SURİYE TÜRKMENLERİ Fotoğrafları
Suriye Oğuz Türkmenleri
Dr.Muhtar BEYDİLİ
 
Suriye Türkmenleri, bir zamanlar Suriye´nin kaderine hükmetmişlerdi. Türkmenler, Asya´dan göç ederken sadece Anadolu´ya gelmemişlerdi. Irak Lübnan Filistin libya Cezayir ve Suriye´de kendilerine yurt arayan Türkmenler´in gittiği bölgelerdi. Suriye Türklerine "Türkmen" denmektedir. Onlar da Azeri ve Türkiye Türkleri gibi Oğuz Boyu´ndandır. Suriye Türkmenleri, iç ve güney Anadolu Yörük ağzı ve Azerî lehçesiyle konuşmaktadırlar. Suriye’de konuşulan ağız da, Hatay bölgesinde konuşulan Türkmen ağızlarının bir devamı niteliğindedir. hama ve humus Türkmenlerinin şivesi eski Osmanlı diline daha yakın. Ve bazı ülkelerde Azerbaycan diline yakın olunmaktadır. Şam Golan Tepeleri,Hama,Humus,Halep,Lazkiye BayırBucak ve Rakka Idlib gibi şehirlerde yaşamaktadırlar.
Suriye Türkmenleri, ilk yerleşimlerinde göçebe olarak kalmışlarsa da sonradan yerleşik düzene geçmişlerdir. Konar göçer ahalinin merkeziyetçi bir devlet nizamı ile bağ-laşamayan hayat tarzları yüzünden yerli halka büyük zararlar vermelerim sona erdirmek endişesi , Harab ve boş yerleri imar etmek ve yeniden ziraata açmak (1691-1699) yılları arasında konar-göçer halkın Osmanlı hükümet tarafından iskan edilmesinin bazı sebepleridi .
9. yüzyılda Tolunoğulları döneminde ilk defa Türk hakimiyetine giren Suriye, 11. yüzyılda Selçuklu Türkmenleri’nin, 1260’a doğru Memlûk Kıpçak Türkmenleri’nin eline geçmiş, 1516 yılında Yavuz’un bu ülkeyi fethetmesiyle Osmanlı hakimiyetine girmiş ve 850 yıllık Türk idaresinden sonra 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Anlaşmasıyla Osmanlı Devleti’nden koparılarak Fransız kontrolüne bırakılmıştır. 20. yüzyılın ortalarında çok sayıda Suriye Türkmene Araplaşmış, böylece bu ülkede yüz yıllardır süren asimilasyon son dönemde de devam etmiştir.Suriye’de Türkçe eğitim yapan okullar olmadığı gibi. Türkmenler bir arada tutan her hangi bir teşkilat da yoktur. Köy ve kasabalarda yaşayan Türkmenler kendi aralarında Türkçe konuşmayı sürdürürler. Yüksek eğitim yapan Türkmenler’in sayısı çok azdır ve tamamına yakını Türkiye’deki okullarda okumuştur.17 Nisan 1946 yılında bağımsız bir devlet haline gelmiştir.
Suriye Türkmenlerinin Kısa Tarihi
TÜRKMENLER’İN SURİYE’YE GELİŞLERİ
Selçuklular’ın 1040 yılında kazandıkları Dandanakan savaşından sonra, devletin asıl gücünü meydana getiren Türkmenler veya diğer adıyla Oğuzlar, dalgalar halinde yurt tutmak üzere Ön-Asya’ya intikal ederken, birçok Türkmen boy ve oymakları 1063 yılından itibaren Suriye’ye girerek kendi hayat şartlarına uyabilecek bölgeleri vatan edinmeye başladılar. 1070-71 yılında Nâvekiyye Türkmenleri Suriye’ye geldiler ve Nâvekiyyeler’den olan Atsız, bir süre sonra Kudüs, Dimaşk (Şam) ve diğer yerleri fethedip buraların hakimi oldu. 1077’de Selçuklu hükümdarı Melik-Şah, kardeşi Tutuş’u Suriye melikliğine tayin ettiğinde beraberinde çok sayıda Türkmen beyi ve mahiyetlerindeki kalabalık zümreler Suriye’ye geldiler. Daha sonra, Haleb emiri İmadeddin Zengi Şehrizor ve Erbil bölgesindeki Yıvalar’ın mühim bir kısmını Haleb bölgesine getirdi. Suriye’ye yapılan Türkmen göçleri, Anadolu Selçuklu ordusunun Kösedağ’da 1243 yılında Moğollar’a mağlup olmasından sonra da devam etmiş; Anadolu’da nizamları bozulmuş olan 40 bin çadırlık büyük bir Türkmen topluluğu Haleb bölgesine gelerek yerleşmişlerdi. Dolayısıyla, daha XIII. yüzyılda Suriye’de kalabalık bir Türkmen zümresinin yaşadığı anlaşılıyor. Bunların bir kısmı yazın Sivas’ın güney yörelerine ve UzunYayla’ya çıkıyordu ki, bunlara Şamlu veya Şam Türkmenleri deniyordu. Bu Türkmenler, Boz-Ok ve Üç-Ok şeklindeki eski Oğuz ikili teşkilatını da muhafaza ediyorlardı. BozOklar, Haleb çevresinde ve Amik ovasında, Üç-Oklar ise daha ziyade Çukur-Ova bölgesinde yaşıyorlardı. XVI. yüzyılda Trablusşam, Hama, Hums ve Haleb sancaklarına ait tahrir defterlerinde yer alan Salur ve Çoğun Türkmenleri de bu Üç-Ok koluna mensuplardı ve muhtemelen Çukur-Ova bölgesine göç etmiş olan asıl zümrenin kalıntılarıyd.
Türkmenler Suriye´ye Anadolu´dan önce yerleştiler.12. yüzyılda Musul emiri İmadeddin Zengi, Halep emiri olunca Irak´taki Yıva Türkmenleri´ni Halep´e getirdi. Daha sonraki yıllarda da Türkmen göçü devam etti.Halep, Şam, Hama, Humus, Lazkiye ve Trablusşam Türkmenler´in yoğun yaşadıkları yerlerdi. Bu bölgeler kadar yoğun olmamakla birlikte Suriye´nin doğusunda da Türkmenler bulunuyordu. Halep ve civarında Halep Türkmenleri, Hama´da Selluriye (Salur) Türkmenleri ile Hama Bayadı, Humus´ta Salur, Avşar ve Bayındır boyuna mensup Türkmen aşiretleri yaşıyorlardı. Şam civarında da Bayatlar vardı. Lazkiye bölgesinde Bayır- Bucaklar´ında aralarında olduğu Türkmenler bulunuyordu. Lazkiye civarındaki Türkmenler genelde Üçok, Halep civarındaki Türkmenler ise Bozok boylarına mensuptular. 905 yılında Tolunoğulları Devleti’nin yıkılması üzerine Abbasiler Şam ve Mısır üzerindeki hakimiyetlerini yeniden kurmuşlardır. Halife el-Razi’nin Mısır’ı Şam hükümdarı Muhammed b. Toğuç’a vermesiyle İhşidler Devleti kurulmuş ve bölgeye hakim olmuştur.
945 yılında Hamdaniler, Hıms ve Halep bölgesini Ihşidlerden almışlardır. Seyfuddevle Dımaşk’ı almışsa da İhşidler 947’de tekrar Dımaşk’ı almışlardır. Selçukluların bölgeye gelmesinden önce de bölgede Araplarla Türkler arasında münasebetler başlamış ve Türkler bölgede etkili olmuşlardır. Artık XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türkmenler kütleler halinde Suriye’ye girmeye başlamıştır. İlk olarak da Hanoğlu Harun emrindeki Türkmen kuvvetleri Halep bölgesine gelmişlerdir. Afşin de Kuzey Suriye’ye seferler düzenlemiştir. Alp Arslan 1071’de Halep’i kuşatmış ve Suriye’de faaliyetler yapmış ve Atsız’ı bu işle görevlendirmiştir. Navekiyye Türkmenleri de bu sırada Suriye’ye gelerek yerleşmişlerdir.Atsız 1071-76 yılları arasında Kudüs, Dımaşk, Remle, Trablusşam, Akka, Sayda, Humus ve Sur şehirlerindeki Fatımi hakimiyetine son vererek Büyük Selçuklu İmparatorluğu’na bağlı Suriye Selçuklu Melikliği’ni kurmuştur. Melikşah 1078 yılında Tutuş’u Suriye Selçuklu Melikliği’ne atayınca Tutuş, Atsız’ı ortadan kaldırarak tüm Suriye topraklarına hakim olmuştur.
1516 yılına gelindiğinde Yavuz Sultan Selim Mısır ve Suriye seferine çıkmış, 24 Ağustos 1516’da Merci Dabık’ta Memluklu ordusunun yenilmesi ile Osmanlıların sadece Halep’i değil tüm Suriye’yi almalarını sağlamıştır. Osmanlıların Suriye’yi fethiyle birlikte Türkmenlerin Suriye’ye yerleşmeleri daha kolay olmuştur.
XVI. yüzyılın başlarında Halep Türkmenleri arasında Beğdili, Bayat, İnallu, Köpeklü-Avşarı, Gündüzlü-Avşarı, Harbendelü, Acurlu, Bahadırlu, HacıAli, Karkın, Kızık, Peçenek, Kınık, Döğer, Eymür,Elbeyli, Şah Meliklü,Alayuntlu, Kara-Koyunlu ve Büğdüz gibi oymaklar bulunmaktaydı. XVI. yüzyılda tam anlamıyla göçebe hayatını sürdüren Halep Türkmenleri Moğol baskısı üzerine 13. yüzyılda Suriye´ye göçen binlerce çadırlık Bozok Türkmenleri´nin torunlarıydılar.
16. yüzyılda nüfusları 60 binden fazlaydı. O dönemde bir şehrin nüfusunu 3-4 bin kişi olduğu gözönüne alınırsa Halep Türkmenleri´nin büyüklüğü anlaşılabilir. Ana geçim kaynağı koyun olan Türkmenler´in 2 milyondan fazla küçük baş hayvanları vardı. Halep´te kışlayan aşiretler bahardan itibaren Sivas bölgesine yaylaya gelirlerdi. Yaz bitince yaylada doğup, büyümüş kuzularıyla Halep civarına dönerlerdi. Kış şiddetli olursa Halep Türkmenleri Şam bölgesine giderlerdi. Genel olarak Sivas-Şam arası Halep Türkmenleri´nin yayıldığı sahaydı.
Yaklaşık bin yıldır bugünkü Ortadoğu’nun en stratejik bölgelerinden birinde varlık gösteren Halep Türkmenleri, bölgede meydana gelen yeni değişimler ile birlikte bir kere daha gündemimize girmiştir. Esas itibarı ile jeopolitiği yüksek Anadolu ile Arap Coğrafyası arasındaki bölgede tarihten günümüze gelen bin yıllık serüvenleri ile adeta farklı coğrafyalar ve kültürler arasında köprü vazifesi görmüş olan Halep Türkmenleri, bölgesel dengelerin istikrarlı zamanlarında arada kalmanın avantajlarını tatmış iken, siyasî istikrarın bozulduğu dönemlerde ise bulundukları coğrafyanın dezavantajlarını yaşamışlardır. Elinizdeki bu eser Halep Türkmenlerini on asırlık varlık mücadelelerini ele alarak geleceklerine de ışık tutmaktadır.
Halep Türkmenleri 1930´lara kadar konar göçerliği sürdürdüler.1930´lardan itibaren köylerde yerleşerek çiftçiliğe başladılar. 1970´lerden itibaren bir kısmı köylerdeki hayatlarını sürdürürken bir kısmı ise şehirlere giderek işçi olarak çalışmaya başladılar. Şam bölgesindeki Türkler´in bir kısmı Türkçe´yi unuturken Halep bölgesindeki Türkmenler asimile olmadılar. Halep Türkmenleri´nin torunları günümüze kadar Halep ve civarındaki köylerde yaşadılar.
 
HALEP VE SELÇUKLULAR​
Kuzey Suriye´nin tarih boyunca en önemli şehri olan Halep, yolların kavşak noktasındaydı. Ticaret kervanlarının uğrak noktası olması sebebiyle büyüdü. Milattan önce 3000´lerde bile tarihi kayıtlarda geçmekteydi. Halep, 637´de Müslümanlar tarafından fethedildi.
878´de Mısır´da kurulmuş bir Türk devleti olan Tolunoğulları kısa süreliğine Halep´i ele geçirdi.
936 yılında Mısır´daki bir başka Türk devleti olan İhşidîler Halep´e hakim oldu. Halep daha sonra aralarında Bizans´ın da bulunduğu birçok devlet arasında el değiştirdi.Şehir Mirdasiler elindeyken Türkmen emirlerinden Sanduk, 1069´da Halep´te kışı geçirdi. Daha sonra Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Mısır´a sefere giderken şehri kuşatınca, Halep Selçuklular´a tâbiyeti kabul etti. Bir süre sonra Alparslan´ın oğlu ve Suriye Selçuklu Meliki Tutuş, Halep´i fiili olarak elegeçirmek için uğraştı fakat Halep´i fethedemedi.
Osmanlılar´dan önce Anadolu´da devlet kuran Türkiye Selçukluları´nın en önemli hedeflerinden birisi Kuzey Suriye´yi ele geçirmekti. Türkiye Selçuklu Devleti´nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Halep üzerine yönelince şehrin hakimi Tutuş´u yardıma çağırdı. Süleyman Şah, Halep´i kuşatırken, Tutuş şehrin yardımına koştu. Süleyman Şah ve Tutuş´un orduları 1086´da Halep´e yakın Aynüseylem´de karşılaştılar. Muharebeyi kaybeden Süleyman Şah, bir rivayete göre savaşta öldü, diğer bir rivayete göre ise intihar etti. Süleyman Şah´ın Halep uğruna ölmesine rağmen, daha sonra tahta çıkan Türkiye Selçuklu Sultanları´nın Halep´i topraklarına katma rüyaları bitmedi.
13. yüzyılın başlarında Selçuklu tahtında bulunan İzzeddin Keykavus, çok uygun bir zamanda Halep´in üzerine yürüdü. Ancak kalenin hakimi olan Eyyubiler´in hilesi sonucu, Halep´i alamadığı gibi, komutanlarını da Eyyubiler´le işbirliği yaptıkları için öldürttü.
Keykavus, emirlerini öldürme emrini verirken sağduyusunu ve mantığını kaybetmişti. Sultan verdiği karardan kısa bir süre sonra büyük bir pişmanlık duydu.Öldürttüğü emirlerin rüyalarına girmesi ve duyduğu vicdan azabı yüzünden rahatsızlığı arttı ve sultan büyük bir pişmanlık içerisinde öldü.
Halep, Eyyubîler´den sonra bütün Suriye´yle birlikte Mısır´da bir devlet kuran Memlük Türkleri´nin hakimiyetine girdi.Halep, ancak Osmanlılar zamanında Türkiye´nin bir parçası oldu. Yavuz Sultan Selim, 1516´da Memlükler´i mağlup ettikten sonra bütün Suriye ile birlikte Halep´i de Osmanlı topraklarına kattı. Halep, Osmanlı hakimiyetine girdikten sonra şehrin geçmişinde rastlanmayan büyük bir gelişme gösterdi ve doğu-batı ticaretinde önemli bir merkez oldu. Eyalet merkezi olan şehir, Osmanlı mimari eserleriyle süslendi. Birinci Dünya Savaşı´nın sonuna kadar elimizde kalan Halep, 27 Ekim 1918´de İngilizler tarafından işgal edildi..
Tarihin bir çok döneminde olduğu gibi günümüzde de kültür, medeniyet, millî kültür, alt kültür, etnik grup, ırk ve etniklik v.b. kültür ile ilgili kavramlar hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. Söz konusu kavramlar ile ifade edilmek istenilenlerin sınırları henüz tam olarak çizilemediği, dolayısıyla da bir uzlaşmaya yarılamadığı için kültür konusu yoğun tartışmaların devam ettiği bir alan olma özelliğini devam ettirmektedir. Son zamanlarda, bu kavramlar içerisinde, ne anlama geldiği ve sınırlarının ne olduğu konusunda tartışmaların yoğunlaştığı kavramların başında ise “etnik grup” kavramı gelmektedir. Etnik grup dolayısıyla da etnik köken meselesi dünyanın bir çok yerinde en çok çalışılan ve tartışılan konular arasında Suriye oğuz Türkmenleri yer almaktadır.
Suriye, toprakları üzerinden çeşitli medeniyet ve kültürlerin geçtiği ve pek çok istilaların, hadiselerin meydana geldiği, eski ve kritik bir mevkiye sahiptir. Ülkeye ilk yerleşenler Hazret-i Nuh’un oğlu Şam’dan türeyen ve Sami dilini konuşan Samilerdir. Müslümanların Suriye’ye hakim olmasına kadar bölge Amoritler, Fenikeliler, İbraniler, Hititler, Persler, Makedonyalı İskender, Roma ve Bizans imparatorlukları idaresinde kaldı.
Onuncu yüzyılın sonunda, Mısır’a hakim Şii Fatımiler, Suriye’yi işgal ettiler. On birinci yüzyılda Selçuklular, bölgeyi hakimiyetlerine aldılarsa da, 1096’da Haçlı Seferleri başladı. Haçlı Seferleri (1096-1270) esnasında Haçlı-Şii Fatimi ittifakından Suriye çok zarar gördü. Haçlıları, Eyyubi Hanedanının kurucusu Selahaddin-i Eyyubi (1169-1193) Suriye’den uzaklaştırdı. Suriye, Selçuklu Atabekliği, Eyyubiler ve Memluklerden 1517 yılında Osmanlı hakimiyetine geçti. On altıncı yüzyılın başından 20. asrın başına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan Suriye, bu zamanda gelişip, en huzurlu ve müreffeh devrini yaşadı. Osmanlı idari teşkilatında vilayet halindeydi. 1833 yılında Osmanlıya tabi Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa sülalesine verildi. Birinci Cihan savaşı (1914-1918) sonrasına kadar Osmanlı idaresinde kalan Suriye’ye Osmanlılar, pek çok ilmi, sosyal, kültürel, tarım, sınai ve ulaşım tesisleri kazandırdılar. Bu devirde pek çok ilim adamı yetişip, medeniyete hizmet ettiler.
Halep Melikliği
Bu sırada Rıdvan Halep’deki hakimiyetini devam ettirebilmek için Fatımilerin desteğine ihtiyaç duymuş ve bu devletle işbirliği yapmıştı. Bunun neticesinde hakim olduğu yerlerde 4 hafta süreyle Mısır Fatımi Halîfesi el-Musta’li adına hutbe okuttu. Ancak kendi çevresinin şiddetli tepkileri üzerine hutbe tekrar Abbasi Halifesi adına okunmuş ve Rıdvan, 1097’de Halife el-Mustazhir’den af dilemişti.
Bu sırada Müslüman ülkelerine batıdan Haçlı Seferlerinin başladı. Anadolu’yu geçen Haçlılar 1098 yılında Antakyayı aldılar. Haçlılar bundan sonra hakimiyet sahalarını genişletmeye çalıştı, Antakya kontu Bohemond Halep’e bağlı bazı kaleleri işgal etti. Bir süre sonra Melik Rıdvan harekete geçerek Halep çevresinde Haçlıların eline geçen birçok yeri geri aldı, böylece bir süre için Haçlı tehlikesinden uzak kalınmıştı. Fakat bu çok kısa sürdü ve 1105’te Kınnesrin’de Rıdvan ile Haçlılar tekrar karşılaştılar. Ancak Rıdvan Haçlılar ile yapılan savaşı kaybederek Haleb’e çekilmek zorunda kaldı. Haçlılar onun bu yenilgisinden yararlanarak Haleb bölgesinde yağma ve istilaya giriştiler.
sultanı Muhammed Tapar 1106’da Musul bölgesine Emir Çavlı Sakavu’yu atamıştı. Çavlı Musul’a hâkim olabilmek için Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan ile mücadeleye girişti ve Melik Rıdvan’dan da bu hususta yardım istedi. Rıdvan da askerleriyle birlikte ona katıldı. Yapılan savaşı kaybeden I. Kılıç Arslan, 1107’de Habur suyunda boğuldu. Fakat daha sonra Rıdvan ile Çavlı’nın arası açıldı. Rıdvan bu durumda Antakya prensi Tancred’e mektup yazarak ondan yardım istedi. Ayrıca Çavlı’nın Haleb’i tehdit ve onun Suriye’deki Haçlı hakimiyeti için de bir tehlike teşkil ettiğini bildirdi. Tancred, Melik Rıdvan ile anlaşırken, Çavlı da Urfa Kontu Baudouin ile birleşti. İki taraf arasında Tel-Başir’deki savaş Ekim 1108’de Tancred ve Rıdvan lehine neticelendi.
1110’da Emir Mevdud idaresindeki Selçuklu kuvvetlerinin Urfa’yı kuşatması, Haçlıları bu şehri kurtarmak maksadıyla bir süre için Suriye’den ayrılmalarına yol açtı. Melik Rıdvan bu fırsattan istifâde ederek Antakya bölgesine kadar akınlarda bulundu. Daha sonra Antakya’ya dönen Tancred Rıdvan’a aralarındaki anlaşmanın bozulduğunu bildirerek karşı harekete geçti, önemli bazı kaleleri zaptederek ve yağma akınları ile bölgeyi büyük zarara soktu. Melik Rıdvan, 1111’de Tancred ile daha ağır şartlarda bir barış yapmak zorunda kaldı.
Melik Rıdvan bir süre sonra Haçlıların Halep yöresindeki faaliyetleri sebebiyle güç duruma düşmüş ve yardım için Büyük Selçuklulara başvurmuştu. Sultan Muhammed Tapar’ın çağrısına birçok Müslüman emir uymuş ve Mevdud’un idaresindeki bu Selçuklu ordusu, Joscelin’in elinde bulunan Tel Başir’i kuşatmıştı. Fakat sonuç alınamamıştır. Melik Rıdvan ise Haleb Selçuklu Melikliği’nin Haçlıların baskısı sonunda yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu Emir Mevdud’a bildirerek, Selçuklu ordusunun Halep’e gelmesini istedi. Emir Mevdud bu arzuyu kabul ederek Haleb bölgesine geldi. Ancak, muhtemelen Selçuklu askerlerinin sert hareketleri, Rıdvan’ın Haleb kapılarını kapamasına sebep oldu. Neticede Selçuklu ordusu Eylül 1111’de Halep önünden ayrılmak zorunda kaldı.
Melik Rıdvan gittikçe artan Haçlı baskısı karşısında Dımaşk hakimi Tuğ-Tegin’i Halep’e davet etti. Tuğ-Tegin buna uyarak Halep’e geldi. Neticede Rıdvan ve Tuğ-Tegin bir anlaşma yaptılar. Buna göre, 1112 yılında Tuğ-Tegin Rıdvan adına hutbe okutup, para bastıracaktı. Çok geçmeden bu anlaşmanın bozuldu. Tuğ-Tegin kendisini tehdit eden Haçlılara karşı birçok Selçuklu emirinden, bu arada Melik Rıdvan’dan da yardım istemişti. Rıdvan muhtemelen yıllık vergi ödediği Antakya Kontu Roger’den çekinerek bu davete uymadı. Ancak Tuğ-Tegin ve Mevdud’un Haçlılara karşı Taberiyye savaşını kazanmalarından sonra yüz atlı gönderdi. Tuğ-Tegin 1113 yılında onun bu çekingen davranışına kızarak, aralarındaki anlaşmayı bozdu. Melik Rıdvan bu olaydan sonra çok yaşamamış, şiddetli bir hastalığa yakalanarak 10 Aralık 1113’te Halep’te öldü.
 
Melik Rıdvan’ın ölümünden sonra Halep Melikliği’nin başına 16 yaşındaki oğlu Alp Arslan El Ahras geçirildi. Ancak, idare tamamıyla atabegi olan Hadım Lü’lü’nün elinde bulunuyordu. Bu devrede Halep’de ki Bâtınîlerden şikâyetler artmıştı. Sultan Muhammed Tapar bir elçi göndererek Bâtınîlere karşı harekete geçilmesi ve onların liderlerinin öldürülmesi için emir verilmesini istedi. Alp Arslan bu isteğe uyarak bir kısım reisleri öldürttü. Bâtınîlerden nefret eden Haleb halkı da bu harekâta katılmıştı. Ancak Alp Arslan’ın meliklik devresi kısa sürdü. Yakınlarının tavsiyesi ile yardım için Tuğ-Tegin’e başvurdu, hatta Dımaşk’a dostça bir ziyaret yaptı. Tuğ-Tegin de onun müracaatını müspet karşılamıştı. Diğer taraftan Atabeg Lü’lü onun sorumsuzca davranışlarından ve Atabeg Tuğ-Tegin’in isteğine göre hareket edebileceğinden korkmuş, ayrıca kendi hayatını da tehlikede görerek Eylül 1114’te Alp Arslan’ı öldürtmüştü.
Atabeg Lü’lü, Alp Arslan’ın yerine altı yaşındaki kardeşi Sultan-şâh’ı tahta çıkardı. Böylece bir süre için devletin gerçek idarecisi oldu. Ancak kudretli bir melikin yokluğu ve ordusunun sayıca az olması, Haleb Melikliği’ni sadece adı geçen şehri savunmak durumunda bırakmıştı. Lü’lü ise hükümranlığını sürdürebilmek için; Haçlılar, Tuğ-Tegin ve Sultan Muhammed’den destek ve aynı maksatla zaman zaman da Artuklu İlgazî’ye başvuruyordu. Nihâyet 1117’de Lü’lü bir yolculuk sırasında beraberindeki Türk müfrezesi tarafından öldürüldü. Daha sonra idareyi başka hadımlar ele geçirdi. Sultan-şâh zâten yaşça küçük olduğundan sadece ismen melikti. Halep şehri bu iç karışıklıklar sebebiyle Haçlıların yağma ve istilâsından kurtulamayacak bir durumda idi. Artuklu İlgazî 1117’de Halep’i geçici olarak almıştı. Ertesi yıl sıkıntı içindeki halkın çağrısı ile İlgazî Haleb’e tamamen hâkim oldu ve 1118’de Sultan-şâh’ı da hapsetti. Bu suretle Haleb Melikliği, dolayısıyla Suriye Selçuklu Devleti, sona ermiş oluyordu.
Dimaşk (Şam) Selçuklu Melikliği:
Tutuş’un oğlu Dukak, Emîr Savtegin’in çağrısıyla Dımaşk’da Suriye Selçukluları’nın Dimaşk şubesini kurmuştu. Tutuş’un emrinde bulunan Emîr Tuğtegin, Sultan Berkyaruk’un eline esir düşmüş, sonra serbest bırakılmıştı. Tuğtegin, Dımaşk’a gelerek Dukak’ın hizmetine girdi ve ordu kumandanlığına getirildi. Ayrıca Dukak’ın annesi ile evlendi ve Savtegin’i ortadan kaldırarak melikliğin idaresini ele aldı. Dukak, Dımaşk’ı ele geçirmek isteyen ağabeyi ile yaptığı mücâdelede mağlûb olunca, onun hâkimiyetini kabul etti.
Haçlıların Antakya’yı kuşatmaları üzerine şehir valisi Yağıbasan karşı koyabilmek için Selçuklu Devleti ve meliklerden yardım istedi. Yardım istediği melikler arasında Dukak ve Tuğtegin de bulunuyordu. Melik Dukak ve Tuğtegin oldukça büyük bir ordu ile Mercidabık’a geldiler ve buradan Kürboğa’nın komutası altında Antakya’ya harekete geçtiler. Selçuklu kuvvetleri, haçlıların eline geçen Antakya’yı kuşattıkları hâlde, Kürboğa’nın başarılı olamaması, Melik Dukak ile diğer emirlerin savaşı bırakıp ülkelerine dönmelerine sebeb oldu (1098).
Melik Dukak, bundan sonra haçlılar ile mücâdeleyi sürdürdü. Fakat Cenâhüddevle ile birlikte haçlı kumandanı Raymond’la yaptığı Trablus önündeki savaşı kaybetti (1102). Daha sonra Cenâhüddevle Rahbe’yi zabt etmek için sefer düzenledi ise de, buranın Melik Dukak tarafından ele geçirildiğini öğrenince, bölgeden ayrıldı. Cenâhüddevle bir bâtınî tarafından öldürülünce, onun eşi ve Melik Rıdvan’ın annesi oğluna haber göndererek Humus’u haçlılara karşı korumasını istediler. Fakat ümerâ, Melik Dukak’ı Humus’a davet etti. Böylece Humus hâkimi Melik Dukak oldu ve 1104 yılında vefat etti.
Atabeg Tuğtegin, önce Dukak’ın bir yaşındaki oğlu Tutuş adına hutbe okuttu. Daha sonra Dukak’ın on iki yaşındaki kardeşi Ertaş’ı tahta geçirdi. Fakat Tuğtegin’den korkan Ertaş, Dımaşk’dan kaçtı (1104). Böylece Suriye Selçuklularımın Dımaşk kolu sona erdi ve yerine Tuğtegin ailesi Börîler hanedanı kuruldu .
Melikler
Tacüddevle Tutuş(1079-1095)
Halep Melikleri
Rıdvan(1095-1113)
Alp Arslan El Ahras (1113-1114)
Sultan Şah (1114-1117)
Şam (Dımaşk) Melikleri
Dukak(1095-1104)
Tutuş (1104)
Muhiddin Bektaş(1104)
 
Osmanlı İmparatorluğu’nda Türkmen Aşiretlerin İskânı
Çalışmamızın başında, Osmanlı’nın batıya yaptığı seferlerin durmasıyla birlikte ekonomik krizin baş gösterdiğini ve Osmanlı yönetiminin yüzünü doğuya döndüğünü belirtmiştik. Osmanlı kendi idaresindeki Türkmenlere, vergi gelirlerini düşürmemek amacıyla iskân uygulamalarına tabi tutmuş ve Anadolu’da yaşayan Kızılbaş Türkmenlere İran Şahı’nı ziyarete gitmeleri konusunda kısıtlamalar getirmiştir. Osmanlı hükümdarı, tebaasının İran’a gitmesini önleyici tedbirler almıştır. Bu tedbirlerin alınması zorunluluk haline gelmişti, çünkü, gidenler ile gitmek isteyenlerin vergileri devlet hizmetinde bulunanlara veya dini müesseselere tahsis edilmişti. Arkası kesilmeyen göçlerden vergi mükellefleri ve görevliler büyük zararlara uğruyor ve bu da devlet için halli güç bir mesele oluşturuyordu. Şah İsmail, II. Bayezid’e gönderdiği bir mektupta tarikat mensuplarının ziyaretine mani olunmamasını rica edince, Bayezid, yukarıda işaret ettiğimiz husustan dolayı mani olunduğu, ziyareti yerine getirdikten sonra geri dönmeye söz verenlere bu yasağın uygulanmayacağı cevabını vermişti.
 
Bu dönemde Osmanlı topraklarında çeşitli, Kızılbaş ayaklanmaları olmuştur. Bunlardan en önemlisi Şah Kulu ayaklanmasıdır. Şah Kulu Osmanlı kuvvetlerini üst üste yenilgiye uğratmıştır. Şah Kulu ayaklanması şiddetle bastırılmış, Şah Kulu öldürülmüştür. Şah Kulu’nun ölümüne rağmen, güvenilir adamlarından biri 15.000 Kızılbaş’ın İran’a ulaşmasını sağlamıştır.
Halep Türkmenleri (Beğdili) ağırlıklı olarak, Osmanlı’nın iskâna tabi tuttuğu, İran’a göç etmemiş Kızılbaş Türkmen aşiretlerden oluşmaktadır. Bu iskân siyaseti Kızılbaş Türkmen aşiretlerin cezalandırılması şeklinde uygulanmış, iskân siyasetinden arzu edilen amaç ise ziraata açılmamış tarım arazilerinin şenlendirilmesi olmuştur. Elbeyli ve Bekmişli Türkmenleri de Beğdili boyuna bağlıdır. Faruk Sümer’in Halep Türkmenlerine dahil olduğunu ifade ettiği Beğdililerin Rakka’ya iskanı 1690-99 döneminde olmuştur. Selçuklu ve Osmanlı toprak düzeni çerçevesinde, Beğdili oymak beylerinin birçoğu kendilerine bağlı aşiretleri ile birlikte yerleşik düzene geçseler de, büyük çoğunluğu konar-göçer yaşamlarına devam etmişlerdir. Elbeylilerin yaylakları Anadolu’da Sivas ve Maraş civarında, kışlakları ise daha sıcak Halep, Antakya ve Adana yöresidir. Bir kısmı daha sonraki süreçte Osmanlı yönetimi tarafından iskâna tâbi tutularak, yerleşik hayata geçmişlerdir. İlbeyli Türkmenleri Osmanlı Dönemi’nde idarî teşkilatta Sivas Eyaleti’ne malî yapıda ise, Tokat Voyvodalığı mukataasına bağlı bir kaza statüsündeydi.
1691-1696 Yıllarında Halep ve Rakka Bölgesinde İskan
Osmanlı yönetimi tarafından her bir boy üzerinde sayım yapılarak mevcutları tespit edildikten sonra, önceden tespit edilen bölgelere yerleştirilmeleri konusunda 21 Ocak 1691 tarihinde Rakka beylerbeyi Kadızade Hüseyin Paşa’yla birlikte Rakka eyaletindeki kadılara hitaben ferman gönderilmiştir. Bu fermana göre: “Fırat nehrine karışan Belih nehri kenarında bulunan Akça-kale, Ayn-ı Rîz’den Rakka’ya kadar olan yerlere, büyük Türkmen oymaklarından Üsküdar’daki Valide Sultan evkafı hassına tabi olan Beğdili ve diğer oymaklar ile beraber Boz-ulus mandesi Türkmenleri, evvelce açıkladığımız nizamın gerektirdiği şartlar çerçevesi dahilinde yerleştirileceklerdir.
Cengiz Orhonlu’nun araştırmasında Rakka bölgesine Üsküdar Evi Türkmenlerinden Bayındır, Musacalu, Lekvanik oymakları ile, Rakka bölgesi ve Colab nehri çevresine iskan edilmek üzere Tatalu, Acurlu, Günce, Çepni, Kılıçlı, Çecelü, Kazlı, Tuğlı, Şeyhlü, Elçi, Kubaş oymaklarının iskanı emri verildiği belirtilmektedir. Bu iskan çerçevesinde aynı bölgeye Halep Türkmenleri grubundan başlıca, Kara-Şeyhlü, Dimleklü, Karkın, Hacılar, Beğdili’ye bağlı Şeyhlü, Beğmişlü (Bekmişli), Beğmişlü’ye bağlı Araplı Musa ve Araplı İbrahim ve daha birçok aşiretin iskanına, Yeni-il haslarına tabi Tokat ve Sivas bölgesinden Musacalu, Barak ve Avşar torunları, Keskin ilinde sakin Boz-ulusa bağlı Cerid, Çepni, Hardenbelü oymaklarının iskanına karar verilmiştir. Belih nehri batısında bulunan 12 adet nehir boyuna da Bozkoyunluya bağlı Kılıç-beğli, Ali Beğli, Beğdili’ne bağlı Beğmişli, Kadirli, Kazlı, Barak, Avşar, Güneş, Arablı ve Çağırganlı oymakları yerleştirilmiştir.
1693 yılında da İlbeyli oymaklarının Halep eyaletine bağlı Münbic nahiyesindeki topraklara yerleştirilmesinin emredildiğini belirten Orhonlu, emir üzerine bu nahiye içinden geçen Sacur nehrinin, su basar köylerine 1481 tahmini çift ve 1038 kişi olmak üzere yerleştirildiğini belirtmektedir. Bu İlbeyli oymakları içerisinde de Gavur-ili (Gavurelli), Firuzlu, Tavikli, Karataşlı, Tufanlı, Adillü, Hacı Fakılı ve Hüseyin Fakılı’dır.
1691 yılında Beğdili obaları hep birlikte Ağca Kale’den Rakka’ya değin Belih çayı kıyılarında zorunlu iskan kararı alınınca Beğdili boyunun sıkıntıları başladı. Sözlü geleneğin güçlü olduğu Türkmen yaşamında şiir ve türkülerin ana teması bu sürgünde yaşananlardır, sözlü geleneğimizde bu dönemin anlatıldığı iskan türküleri vardır. Birçok Türkmen oymağı bu iskandan kaçtılarsa da Beğdili oymağı birliğe çok önem verdiğinden Rakka’da kaldılar. Bu dönemlerin acı anıları Beğdili ozanlarının şiirlerinden bugüne değin gelmiştir. Rakka’da kalan Beğdili obalarının İran’a gittikleri de görülmektedir. Osmanlı’nın bu beylere yüz vermeyişi, İran’ınsa onları seçkin Türkmen beyleri sayması bu göçleri özendirmiştir. Bu beyler arasında Firuz (Feriz) Bey’in adı bugün bile anılmaktadır ve görüştüğüm Türkmenler şiirlerde adı geçen İran’a giden Firuz Bey’in torunları olduklarını belirtmekteler.
Rakka yerleştirmesi Beğdilileri buralarda Araplar ve öbür kavimler ile sürekli savaşa sürüklemiştir.Osmanlının iskan politikası üzerine yayınlanan eserlerde genel olarak, bu iskanların gerekçesi şekavet hareketlerinin önlenmesi ve tarım yapılmayan arazilerin şenlendirilmesi olarak belirtilmektedir. Anadolu’nun verimli topraklarının büyük kısmının iskana açılmamış olduğu ve Rakka çöllerinin tarıma uygunsuzluğu ve iskanına karar verilen oymakların birçoğunun Kızılbaş Türkmenler olması, sünni islamlığın hakimiyeti gözönünde bulundurulduğunda bunun cezalandırma amaçlı bir sürgün siyaseti olduğunu düşündürtmektedir. Halep Türkmenleri 1930´lara kadar konar göçerliği sürdürdüler.1930´lardan itibaren köylerde yerleşerek çiftçiliğe başladılar. 1970´lerden itibaren bir kısmı köylerdeki hayatlarını sürdürürken bir kısmı ise şehirlere giderek işçi olarak çalışmaya başladılar. Şam bölgesindeki Türkler´in bir kısmı Türkçe´yi unuturken Halep bölgesindeki Türkmenler asimile olmadılar. Halep Türkmenleri´nin torunları günümüze kadar Halep ve civarındaki köylerde yaşadılar.
 
Sonuç Hama, Hums, Trablus ve Halep taraflarında yaşayan ve konar-göçer hayat şartlarının bir icabı olarak Şam ve Suriye’nin doğusundaki bölgelere kadar yayılan Salur ve Çoğun Türkmenleri, Oğuzlar’ın Üç-Ok koluna mensuplardı. XVI. yüzyılda bir hayli nüfusa ve çok sayıda büyük ve küçük baş hayvana sahip olan bu gruplar, çoğu zaman hayvanlarına otlak bulmak maksadıyla mevsimden mevsime yerlerini değiştirmek zorunda kalırlardı. Bu mecburi gidiş gelişler sırasında ya da sair zamanlarda bazen hayvanlarının bir kısmı muhtelif nedenlerle telef olurdu.
Türkmenleri belirli bir vergi dairesine bağlayarak merkeziyetçi bir idare tarzıyla onları daima kontrol altında bulunduran Osmanlı hükûmeti, yaşanan bu olumsuzluklar karşısında kayıtsız kalmıyor, onların mağduriyetlerini önlemek maksadıyla vergilerinin tespitinde ve tahsilinde bazı kolaylıklar gösteriyordu. Çünkü Türkmenler, devlet için önemli bir vergi kalemini meydana getirmekle birlikte; uygulanan idarî ve hukukî sistemleri sayesinde, yaşadıkları bölgelerde birer istikrar unsuru idiler. Öte taraftan, zamanla yerleşik hayata geçen ve yaşadıkları yerlere kendi kültürlerini taşıyan Türkmenler, Suriye coğrafyasının kültürel ve etnik dokusunun oluşmasında da mühim rol oynamışlardır.
Suriye Türkmenleri Fransız Manda Dönemi
Modern Döneme Geçişte Türkmenler Böylece Suriye tarafında kalan Türkmenler için Fransız işgali altında yeni bir dönem başlamış oluyordu. Ülkeye hâkim olan Fransız manda idaresi, Suriye’yi kontrol altında tutabilmek için ülkeyi etnik ve mezhebi temelde bölüp, Sünnileri Halep ve Şam, Hristiyanları Lübnan, Alevi ve Dürzi bölgelerini de ayrı ayrı devletçikler haline getirdi.10 Ama 1920’de kurulan bu düzen, milliyetçilerin baskısı sebebiyle fazla uzun sürmedi. Nitekim 1922’de Halep ve Şam devletleri birleşerek Suriye Federasyonu’nu kurdular. Alevi bölgesi 1930, Dürzi bölgesi de 1936’ya kadar muhtariyetlerini korudular. Manda idaresinin başlamasıyla birlikte farklı etnik yapıların bulunduğu bölgelerin otonom yapılara ayrılması, Arap çoğunluk ile Arap olmayan diğer etnik gruplar arasında bir gerilimi başlatmakta gecikmedi. Suriye’nin yeni demografisini oluşturan bu yapı ve etnik unsurlar, manda idaresi bakımından büyük önem taşıyordu. Ülkenin oluşumu eskiye giden kozmopolit yapısı ve imparatorluk döneminden miras alınan toplumsal iç içe geçmişlik; Arap, Türk, Çerkez ve Kürt gibi farklı unsurları bir arada tutabilmişti. Ama Fransız manda yönetimi, farklı etnik unsurların liderlerine sunduğu cazip iktidar avantajları ile onları birbirlerine ve milliyetçilere karşı kullanma ve böylece güçlerini kırma taktiğini uygulamayı planlamıştır.

Fransızların bölgede uyguladıkları politikalardan birisi etnik ve dinî olarak böldükleri bölgelerdeki demografik yapıyı bozarak buradaki asli unsurları etkisizleştirmeye yönelik olmuştur.
1921’de ciddi bir Türk çoğunluğu bulunan Bayır ve Bucak nahiyelerini Lazkiye’deki Nusayri bölgesine bağlamaları, Fransızların bu türden uygulamalarının bir göstergesidir. Toplam nüfusu 28.000 olan BayırBucak bölgesinin bu nüfusunun 21.131’ini Türkmenler oluştururken, bölgedeki toplam nüfusları 1.000 civarında olan bir Ermeni ve bir de Sünni Arap köyünün dışındaki nüfusu da Nusayriler oluşturmaktaydı. Türkmen çoğunluğu bulunduğu için muhtar ve millî bir yönetime sahip olması gerekirken Aleviler Devleti’ne bağlanan Bayır-Bucak Türkmen bölgesi üzerinde yapılan uygulamaya benzer olarak, Kilis ve Antep’in güneyindeki Türk bölgeleri de Halep Devletine bağlanmıştı.
Yine, bu gelişmelerden birkaç ay evvel Fransız yüksek komiseri General Gouraud, İskenderun’da verdiği bir beyanatında İskenderun Sancağı’nın da Halep Devleti’ne bağlanması gerektiğini açıklamıştır . Bu Türk bölgelerini, Alevi ve Halep Devletlerine bağlayan Fransızlar bununla da yetinmemiş, bazı bedevi aşiretleri de Aleviler Devleti’ne bağlanan Bayır ve Bucak Türkmen ahiyelerinde iskân ederek, bu nahiyelerin nüfusundaki Türkmen çoğunluğu oranını azaltmaya çalışmışlardır hatta bu bedevi aşiretlere yerlerini değiştirmeleri karşılığında tazminat ödemişlerdir . Ayrıca Fransızların yönlendirmesiyle Şam’dan gelen “Vatani Partisi”ne mensup bazı kişiler Bayır, Bucak Türkmen nahiyeleri halkını, Türkmenlerin aleyhine kışkırtmak amacıyla propagandaya girişmişlerdir . Böylece Türkmenleri bu devletler içerisinde azınlık pozisyonuna düşüren Fransızlar, yine bu politika ile Türkmen bölgeleri arasındaki bağlantıyı keserek, Türkmenlerin etkinliğini azaltmayı hedeflemişlerdir.

Bu dönemde Fransızların Türkmenlere olumsuz bir gözle bakması için iki önemli nedenleri bulunuyordu:
Öncelikle Fransızlar Türkiye’ye rağmen Türkmenlerin sadakatlerini kazanamayacaklarını ve Türkmenleri kendi politikaları lehine kullanamayacaklarını anlamıştı. İkincisi ise Türkmenlerin mezhebî yapısıyla ilgilidir. Şöyle ki yukarıda da işaret edildiği gibi Fransızlar oluşturmak istedikleri yeni düzende Alevi ve Sünni kesimleri farklı sınırlara bölmeyi amaçlamıştı. Bu bölünmede Türkmenlerin tamamına yakınının Sünni olması, manda idaresinin hedeflediği çok parçalı yapıya hizmet etmek yerine, bilakis Türkmenlerin dini olarak kendilerine daha yakın hissettikleri Sünni Arap çoğunluk ile birlikte hareket edeceklerini göstermişti. Böylece Fransa’nın “böl, parçala, yönet” siyasetinde Türkmenler, dini ve etnik aidiyet olarak işbirliği listesinin başında değildi.
Birinci Dünya Savaşında müttefik ordularının yenilmesi neticesinde, Osmanlı Devletiyle imzalanan 1918 Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti bölgeden çekildikten sonra Halep ve çevresinde yaşayan Türkmenler çizilen yapay sınırların ardında kalır. Birinci Dünya Savaşının devam ettiği sırada varılan İngiliz Fransız anlaşması Halep’in de içinde bulunduğu Suriye topraklarının Fransa’ya bırakılmasını öngörürken, Sykes-Picot anlaşmasının uygulanması 1920 yılında gerçekleşti.
 
Fransız işgalindeki Suriye ile Türkiye sınırının belirlenmesi sonrasında yaşanan demografik değişime de yansıyan bu olumsuz imaj tüm manda idaresi boyunca inişli-çıkışlı bir seyir izleyerek sürecektir. Ancak arada ne tel örgü ne de duvar olduğu için, Türkiye’deki etnik kardeşleri ile köklü bir ayrılma olarak algılanmamış, köyler arasındaki geçişler, çoğu göstermelik gevşek kontrollerle devam etmiştir. 1920’lerden sonra Suriye tarafında yeni köyler ve yerleşim birimleri kurulurken, buralara çok sayıda Arap, Kürt ve Hıristiyan göçmen yerleştirildi. 1920 ile 1954 arasında kurulan köy sayısı 2 bini aştı.
Manda döneminde, Türkmenlerin liderliğini Bekmişlilerin Hacı Ali aşiretinden Kel Mehmet Mustafa Paşa yürütüyordu ve bu liderlik tüm Türkmen boyları tarafından kabul edilmiş. Böyle bir liderlik ihtiyacı aslında Fransızların tüm etnik unsurları muhatap almada kargaşayı önleme ve bir kişi üzerinde büyük bir topluluğa ulaşma stratejisinin gereği olarak görülüyordu. Kel Mehmet Mustafa Paşa’inin Türkiye ile de arası oldukça iyi idi. Hatta Atatürk´ün şapka devrimini bölgeye taşımak için kendisi bizzat şapka getirip millete giydirmeye öncülük etmişti. Ancak bir süre sonra Fransızlar onu ve kardeşi Kel Halil Mustafa Paşa ve bazi Türkmen Liderlerini hapse atarak hapiste zehirlediler. Kel Mehmet Mustafa Paşa’den sonra Türkmenlerin lideri Oğlu Hacı Nahsen Kel Mehmet Mustafa Paşa oldu. Manda idaresinin çalkantılı ilk 10 yılı ardından Halep bölgesi ve buradaki Türk azınlık 1930’ların sonuna kadar görece sakin bir dönem yaşamıştır.
Bunda Fransızların bölgedeki aşiret liderlerine, sadakatlerini kazanmak için baskı yapmak. yerine, sadece onları yerleşik yaşama geçirme konusuna öncelik vermiş olması önemli bir faktördü . Türkmenlerin bir bölümü de Arap kültürü ve Sünni İslam’la bütünleşmiş olmalarının etkisiyle Araplaşmış göçebeler sınıfından sayılıp yerleşik ya da yarı yerleşik yaşama geçirildi.
Etnik unsurların da belirlendiği 1925 sayımlarına göre Suriye bölgesinde tüm Sünnilerin oranı %56,7 çıkmıştı.Bunlar içinde %38,2 ile Araplar en büyük kısmı oluştururken, kalan 18,5’lik kısmı Türk, Kürt ve Çerkez azınlıklar oluşturuyordu. Bunun içinde Türkmenlerin oranı ise %1,9 olarak kayıtlara geçmiştir. 1925 ile 1930 yılları arasındaki rakamlara göre bu nüfus içinde %8,9 ile etnik dağılımları zikredilmeyen göçebeler önemli bir grubu oluşturuyordu. Bu göçerlerin bir bölümü de Türkmen idi. Türkmenlerin önemli bölümünün Halep ve İskenderun’da yoğunlaştığı düşünülürse, manda idaresi başlarında Türkmen nüfusunun Halep’te 20.000’den daha aşağı olmamalıdır.
Halep bölgesinde yaşayan Türk kökenli azınlığın geleneksel geçim yolları, tarım ve dokumacılığa dayanmaktaydı.Fransızların Halep gibi hassas bir sınır bölgesindeki politikalarından biri ekonomik anlamda Türkiye ile aradaki sınır ticaretine darbe vurmak oldu. Bu bölgede Türk azınlığın merkezde bulunduğu ticari faaliyetler darbe yerken, toplumsal anlamda çok olumsuz sonuçlar doğurdu. Bu sonuçların başında işsizlik gelmekteydi.
 
Bu dönemeçte, Halep’teki Türkmen azınlık karmaşık bir nüfuz mücadelesinin tam ortasında idi. Suriye’nin bağımsızlığını isteyen Arap milliyetçiliği ile uğraşan Fransa kuzeyde bir de Türk unsurların talepleri ile baş etmek durumunda görünüyordu. Öte yanda Ankara yönetimi de sadece bölgedeki Türk unsurlarla değil aynı zamanda Arap milliyetçilerle de ilişki içinde idi. Yine, Türkiye’yi kendi yanından uzaklaştırmak istemeyen Fransa, Suriye’deki Türk kökenli azınlık ile Arap milliyetçiler arasında bir denge tutturmaya çalışıyordu.
Suriye Arap liderliği 1933 yılı gibi erken bir dönemde Türkiye ile Fransa’nın Türkmenlerin yoğun olarak bulunduğu Hatay ve Halep’in Türkiye’ye katılması konusunda kendi aralarında anlaştıklarını düşünüyordu.Bu dönemde aslında Halep ile Türkiye arasında yakınlaşma yok değildi. Zira, Fransız manda idaresinin milliyetçilere ülke yönetiminde biraz daha hak vermeleri, içteki birçok sosyal ve ekonomik sorunda milliyetçilerin başarısız idarelerini açığa çıkarmıştı. Bunun üzerine Şam’ın gölgesinde kalan Halep ahalisi ve liderlerinin büyük bir hayal kırıklığı duyduğu açıktı. Hatay’ın bağımsızlık süreci ve Türkiye’nin ilgisi kısa süre de olsa Halep’teki Türkler arasında umut doğuruyordu. Süreci sırasında Halep’teki Türkmenler, Antakya’daki direnişe silah ve para gönderdiklerinden, kendilerini hedef haline getirmiş oldular.Gerek manda idaresi ve gerekse milliyetçi Arap hükümeti nezdinde Halep Türkleri ve Türkmenleri, ikili ilişkilerde hep bir güvensizlik unsuru olmayı sürdürdü.
Türkiye ile Halep’teki Türkmen azınlık arasındaki en ciddi yakınlaşma II. Dünya Savaşı sırasında yaşandı. Türkiye’yi bir şekilde yanlarında görmek isteyen müttefiklerin planlarından biri Türkiye’nin Halep dahil tüm Kuzey Suriye’yi işgal etmesi idi. Aslında yıllar önce Misak-ı Milli sınırları içinde bulunan Halep’in ana yurda katılması Türkiye’nin de soğuk bakacağı bir seçenek değildi.Hatta 1941 yılında Halep’teki Türk kökenli gruplar ayaklanarak, kaleye Türk bayrağı çekmişler ve Türkiye’ye katılma isteklerini ortaya koymuşlardı.
Bu dönemde Türkiye’nin savaşa girmesi konusunda Müttefikler tarafından yürütülen yoğun temaslar Ankara hükümetinin tereddütleri sebebiyle sürüncemede kaldı. Haziran 1941’de müttefiklerin Suriye’yi işgal etmeleri, Halep’in Türkiye’ye katılmasını öngören söz konusu planı gündemden düşürdü.Manda idaresi dahilinde sadece Halep’te değil, tüm Suriye’de Osmanlı ve Türkiye etkisi XX. Yüzyılın ortalarına kadar kendini hissettirmiştir. Öyle ki, 1947 yılına kadarki Suriye siyaset sahnesine çıkmış kişilerin mezun oldukları okullara ilişkin bir istatistik yapıldığında, İstanbul’dan mezun olanların sayısı Batılı ülkelerden mezun olanlardan iki kat yüksek çıkmaktadır. 40 yıl boyunca Suriye parlamentolarındaki milletvekillerinin %44’ü Türkçe biliyordu.
Siyasi Durum Siyaset, doğası gereği tüm Suriye’deki Türk kökenli azınlığı ilgilendiren boyutlar içermektedir. Bu nedenle Halep’teki Türkmenlerle ilgili özel birkaç durum hariç genel sorunlar tüm Suriye’deki Türk azınlık için ortak unsurlar taşımaktadır.Halep Türkmenleri mevcut yapıları itibarıyla homojen bir siyasi topluluk değildirler. İnsanlar arasında siyasi gündeme ilişkin birçok konuda fikir birliği de yok. Bunun da ötesinde kendi haklarını savunmak üzere ortak siyasi hedefler de söz konusu değil.Siyasi anlamda Türkmen toplumunu ilgilendiren gündem maddelerinin başında topluluğun siyasal temsili gelmektedir. Şu an Halep’teki Türkmenlerin topluluk lideri olma iddiasında bulunan iki kişi bulunuyor. Bunlardan Cumhuriyet döneminin etkin isimlerinden Hacı Nahsen Ağa ailesinden Faruk Mustafa Paşa ile İlbeyli aşiretinden Seni Himmet.kendileri aşiret ve bölgeleri üzerinde bir bağlayıcılığı bulunan söz konusu kişiler içinde Suriye yönetimi tarafından muhatap alınan kişi Faruk Mustafa Paşa olmuştur .
Cerablus bölgesindeki Barak aşireti büyükleri, Fransız manda yönetimi döneminde kimi Türkmen aşiretlerin işgal ordusunda görev aldığını ve başlarındaki Fransız subaylarla birlikte köylere baskınlar düzenlediklerini anlatıyorlar. Kimi aşiretler arasındaki siyasi husumet bu dönemlerden kalmış. Dolayısı ile Türkmenleri temsil iddiasındaki bir kişinin tüm boy ve aşiretleri kuşatacak nitelikte olması gerekiyor. Böyle bir kişi de olmadığından Türkmenlerin siyasal temsili, sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen Türkmen siyasetçilerin bireysel çabalarına endeksli bulunuyor.
Suriye’de yaşayan Türkmenler’in nüfusu ve yaşadığı yerler:
Suriye’de yaşayan Türkmenler’in nüfusu hakkında verilen rakamlardan 500.000 tahmini bu gün artık eskimiştir. Yakın zamanlarda verilen tahminler ise 1.5 - 2.5 milyon daha azdır ,gerçek rakamlar 3 - 3.5 milyon arasında tahmin edilir, Onlarada Araplaşmış Türkmenleri eklenirse onların sayısına ikiye katlaşır, Suriye nüfusunun yüzde 15 kadarının Türkmen olduğu söyleniyor. Suriye’de Toplam 523 Türkmen köyü vardır (büyük şehirler harlarından başka) . Suriye hükümeti, son yıllarda Türkçe yer adlarını Arapça’ya çevirmiştir. İsabeğli (İseviye), Kabamazı (Belutiye),Merhan(Balva) Salwah,Havahuyok (Tel Hawa) .Beliz .Nabgha. Taşlihoyuk (TelHacer), Tırınca "Ümitüyur", Karınca (Behlüliye) olmuştur.
Halep Türkmenleri
Halep merkezdeki kalabalık mahalleler (Hüllük, Bostanbâşa Haydariye Şeyh Hıdır, Şeyh Faris ,Beidin mahallerinde yaşadıklarını söyleyebiliriz) ve civar ilçeler (Çobanbey, Mumbuç, Başköy, Ahterin, Azez, Carablus, Bab v.d) ve köyler dikkate alındığında yörede 975.000 binden fazla Türkmen nüfusun olduğu tahmin edilmektedir. Bu Türkmen nüfus, Türkiye’den koparılışlarından yaklaşık yüz yıl geçmesine rağmen, birtakım değişikliklere uğrasa da dillerini ve kültürlerini önemli ölçüde koruyabilmişlerdir.Halep şehir merkezinde yaşayan Türkmenler ise ağırlıklı olarak Carablus, Münbiç, Bab ve A’zâz nahiyelerinin köylerinden son elli yılda göç ederek şehir merkezine yerleşen Türkmenlerdir. Halep, Anadolu’dan daha önce Türkleşen bir şehir olmuştur. Halep, sokaklarında Türkçe konuşulan bir yerdi. Türk mimari ve sanat eserleri Halep’te oldukça çoktur. 1906 yılında yayımlanmış olan Halep Vilayeti Salnamesi’nde yer alan Türkçe mahalle isimleri şunlardır: Hamidiye, Aziziye, Selimiye, Akyol, Altunboğaz, Oğulbey, Badıncık, Balıbulgur, Tatarlar, Karaman, Çukurcuk, Çukurkestal, Hamzabey, Hensebil, Haraphan, Şakirağa, Şahinbey, Saçlıhan, Farfara, Kazasker, Kilise, Küçükkilise, Mahmutbey, Müstadembey, Harundere, Almacı, Hüllük, Kadıasker, Hayderiyye, Eşrefiyye önemli Türkmen mahalleleridir.
Şehir merkezinde bulunan mahallelere ilaveten ; Kurdağı, Azez, Bab, Münbiç, Carablus Kazalarında olmak üzere Halep Bölgesinde toplam 145 Türkmen köyü mevcuttur.
Halep merkez dışında Türkmenlerin yaşadığı köyler ve oymaklar ise bağlı bulundukları nahiyeye göre aşağıdaki gibidir: Cerablus, Mümbiç, ElBab ve Azez nahiyeleri ve yörelerinde Türkmenler yaşamaktadır , Bu şehir ve nahiyelere bağlı Türkmenler’in yaşadığı köy sayısı ise yörelere göre şöyledir:
Halep Bazı Türkmen köyleri : Mirza, Kerpiçli, Arabazi, Merhan (Balva ),Halisa ,Taşlihoyuk ,kersanle ,Aiyaşa ,Talaysha, Sakizlar ,Sande ,Arabjurduk ,Dabis ,Bizaah ,Bozilja ,Agdash, Beyliz, Nabğa, kanlı koy, eşekli, usbağılar, gavureli, amerne, bel veren, taflı, lilve, yusuf başa, kadılar, memeli, kurucu höyük,
Lazkiye Türkmenleri (Bayır-Bucak Türkmenleri):
Bayır–Bucak; Hatay Yayladağı sınırlarından başlayıp Lazkiye deniz kıyılarına kadar uzanan 60 km derinlikte coğrafi bölgedir. Bayır–Bucak Türkmenleri, Karamanoğlu Türkmenlerinden olup Osmanlı döneminde İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinden getirilip yerleştirilmiştir. Başta Lazkiye şehir merkezindeki Ali Cummal Türkmen Mahallesi olmak üzere Basit, Sulayıp Türkmen, Burç, İsabeyli, Turunç, Bayır köyleri, Kesap nahiyesinde toplam 52 köyden oluşmaktadırlar. Sayıları, resmi olmamakla birlikte 385.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bayır–Bucak Türkmenleri, çoğunlukla çiftçilik, ormancılık ve tarımla uğraşmaktadır.
Humus Türkmenleri:
"Humusta kim derse ben Türkmen değilim o asılında humuslu değildir " , işte Suriye tarihçisi ( Süheyl zakkar) demiş , çünkü ona ve eski Arab tarihçisine (bin el esir )a göre, 11. yy humusu büyük bir deprem yıkmış, tamamını viran etmiş sonra humusu yeniden tamir eden Türkmenlerdir (zingilar ve Selçuklular), Nureddin Mahmut bin zingi tarafından, humusun merkezinde eski haralarından birinin adı haratul-Türkmen(Türkmenler harası) ve eski şehir kapılarından birisi babu- türkmen (Türkmen kapısı) ama bu günlerde bu haralarda yaşayan Türkmenler tamamen arablaşmış .
Bilindiği kadarıyla Humus’taki Türkmenler asimile olmuşlardır (Araplaşmış), fakat Türkmen olduklarını unutmamışlardır.Yaklaşık 55 köyün Türkmen olduğu bilinmektedir. Humus Türkmenlerinin sayılarının 450.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Humus Türkmenleri daha çok tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar.
Suriye’nin Hama-Humus şehirleri ve Lübnan sınırı arasında kalan kısımdır. Türkmenler genellikle Humus’ta ve Humus köylerinde ve bazı Hama köylerinde yaşamaktadırlar. Osmanlı imparatorluğun devrinde Buralara yerleştirilmeğe davet edilen ve iskana memur olan oymaklar şunlardır: Kara Avşar, înallu, Döğer oğlanı, Hama Değeri Mustafa kethüda, Hama Düğeri tabi-i Derviş kethüda, Şam Beğmişlüsü, Hüccetlü, Kapu-uşak, Eymir-i Dündvarlu, Çozlu Çerkez-oğulları, îdris Kethüdaya tabi Abalu, Tokuz han Harbendelüsü, Kara Tohtemürlü, Köse Kethüdaya bağlı Şerefli, Uşak obası, Beşîr-oğulları obası, Eymir-i Sincarlu, Bozlu, Ebu Derda’ya bağlı olan Bozlu ,Tohtemürlüsü, Salur (Sellüriyye) türkmenleri, Dindaş oğlu îsmail Bozulus’a bağlı olan Genceli Avşarı, Kızıl Ali, Danişmendlü’ye tabi Kara Halil .
Humusa bağlı bazı Türkmen köyleri : baba amr harası ( bugünkü Türkmenler Mahallesi ) zara, mitras, bdada, arcun, alhusun, dar kabira, kızhıl, üm al kasab, samalil, burc kaya.
Hama Türkmenleri:
Bunlar, Humus Türkmenlerinin uzantısıdır. Şehir merkezinde yaşayan Türkmenler Araplaşmışlardır. Köylerde ise hâlâ Türkçe konuşulmaya devam edilmektedir.Sayıları yaklaşık 250.000 olarak tahmin edilmektedir. Türkmen köylerinin sayısı yaklaşık 25 civarındadır. Bunlar tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar.Hamaya bağlı bazı Türkmen köyleri : Akrab,Tulluf, Hazzur, Huvvır El Türkman, Bet Natır , Hırmıl.
Kunteyra Bölgesi Türkmenleri :
Buradaki Türkmenler Selçuklu döneminde bu tepelere yerleştirilmiştir. Bölgenin en verimli akarsu ve yer altı kaynaklarına sahip olduğu bilinmekteydi. Golan tepelerinde Türkmenlerle beraber Arap ve Çerkezler de yaşamaktaydı.Burası Filistin sınırına çok yakındır. Kafkasya’dan gelenler 1878’de buraya yerleştirilmişlerdir.1967 yılında Altı gün Savaşından sonra bu bölge, İsrail işgali altına girmiştir. Buradaki etnik gruplar göçe zorlanmıştır. Yaklaşık 20 Türkmen köyü, Şam merkezi, Hama ve Humus kırsal bölgelerine göç etmişlerdir. 2000 yılında sayıları yaklaşık 150.000 civarındaydı. Göçe zorlanan ve İsrail tarafından işgal edilen bazı Türkmen köylerinin adları: Hafr, Rezzaniye, Mugayyir, Kefer Nafak, Ayn Sümsüm, Bobya, Kadiriye, Ahmediye, Gaziniye, Kafar, Ayn Kurra, Murayyun, Ayn Ayişe, Cevize, Sindiyana, Allika, Ayn Alak, Hüseyniye.
Şam Türkmenleri
Şam (Demeşik)’da üç ayrı Türkmen topluluğunun yaşadığı bilinmektedir. Birincisi zengin Türkmen ailelerdir. İkincisi Golan tepelerinden göç etmek zorunda kalarak Şam’a yerleşen Türkmenlerdir. Üçüncü grup ise Türkiye’de Cumhuriyet devrimleri sırasında Türkiye’den Suriye’ye göç edenlerdir. Birinci grup içinde Osmanlı döneminden kalan toprak sahipleri ve zengin tüccar Türk aileler bulunmaktadır. Bu topluluk, Türklüklerini unutmamış olmasına rağmen Türkçeyi unutmuş ve devletle yakın ilişkiler geliştirmiştir. Şam’ı çevreleyen Kassiyun Dağ eteklerinde Muhacirun mahallesinde oturmaktadırlar. Muhyiddin Arabi’nin türbesinin etrafında yoğunlaşan bu yerleşim birimi, Şam’da “Türk Mahallesi” olarak bilinmektedir. Bunun yanı sıra Türkler, Şam’ın Mesekin Berze, Muhayyem, Hacer Esved, Kadem, Işşıl Verver ve Cobar Hırmallı mahallelerinde yaşamaktadırlar. Şehir merkezinde yaşayan Türkmen asıllı aileler Araplaşmıştır.Burada yaşayanların sayısı 250.000 civarındadır. Genelde memurluk veya serbest meslekle uğraşırlar.Şehirde Türkmenlerin oturduğu büyük bir mahalle bulunmaktadır.Şama bağlı bazı Türkmen köyleri : kaldun, ruhaybe, adra ve bazı şam haraları ( El Hecer El esvad El Tadamün , Cöber ).
Tartus Türkmenleri:
Osmanlı Döneminde yerleştirilmiş ve daha sonra baskı altında olduklarından Araplaşmışlardır.
Bazı bilinen köyleri: Beyt el fanus, Zoktürkmen, ve Bisitin’dir. Daha çok Tarım ve çiftlikle uğraşmaktadırlar. Sayıları yaklaşık 50.000 civarındadır.
İdlip Türkmenleri:
Bunlar Reyhaniye’deki Türklerin uzantısıdır. Bunlar daha çok Cisir Şugur ve Şehir semtinde yaşamaktadırlar. Bilinen bazı köylerin adları; Sukkeriye ve Heyte’dir. Tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar. Sayıları yaklaşık 40.000 civarındadır.
Dera Türkmenleri:
Türkmenler Dera’ya Osmanlı döneminde Hac yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla yerleştirilmiştir. Uzantıları Ürdün’ün içlerine kadar gitmektedir. Ürdün’de de Dera Türkmenlerinin devamı olan yerleşik Türkmen köyleri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Dera şehir merkezinde Türkmenler bulunmaktadır. Dera Türkmenlerinin büyük çoğunluğu Araplaşmıştır.
Dera Türkmenlerinin yaşadıkları yerlerde diğer Arap, Çerkez ve Kürt toplulukları da bulunmaktadır. Yaklaşık 13 köyde yerleşim göstermektedirler. Yerleştikleri bazı ilçelerin adları; El Cize, Maraba, Neva, Elhirak, Elsahva. Bunların gelir kaynağı genelde tarımdır. Sayıları yaklaşık 75.000 civarındadır
Rakka Türkmenleri:
Rakka veya Budak adı ile bilinen bölgeye ve Halep ile Rakka arasında yer alan Gulap isimli yerleşim yerine çok sayıda Türkmen boyu yerleştirilmiştir. Özelikle 1679 yılında İskan Beyi Feriz Bey tarafından Sivas, Yozgat ve Kahramanmaraş bölgelerinden çok sayıda Türkmen boyu bölgeye getirilmiştir. Bugün Rakka ili sınırları içinde il merkezinden Türkiye sınırına kadar olan bölgede Türkmen yerleşimi bulunmaktadır. Bu Türkmenler Dulkadiroğulları Devleti’ni kuran Türkmen beylerinin torunlarıdır. Sayıları yaklaşık 125.000 civarındadır.
Arap Baharı ve Geleceğe Bakış
Mart 2011 tarihinde Suriye’de sokak gösterileri şeklinde başlayan protesto hareketleri, aynı yılın yaz aylarından itibaren birdenbire silahlı çatışma ve iç savaşa dönüştü. Bugüne kadar gelen savaş tüm ülkeye büyük bir yıkım getirdiği gibi, tüm toplumsal kesimleri militarize ederek şiddet sarmalının içine çekti.66 İç savaş süreci Halep’teki Türkmen bölgelerinde farklı aşamalarda farklı sonuçlar üretti. Herşeyden önce savaşın etkileri bu bölgelerde 6-7 ay sonrasında, yani 2012 yılından itibaren ağır biçimde hissedildiğinden dolayı, gerek göç sorunu ve gerekse Halep Türkmenlerinin rejim ya da muhalefet tercihleri meselesi, iç savaşın ilk aylarında belirgin değildi. Savaşın Halep’i tamamen içine alması sonrasında öncelikle kentin kırsal bölgelerindeki Türkmenler bundan etkilendi. Rejimin büyük kentlerin savunmasına yoğunlaşıp kırsal bölgeleri ikinci plana itmesi, muhalif silahlı grupların kırsal bölgelerde kendi otoritelerini kurmalarıyla sonuçlanmıştı. Böylece Türkiye sınırı boyunca dizili bulunan Türkmen köy ve kasabaları, muhalefet gruplarının ve Özgür Suriye Ordusu’na mensup savaşçıların merkezi haline geldi. Türkmenler, kendileri her ne kadar aktif olarak eylemlerde bulunmasalar da, evlerini ve yurtlarını muhaliflere açmışlardı. Genel olarak Suriye Türkmenleri ve özelde Halep Türkmenlerinin savaş sırasında çabaları, hem siyasi ve hem de askeri olmak üzere iki yönlü bir seyir izlemiştir.
 
Türkmenler muhalif siyasal örgütlenme çalışmalarına 2012 yılından itibaren başlarken, silahlı Türkmen güçleri 2013 yılından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır.Savaşın en yoğun yaşandığı Halep bölgesindeki Türkmen sivillerin durumu, savaşın seyrine göre başlardan itibaren giderek şiddetlenen bir mağduriyete dönüşmüştür. Halep şehir merkezinde olaylar kırsalına göre biraz geç başladığından, kırsal bölgelerdeki insanlar önce Halep şehir merkezine akrabalarının yanına göç etmişlerdi. Ancak çatışmalar şehir merkezine sıçradığında ve varil bombalı saldırılar arttığında bu kez Türkmenler tekrar kırsala dönmek zorunda kaldı. Halep’ten kitlesel Türkmen göçleri iki farklı dönemde oldu.
 
Bunlardan ilki 2012 yılı ortalarında, diğeri de 2013 yılı Ocak ayından itibaren günümüze kadar yaşandı. 2014 yılından itibaren tüm Türkmen kırsal bölgelerinin IŞİD tarafından işgali sonrasında, Türkmenler bu kez yoğun biçimde Türkiye’ye göç ettiler. IŞİD’le mücadele çerçevesinde ABD’nin hava desteğini alan PKK’ya bağlı grupların 2015 Temmuz ayında Suriye’nin kuzeyinde ilan ettikleri üç kantonu doğu-batı yönünde tüm Türkiye sınırının tümünü kapsayacak şekilde birleştirme girişimi, bölgede yüzlerce yıldır yaşayan Türkmenleri yerlerinden edilmesi riskiyle karşı karşıya bıraktı. PKK uzantısı grupların kontrolü yeniden ele geçirdikleri Kobani başta olmak üzere tüm kuzey Suriye bölgelerinde Türkmen ve Arap etnisitelerine yönelik kaçırma siyaseti bu bölgede yaşayan Türkmenlerin Türkiye nezdindeki hayati önemini yeniden gündeme getirdi.
 
2015 sonu itibarıyla Halep kent merkezindeki Türkmen mahalleleri, Özgür Suriye Ordusu’na bağlı muhalefet gruplarınca kontrol edilirken, kırsal bölgeler tamamen IŞİD’in denetiminde bulunmaktaydı. Türkiye ile ABD’nin ortaklaşa yürüttüğü operasyonlarda Türkmenlerin yaşadığı tarihî coğrafyayı tampon bölge haline getirme çabaları öne çıkmıştır. IŞİD işgalinde bulunan Türkiye-Suriye sınırının 120 km’lik hattını terörden temizlemek üzere Ağustos 2016 tarihinde başlayan ve 7 ay süren Fırat Kalkanı Harekatı ile Türkmenlerin tarihi yurtlarının önemli bir bölümü yeniden özgürleştirilmiş oldu.
Halep Türkmenlerinin ilk göç merkezleri Türkiye’nin sınır illeri olmuştu. Kamplarda kalan Türkmen sayısı yaklaşık 30 bin kadardır. Kamplar dışında kalan Türkmenlerin sayısı ise yaklaşık 200 bin kadardır. Bu kişilerin büyük bölümü Türkiye’nin değişik illerindeki akrabalarının yanına yerleşmiştir. Kamplarda kalanların eğitim dâhil ihtiyaçlarının tamamını Türkiye karşılamaktadır.
Türkmenlerin savaş sonrasında yeniden yapılanma sürecinde Suriye’nin geleceğine dair söylecek bir sözü bulunmakla birlikte bunu dile getirecek bir liderlikten yoksun olması halen ciddi bir sorundur. Yine bu savaş sürecinde belirgin biçimde ortaya çıktığı gibi, yaşlı kuşak ile genç kuşak arasındaki fark giderek büyümektedir. Ayrıca öteden beri varolan aşiret, aile ve boy ihtilafları lokal düzeyde halen canlı biçimde devam etmektedir. Bu sorunlar, onların Suriye’nin geleceği inşa edilirken önemli bir kitle olarak tek bir ağızdan söz söylemelerini zorlaştırmaktadır.
 
Sonuç
Türkmenler, değişen boy adlarına rağmen, bin yıldır Suriye’de ve özellikle Halep bölgesinde varlıklarını muhafaza etmeyi başarmıştır. Bu süre boyunca kimi zaman bölgenin kurucu siyasi unsurları olmuş, kimi zaman da farklı devletlerin tebası durumuna düşmüşlerdir. Her siyasal ve askeri kaos, toplumsal yapıları üzerinde etkisini gösterse de, bölgedeki Türkmenler bir şekilde günümüze kadar homojen bir toplumsal yapıyı korumuştur. Modern dönemle birlikte Anadolu coğrafyasından ayrılan Türkmenler, önceleri Fransız mandası altında ve 1946 yılından itibaren de bağımsız Suriye döneminde milliyetçi politikaların ve ideolojik baskıların ağırlığını hep hissetmişlerdir. Siyasal çalkantılarla dolu bir coğrafyada yaşamanın getirdiği zorluklarla beraber, büyük bir kültürel mirası da taşıyan bu topluluk, 2000’li yıllarla birlikte ciddi bir rahatlama içine girdi. Osmanlı sonrası dönemde ilk defa Anadolu coğrafyası ile rahat bir ilişki kurabilen Türkmenler bunun meyvelerini fazlasıyla topladılar. Ancak kısa süren bu istikrar dönemi ardından başlayan Arap Baharı (2011) ile birlikte Türkmenler için daha zorlu bir dönemin kapıları aralanmış oldu. Binlerce yıldır yaşadıkları toprakları bugün farklı grupların kontrolü altında bulunan Türkmenler, hem kendi yurtlarının özgürleşmesi hem de toplumsal varlıklarının muhafazası mücadelesini vermektedir.
Kaynakler:
1- Fatih Kirişcioğlu, “Suriye Türkleri”, Avrasya Dosyası, Cilt 2, Sayı 3, Ankara, Sonbahar 1995.
2- Ali Şamil, “Golan Türkmenlerinin Kaderi”, 21. Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği, Derleyenler: Ümit Özdağ, Yaşar Kalafat, Mehmet Seyfettin Erol; ASAM Yayınları, Ankara, 2003.
3- ülya Arslan Erol, “Suriye Colan (Golan) Türkmenleri Ağzı”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi,
4- Sümer, Faruk, Oğuzlar, Ankara, 1967.
5- Yalgın, Ali Rıza, Cenubda Türkmen Oymakları, 1-2 Ankara 1933, 3-4, Adana 1934.
6- Altınay, Ahmet Refik, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, İstanbul 1930.
7- Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı Destanları. Yazar :. FARUK SÜMER.
8- OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA AŞİRETLERİ İSKAN TEŞEBBÜSÜ yazar : Dr. Cengiz Orhonlu... Arapça Tercümesi .. FARUK MUSTAFA PAŞA
9- Osmanlı Teşkilat ve Siyaset Kültürü yazar:VAHIT ÇABUK
10- OĞUZLAR yazar:SERGEY GRIGOREVIÇ AGACANOV
11- Türklerin Tarihi yazar :JEAN-PAUL ROUX
12- Dünyaya Hükmeden Osmanlı Padişahları yazar : AHMED SEYREK
13- Son imparatoluk Osmanli yazar : ILBER OTRAYLI (TIMAŞ YAYINLARI )
14- Fatih Devri Kaynaklarından / Düstürname-i Enveri yazar :OBERT E.HOWARD
15- Yrd. Doç. Dr. Ömer Osman UMAR Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
16-Tarihte Türk Devletleri, C.I, Ankara Üniversitesi, Ankara 1987, s. X + 422.
17- “2012 Suriye Söyleşileri”, ORSAM Rapor, No: 187, Kasım 2013.
18- Dr.Muhtar Fatih BEYDİLİ Suriyeli Türkmenler Dokuz Asırdır Suriye’de https://www.tukav.org.tr/haber/suriyeli-turkmenler-dokuz-asirdir-suriyede.html.html 
19- DEMIR, Enes: “Arşiv Belgeleri Işığında Milli Mücadele Döneminde Halep ve Kuzeyi”, 2. Uluslararası Osmanlı Coğrafyası Arşiv Kongresi, İstanbul 2019.
20- DAĞ, A. Emin: Emeviler’den Arap Baharına Halep Türkmenleri, ORDAF Taşmektep Yayın Atölyesi, İstanbul 2015.
21- YILMAZ, Hadiye: “Mustafa Kemal Paşa - Emir Faysal Anlaşması ve Milli Mücadele Döneminde Suriye ve Irak”, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Y: 10, S: 20, Güz 2014.
22- PAYASLI, Volkan: “Fransız Mandası ve Hatay’ın / Sancak’ın Türkiye’ye İltihak Sürecine Kadar Olan Döneminde Tevhid-i Tedrisat Kanunu Uygulamaları”,Selçuklu Araştırmaları Dergisi.
23- Mehmet Erol Halep Türkmenleri Halk Kültürü Araştırması.
24- Enver ÇAKAR XVI. YÜZYILDA SURİYE’DE YAŞAYAN SALUR VE ÇOĞUN TÜRKMENLERİ
25-Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskânı, İstanbul, 1987, s. 12. 2
26-Ali Rıza Yalman (Yalkın), Cenupta Türkmen Oymakları, I, (nşr. Sabahat Emir), Ankara, 1977
27- Mustafa Kafalı, “Suriye Türkleri I”, Töre Dergisi, XXI (1973), s. 32.
28- Ahmet Emin DAĞ Modern Dönem Suriye ve Halep Türkmenleri
29- Doç. Dr. Uğur ÜNAL OSMANLI BELGELERİNDE SURİYE T.C. BAŞBAKANLIK DEVLET ARŞİVLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 129 İSTANBUL 2013
30- Ayşe HÜR Meğerse Suriye´de Türkmenler yaşarmış! http://www.duzceyerelhaber.com/.../21447-Megerse-Suriyede... ,