­li­ti­ka­sı­nı ya­ra­tı­yor­du. Bu sos­ya­list re­ji­min za­rar­la­rı­nı Türk­ler pa­ha­lı­ya öde­miş­tir. Çünkü Türk­ler büyük top­rak sa­hi­bi­dir­ler ve dev­let top­rak sa­hip­le­ri­nin ara­zi­le­ri­ne el koy­ma­ya baş­la­mış­tı. İşte Türk­men­ler Su­ri­ye dev­le­ti­ni bu kadar kor­kut­muş­lar­dı ve dev­let de on­la­rı sin­di­ri­ci bir po­li­ti­ka güt­müş­tü. Ve hatta hü­kü­met böl­ge­ler­de iz­le­nen Türk film­le­ri­ni yasak et­miş­ti, Türk­men­le­ri yok farz edi­yor­du.
 
KÜRTLERLE BİRLİKTE ETKİLENDİLER
1963’te yönetimi ele geçiren Baas, Hafız Esad’la birlikte bir istihbarat devletine dönüşünce bundan en çok etkilenen grup Türkmenler ve Kürtler oldu. Türkiye’nin Suriye’yle ilişkisi, Hatay, su meselesi ve terör ekseninde şekillenirken Türkmenler neredeyse unutuldu.
Tabii bunda, Türkiye’nin kurduğu her temasın rejim tarafından bir baskı unsuru olarak kullanılmasının da etkisi var. İkili ilişkilerin en iyi olduğu dönemde bile bu baskının değişmediği de bir gerçek.
Baba Esad’ın Türklere karşı düşmanlık beslemesine ve Türkmenleri, Türkiye’nin casusu olarak görmesine binaen devlet kurumlarında Türkçe konuşmanın yasaklanması gibi çeşitli baskı
politikalarının tezahür ettiğini dile getirmektedir. Bu dönemde Hafız Esad’a karşı baş gösteren ayaklanmalar ağır bir şekilde bastırılmıştır.
Öte yandan 1990’lı yıllarda değişen dünya düzeni, Baba Esad’ın dış politikasını da etkilemiştir. Hem Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) hem de İsrail’le normal ilişkilerin tesis edildiği bu dönemde Suriye-Türkiye ilişkileri giderek gerilmiştir. Öyle ki Suriye’nin PKK ve Asala gibi terör örgütlerine kapılarını açması eserde dikkat çekilen konulardandır. Buna ek olarak Türkiye’nin çeşitli baraj projelerinin de su sorununa yol açtığına yer verilmiştir.
 
Suriye’yle ilişkiler Abdullah Öcalan’ın iadesi meselesinde 2000’lere gelirken yeni bir krizin içindeydi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, Hafız Esad’ın cenazesine katılmasıyla bir eşik aşıldı. Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde bütün meseleler bitmiş gibiydi, kardeşlik rüzgârı esiyordu. 2011’de her şey değişti. Türkiye ve Suriye eskisinden çok daha sert bir şekilde karşı karşıya geldi. Peki, Türkmenler bu süreçte neler yaşadı? Gelin biraz ona bakalım.
 
2001’DE ŞAM BAHARI YAŞANDI
Baas döneminde Suriye Türkmenlerine çok büyük baskı vardı. Arap milliyetçiliğine dayanan ideoloji aynı şeyi Irak’ta da yaptı.
Maalesef Türkiye-Suriye ilişkileri kapsamında Türkmenlerin Suriye’deki durumu da değerlendirilmiştir. Bu bağlamda özellikle Baas Partisi’nin iktidar olmasının akabinde Türkçe müzik dinlenmesinin ve Türkçe konuşulmasının yasaklanması gibi girişimlerle, Türkmen kültürünü silmeye yönelik politikalar uygulandığına dikkat çekilmiştir. Diğer bir deyişle Türkmenler, kimlikleri nedeniyle asimilasyon politikalarına maruz kalmışlardır. Türkiye Suriye ilişkilerinde iyileşme yaşandığı dönemde ise Suriye Türkmenlerinin yaşam koşullarında da iyileşme yaşanmıştır.
Arapçayı zorlayan bir hal vardı. Türkmenliklerini unutturmak isteyen, Arap olduklarını kabullendirmeye zorlayan bir sistem. Hatta Irak’ta 1950’lerde Türkmen idamları var. Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzelmeye başladığı 2000’li yıllarda Türkmenler üzerindeki baskı en üst düzeydeydi. Türkiye, Suriye Türkmenlerine yönelik nasıl bir devlet politikası yürütüyordu?
 
Çok fazla ilgi gösteremiyordu. Türkiye Suriye’yle ilişkiler tarihin hiçbir döneminde tam olarak iyi olmadı. Baas döneminde Türkmenlerle açıktan ilişki kurulamıyordu. Türkiye’nin Türkmenlerle ilgilenmesi bu baskıların artmasına sebep oluyordu. Türkiye de hem Suriye’yle hem Irak’la olan ilişkilerini de riske atmak istemiyordu. Siz, Hafız Esad’ın ölümünün hemen ardından Büyükelçi olarak göreve başladınız. O dönemde Suriye’de Türkmenler açısından nasıl ortam vardı? Baskılar hâlâ çok üst düzeydeydi.Suriye’deki sistem tamamen istihbarat bağları üzerine kurulmuş son derece baskıcı bir rejim. Aynı şekilde Kürtler üzerinde de çok baskı vardı. Arap Baharı’ndan önce 2001 yılında bir Şam Baharı yaşandı.
 
Hafız Esad’dan sonra, dışarıda eğitim görmüş, aile hayatıyla farklı bir imaj çizen Beşar Esad’ın gelmesi böyle bir hava estirdi. Fakat aynı yöntemlerle bastırıldı. Arap Baharı’yla Suriye Türkmenleri ve Suriye’deki diğer etnik gruplar için hayatta kalma mücadelesini ağırlaştığının herkese ah şeker görünüyor. Türkmenlerin özellikle Şam, Halep-Culap, Bayır-Bucak(Lazkiye), Humus, Hama, Golan, Rakka, İdlib, Dera ve Tartus’da yoğun olarak yaşadığı belirtilmiştir. Bu bakımdan Arap Baharı’nın ardından siyasal yapılanma çalışmalarına hız kazandıran Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı yerler söz konusu siyasal yapılanmalar açısından önemlidir. Bu siyasal oluşumlar içerisinde Suriye Türkmen Platformu ve bununla bağlantılı olarak oluşturulan Suriye Türkmen Meclisi (STM), Türkiye’de toplarını gerçekleştirmesidir.
 
Peki, içsavaş başlayınca…
Savaş başladıktan sonra Türkmenlerin büyük kısmı yani rejimden ekonomik bir çıkarı olmayan kesim dışındakiler muhaliflere katıldı. Aynı şey Kürtler için de geçerli.
TÜRKİYE BAŞTAN BERİ DESTEK VERDİ
Türkiye, çatışmaların başladığı dönemde Türkmenler için bir girişimde bulundu mu?
Doç. Dr. Serhat Erkmen (21.YY Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Masası Başkanı): Türkiye, rejimin devrilmesi politikasına geçtikten sonra Türkmenleri rejim karşıtı muhalefete entegre etmek için özel bir çaba harcadı. Bu çabanın iki yönü vardı: Irak’taki örneklerden yola çıkarak muhalefetin Türkmenleri dışlamasını engellemek ve Türkmenler içinde olası radikal oluşumların önüne geçerek ılımlı bir çizgiye oturtmak.
ÖRGÜTLENMELERİ YOKTU AMA TEHDİT SAYILDILAR
Türkmenler Baas Rejimi’nde ne durumdaydılar?
Oytun Orhan (ORSAM Suriye uzmanı): Baas yönetimi altında Türkmenlerin hiçbir örgütlenme imkânı yoktu. Türkiye ile sorunlu ilişkiler Türkmenlerin rejim tarafından potansiyel tehdit olarak görülmesine neden oldu. Suriye’de Fransız mandası sürerken Halep’te, 1922’de, ‘Doğru Yol’ adlı Türkçe bir gazete çıkıyordu. Yayın ömrü dört yıl sürdü. Daha sonra yine ‘Vahdet Gazetesi’ ve haftalık ‘Yeni Mecmua’ yayınlandı. Bu dergi ‘Yeni Gün’ adını alarak 1936’ya kadar yayınını sürdürdü. Ancak bu tarihten sonra Suriye’de her türlü Türkçe yayın yasaklandı. Köylerin isimleri değişti.
Türkmenler ana dilde eğitim haklarından yoksun bırakıldılar. Kitap, dergi ve gazete gibi Türkçe her şey yasaktı. Bulundurmak da suç ve vatana ihanet olarak değerlendiriliyordu. Türk filmleri de yasaktı. Türkmenlerin haklarını temsil eden ve savunan sivil toplum kuruluşları kurma hakları 2005’te ellerinden alındı.
 
Suriye iç savaşının etnik – mezhepsel boyutunun keskinleşmesi ülkenin söz konusu temelde bölünmesini dahi gündeme getirmektedir. Suriye toprak bütünlüğünü bir şekilde koruyacak olsa bile artık zayıf merkezi otorite ile yönetilecek bir ülke olacak gibi gözükmektedir. Bu da Lübnan ya da Irak benzeri bir siyasal modelin uzun vadede yerleşeceğini göstermektedir.
Bu durumda her toplumsal grup kendi bölgesini kontrol etmeye ve kendi güvenliğini sağlamaya çalışacaktır. Dolayısıyla fiili olarak etnik temelde belli bölgelere ayrılmış ve yerel güçlerin etkinlik kazandığı bir yapı ortaya çıkacaktır. Türkmenler yukarıda sıralanan nedenlerden ötürü hiçbir bölgede kendi yerel otoritelerini sağlayacak konumda değildir.
 
Suriye Türkmenleri açısından daha sıkıntılı olan ise zayıf olmaları nedeniyle giderek büyüyen iç savaşta şiddete maruz kalacak ilk topluluk olmalarıdır. Suriye’de kantonlaşma ve bölgelerin nüfuslarının homojenleşmesi süreci zorunlu göç olgusunu beraberinde getirecektir. Suriye Türkmenlerinin en yoğun yaşadığı Halep ve Lazkiye vilayetleri bu anlamda en riskli bölgelerdir. Halep Vilayeti’nin Türkiye sınırına yakın kuzey bölgelerinde yaşayan Türkmenler Kürtlerin kurmaya çalıştıkları bölge içinde kalmaktadır. PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan PYD ve ona bağlı askeri kanat YPG liderliğinde ilerleyen Kürtler birbirinden kopuk olan yerleşim yerleri arasında güçlü konumları sayesinde coğrafi bütünlük sağlamaya çalışmaktadır. Bu bütünlüğün sağlanması Türkmen bölgelerinin de Kürt bölgesine katılmasını beraberinde getirebilir.
 
Bu da Türkmenlerin Kürtlerin idaresi altında yaşaması ya da çatışma ortamından kaçmak için göç etmeleri zorunluluğunu doğurabilir. Aynı risk daha yüksek boyutta Lazkiye Vilayeti’nde yaşayan Bayır – Bucak Türkmenleri için de söz konusudur. Lazkiye Vilayeti Esad rejiminin yıkılması durumunda son seçeneği olan Alevi Devleti’ni hayata geçirme planında merkezi yere sahiptir. Bu bölgenin Lazkiye ile beraber Tartus’un tamamı ve Hama, Humus Vilayetlerinin batı kanadını içermesi beklenmektedir.Bayır – Bucak Türkmenleri Lazkiye Vilayeti’nin kuzeyinde Türkiye sınırına yakın bölgelerde yaşamaktadır. Esad rejimi daha önce aynı bölge içinde kalan Banyas’ta gerçekleştirdiği gibi şiddet uygulayarak halkı zorunlu göçe tabi tutabilir. Esasen iç savaş boyunca bu taktik bir ölçüde uygulanmış ve Bayır – Bucak bölgelerinin büyük çoğunluğu boşaltılmış durumdadır. Bayır – Bucak Türkmenlerinin önemli bir kısmı halen Türkiye’de kamplarda yaşamaktadır.
Böyle bir bölgenin kurulması durumunda Bayır – Bucak Türkmenleri bir daha evlerine dönememe riski ile karşı karşıya kalacaktır. Aynı durum Humus Türkmenleri için de söz konusudur. Zira Alevi bölgesinin Humus’ta da bazı yerleri içermesi beklenmektedir.
 
Türkmen siyaseti ve yeni anayasa
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarını gerçekleştirmesiyle terörden arındırılan bölgeler, hem Suriye muhalefeti hem de Türkmenler adına bir siyaset fırsatı sundu. Söz konusu bölgelerde mukim yoğun Türkmen nüfusun varlığı da Türkmen siyasetinin önünü açan bir diğer unsur oldu Suriye’de halk ayaklanmasının başlangıcına kadar herhangi bir siyasi, sosyal ya da kültürel örgütlenmeye sahip olmayan Türkmenler, yeni sürece hazırlıksız ve dağınık yakalandı.
 
Bu nedenle müşterek bir siyasi ve askeri grup oluşturmakta veya oluşturulan platformları işlevsel kılma hususunda büyük zorluklar yaşandı. Siyasi arenayı birleştirmek adına Türkiye’de kurulan Suriye Türkmen Meclisi resmî muhatap buldu, fakat tüm Türkmen toplumunu birleştirmekte ve harekete geçirmekte yetersiz kaldı. (Suriye muhalefetinin de en büyük ve temel problemleri arasında yer alan) Suriye sahasından uzak faaliyet gösterme, Türkmenler için de geçerliydi. Bu zafiyet 2018 yılına kadar devam etti.
 
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarını gerçekleştirmesiyle terörden arındırılan bölgeler, bu anlamda hem Suriye muhalefeti hem de Türkmenler adına bir fırsat sundu. Söz konusu bölgelerde mukim yoğun Türkmen nüfusun varlığı da Türkmen siyasetinin önünü açan bir diğer unsur oldu. Bu minvalde, daha da görünür hale gelen Türkmen siyasetinin ilerleyen süreçte karşılaşacağı en önemli meydan okumalardan birinin yeni anayasa süreci olacağı söylenebilir.
 
Bu nedenle Türkmen siyasetinin anayasal zemine oturmasını ana hedefleri olarak gören Türkmen siyasiler, yeni anayasa sürecinde daha aktif olmalılar. Türkmenlerin anayasa sürecinde en öncelikli beklentisi ve talebi de tanınmak/statü kazanmak olmalıdır. Nihayetinde diğer tüm talepler bu hukuki zemin üzerine inşa edilecektir.Ek olarak, geri dönüşlerin hukuki zemininin sağlanması ve Türkmenlerin Türk dilinde eğitim alması da son derece gerekli. Yeni anayasanın yaklaşımlarına göre, Türkmenler farklı konumlarda ve isteklerde bulunabilecekler; fakat sayılan bu üç ilkenin, Türkmenlerin taleplerinin temel zeminini oluşturmasını beklemek gerçekçi olacaktır.
 
Türkiye’nin Suriye politikasındaki doğal müttefiklerinden biri olan Türkmenler yeni anayasa sürecinde Türkiye’nin desteğini almalıdır. Aynı zamanda Türkiye’nin orta ve uzun vadeli Suriye siyasetinde Türkmenlerin (Irak örneğinde olduğu gibi) sahici bir aktör olma potansiyeli, bu muhtemel desteğin birincil zeminini oluşturmaktadır.Bu doğrultuda Türkmenlerin de Türkiye’yle oluşturduğu doğal ittifak ilişkisi büyük ehemmiyeti haiz olsa da Türkmen siyaseti, müttefiklerini arttırmak için diplomasi ve lobi faaliyetleri yürütmelidir. Uluslararası arenadaki görünürlüğün artırılmasının hem Türkiye’nin hem de Türkmenlerin faydasına olacağı açıktır. Bu nedenle Türkmen siyaseti, yeni anayasa süreci ve geleceğin Suriye’sinin inşa edilmesi bağlamında müttefiklerini arttırma, anayasadan taleplerini elde etme, demografik dönüşümü sağlama ve Suriye’nin toprak ve zihni bütünlüğü bağlamında toplumsal birliktelik siyasetine odaklanmalıdır.
 
Son olarak herkes şunu iyi bilmeli Suriye Türkmenleri sorunu sadece Türkmenlerin değil, Türkiye’nin Azerbaycan´ın ve tüm Türk dünyasının meselesi olmalıdır. İç savaş çıkmadan önce Suriye’de 3,5 milyona yakın Türkmen olduğu belirtilmişti. Ama şimdi Suriye Türkmenleri kıyameti yaşıyor desek abartmış olmayız. Bu rakamların yüzde 80’i ya topraklarını terk etti ya da hayatlarını kaybetti. Büyük çoğunluğu zaten sığınmacı durumuna düştü. Dünyanın en mazlum ve mağdur insanları olarak başta Türkiye olmak üzere tüm dünyadan yardım bekliyor.
 
Suriye Türkleri tarihsel süreçte çok büyük görevler üstlenmişlerdir. Haçlı ordularına karşı yaptıkları savaşlar yanında, günümüze değin işgal altında olan bölgelerde kutsal hac yollarının koruyucuları ve bölgelerinin savunucuları olmuşlardır. Suriye Türkleri tarihsel süreçte çok büyük görevler üstlenmişlerdir. Haçlı ordularına karşı yaptıkları savaşlar yanında, günümüze değin işgal altında olan bölgelerde kutsal hac yollarının koruyucuları ve bölgelerinin savunucuları olmuşlardır. Arap sosyalizmi asimilasyon programları çerçevesinde, dil öğrenimlerini engellemiş, köylerinin isimlerini değiştirmiş, sosyal ve kültürel gelişimlerini engellemiştir. Ancak dillerini, dinlerini ve kültürlerini bugüne dek koruyabilmişlerdir.
 
kaynaklar;
*Prof. Dr. Abdulhalik BAKIR* - Süleyman PEKİN**KUZEY SURİYE´DEKİ TÜRKMEN YERLEŞİMLERİNİN ÇAĞDAŞ TARİHİ VE STRATEJİK ALTYAPISI ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME ..Türk Dünyası Araştırmaları TDA Eylül - Ekim 2019
*GÖKÇE AYTULU - SURİYE TÜRKMENLERİ YAZI DİZİSİ Hürriyet Gazete Aralık 08, 2015 .
*ÖZBAY, İ. - ÜNALP, F.R. - KESKIN, A.: Türk İstiklal Harbi IV´üncü Cilt Güney Cephesi (İngiliz ve Fransızların Güney-Doğu Anadolu´yu İşgal Etmeleri, Millî Mücadele Hareketleri, Bu Bölgede Yapılan Muharebeler ve Revandiz Harekâtı), Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara 2009.
*PAYASLI, Volkan: "Fransız Mandası ve Hatay´ın / Sancak´ın Türkiye´ye İltihak Sürecine Kadar Olan Döneminde Tevhid-i Tedrisat Kanunu Uygulamaları (1924-1939)", Selçuklu Araştırmaları Dergisi USAD, C: 5, S: 22, Yaz 2012. SAYGILI, Hasip: "Resmi Evraka Göre Millî Mücadele´de Türkiye Dışı İslam Topluluklarıyla İlişkiler (1919-1922)", Türk Yurdu, Y: 102, S: 311, Temmuz 2013.
*TEKIN, Mehmet: "Suriye´de Türkmen Bölgesi ve Basında Bayır-Bucak Türkleri", Güneyde Kültür Dergisi, S: 53, Temmuz 1993.
*"Suriye´de Fransız Emperyalizmi", Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: 12, S: 1, Elazığ 2002. YILMAZ, Hadiye: "Mustafa Kemal Paşa - Emir Faysal Anlaşması ve Milli Mücadele Döneminde Suriye ve Irak", Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Y: 10, S: 20, Güz 2014
*(Or­hon­lu,Türk Dün­ya­sı El Ki­ta­bı,1135)
*MUSTAFA, Abdurrahman: Suriye´de Türkmen Gerçeği, ORSAM Bölgesel Gelişmeler Değerlendirmesi, No: 27, Haziran 2015.
*BIRSEL, Haktan - DUMAN, Olcay Ö.: "Fransa´nın Suriye Mandater Yönetimi Müfettişlerinden Pierre Bazantay Gözüyle Yakındoğu´da Bir Milliyetçi Çatışma Alanı: İskenderun Sancağı (1934-1939)", Turkish Studies, V: 8/9, Summer 2013.
*Oytun Orhan, ORSAM Ortadoğu Uzmanı.. Suriye’de İç Savaş ve Türkmenler


HABERE AİT DİĞER FOTOGRAFLAR