HALEP TÜRKMENLERİ
Osmanlı Devletinde nüfusun önemli bir bölününü teşkil eden ve hayvancılıkla geçimlerini temin konar-göçer Türkmenler, sürülerine otlak bulmak maksadıyla mevsimden mevsime yaylak ve kışlakları arasında daimi olarak hareket ettiklerinden zamanlarının önemli bir bölümünü değişik yerlerde geçirmek zorunda kalırlardı. Konar hale geçecekleri zaman çadırlarını köyler, harabeler veya eski iskan bölgeleri yakınına kurarlar, kışın ise kasabaların civarında bulunmayı tercih ederlerdi. Fakat, Türkmenlerin yaylak ve kışlakları öteden beri belirli bölgelerden ibaret olduğundan kendi bölgeleri dışında yaylamaları veya kışlamaları da pek hoş karşılanmazdı. Zira, bunlar özellikle göç hareketleri sırasında yerleşik reayanın ekinlerine ve çayırlarına büyük zararlar vermekten çekinmiyorlardı.
Gerçek anlamda göçebe hayatı yaşayan aşiretlerden farklı olarak, bazı konar-göçer grupları, yazın hayvancılıkla uğraşmalarının yanı sıra, kışlaklarında ekinlik, yani küçük çapta zirai faaliyetlerle de meşgul olurlardı. Bu sebeple bu gruplar için, göçebe yerine kanunnamelerde ve resmi kayıtlarda konar-göçer tabiri kullanılmıştır.
Göçebe hayat yaşayan bu unsurlar, yurd veya ev denilen çadırlarda yaşarlardı. Bu çadırlar, çabuk kurulup çabuk kaldırılacak türden olup, keçi kılından el tezgahında dokunarak birbirine dikilmiş direkli kıl çadır olabildiği gibi, pamuktan dokunmuş veya keçeden yapılmış yuvarlak çadır da olabilirdi. Ayrıca, koyun kılından dövülerek yapılan keçe çadırları da vardı. Çadırın hususi bir dahili taksimatı olduğundan bunlar sonradan yerleşik hayata geçtikleri zaman, bazılarının inşa ettikleri evler için de bir model teşkil etmiştir.
Konar-göçer aşiretleri belli bir vergi dairesine bağlıyarak, merkeziyetçi idare tarzı ile daimi bir kontrol altında bulunduran Osmanlı yönetimi, muhtelif zamanlarda bunlardan çeşitli yollarla faydalanmak yoluna da gitmiştir. Bilhassa bunların hayvancılıkla uğraşmaları ve geniş hayvan sürülerine sahip olmaları, imparatorluğun bu konuda duyulan ihtiyaçlarını gidermesine imkan sağladığı gibi, derbent ve geçitlerin muhafaza edilmesi, herhangi bir sefer esnasında devletin tespit ettiği kadar asker göndererek muharebelerde bulunmaları gibi hususlarda bunlardan muhtelif zamanlarda istifade edilmiştir. Fakat, Osmanlı Devleti 16. yüzyılda Anadolu ve Suriye´de yaşayan il ve topluluklardan hususi askeri birlikler teşkil ederek hizmetinde kullanmaya bir ihtiyaç duymamış, bunu ancak 17. yüzyılın sonlarında, Avusturya ve müttefikleriyle yapılan uzun savaşlar sırasında duymuş ve Türk kabilelerini de bu savaşlara iştirak ettirmeye başlamıştır. Bununla birlikte, sefer mahallerine askeri mühimmat ve erzakın nakledilmesi gibi hususlarda da Türkmenlerden istifade edilmiştir.
Devlete hizmetlerinin yanı sıra, Türkmenlerin zaman zaman eşkıyalık faaliyetlerinde bulundukları da görülmektedir. Mesela, 1690´da bazı Beğdili mensupları Haleb ve Antep taraflarında yol keserek gelip geçenlere zarar verdikleri gibi, bu bölgede yer alan kasaba ve köyleri de basarak bazı kimselerin mal ve canlarına kastetmişlerdir.
Devlet, aşiretlere genellikle kendisine zengin gelir kaynağı temin eden reayadan bir sınıf nazariyle baktığı için, onların toplu gruplar halinde yaşayanlarından kadılıklar ve sancaklar teşkil ederek onları idari ve mali bir teşkilata tabi tutmuştur. Böylece, bir tataftan aşiretlerin yaylak ve kışlak güzergahlarının ya da idari teşkilatlarının dışına çıkarak vergi vermekten kaçmaları engellenirken, diğer taraftan da özellikle ordunun ve büyük şehirlerin ihtiyaç duyduğu et ve süt mamüllerinin tedarikinde de süreklilik sağlanmıştır.
A. TÜRKMENLERİN HALEP´E GELİŞLERİ
Selçuklular´ın 1040 yılında kazandıkları Dandanakan savaşından sonra, devletin asıl gücünü meydana getiren Türkmenler veya diğer adıyla Oğuzlar, dalgalar halinde yurt tutmak üzere Ön-Asya´ya intikal ederken, birçok Türkmen boy ve oymakları da 1063 yılından itibaren bugünkü Suriye´ye girerek kendi hayat şartlarına uyabilecek bölgeleri vatan edinmişlerdir. Suriye´de ilk Türkmen yerleşmesi daha ziyade Haleb ve Lazkiye şehirleri ile bunların kuzeyindeki bölgede olmuştur.
Suriye´ye yönelik Türkmen göçleri, Anadolu Selçuklu ordusunun Kösedağ´da. 1243 yılında Moğollar´a mağlup olmasından sonra da devam etmiş, Anadolu´da nizamları bozulmuş olan bazı Türkmen boyları buraya göçmüşlerdir. Bu zamanda, 40 bin çadırlık büyük bir Türkmen topluluğu Haleb bölgesine gelerek yerleşmişdir ki, bunların kışlığı Suriye´nin kuzeyi, yaylakları ise Maraş, Uzunyayla ve Sivas´a kadar uzanıyordu. Böylelikle daha 13. yüzyılın ikinci yarısında bilhassa Suriye´nin kuzey kesimi tam manasıyla bir Türkmen yurdu haline gelmiş ve bunlar Türkmen-ili´nin tarihi yapısına uygun şekilde Bozok ve Üçok teşkilatını da muhafaza etmişlerdir. Bunlardan Bozoklar ´Amik ovasından itibaren doğuya doğru Haleb bölgesinde ve buradan da asi ırmağı vadisi boyunca Şam bölgesine kadar yayılmışlardı.
B. HALEP TÜRKMENLERİNİN İDARİ VE HUKUKİ TEŞKİLATLARI
Türkmenler, İl veya Ulus adlan altında muhtelif gruplara ayrılmışlardı. Bu illerin bazıları Osmanlı Devleti tarafından istiklallerine son verilen eski siyasi camialarının kalıntıları olup, onların adlarıyla anılıyorlardı. Osmanlı topraklarında yaşayan Türkmen illerinin başında Haleb Türkmenlerini saymak lazımdır. Çünkü, bu il diğer illerin teşekkülünde önemli bir rol oynamıştır. Hatta bu sebeple onun hakkında ´Türkmen Uluslarının anası" tabiri dahi kullanılabilir. Zira, Oğuz teşekküllerinin ekserisi bu il arasında bulunuyordu.
16. yüzyılda Halep Türkmen ili, adını taşıdığı vilayetin batı ve kuzey taraflarında yaşıyordu. Haleb´in doğu ve güney taraflarında il´in münferit bazı teşekkülleri de vardı. İl´e bağlı kabilelerin bir kısım şubeleri eskiden beri Sivas taraflarında yaylağa çıkarlar ve orada Dulkadirli (Zulkadirli) teşekkülleriyle birlikte Yeni-İl´i teşkil ederlerdi. Yine ona mensup bir kısım cemaatler de Bozuluş´un Şam Türkmenleri kolunu meydana getirmişlerdir.
Yeni-il Türkmenleri III. Muradın annesi Atik Valide Sultan´ın yani Nurbanu Sultan´ın Üsküdar´da yaptırdığı cami evkafının reayası olduklarından, bunlar "Üsküdar Türkmeni" adıyla da anılmışlardır. Bu Türkmen ili 1548-1584 yılları arasında ise Kanuni Sultan Süleyman´ın kızı Mihrümah Sultan´ın yine Üsküdar´daki cami ve imaretine vakfedilmişti. Yeni-il´i teşkil eden Haleb Türkmenlerine burada Yaban-eri boyu denilmekteydi ki, muhtemelen bunlar Haleb bölgesinden yani yabandan veya dışarıdan geldikleri için bu şekilde adlandırılmışlardır.
Türkmen illeri genellikle boy veya taife adını taşıyan teşekküllerden meydana geliyordu ve bu taifeler, boybeyleri tarafından idare olunuyordu. "Mir-i aşiret" olarak da adlandırılan beyler, boy içerisinden cesareti, mali kudreti, doğruluğu ile tanınan kimseler arasından seçim yolu ile iş başına gelirlerdi. Bu seçim devlet tarafından tasdik edildikten sonra, onlara bir beylik beratı gönderilirdi. Yönetimde acizlik gösterdikleri veya kendisine bağlı olan aşiretlere zulmettikleri zamanlarda, devletin bunları azletme yetkisi de vardı. Boybeyliğinin umumiyetle irsi bir müessese olduğu ve beyliğin ırsi olarak intikal ettiği boylarda, boy ailesinin yanı sıra bir torun grubunun mevcudiyeti de görülmektedir. Bunlar, konar-göçer teşekküllerin idarecileri ile beraber bir aristokrasi teşkil ediyorlardı.
16. yüzyılda olduğu gibi, 17. yüzyılda da Halep Türkmen taifeleri, "cemaat" olarak ifade edilen oymaklara ayrılmıştı ve her cemaatin başında kethüda denilen oymak başıları vardı. 16. yüzyılda kethüdalar oymaklara, Türkmen Kadısı´nın veya Türkmen Emini´nin arzı ile atanırlardı. 17. yüzyılda ise kethüdaların Türkmen voyvodasının arzı ile tayin edildikleri görülmektedir. Eğer oymağı idarede başarılı olamazlarsa ve vergi toplamada ihmalleri görülürse oymak halkının şikayetleri ve has voyvodalarının bu durumu onaylamaları ile görevlerinden azledilip yerlerine daha uygun birisi seçilirdi. Kethüdaların boybeyleri tarafından da nasbedildikleri Dulkadirli Kanunnamesinde zikrolunuyorsa da, bu husus kesin bir şekilde anlaşılmış değildir. Yalnız kethüdalığın da ırsi bir müessese olduğu bilinmektedir. Fakat, kethüdalar hakkında oymak ahalisinin kefaletleri lazım olduğu gibi kanunen tayin edilmiş olan vergilerini has voyvodalarına, vermeyi taahhüt etmeleri de şarttı. Bundan sonra daha ziyade bu hususun hükümet tarafından kabul edildiğine dair bir berat gönderiliyordu.
Halep Türkmenlerinin hukuki davalarına Türkmen Kadısı bakardı ve bu kadılığın yevmiyesi 1522´de 40 akçe idi. Türkmen kadılarının muayyen bir yeri olmayıp, tayin edildikleri oymaklar ile beraber şehirden şehire gezerlerdi. Türkmenlerin yönetiminden ise Türkmen voyvodası sorumluydu. Voyvodalar idarelerinde olan halka zulmettiklerinde, halkın şikayeti dikkate alınarak hükümet tarafından duruma derhal müdahale edilirdi. Türkmenlerin tahriri işi, genellikle onları daha iyi tanıyan voyvodalara verilirdi.
Halep Türkmenleri 16. yüzyılın ortalarına kadar padişah haslarına tabi olup, bunların idaresinden ve vergilerinin toplanmasından Türkmen eminleri sorumluydu. Bu yüzyılın sonlarında ise Türkmenlerin idari bakımdan bir sancak olarak teşkilatlandırıldıkları görülmektedir. Ayn-i Ali Efendi´nin risalesinde, Türkmen sancağının önce saliyane ile idare edildiği ve sonra ref´ olunarak iltizama verildiği anlaşılmaktadır. Buna göre, saliyane ile idare edildiği senelerde vergi hasılatından sancakbeyinin saliyanesi verildikten sonra, ziyadesi miriye zabt ediliyordu. İltizama verildiği senelerde ise sancakbeyliği yirmi bin floriyi devlet hazinesine vermek ve bad-i heva vergisini kendisi almak üzere Murad Bey´e, 13 Safer 992 (25 Şubat 1584) tarihinde de yine aynı şart üzere zu´amadan Kalender´e verilmiştir. 1595´e gelindiğinde Türkman-ı Haleb sancağı halen varlığını sürdürmekteydi. Zira bu tarihte Derviş adında biri sancakbeyi olarak görev yapmaktaydı. 27 Ekim 1596 (5 Rebi´ü´l-evvel 1005) tarihinde Haleb Türkmenlerini artık Valide Sultan´ın paşmaklık haşları arasında görmekteyiz.
1040 (1630-31) tarihli bir kayıttan anlaşıldığına göre, Halep Türkmenlerine ait gelirler esasen padişah hassı olup, İstanbul´daki Sultan Ahmed Camiine vakfedilmişti. Türkmenlerden başka, Kars (Kars-ı Zulkadriye) kazasına tabi olan ve nüfusu çoğunlukla Hıristiyanlardan müteşekkil bulunan Çokak ve ´Alişar adlı iki köyün gelirleri de bu haslar içerisinde yer almaktaydı. Yeni-il Türkmenleri ise, yukarıda da bahsettiğimiz üzere, Üsküdar´daki Atik Valide Sultan Evkafı´na dahil idiler. Dolayısıyla, bu zamanda Haleb ve Yeni-il Türkmenlerinin ayn ayn kadı ve voyvodaları vardı. Fakat, 1047 (1637) yılında Mustafa, 1074 (1663) yılında da Ahmed adındaki voyvodayı hem Haleb hem de Yeni-il Türkmenlerinin voyvodası olarak görmekteyiz. Bu durumda, bu iki Türkmen grubunun idari bakımdan tek bir voyvodanın yönetiminde birleştirildiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
17. yüzyılın sonlarına doğru başlatılan iskan hareketleri sırasında Yeni-il Türkmenlerinden de bazı cemaatler Hama, Humus ve Rakka havalilerine muaf ve müsellem olarak iskan edildikleri için, Valide Sultan Evkafı bundan büyük zarar görmüş; bu zararın telafisi için de 18 Ramazan 1104 (23 Mayıs 1693) tarihinde Haleb Türkmenlerinden henüz iskan edilmemiş olanlar 1104 senesi Martı ibtidasından başlanmak üzere üç sene boyunca Yeni-il Türkmenlerine dahil edilmişlerdir.
Öte taraftan, Halep Türkmenlerinden bir bölümünün Aralık-evi ve ´Amik-evi olarak isimlendirilen bir idari yapılandırmaya da tabi tutulduğu görülmektedir. Bunlardan Aralık-evi Şam vilayetinde, ´Amik-evi ise bugün Hatay ili sınırları içerisinde yer alan ve 17. yüzyılda idari bakımdan bazen müstakil bir kaza, bazı dönemlerde ise bir nahiye olarak teşkilatlandırılmış olan ´Amik´de idi. ´Amik nahiyesi köyleri genellikle Türkmenlerin meskun oldukları bir bölge olduğuna ve bu idari yapıya dahil olan çoğu Türkmen cemaatlerinin de koyunları bulunmadığına göre, bunlar muhtemelen yerleşik hayata geçiş sürecinde olan, fakat koyun ve şahsi vergileri (bennak ve mücerred resimleri) hala konar-göçer Türkmenlerle birlikte toplanan cemaatler olmalıdır. Bu durum, Şam vilayeti köylerine yerleşmiş olan ve "Aralık-evi" olarak isimlendirilen Türkmenler için de söz konusu olmakla birlikte, bunlardan çoğunun koyunları vardı. Bundan dolayı, bu isimlendirme konusunda kesin bir yargıya varmak pek mümkün görünmemektedir.
Bu idari yapılanmadan başka, bazı Türkmen cemaatlerinin de yerleşik hayatı benimsemiş olmalarından dolayı 17. yüzyılın ortalarına doğru artık "oturak" olarak tanımlandıkları görülmektedir. Mesela, Kilis oturağı olduğu gibi, Kızık, Karkın, Harbendelü ve Çepni gibi kalabalık teşekküllerin de "oturak" ve "göçer" olanları birbirinden ayrılmıştı. Bu ayrımın resmiyet kazanmasının ise 1630 yılı tahriri sırasında olduğu görülmektedir. Zira, bu tarihte hazırlanmış olan defterde yerleşik hayata geçmiş olan Türkmenler "Müteka´idin-i re´ayayı Türkman-ı Halep, sakinan-ı der kuraha" başlığı altında ayn bir grup halinde zikredilmişlerdir. Buna göre, Acurlu, Bahadırlu, Beçelü, Beğliklü, Boz Koyunlu, Bozlu, Çakırlu, Çalıcıyan, Çalışlu, Dimleklü, Halicelü, Harbendelü, İğdir, İnallu, Kara Koyunlu, Kara Tohtemürlü, Karkın, Kıcılu, Kıyas, Kızık, Kösecelü, Melek Hacılu, Oruçlu, Osmanlu, Oyratlu, Pehlivanlu, Sekiz Avşarı, Şarklu, Taş Baş, Tatalu, Uşaklu, Üveye, Yalvaç ve Yüreğir cemaatlerinden olmak üzere toplam olarak 74 ayrı grup Antep, Nizib, Merzuman, Birecik, Telbeşar, Behisni, ´Amik, Kilis, A´zaz ve Malatya bölgeleri ile Antep ve Haleb şehirlerine yerleşmişlerdir.
Türkmenler şayet konar göçerlikten tamamen vazgeçerler ve davarlarını dağıtarak ziraat ve hırasetle meşgul olurlarsa, artık yörüklükten çıkarlar, raiyyet yani çiftçi olurlardı. Tahrir zamanı on yıldan ziyade hangi köyde sakin oldukları yazılmış iseler, raiyyet resmini o köyün sipahisine verirlerdi. Mesela, Çoğun adlı cemaat, Antakya nahiyesinin Karaca Tut ve Saraycık köylerinde 40-50 yıldan beri mütemekkin oldukları ve koyunları da bulunmadığı için, 1550 yılı tahriri sırasında, Türkmen Defterinden ihraç edilerek raiyyet kaydedilmişlerdir.
17. yüzyılda Halep Türkmenlerini muhtelif taife ve cemaatlere ayrılmış olarak görmekteyiz. Beğdili, Bayad, Harbendelü, Afşar ve Eymir taifeleri ile çok sayıdaki müstakil cemaatlerden müteşekkil olan bu teşekküller içerisinde en büyük ve en kalabalık olanı Beğdili idi. Müstakil cemaatlerden ise Kızık ve Karkın gibi önemli Türkmen şubeleri ile Rumkale taraflarında yerleşmiş olan Çepni ve Kilis-Com-Merzuman taraflarında yerleşmiş olan Bahadırlu cemaatleri oldukça kalabalık nüfusa sahiplerdi.
Öte taraftan, 16. yüzyılda önemli teşekküllerden olan ve bünyesinde çeşitli cemaatleri barındıran Gündüzlü Avşarı, Köpeklü Avşarı, İnallu, Beğliklü ve Peçenek adlı taifelerden, 17. yüzyıl Türkmen tahrir defterlerinde artık taife olarak bahsedilmemekte, sadece birer müstakil "cemaat" olarak gösterilmektedir. Gündüzlü Avşarı´ndan ise hiç bahsedilmemektedir. Zira, bunlar daha 16. yüzyılın başlarında Gündüzlü olarak da bilinen Derbsak nahiyesi köylerine yerleşmişlerdi ve beylerinin oturduğu yer de bir kasaba (Ordu-yı Gündüzlü veya Gündüzlü kasabası) haline gelmişti. Nitekim, 17. yüzyılda da burası bir kaza merkezi olma vasfını muhafaza etmekteydi.
Nüfus bakımından kalabalık olan ve muhtelif bölgelere yayılmış bulunan cemaatler, kendi içlerinde "mahalle"lere ayrılmıştı. Bu mahallelerin her biri esasen bir aileden müteşekkil olup, bunlar "oba" olarak da tanımlanmaktadır. Mesela, 1667´de Göçer Kıcılu´nun 12, Peçenek´in 5, Oturak Kızık´ın 10, Hama Döğeri´nin 8, Yalvaç´ın 2, Şeyhler´in 3, Pehlivanlu´nun 15 ve Göçer Melek Hacılu´nun da 1 mahallesi vardı. Yine, diğer kalabalık cemaatlerin de muhtelif sayılarda mahalleri vardı.
Geniş bir alana yayılmış olan Halep Türkmenleri nüfus bakımından da oldukça kalabalık idiler. Bunların, 1642´de 3.137 hane, 1.761 bennak ve 918 mücerred olmak üzere toplam olarak 5.816 vergi nüfusu olup, bunun 141 hane ve 20 bennakı Şam vilayetinde, 129 bennak ve 28 mücerredi de Kilis-oturağı´nda bulunmaktaydı.
1663´te de Haleb Türkmenleri, 2.673´ü hane, 1.700´ü bennak ve 172´si mücerred olmak üzere toplam olarak 4.545 nefer vergi nüfusuna sahip idiler. Fakat, Şam bölgesinde yer alan birçok Türkmen cemaatinin nüfusu fert fert verilmeyip, sadece koyun miktarları ve bennak olanların toplamları verildiği için, gerçekte vergi nüfusu, yukarıda bahsettiğimiz rakamlardan daha fazladır.
1673´te ise Haleb Türkmenlerinin toplam vergi nüfusu 5.097´si evli (hane ve bennak) ve 142´si de bekar (mücerred) olmak üzere 5.239 neferden ibaretti.
1642´de Halep Türkmenleri, şubeleri ile birlikte, toplam olarak 141 cemaatten müteşekkil olup, bunların 21´i Şam vilayetinde, 18´i de Kilis oturağı´nda yer almaktaydı. Diğer cemaatler ise Haleb, Antep, Rumkale, Com ve Malatya taraflarına kadar yayılmışlardı. Yine, bunların bir bölümü "göçer", bir bölümü de "oturak" idi.
1663´te Haleb Türkmenleri, bazen bir veya birkaç haneden oluşan şubelerle birlikte, 188 cemaatten meydana geliyordu. Bunların 44´ü Şam taraflarında bulunurken 18´i de Kilis oturağında bulunmaktaydı.
1673´te ise Halep Türkmenleri 120 cemaat olmakla birlikte, daha önceki defterlerde cemaat olarak zikredilen, fakat bu zamanda "mahalle" olarak kaydedilmiş olan çok sayıdaki şubelerinden meydana gelmekteydi. Bu cemaatlerin 17´si Şam vilayetinde olup, bunların da çok sayıda mahalleleri vardı.
C. HALEP TÜRKMENLERİNİN VERGİ NİZAMI
Halep Türkmenleri besledikleri koyun miktanna göre devlete vergilerini yıllık olarak öderlerdi. Aynı zamanda, her yetişkin erkek durumuna göre vergi mükellefi idi. Muayyen miktarda koyunu olan evli kişiler "hane", yeterli miktarda veya hiç koyunu olmayan evli kişiler "bennak", bekar olup da koyunu olmayanlar ise "mücened" statüsünde idiler ve vergileri buna göre tayin edilirdi. Haneler, 1663 ve 1673 tarihlerinde besledikleri her yüz koyun için 5,5 riyal guruş, her bir deve için de 2,5 riyal guruş vergi öderlerdi55. Bennak olanlardan, yani koyunu hiç ya da yeterli miktarda olmayanların her birinden 5,5 riyal guruş "bennak resmi " alınırdı56. "Oturak" olanların bennak resmi ise 1663´te 7,5 guruş idi57. Ancak, cemaat içerisinde "imam" olarak görev yapan bennaklerden bu vergi alınmazdı58. Mücened yani yetişkin bekarlar 3,5 guruş "mücerred resmi" öderlerdi59. Fakat, oturak olanların her iki mücerredinden 1673´te 5,5 riyal guruş vergi alınmıştır.
Öte yandan, tahrir defterlerinde, çoğu Türkmenlerin koyunu olmasına rağmen bennak yazıldıkları da görülmektedir. Halbuki 16. yüzyılda bennak resmi 12 akçe olup, bu miktar 24 koyunun vergisine karşılık gelmekteydi61. Dolayısıyla 24´den az sayıda koyunu olanlar bennak statüsünde idiler. 17. yüzyılda ise her yüz koyun için 5,5 riyal guruş vergi alındığına ve bu miktar da bennak resmine eşit olduğuna göre, yüz adet ve bundan aşağı sayıda koyunu olanların bennak statüsünde değerlendirildiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Hatta bazen 300 koyunu olanlar dahi bennak sayılmıştır ki, bu durum vergilendirme sırasında Türkmenlerin ekonomik ve sosyal durumlarının da göz önünde bulundurulduğunu göstermektedir. Ayrıca oturak durumda olanlardan, küçük çapta hayvancılığın yanı sıra tarımla da uğraştıklarından, göçerlerden farklı olarak 7,5 guruş bennak resmi alınmaktaydı.
Yukarıda bahsettiğimiz bu vergilerden başka, Haleb Türkmenlerinin subaşısı da vaki oldukça bad-i heva, arusane, yava ve cürm-i cinayet resmi toplardı. Mukataa yoluyla toplanan bu çeşit gelirlerin yıllık tutarı 1642´de 1.000 riyal guruş63, 1663, 1667 ve 1673 yıllarında da 1.500 riyal guruş idi.
Türkmenler sattıkları yoğurt için de "pazar bacı" adı altında muayyen bir ücret öderlerdi. Antep´te mukataa yoluyla Türkmenlerden toplanan yoğurt resmi miktarı 1663´te 130 riyal guruş, 1667 ve 1673 yıllarında da 120 riyal guruş idi.
Haleb Türkmenlerinin 1642´de toplam olarak 696.964 adet koyunları ve 6.322 adet de develeri bulunmaktaydı. 1663´te ise Türkmenlerin sahip oldukları koyunların toplam adedi 579.267, develerinin toplam adedi de 5.073 idi. Buna göre, Haleb Türkmenlerinin besledikleri koyun ve deve adedinde 17. yüzyılın ikinci yarısında önmeli miktarlarda azalma olduğu müşahede olunmaktadır.
Öte taraftan tahrir zamanlarında Türkmenlerden bazı adlar altında başka vergiler de toplanırdı. Mesela, 1673´te beher 100 guruşa 5 guruş aide, 1,5 guruş katibiye, 1 guruş sanafiye ve 1 guruş da berat-ı tezkire alınıyordu.
1516´da Osmanlı hakimiyetine geçtikten sonra bir sancak olarak teşkilatlandırılan Haleb, Şam beylerbeyiliğine bağlanmış ve bu idari vaziyeti 16. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir. Nihayet, bölgede iç huzurun korunması maksadıyla, 1549 yılında Haleb beylerbeyiliği teşkil edilmiş ve bu tarihten itibaren de Haleb aynı adı taşıyan eyaletin paşa sancağı olmuştur.
Osmanlı döneminde, iç güvenliğinin sağlanması ve artık bir sınır kenti olmaması, dolayısıyla dış tehdit ve tehlikelerden uzak olması ve paşaların burada çok büyük imaretlerle birlikte büyük iş merkezleri olan çok sayıda han ve kaysariyeler inşa etmiş olmaları, Haleb´in uluslararası ticaretteki öneminin daha da artmasını, İran ve Uzak Doğu´dan gelen kıymetli malların bir pazarlama merkezi durumuna gelmesini sağlamıştır. Keza, başta Antakya olmak üzere, Haleb bölgesinde yer alan kasabalar da iktisadi alanda en büyük gelişmelerine Osmanlılar zamanında mazhar olmuşlardır.
Haleb´de özellikle 16. yüzyılın ortalarından itibaren görülen baş döndürücü gelişmeye paralel olarak, şehirde ardarda dört büyük külliye yapılmış ve bu sayede şehir alanı yarım yüz yıl içerisinde iki katına çıkmıştır. 1544 yılında Hüsrev Paşa´nın yaptırdığı imaret, camii ile birlikte,
4 veya 5 hektarlık bir alanı kaplamakta ve iş hanları ile pek çok dükkanı ihtiva etmekteydi. 1555´te Adiliye Camii etrafında yaptırılmış olan Dukakinzade Mehmed Paşa külliyesi de 4 çarşı ve üç büyük hanı içeriyordu ki, külliyenin toplam alanı üç hektardı. Yine, 1574´de yapılan İbrahim Hanzade Mehmed Paşa külliyesi (Gümrük Hanı´nı ve içinde 344 dükkan bulunan iki çarşıyı ihtiva ediyordu ve bu külliyenin toplam alanı 8 bin metrekare idi) ile 1583´te yaptırılmış olan ve bir cami ile iki çarşı ve bir kaysariyeyi barındıran Behram Paşa külliyesi 16. yüzyılda inşa edilmiş olan en mühim Osmanlı dönemi eserleridir. Aynca, 17. yüzyılda İpşir Paşa´nın kuzey varoşunun içinde, Hıristiyan Cüdeyde mahallesinin sınırında kurduğu büyük külliye (bir küçük cami, bir han, üç kaysariye, bir kumaş boyama atölyesi, bir kahvehane, bir sebil ve dükkanları ihtiva ediyordu) de Haleb şehrinin fiziki bakımdan daha da büyümesini ve zenginleşmesini sağlamıştır. Bunlardan başka, şehirde çok sayıda cami, mescit, tekke, zaviye, ziyaretgah, hastahane, hamam, kapan ve çeşitli çarşılar bulunuyordu ki, bunların da bir bölümü Osmanlı döneminde inşa edilmiştir. Şehirde yer alan dini, sosyal ve iktisadi yapıların hemen hepsi birer vakıf eseri olup, vakıflarına çok sayıda arazinin gelirleri ile han, hamam, değirmen vb. yerlerin gelirleri tahsis edilmişti.
Öte taraftan, hububat üretiminde önemli bir yer tutması ve çok sayıda koyun sürülerine sahip olan Türkmenler´in bu bölgeyi yurt tutmuş olmaları, Haleb eyaletinin Osmanlı devleti içerisindeki önemini arttıran diğer unsurlardır. Özellikle, İran seferlerinde ordunun zahire ihtiyacı ile barut ihtiyacının karşılanmasında Haleb mühim bir rol oynamıştır. Nitekim, Haleb´de işlenen barut, Akdeniz ve Fırat Nehri yoluyla ülkede ihtiyaç duyulan başka bölgelere sevk edildiği gibi, burada toplanan zahire de ihtiyaç duyulan bölgelere gemilerle naklediliyordu. Bu nedenle Haleb, İran seferleri sırasında Osmanlı ordusunun vazgeçilmez uğrak noktalarından biri durumuna gelmişti.
Haleb, nüfus bakımından da, Osmanlı ülkesindeki diğer eyaletlere nazaran, oldukça kalabalıktı. Eyalet nüfusu, 17. yüzyılın sonlarına doğru takriben 300 bin civarında olup, Türkmen taifeleri dahil edildiği zaman bu sayı daha da artmaktadır. Eyalet nüfusunun asıl önemli bölümünü Müslümanlar teşkil ediyordu. Bununla birlikte, eyaletin muhtelif bölgelerinde Hıristiyan ve Yahudilerle, az sayıda da olsa, Kıbtiler yaşamaktaydı. Şehrin bir mahallesinde (Cüdeyde) tamamen Hıristiyanlar meskundu. Ayrıca, birçok mahallesinde de Hıristiyanlar Müslümanlarla birlikte oturuyorlardı. Köy ve kasabalarda oturan Hıristiyanlar özellikle ticari bakımdan önem taşıyan Antakya bölgesinde yoğunlaşmışlardı. Sayıca çok fazla olmayan Yahudiler ise çoğunlukla Haleb şehrinde ve bazı kasabalarda yerleşmişlerdi.
Türkler, Haleb surları dışında kalan mahalleler ile eyaletin kuzey ve batı kesimindeki köy ve kasabalarda oturuyorlardı. Zira, buradaki mahalle ve köy adlarının çoğu Türkçe´dir. Diğer taraftan, bir yönetim merkezi olması, dolayısıyla yöneticilerin ve askerlerin burada toplanmış olmaları, Haleb şehrinde Türk kültürünün hakim olmasını da sağlamıştır. Araplar ise, daha ziyade, eyaletin doğu, güney ve orta kesimlerindeki köy ve kasabalarda yoğunlaşmışlardı.
Haleb bölgesinde yaşayan önemli unsurlardan biri de hiç şüphesiz Türkmenler´dir. Selçuklu Devleti´nin kurulmasından sonra Haleb ve çevresine gelerek yerleşmeye başlayan Türkmenler´in bu bölgenin tarihi gelişimine de önemli katkıları olmuştur. Hayvancılıkla geçimini temin eden ve hayat şartlarının gereği olarak konar-göçer bir hayat süren Türkmenler besledikleri çok sayıdaki koyun ve keçi sürüleriyle bir yandan büyük şehirlerin et, süt ve bunun yan ürünlerini karşılarken bir yandan da sanayinin ihtiyaç duyduğu yün, kıl ve deri gibi hammaddelerin karşılanmasında önemli roller üstlenmişlerdi.
Türkmenler´in en mühim bölümünü teşkil eden Haleb Türkmenleri arasında Harbendelü, Bahadırlu ve Peçenek gibi büyük teşekküllerle Beğdili, Bayad, Avşar, Kızık, Kınık ve Çepni gibi Oğuz boylarının adını taşıyan teşekküller de bulunmaktaydı. 17. yüzyılda bir bölümü yerleşik hayatı benimsediklerinden artık "oturak" olan bu Türkmen teşekkülleri genellikle Anadolu´da Antep, Kilis, Birecik, Nizip ve Rumkale taraflarına, Suriye´de ise Haleb ve Şam şehirlerine yerleşmişlerdi.
Haleb Türkmenleri´nden henüz "göçer" durumda olanlar ise, harap durumda olan köyleri şenlendirmek, yerleşik olan reayanın ekinlerine ve mallarına zarar vermelerinin önüne geçmek ve göçebe Araplar´ın hakim olduğu bölgelerdeki taşkınlıklarını önlemek maksadıyla, 17. yüzyılın sonlarına doğru Rakka, Hama ve Humus taraflarında iskana tabi tutulmuşlardır. Fakat, bu iş pek de kolay olmamış, yerlerine alışamayan Türkmenler iskan mahallerini terk ederek Anadolu´da çeşitli bölgelere dağıldıkları gibi, iskan mahallerinde kalanlar da bir taraftan çöl iklimine alışamadıklarından, bir taraftan da Arap kabilelerin baskılarından dolayı büyük zorluklar çekmişlerdir.
17. yüzyıl bir yandan da devlet otoritesinin eski güç ve haşmetini kaybettiği bir dönem olarak hafızalara kazınmıştır. Celali isyanlarının sebep olduğu yıkımın yanı sıra Avusturya, Lehistan ve Venedikle yapılan savaşlar devletin ekonomik gücünü önemli ölçüde yıpratmış, Haleb eyaletinde yer alan birçok köy ve kasaba da bundan nasibini almıştır. Haleb ve çevresinde Canbulatoğlu, Abaza Hasan Paşa ve İpşir Paşa gibi asilerin sebep olduğu olaylar Osmanlı hükümetini bir hayli meşgul etmiştir. Vergi yükü ağırlaşan köylülerin çiftini terk ederek başka bölgelere göç etmeleri sonucunda Haleb eyaletinde de birçok köy boş ve harap duruma gelmiş, 17. yüzyılın ikinci yarısında alınan tedbirlerle, özellikle yerleştirilen reaya avarız ve tekalif-i örfiye vergilerinde muaf tutulmak suretiyle, bunların çoğu yeniden meskun hale getirilmiştir. Zira, köylerin boşalması devlet gelirlerinin azalmasına ve şehirlerde iç huzurun bozulmasına neden olmaktaydı.
Netice itibariyle, Haleb şehri ve eyaleti 17. yüzyılın bütün keşmekeşine rağmen ticari ve sınai alanlardaki gelişmişliğiyle imparatorluk içerisindeki seçkin yerini muhafaza etmekteydi.
17. Yüzyılda Haleb Türkmen Cemaatleri
17. Yüzyılda Haleb Türkmenlerine tabi olan cemaatlerin isim ve vergi nüfusları ile sahip oldukları hayvanların yıllara göre miktarları aşağıda ayn başlıklar altında ve alfabetik sıraya göre verilmiştir. Ayrıca, tabi oldukları kethüdalarının isimleri ile oturak ya da göçer oldukları ve hangi bölgelerde bulundukları da zikredilmiştir.
-Abalu
Beğdili taifesinden olan Abalu cemaatinin 1630´da 52 hane vergi nüfusu ile 49.467 adet koyunları, 1642´de de Ali ve Müşerref kethüdaların yönetiminde 77 nefer vergi nüfusu ile 31.496 adet koyun ve 239 adet develeri vardı. Yine 1642´de Yeni-il´de de bu cemaat mensuplarından 168 hane vergi nüfusunun olduğu ve Mancılık nahiyesine bağlı bazı yurtlarda muayyen ücretler mukabilinde yayladıkları anlaşılmaktadır.
1663´te Abalu cemaatini iki şube olarak görmekteyiz. Bu şubelerden ilki İdris Kethüda´ınn yönetiminde olup, bunların 102 nefer vergi nüfusu ile 20.178 adet koyun ve 235 adet de develeri vardı. Aynca, İdris Kethüda´ya bağlı olan 4 nefer vergi nüfusu daha vardı ki, bunların da 400 adet koyun ve 14 adet develeri bulunmaktaydı. İkinci Abalu şubesi ise Meş´al Kethüda´ınn yönetiminde 77 nefer vergi nüfusu ile 16.564 koyun ve 211 adet de deveye sahip idiler.
1667´de iki şubeden müteşekkil olan Abalu´nun Meş´al Kethüda´ınn yönetimindeki ilk şubesinin 122 hane vergi nüfusu ile 23.810 adet koyun ve 303 adet develeri, ´ Assaf Kethüda´ınn yönetimindeki ikinci şubesinin ise 60 hane vergi nüfusu ile 12.291 adet koyun ve 60 adet develeri bulunmaktaydı. Ayrıca, bunlara tabi olduğu anlaşılan Müşir oğulları cemaatinin de 33 hane vergi nüfusu ile 7.760 adet koyun ve 40 adet develeri vardı. Yine Abalu´dan oldukları anlaşılan ve İdris´in yönetiminde bulunan Mir-Hacelü? adlı cemaatin de 55 hane vergi nüfusu ile 9.880 adet koyun ve 50 adet de develeri bulunmaktaydı.
1673´te yine iki şube olarak görülen Abalu cemaatinin Meş´al oğulları adıyla zikredilen şubesinin 122 hane vergi nüfusu ile 24.010 adet koyun ve 313 adet develeri, İdris Kethüda yönetiminde olan ikinci şubesinin ise 55 hane vergi nüfusu ile 9.945 adet koyun ve 54 adet de develeri vardı. Ayrıca, bu ikinci şubeye tabi olan Assaf mahallesinin 60 hane vergi nüfusu ile 13.351 adet koyun ve 60 adet develeri, Müşir oğulları mahallesinin de 33 hane vergi nüfusu ile 7.810 adet koyun ve 40 adet develeri olup, böylece bunların toplam olarak 31.106 adet koyun ve 365 adet de develeri bulunmaktaydı. Bu iki Abalu şubesi mahalleleriyle birlikte 1691´de padişah fermanıyla iskan edilmişlerdir. Bunların iskan mahalleri ise Trablusşam eyaletine tabi olan Hama ve Humus sancaklarının boş ve harap vaziyetteki köyleri idi. Öte yandan, Abalu cemaati mensuplarından 60 neferin, Meş´al Bey oğlu Müşerref Bey, Bad oğlu Hacı Ali ve ´Assaf adlı kethüdalar ile Göçer Sevillü adlı cemaatin kethüdası yönetiminde ve diğer Türkmen cemaatleri ile birlikte 1690´da Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefere çağrıldıklarını da biliyoruz.
-Acurlu
Acurlu´yu 16. yüzyılda muhtelif şubeleri ve oldukça kalabalık nüfusu olan müstakil cemaatlerden biri olarak görmekteyiz. Fakat, 17. yüzyıl kayıtlarında bunların sadece küçük bir şubesinden bahsedilmektedir. Buna göre, 1630´da Taşlı Öyük adlı bir köyde sakin oldukları ve yerleşik hayata geçtikleri anlaşılan Acurlu´nun 8 evli (bennak) vergi nüfusu bulunmaktaydı.
-Afşarlu Eymiri
Eymir taifesinden olan bu cemaatin 1630´da Hacı Mustafa adlı kethüdanın yönetiminde 28 hane vergi nüfusu ile 20.768 adet koyunları, 1642´de ise Dursun Kethüda´nın yönetiminde 13 hane vergi nüfusu ile 5.640 adet koyun ve 12 adet develeri vardı/4S. Yine 1642´de Dursun Kethüda´ınn yönetiminde 11 hane vergi nüfusunun da Yeni-İl´de kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
17. yüzyılda, Afşarlu Eymiri´nden başka, Haleb Türkmenleri içerisinde Affan oğlu, Dündarlu, Kara Gözlü, Sincarlı, Yosunlu ve Çarıklu adını taşıyan 6 Eymir obası daha bulunmaktaydı ki, bunların vergi nüfusları ile sahip oldukları hayvan miktarları ayrı başlıklar altında incelenmiştir.
-Ağca Koyunlu
Küçük bir cemaat olan ve kimin yönetimde olduğu belirtilmeyen Ağca Koyunlu´nun 1663´te 10 nefer vergi nüfusu ile 1.080 adet koyun ve 22 adet de develeri vardı. Fakat, Yeni-il´deki Ağca Koyunlu mensuplarının sayıca daha kalabalık olduğu görülmektedir. Nitekim, bunlardan 150 nefer Behram oğlu İsmail Bey, Keçeli oğlu Musli Bey ve Erzeman oğlu Hacı Murad Kethüda ile Yeni oba kethüdası Ahmed Bey´in yönetiminde 1690´da Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefere de çağrılmışlardır.
-Ağcalu Afşarı
Afşar (=Avşar) taifesine mensup olan bu cemaatin 1630´da Ali adlı kethüdanın yönetiminde 60 nefer evli vergi nüfusu (24 hane ve 36 bennak) ile 13.935 adet koyunları, 1642´de 22 nefer vergi nüfusu ile 1.406 adet koyunları754, 1663´te 23 nefer vergi nüfusu ile 1.651 adet koyun ve 8 adet develeri, 1667´de Mehmed Kethüda´ınn yönetiminde 25 nefer vergi nüfusu ile 2.967 adet koyun ve 4 adet develeri, 1673´ te de yine Mehmed Kethüda´ınn yönetiminde 32 nefer (31 bennak ve 1 imam) vergi nüfusu ile 3.157 adet koyunları bulunmaktaydı. Ayrıca, Yeni-il´de de 17. yüzyılda az sayıda Ağcalu cemaati mensuplarının olduğunu görmekteyiz.
-Akaş
1630´da ´Amik-evi´ne tabi olduğu anlaşılan bu cemaatin 14 nefer evli vergi nüfusu ile bin aded koyunları vardı-. 16 4 2´de bu defa Şam vilayetinde bulunan ´Akaş´ın 3 nefer vergi nüfusu ile 145 adet koyunları, 1663´te 4 bennak vergi nüfusu ile 600 adet koyunları, 1667´de 7 bennak vergi nüfusu ile 363 adet koyunları, 1673´te de 7 bennak vergi nüfusu ile 392 adet koyunları bulunmaktaydı.
-Arablu
Beğdili taifesinden olan bu cemaatin 1642´de Musa ve İbrahim adlı kethüdaların yönetiminde 23 nefer vergi nüfusu ile 3.162 adet koyun ve 109 adet de develeri vardı. Aynca, Musa Kethüda´ya bağlı olan 27 hane vergi nüfusu da bu tarihte Yen-il´de kayıtlı bulunmaktaydı.
Arablu´yu 1663´te, Mahmud, Abdurrahman ve Musa adlı kethüdaların yönetiminde olmak üzere, üç şube olarak görmekteyiz. Bunlardan ilkinin 24 nefer vergi nüfusu ile 3.380 adet koyun ve 43 adet develeri, ikincisinin 6 nefer vergi nüfusu ile 480 adet koyun ve 14 adet develeri, üçüncüsünün ise 11 nefer vergi nüfusu ile 1.339 adet koyun ve 30 adet de develeri bulunmaktaydı.
1667´de bu defa iki şube olarak gördüğümüz Arablu´nun Arablu Musa adlı şubesinin 15 hane vergi nüfusu ile 1.419 adet koyun ve 32 adet develeri, Arablu İbrahim adlı şubesinin de 13 hane vergi nüfusu ile 1.259 adet koyun ve 2 adet develeri vardı.
Bundan sonraki sayımların yer aldığı 1673 tarihli defterde de bu iki şubenin aynı vergi nüfusu ile yine aynı miktarda hayvanlara sahip oldukları görülmektedir. Muhtemelen yeniden sayımı yapılamadığı için bu cemaatin vergi kaynakları bir önceki deftere göre aynen yazılmıştır.
-Baharlu
1663´te Şam vilayetinde olduğu anlaşılan Baharlu´nun bu zamanda 6 nefer (bennak) vergi nüfusu ile 800 adet koyunları olup, diğer tahrir defterlerinde bu cemaatten bahsedilmemektedir.
-Balabanlı Afşarı
Afşar taifesinden olan bu cemaatin 1630´da 29 nefer evli vergi nüfusu ile 2.262 adet koyunları, 1642´de 25 nefer vergi nüfusu ile 937 adet koyunları , 1663´te 15 nefer vergi nüfusu ile 949 adet koyunları, 1667´de de Haleb´de sakin oldukları anlaşılan 6 nefer vergi nüfusu ile 200 adet koyunları bulunmaktaydı. 1673´te ise bu cemaat Boz Koyunlu´nun bir mahallesi olarak gösterilmiştir (bkz. Boz Koyunlu).
-Başı Büyüklü
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın ortalarında 2 hane, 4 mücerred vergi nüfusu bulunan Başı Büyüklü´nün 1630´da 13 hane vergi nüfusu ile 3.496 adet koyunları, 1642´de 5 nefer vergi nüfusu ile 630 adet koyunları, 1663´te 4 nefer vergi nüfusu ile 1.590 adet koyun ve 4 adet develeri, 16 67´de 4 nefer vergi nüfusu ile 1.733 adet koyun ve 6 adet develeri, 1673´te ise 4 hane vergi nüfusu ile 1.400 adet koyun ve 14 adet de develeri bulunmaktaydı. Bu cemaatin mensuptan 1691´de padişah fermanıyla iskana tabi tutulmuşlardır.
-Başım Kızdı Çepnisi
16. yüzyılın ortalarında 6 hane ve 6 mücened vergi nüfusu olan bu Çepni şubesinin 1630´da Hüseyin adlı kethüdanın yönetiminde 36 nefer (25´i evli yani hane ve bennak, 1 l´i de mücened) vergi nüfusu ile 3.958 adet koyunları bulunmaktaydı.
1642´de Adana, Aydın ve Saruhan vilayetlerinde oldukları anlaşılan Başım Kızdı Çepnisi´nin 30´u bennak ve 20´si de mücened olmak üzere 77 nefer vergi nüfusu ile 2.771 adet koyun ve 24 adet de develeri vardı.
1663´te Rum vilayetinde olan bu cemaat mensuplarının bu tarihte de 25´i bennak olmak üzere 30 nefer vergi nüfusu ile 1.526 adet koyun ve 40 adet de develeri bulunmaktaydı184.
1667´de Ağca Koyunlu yakınlarında oldukları anlaşılan bir Başım Kızdı Çepnisi şubesinin 7 nefer vergi nüfusu ile 427 adet koyunları vardı185. Ayrıca, bu zamanda Menteşe sancağının Emlak nahiyesinde Çaltı köyü yakınlarındaki Toyluk Gölü adlı yerde sakin olan bir şubesi 13 bennak vergi nüfusu ile 3 adet deveye, yine aynı sancakta Bilan adlı köyde sakin olan bir mahallesi 6 nefer vergi nüfusu ile 2 adet deveye, Kara Hisar-ı Sahib nahiyelerinde bulunan ve "göçer" oldukları ifade edilen başka bir mahallesi 9 bennak vergi nüfusuna, bir diğer mahallesi de 14 nefer vergi nüfusu ile 1.827 adet koyun ve 15 adet de deveye sahip bulunmaktaydı.
1673´te Başım Kızdı Çepnisi´nin 13 bennak ve 3 mücerred vergi nüfusu yine Menteşe sancağının Emlak nahiyesine bağlı olan Çaltı köyü yakınlarındaki Toyluk-Gölü mevkiinde; 6 bennak vergi nüfusu ve 2 adet develeri olan bir mahallesi Bilan köyünde, 9 bennak vergi nüfusu olan ve "göçer" oldukları ifade edilen bir başka şubesi de Kara Hisar-ı Sahib nahiyesinde bulunuyordu. Yine bu tarihte 8 bennak vergi nüfusu ile 531 adet koyunları olan bu cemaat mensuplarından bir grup da Ağca Koyunlu içinde yer almaktaydı.
Bugün Balıkesir, İzmir (Bergama), Manisa ve Aydın vilayetlerinde yerleşmiş bir halde bulunan Çepniler herhalde bunlardan başkası değildir. Zira, adı geçen yerlerde 16. yüzyıldan önce Çepni adını taşıyan herhangi bir teşekkül mevcut değildi.
-Bayad
Bayad adı esasen Türkmenler arasında yer alan büyük bir boyun adı olmakla birlikte, Haleb Türkmenleri arasında da Bayad adını taşıyan küçük bir cemaat yer almaktaydı. 16. yüzyılda yine aynı adı taşıyan boyun içerisinde yer alan ve 1526´da 28 hane, 1536´da da 5 nefer vergi nüfusuna sahip bulunan bu cemaat mensuplarından 1642´de sadece bir nefer, 1663´te de 2 nefer vergi nüfusu Şam vilayetinde bulunmaktaydı. 1673´te ise artık Bayatlu Bayadı adıyla bilinen ve Rüstem adlı kethüdanın yönetiminde olduğu anlaşılan bu cemaatin 12 bennak vergi nüfusu ile 831 adet koyunları vardı.
-Bayındır
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılda müstakil cemaatlerden biri olarak görülen Bayındır cemaatinin 1630´da 43 hane vergi nüfusu ile 53.558 adet koyunları, 1642´de ise Bayram Hoca´nın yönetiminde 53 nefer vergi nüfusu ile 20.347 adet koyun ve 265 adet de develeri vardı. Aynca, 1642´de Bayındır cemaatinden 100 adet koyunu olan bir nefer de Şam vilayetinde bulunmaktaydı. Fakat, 1642´de Bayram Hoca´nın yönetiminde 154 hane vergi nüfusunun Yeni-il´de bulunması, bunların gerçekte sayıca daha kalabalık olduğunu göstermektedir.
Bayındır cemaati 1663´te üç şubeden müteşekkil olup, Yusuf Kethüda´nın yönetimindeki şubesinin 21 nefer vergi nüfusu ile 3 bin adet koyun ve 48 adet develeri, Rüstem Kethüda´nın yönetimindeki şubesinin 39 nefer vergi nüfusu ile 7.864 adet koyun ve 60 adet develeri, Sarı Kethüda´nın yönetimindeki şubesinin de 10 nefer vergi nüfusu ile 1.849 adet koyun ve 20 adet develeri vardı.
1667´de yine Rüstem adlı kethüdanın yönetimindeki şubesinin 63 hane vergi nüfusu ile 8.584 adet koyun ve 79 adet develeri, Yusuf adlı kethüdanın yönetimindeki şubesinin 23 hane vergi nüfusu ile 3.974 adet koyun ve 32 adet develeri, Ramazan adlı kethüdanın yönetimindeki şubesinin ise 14 hane vergi nüfusu ile 1.550 adet koyun ve 17 adet de develeri bulunmaktaydı.
1673´te de Bayındır cemaatini yine üç şube olarak görmekteyiz. Rüstem Kethüda´nın yönetiminde olan şubesinin 50 hane vergi nüfusu ile 4.795 adet koyun ve 66 adet develeri, Hacı Ahmed Kethüda´nın yönetiminde olan şubesinin 28 hane vergi nüfusu ile 4.063 adet koyun ve 11 adet develeri, Ramazan Kethüda´nın yönetiminde olan mahallesinin ise 16 hane vergi nüfusu ile 1.550 adet koyun ve 16 adet de develeri bulunmaktaydı. Bu cemaat mensuplarının tamamı padişah fermanıyla 1691´de iskan edilmişlerdir.
Öte yandan, Bayındır cemaatinden 20 nefer, Rüstem Kethüda oğlu Halid ve Kara Ramazan adlı kethüdaların yönetiminde, 1690´da Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefere de çağrılmışlardır.
-Beçelü (Peçelü)
Bayad taifesinden olan ve 16. yüzyılda diğer cemaatlere nazaran daha fazla nüfuslu (1536´da 113 hane ve 95 mücerred) oldukları görülen Beçelü´nün 1630´da 24 hane vergi nüfusu ile 16.862 adet koyunları, 1642´de 2 hane vergi nüfusu ile 1.400 adet koyunları ve "oturak" olan bir başka şubesinin de 5 nefer vergi nüfusu ile 450 adet koyun ve 11 adet develeri vardı. Ayrıca, 1642´de Şam vilayetinde de bu cemaatten 322 adet koyunları olan iki nefer vergi nüfusu daha bulunmaktaydı.
1663´te Yağlu oğlunun yönetiminde olan Beçelü´nün 5 nefer vergi nüfusu ile 721 adet koyunları, "oturak" olanın ise 2 nefer vergi nüfusu ile 500 adet koyunları vardı.
1667´de yine Yağlu oğlu Hacı Doğan m yönetiminde 18 nefer vergi nüfusu ile 7.168 adet koyun ve 42 adet develeri, "oturak" olanların da 4 nefer vergi nüfusu ile 740 adet koyun ve 6 adet de develeri mevcuttu.
1673´te ise Yağlı oğlu adıyla zikredilen ve 20 hane vergi nüfuslu olan bir şubesinin 4.595 adet koyun ve 42 adet develeri, "oturak" olan diğer şubesinin de 7 hane vergi nüfusu ile 750 adet koyun ve 6 adet develeri bulunmaktaydı.
-Beğillü
Beğdili taifesinden olan ve 17. yüzyıla nazaran 16. yüzyılda daha kalabalık bir nüfusa sahip bulunan Beğillü´nün 1630´da 23 hane vergi nüfusu ile 7.540 adet koyunları vardı. Ayrıca, Kilis-oturağı´na tabi olan ve Şazgin adlı köyde sakin bulunan bir şubesinin de sadece 1 bennak ve 1 mücerred vergi nüfusunun olduğunu görmekteyiz.
Beğillü´nün 1642´de 19 nefer vergi nüfusu ile 1.449 adet koyunları vardı. Bu zamanda Solak Kethüda´nın yönetiminde 22 hane vergi nüfusuna sahip olan bir Beğillü grubunun da Yeni-il´de olduğu anlaşılmaktadır. 1663´te 25 nefer vergi nüfusu ile 1.792 adet koyun ve 8 adet de deveye sahip olan Beğillü´yü 1673 yılı tahririnde Firuz Kethüda´ya. tabi olan Boz Koyunlu´nun bir mahallesi olarak görmekteyiz.
-Beğliklü
1520 tarihli bir tahrir defterinde kendisinden "Yörükan-ı Beğlik Avşarı" olarak bahsedilen bir taife bulunmaktadır. Bu taifeye bağlı olan ve onunla aynı adı taşıyan Beğliklü cemaatinin 1536´da iki şubesi olup, biri 169 hane ve 39 mücerred, diğeri de Pir Ali ve Cihanlu adlı kethüdaların idaresinde olmak üzere 3 hane ve 1 mücerred vergi nüfusuna sahipti.
17. yüzyıl kayıtlarında artık hangi taifeden oldukları belirtilmeyen Beğliklü´yü 1630´da 4 şubeye ayrılmış olarak görmekteyiz. Bunlardan Amik-evi ne tabi olan bir şubesinin 56 nefer evli vergi nüfusu ile 14.862 adet koyunları, Gayşlii adıyla bilinen bir başka şubesinin 16 nefer evli vergi nüfusu ile 2.666 adet koyunları, Hasan Kethüda yönetiminde bulunan üçüncü şubesinin de 31 nefer evli vergi nüfusu ile 9.708 adet koyunları bulunmaktaydı. Bunlardan başka, Beğliklü´nün ´Amik´de Kilis oturağı´na tabi olarak 16 bennak (evli) ve 2 mücened (bekar) vergi nüfusunun daha olduğunu görmekteyiz.
1642´de Kabak Abdal oğlu Hasan Çelebi´nin yönetiminde olan Beğliklü´nün 46 nefer vergi nüfusu ile 3.759 adet koyun ve 21 adet de develeri bulunmaktaydı. Yine, 1642´de Gayşlü Beğliklüsü olarak adlandırılan bir başka Beğliklü grubunun da 27 nefer vergi nüfusu ile 3.268 adet koyun ve 85 adet develeri vardı. Öte yandan, Yeni-il´e ait 1642 tarihli bir defterde Ali el-Ganim idaresinde 35 hane vergi nüfuslu bir Gayşlü grubunun yer alması, bunların Yeni-il´e yaylamak maksadıyla gittiğini de göstermektedir.
1663´te Kara Beğliklü adı ile zikredilen bir Beğliklü grubunun 33 nefer vergi nüfusu ile 3.178 adet koyun ve 27 adet de develeri bulunmaktaydı. Bu tarihte Rum vilayetinde olduğu anlaşılan Gayşlü Beğliklüsü nün de 29 nefer vergi nüfusu ile 1.508 adet koyun ve 38 adet de develeri vardı.
1667´de Süleyman Kethüda´nın yönetiminde olduğu görülen Gayşlü Beğliklüsü´nün 22 nefer vergi nüfusu mevcuttu. Ayrıca Dernenşe adlı mahallesinde de 6 nefer vergi nüfusu bulunmaktaydı. Kara Beğliklü´nün ise Esenlü oğlanı adlı mahallesinin 35 nefer vergi nüfusu ile 5.211 adet koyun ve 11 adet develeri, Kabak Abdal Uşağı adı ile zikredilen mahallesinin de 11 nefer vergi nüfusu ile 950 adet koyun ve 3 adet de develeri bulunmaktaydı.
1673´te yine Süleyman Kethüda´nın yönetiminde bulunan Gayşlü Beğliklüsü´nün 22 bennak vergi nüfusu, Ali Kethüda´ya tabi olan Kara Beğliklü´nün 41 nefer (40 bennak ve 1 imam) vergi nüfusu ile 6.290 adet koyun ve 14 adet develeri, Kabak Abdal oğlu adıyla zikredilen şubesinin ise 10 bennak vergi nüfusu ile 580 adet koyunları bulunmaktaydı. Ayrıca, Gayşlü Beğliklüsü´ne mensup olan 6 bennak vergi nüfusunun da bu zamanda Menteşe bölgesinde olduğu anlaşılmaktadır.
-Beğmişlü Bekmişlü
17. yüzyılda Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın ilk yarısında hazırlanmış olan defterlerde Acurlu cemaatleri arasında gösterilen Beğmişlü´nün 1630´da 24 nefer vergi nüfusu ile 29.896 adet koyunları, 1642´de de 27 nefer vergi nüfusu ile 9.406 adet koyun ve 181 adet develeri vardı. Yine 17. yüzyılda Şam vilayetinde de Aralık-evi tabir edilen yere tabi olan Beğmişlü mensuplarına da tesadüf etmekteyiz. Bunların ise 1630´da Ebu Riş adlı kethüdanın yönetiminde 24 hane vergi nüfusu ile 25.064 adet koyunları, 1642´de de Ahmed Kethüda´ınn yönetiminde 24 nefer vergi nüfusu ile 10.877 adet koyunları bulunmaktaydı. Bunlardan başka, 1642´de Yeni-il´de de bu cemaat mensuplarının olduğunu görmekteyiz.
1663´te Abdullah Kethüda´nın yönetiminde bulunan Beğmişlü´nün 4 bin adet koyunları ile 20 nefer vergi nüfusları mevcut idi. Ayrıca, Ganim adlı kethüdanın yönetiminde olmak üzere 16 nefer vergi nüfusu daha vardı, ki bunların toplam olarak 3.705 adet koyun ve 50 adet develeri, bir başka şubesinin de 6 nefer vergi nüfusu ile 2.125 adet koyun ve 23 adet de develeri vardı.
1667´de yine Abdullah Kethüda´ınn yönetiminde bulunan ve Şam Beğmişlisü adıyla da bilinen şubesinin 29 hane vergi nüfusu ile 1.521 adet koyunları, Ganim Kethüda´nın yönetimindeki şubesinin ise 61 hane vergi nüfusu ile 2.680 adet koyun ve 51 adet de develeri vardı.
1673´te de Abdullah Kethüda´nın yönetiminde olan Şam Beğmişlüsü adlı cemaatin 31 nefer (30 bennak ve 1 imam) vergi nüfusu ile 1.825 adet koyunları, Şam vilayetinde olan ve Ganim adlı kethüdanın yönetiminde bulunan başka bir şubesinin de 68 hane vergi nüfusu ile 3.150 adet koyun ve 45 adet develeri olup, bunların tamamı 1691´de iskan edilmişlerdir. Rakka eyaletinde Belih Nehri´nin batı yakasına yerleştirildikleri anlaşılan ve toplam sayıları 136 nefer olan Beğmişlü mensupları 1728´de bulundukları yerlerden firar etmiş iseler de ertesi yıl Fırat Nehri´nden geçirilerek tekrar iskan mahallerine geri götürülmüşlerdir.
Öte yandan, Beğmişlü mensuplarının Ganim Bey´ in yönetiminde olmak üzere 1690´da Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefere çağrıldıklarını da biliyoruz.
-Beleklü Bayadı
Bayad taifesinden olan ve 16. yüzyılın ortalarında 61 hane, 31 mücerred vergi nüfusu bulunan Beleklü Bayadı´nın 1630´da 66 hane vergi nüfusu ile 42.896 adet koyunları vardı. Dolayısıyla, 80 yıl içerisinde bunların vergi nüfusunda kayda değer bir artış olmadığı gibi, bundan sonraki yıllarda da bir miktar azalma görülmektedir.
Beleklü Bayadı´nın 1642´de iki şubesi olup, İvaz Kethüda´nın yönetimindeki şubesinin 39 nefer vergi nüfusu ile 7.864 adet koyun ve 98 adet develeri, Topal Kethüda´nın yönetimindeki diğer şubesinin de 8 nefer vergi nüfusu ile 1.550 adet koyun ve 19 adet de develeri mevcuttu.
1663´te Beleklü Bayadı yine iki şube olup, kalabalık olan şubesinin 37 nefer vergi nüfusu ile 2.500 adet koyun ve 30 adet develeri, diğer şubesinin ise 4 nefer vergi nüfusu ile 500 adet koyun ve 2 adet de develeri bulunmaktaydı.
1667´de Kalender Kethüda´nın yönetiminde bulunan şubesinin 4 nefer vergi nüfusu ile 668 adet koyun ve 7 adet develeri251, Eğri Veli´nin yönetiminde bulunan ikinci şubesinin de 38 nefer vergi nüfusu ile 4.016 adet koyun ve 16 adet develeri vardı.
1673´te ise 35 hane vergi nüfusu olan bir şubesinin 2.984 adet koyun ve 53 adet develeri, Pehlivanlu´nun yanında olduğu anlaşılan diğer şubesinin de 4 nefer vergi nüfusu ile 678 adet koyun ve 8 adet de develeri bulunmaktaydı.
-Boynu Kısalu Afşarı
Bu cemaat, 16. yüzyıl tahrirlerinde Gündüzlü Avşarı taifesine tabi olarak gösterilmiştir. 17. yüzyıl tahrirlerinde ise, artık Gündüzlü Avşarı taifesinden bahsedilmediğinden, bunlar Afşar (=Avşar) taifesi mensubu olarak gösterilmişlerdir. Bu kaynaklara göre, Boynu Kısalu Afşarı´nın 1630´da Kasım (Hacı Kasım) adlı kethüdanın yönetiminde 24 hane vergi nüfusu ile 2.114 adet koyunları, 1642´de yine aynı kethüdanın yönetiminde 25 hane vergi nüfusu ile 2.063 adet koyunları, 1663´te 20 hane vergi nüfusu ile 2.555 adet koyun ve 20 adet develeri, 1667´de de 23 hane vergi nüfusu ile 5.004 adet koyun ve 34 adet develeri vardı. 1673´te ise Şam vilayetinde oldukları anlaşılan ve 23 hane vergi nüfusu bulunan Boynu Kısalu mensuplarının bu tarihte de 5.015 adet koyun ve 34 adet develeri bulunmaktaydı.
-Boynu Yoğunlu
1663´te İsmail Kethüda´nın yönetiminde Şam vilayetinde bulunan bu cemaatin 400 adet koyunu ile 2 nefer vergi nüfusu bulunmaktaydı. Ayrıca, Yeni-il´de ve Karaman vilayetinde de bu cemaat mensuplarının olduğunu bilmekteyiz.
Boz Koyunlu cemaati, 16. yüzyılda Beğdili taifesinin en büyük şubesi olup, 1520´de bu aileden olan At-Güden Bey ile Mahmud Bey´in oğlu Bekir Bey boybeyliğini ellerinde tutuyorlardı. 1536´da yine At-Güden Bey ile Mahmud Bey´in oğulları olan Bekir Bey ve Mürsel Bey´i Beğdili taifesinin boybeyleri olarak görmekteyiz263. Dolayısıyla, Boz Koyunlu´dan olan bu iki aile 16. yüzyılda Beğdili taifesinin boy yönetimine hakim durumda idiler.
17. yüzyılda Beğdili taifesinin yine en büyük şubelerinden biri olarak karşımıza çıkan Boz Koyunlu 1630´da iki kola ayrılmıştı. Bunlardan Piri Bey´in yönetiminde olan kol 102 nefer vergi nüfusu (100´ü evli ve 2´si de bekar) ile 25.766 adet koyuna, Hüseyin Bey´in yönetiminde olan diğer kol da 113 hane vergi nüfusu ile 50.376 adet koyuna sahip bulunmaktaydı. Bunlardan başka, Türkmen Tahrir Defterinde "müteka´idin re´aya-yı Türkman-ı Haleb" başlığı altında zikredilmiş olan mensuplan da olup, bunların artık yerleşik hayata geçtikleri anlaşılmaktadır. "Kilis-oturağı"na tabi olmak üzere Telbeşar nahiyesinin Süleymani adlı köyünde sakin olan bu Boz Koyunlu grubunun da 4 bennak ve 2 mücened vergi nüfusu bulunmaktaydı. Öyle anlaşılıyor ki, Boz Koyunlu cemaati Beğdili taifesinin boybeyliğini bu zamanda da ellerinde tutuyorlardı. Piri ve Hüseyin adlı beyler de bu taifenin boybeyleri konumunda idiler.
Boz Koyunlu cemaati 1642´de bu defa üç ailenin yönetiminde bulunmaktadır. Bu ailelerden ilki Ken´an Bey ve Dayı Bey in yönetiminde olup, 83 nefer vergi nüfusu ile 9.567 adet koyunlan, İsmail Bey´in yönetiminde olan ikinci Boz Koyunlu şubesinin 139 nefer vergi nüfusu ile 13.424 adet koyun ve 143 adet develeri, Hüseyin Bey´in yönetiminde olan üçüncü Boz Koyunlu şubenin de 30 nefer vergi nüfusu ile 3.827 adet koyun ve 16 adet de develeri vardı. Yine Boz Koyunlu´dan bazı kimselerin de bu zamanda Yeni-il´de oldukları ve buradaki bazı yaylakları muayyen ücretler mukabilinde kullandıklan anlaşılmaktadır.
1663´te Boz Koyunlu´yu yine muhtelif şubelere aynlmış olarak görmekteyiz. Bunlardan Firuz Kethüda´nın yönetiminde olan bir şubesinin 83 nefer vergi nüfusu ile 12.562 adet koyun ve 73 adet develeri, yine Firuz Kethüda´ya tabi olan bir başka şubesinin de 18 nefer vergi nüfusu ile 4.150 adet koyun ve 33 adet de develeri bulunmaktaydı. Seyfhan´ ın yönetiminde olan bir başka Boz Koyunlu şubesinin 110 nefer vergi nüfusu ile 10.042 adet koyun ve 243 adet develeri, Seyfhan´a tabi olan başka bir şubesinin de 23 nefer vergi nüfusu ile 700 adet koyun ve 28 adet develeri bulunmaktaydı.
1667´de Seyfhan ın yönetiminde bulunan Boz Koyunlu 7 mahalleye ayrılmıştı. Bu mahallelerden Doğanlu´ da 31 hane vergi nüfusu ile 5.380 adet koyun ve 41 adet deve, Hacı Afşar´da 10 hane vergi nüfusu ile 1.210 adet koyun ve 15 adet deve, Maksudlu´da 4 hane vergi nüfusu ile 592 adet koyun ve 2 adet deve, Balabanlu´da 19 hane vergi nüfusu ile 1.954 adet koyun ve 5 adet deve, Suday´ da 10 hane vergi nüfusu ile 768 adet koyun ve 10 adet deve, Kabaklu, Medliclü ve Çakalda 13 hane vergi nüfusu ile 1.716 adet koyun ve 8 adet deve, Balabanlu da da 11 hane vergi nüfusu ile 480 adet koyun ve 7 adet deve bulunmaktaydı, ki bütün bu Boz Koyunlu mahalleleri Beş Depe kışlakçıyanlarından idiler.
Aynı tarihte Boz Koyunlu cemaatine bağlı başka bir kolun ise 15 mahallesinin olduğunu görmekteyiz. Bu mahallelerden Taş Baş´da 29 evli (bennak) vergi nüfusu ile 88 adet koyun ve 7 adet deve, Halicalu´da 30 hane ve 3 mücerred vergi nüfusu ile 3.733 adet koyun ve 9 adet deve, Kırşehir´de oldukları anlaşılan başka bir mahallesinde 4 hane vergi nüfusu ile 1.090 adet koyun ve 2 adet deve, Kürdler´de 60 koyun ve 1 devesi olan sadece bir hane, Farklu´da 3 hane vergi nüfusu ile 75 adet koyun, Sevillii´de 14 hane vergi nüfusu ile 2.121 adet koyun ve 7 adet deve, Beğillii´de 28 hane vergi nüfusu ile 1.552 adet koyun ve 4 adet deve, Mehmad Hacılu´da 16 hane vergi nüfusu ile 2.357 adet koyun ve 5 adet deve, Boz Koyunlu´da. 23 hane vergi nüfusu ile 1.493 adet koyun ve 6 adet deve, Çakırlu´da 27 hane vergi nüfusu ile 1.050 adet koyun, Emenleklu de -ki bunlar Antakya yakınındaki Koz Viran adlı köyde sakinlerdi- 17 hane vergi nüfusu ile 509 adet koyun, Kotan´da 12 hane vergi nüfusu ile 615 adet koyun, Kuzucaklu da 19 hane vergi nüfusu ile 100 adet koyun, Esneklü´de de 29 hane vergi nüfusu ile 1.756 adet koyun ve 15 adet deve bulunmaktaydı. Ayrıca bunların torunlarından oluşan bir mahallesinde de 41 hane vergi nüfusu ile 750 adet koyun ve 26 adet deve mevcuttu.
1673´te Boz Koyunlu cemaatinin bir kolu (Seyfhan) yine 7 mahalleden meydana geliyordu. Bu mahallelerden Doğanlu´da 45 hane vergi nüfusu ile 6.559 adet koyun ve 20 adet deve, Balabanlu da 22 hane vergi nüfusu ile 1.890 adet koyun ve 7 adet deve, Suday ve Eyülü´ de 10 hane vergi nüfusu ile 745 adet koyun ve 6 adet deve, Medlic, Çakal ve Kabaklar da. 10 hane vergi nüfusu ile 1.372 adet koyun ve 5 adet deve, Maksudlu da 5 hane vergi nüfusu ile 595 adet koyun, Hacı Afşarlu da da 10 hane vergi nüfusu ile 1.296 adet koyun ve 14 adet deve bulunmaktaydı. Boz Koyunlu´nun bu zamanda sahip olduğu toplam hayvan miktarı ise 12.454 adet koyun ile 52 adet deveden ibaretti. Bunlardan başka, Seyfhan Boz Koyunlu sunun Balabanlu adlı bir mahallesinin de 11 hane vergi nüfusu ile 480 adet koyunları ve 7 adet develeri mevcut idi. Boz Koyunlu´nun bütün mensupları 1691´de padişah fermanıyla iskana tabi tutulmuşlardır.
Yine aynı tarihte Boz Koyunlu´nun bir kolu da Şam vilayetinde bulunuyordu. Bunlardan Taş Baş adlı bir grubun 42 bennak vergi nüfusu ile 124 adet koyun ve 8 adet de develeri vardı. Firuz Kethüda´ya tabi olan esas ana kol ise 10 mahalleden meydana geliyordu. Bu mahallelerden Esneklü´de 67 nefer vergi nüfusu, Sevillude 14 nefer vergi nüfusu, Beğillü´de 34 nefer vergi nüfusu, Halicelü´de 18 nefer vergi nüfusu, Emenleklü´ de 16 nefer vergi nüfusu, Çakırlu da 26 nefer vergi nüfusu, Mehmad Hacılu da 18 nefer vergi nüfusu, Kotan´da 13 nefer vergi nüfusu, Kuzucaklu´da 8 nefer vergi nüfusu ve Kurdlu´da da 9 nefer vergi nüfusu bulunmaktaydı. Bu cemaate mensup olan mahallelerdeki toplam hayvan miktarı ise 14.895 koyun ile 41 adet deveden ibaretti. Ayrıca, 1673´te Boz Koyunlu´nun 38 nefer vergi nüfusu ile 750 adet koyun ve 22 adet develeri bulunan bir torun grubu mevcut olup, bunlar da bahsi geçen 10 mahalle ile birlikte 1691´de padişah fermanıyla iskan olunmuşlardır.
İskana tabi tutulan Boz Koyunlu mensuplarından Seyfhan´ın yönetiminde olan 226 nefer Rakka eyaletinde Belih Nehri´nin batı yakasındaki Şehlan denilen bölgede yerleştirilirken, Firuz Bey oğlu Şahin Bey yönetimindeki 399 nefer vergi nüfusu da yine Belih Nehri´nin batı yakasındaki Hayabendi denilen bölgeye iskan edilmişlerdir.
Bahsi geçen Şahin Bey aynı zamanda Rakka´ya iskan maksadıyla gönderilen bütün oymakların da "iskan başı"sı idi. İskan başılık devlet tarafından ihdas edilmiş olup, vazifesi oymakların iskan yerlerinde oturmalarına dikkat etmek ve aralarında nizam ve asayişi sağlamaktı. Şahin Bey´den sonra kardeşi Ken´an Bey´in iskan başı tayin edildiğini biliyoruz. Fakat, Beğdili´nin Rakka´ya iskanı bir bakıma bu büyük Türkmen boyunun acı ve hüzünlü günlerinin de başlaması demekti. Hatıralara göre Beğdili taifesinin boybeyi olan ve Feriz adıyla zikredilen Firuz Bey "bu fena yerlerde yaşanmaz" diyerek bir kısım obalar ile beraber İran´a gitmiştir. Beğdililer kendilerini yakıcı Rakka çöllerinde bırakıp Acem´e giden beylerini bir türlü unutamadıklarından, çocuklarına onun adını koymak suretiyle, hatırasını zamanımıza kadar yaşatmışlardır. Esasen, burada bahse konu olan Firuz Bey onun oğlu Şahin Bey olabileceği gibi, Şahin Bey´in Firuz Bey adında bir oğlunun olması da muhtemeldir281.
Beğdililer ve diğer Türkmen oymakları sonraları devlet tarafından da bir sürgün yeri olarak kabul edilen Rakka bölgesinde yalnız susuzluk ve kavurucu sıcaklarla değil, aynı zamanda, Aneze ve Tayy gibi büyük Arap aşiretleriyle de mücadele etmek zorunda kaldılar. Zamanla Rakka bölgesine alışan ve Arap aşiretlerine kendilerini saydırmayı başaran bu Beğdili mensupları, 19. yüzyılda bir kervan soygununa karışmalarından dolayı, Haleb Valisi Abbas Paşa tarafında mağlup edildiler. Bu hadiseden sonra da Rakka bölgesindeki Beğdili mensuplarının büyük bir bölümü bulundukları yerden ayrılarak Anteb´in güney yörelerine yerleştiler.
Öte yandan, yukarıda bahsi geçen Boz Koyunlu beylerinden Firuz Bey´in oğlu Şahin Bey ile Seyfhan Bey´in, diğer Türkmen beyleri ve kethüdaları ile birlikte, 1101 (1690) yılında Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefer-i hümayuna çağrıldıklarını da biliyoruz.
-Bozcalu
Bayad taifesinden olan bu cemaatin 1642´de sadece bir nefer vergi nüfusundan bahsedilmektedir. Halbuki aynı tarihte Yeni-il´de bu cemaate mensup 985 adet koyunu olan 14 nefer vergi nüfusu bulunmaktaydı. Esasen, Bozcalu cemaati 16. yüzyılda oldukça kalabalık bir teşekkül olup, Bayad taifesinin boybeyliği de 1520´de bu cemaatten Seyf Bey´in, 1536´da ise Halil Bey´ in elinde bulunuyordu. Ancak, aynı yüzyılın ortalannda Pehlivanlu cemaati ön plana çıkmış ve boybeyliği de bu cemaatten Uğurlu Bey´e intikal etmiştir. Bozca ailesinin Haleb Türkmenleri arasında nüfuzunu neden kaybettiği hususu kesin olarak bilinmemekle birlikte, Faruk Sümer, bunlann İran´a gitmiş olabileceği ihtimali üzerinde durmaktadır.
-Bozlu
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılda Beğdili içerisinde kalabalık nüfusuyla saygın bir yeri olduğu anlaşılan Bozlu´nun 1630´da iki şubesi olup, bunlardan birinin 131 hane vergi nüfusu ile 69.150 adet koyunları, Çerkeş oğlu Hüseyin Kethüda´mn yönetimindeki diğer şubesinin de 30 hane vergi nüfusu ile 29.224 adet koyunlan vardı. Bunlardan başka, 1630 tarihli Türkmen Defterinde "Kilis-oturağı"na tabi olan üç ayrı Bozlu grubundan da bahsedilmektedir, ki Antep kazasının Cebel-i Kız oğlu adını taşıyan bir köyünde sakin olan birincisinin 17 bennak ve 3 mücened, Menbiç (=Bunbuç) ve Antep köylerine dağılmış olan ikincisinin 12 bennak ve 6 mücened, Antep kazasının Sehellü adlı köyünde sakin olan üçüncüsünün de 8 bennak ve 1 mücened vergi nüfusu bulunmaktaydı.
1642´de Bozlu´yu yine muhtelif şubelere aynlmış olarak görmekteyiz. Bunlardan İsmail Kethüda yönetimindeki bir şubesinin 37 nefer vergi nüfusu ile 10.610 adet koyun ve 89 adet develeri bulunmaktaydı. Ayrıca, İsmail Kethüda yönetimindeki Bozlu mensuplarından 63 hanenin bu tarihte, Yeni-il´de 1.680 akçe yaylak resmi ödemek suretiyle, Aşudi nahiyesinin Kulmaç ve Değirmenlü yurtlarını (Gün cemaati ile birlikte) yayladıkları da anlaşılmaktadır. Yine 1642´de bir başka Bozlu şubesinin 8 nefer vergi nüfusu ile 2.500 adet koyun ve 12 adet de develeri mevcuttu. Ayrıca, Kilis-oturağı´na tabi olan Bozlu mensuplarından 16 bennak vergi nüfusu Menbiç nahiyesinin Şidar, 10 bennak ve 5 mücerred vergi nüfusu da Cebel-i Kız Oğlu adlı köylerinde sakin idiler.
1663´te Çerkeş oğlu yönetiminde olan bir Bozlu şubesinin 12 nefer vergi nüfusu ile 3.138 adet koyun ve 22 adet develeri, Hasan Kethüda´nın yönetimindeki başka bir Bozlu şubesinin de 33 nefer vergi nüfusu ile 7.462 adet koyun ve 47 adet develeri vardı. Ayrıca, Bozlu cemaatinden 410 adet koyunu ve 2 bennak vergi nüfusu olan bir grubun Şam vilayetinde, 2.109 adet koyunu olan 15 nefer vergi nüfuslu başka bir grubun da Kilis oturağına tabi olarak Fir´avn dağında sakin oldukları anlaşılmaktadır.
1667´de artık kethüdasının adıyla bilinen ve Çerkeş oğulları adını taşıyan bir Bozlu şubesinin 27 nefer vergi nüfusu ile 3.514 adet koyun ve 11 adet develeri, Ebu´d-Derda yönetiminde olan başka bir şubesinin de 60 hane vergi nüfusu ile 12.946 adet koyun ve 61 adet develeri vardı. Bunlardan başka, Bozlu´nun 4 haneden oluşan torun grubu da olup, bunların da 744 adet koyun ve 5 adet develeri vardı30´.
1673´te ise Bozlu cemaatinin 4 şubesi bulunmaktaydı. Bunlardan Çerkeş oğulları´nın 27 bennak vergi nüfusu ile 3.514 adet koyun ve 11 adet develeri, Hasan Hanım Ağa´ya. tabi olan ikinci şubesinin 23 nefer vergi nüfusu ile 4.091 adet koyun ve 15 adet develeri, Halil Kethüda´ya tabi olan üçüncü şubesinin 13 nefer vergi nüfusu ile 2.193 adet koyun ve 21 adet develeri, Ebu´d-Derda´ya tabi olan dördüncü şubesinin de 21 nefer vergi nüfusu ile 5.438 adet koyun ve 21 adet develeri vardı. Bu cemaatin mensupları -Hasan Hanım Ağa´ya tabi olan şubesi hariç- 1691´de padişah fermanıyla iskan olunmuşlardır. Bunların iskan mahalleri ise Trablusşam eyaletine tabi olan Hama ve Humus sancaklarının boş ve harap vaziyetteki köyleri idi. Aynca, diğer Avşar cemaatlerinde olduğu gibi, bir kısım Bozlu mensupları da, Çerkeş oğlu Hacı Mustafa Bey ile Çerkeş oğlu Ömer Bey´ in yönetiminde olmak üzere, 1690´da Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefere de çağrılmışlardı.
-Bunaklu
Sadece 1673 tarihli bir Türkmen tahrir defterinde adından bahsedilen Bunaklu´nun 44 hane vergi nüfusu ile 12.188 adet koyun ve 41 adet de develeri vardı.
-Büğdüz
16. yüzyılda Hama dolaylarında bulunan ve müstakil cemaatlerden biri olan Büğdüz´ün 1526´da 59 hane, 6 mücened, 1536´da 31 hane, 6 mücened, 1550´de de 36 hane, 16 mücened vergi nüfusu bulunmaktaydı.
17. yüzyılda ise Şam vilayetinde bulunan ve "Aralık-evi"ne tabi olan Büğdüz´ün 1630´da 9 hane vergi nüfusu ile 7.431 adet koyunları, 164 2´de 13 nefer evli vergi nüfusu ile 929 adet koyunları, 1663´te Ali Kethüda´nın yönetiminde 20 nefer vergi nüfusu ile 2 bin adet koyunları, 1667 ve 1673 yıllarında da Arab Kethüda´nın yönetiminde 14 nefer vergi nüfusu ile 1.030 adet koyunları bulunmaktaydı. Ayrıca, Büğdüz cemaatinin 1667 ve 1673 yıllarında Kara Koyunlu´da sakin olan bir mensubu daha vardı. Öyle anlaşılıyor ki, son tahrirde (1673) Büğdüz mensuplarının yeniden sayımı yapılamadığı için bunların nüfus ve hayvan miktarları bir önceki tahrire (1667) göre aynen yazılmıştır.
-Com Bahadırlusu
16. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasında kalabalık teşekküllerden biri olan Bahadırlu´yu 17. yüzyılda, Com, Kara Dağ ve Merzuman olmak üzere, yerleştiklere yere göre adlandırılmış üç büyük kola ayrılmış olarak görmekteyiz.
Bahadırlu cemaatlerinden biri olan Com Bahadırlusu´nun 1630´da 5 mahallesi mevcut olup, bunlardan Genç GanVde 105 nefer (68´i evli, 37´si bekar) vergi nüfusu ile 12.498 adet koyun, İsa Fakih´de 89 nefer (61´i evli, 28´i bekar) vergi nüfusu ile 20.199 adet koyun, TanrıvirdVde 40 nefer (29´u evli, 11´i bekar) vergi nüfusu ile 5.066 adet koyun, A´zaz´da olan Halil´de 48 nefer (31 ´i evli, 17´si bekar) vergi nüfusu ile 13.479 adet koyun, Kilis´de olan Şah Budak´da da 37 nefer (27´si evli, 10´u bekar) vergi nüfusu bulunmaktaydı.
1642´de ´Alişar mezraasında bu defa 4 mahalleye ayrılmış olan Com Bahadırlusu´nun Sağırlu adlı mahallesinde 29´u bennak ve 10´u mücerred olmak üzere 68 nefer vergi nüfusu ile 4.954 adet koyunları, Cihangirlü adlı mahallesinde 12´si bennak ve 13´ü mücerred olmak üzere 38 nefer vergi nüfusu ile 1.282 adet koyunları, Duyduklu adlı mahallesinde 40´ı bennak ve 16´sı mücerred olmak üzere 78 nefer vergi nüfusu ile 2.272 adet koyunları, Zemherilü adlı mahallesinde de 25´i bennak ve 12´si mücerred olmak üzere 49 nefer vergi nüfusu ile 1.160 adet koyunları vardı.
1663´te Com Bahadırlusu adlı cemaatin mahalleleri ile birlikte toplam olarak 223 nefer (100´ü bennak ve 37´si mücerred) vergi nüfusu ile 13.437 adet koyunları ve 44 adet de develeri mevcuttu.
1673´te Com Bahadırlusu´nun yine 4 mahallesi vardı, ki bunlardan Sağırlu da 52 bennak vergi nüfusu ile 1.568 adet koyunları, Duyduklu´da. 51 bennak vergi nüfusu ile 1.275 adet koyunları, Cihangirlü´de 28 bennak vergi nüfusu ile 922 adet koyunları, Zemherilü´de de 21 bennak vergi nüfusu ile 4.106 adet koyunları bulunmaktaydı. Bu cemaatin toplam yetişkin erkek nüfusu ise 151 bennak ve 1 imam olup, bunların toplam olarak 4.106 adet koyunları mevcut idi.
Öte yandan, 1690´da Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefere çağrılan Haleb ve Yeni-il Türkmenleri arasında Bahadırlu mensuplarını da görmekteyiz. Gönderilen hükümde Bahadırlu´nun hangi kolundan olduklan belirtilmeden sadece "oturak" oldukları ifade edilen ve kendilerinden söz konusu sefer için toplam olarak 20 nefer talep edilen bu Türkmen şubesi bu zamanda Kör Hacı Muhammed ile Hacı Mahmud adlı kethüdalann yönetiminde bulunuyorlardı.
-Cum´alu
Beğdili taifesinden olan Cum´alu´nun 1630´da 5 hane vergi nüfusu ile 2.400 adet koyunları, 1642´de de 4 nefer vergi nüfusu ile 1.240 adet koyun ve 11 adet develeri vardı. Ayrıca, 1642´de Yeni-il´de de Cum´alu mensuplarından 4 hane vergi nüfusunun kayıtlı olduğu ve bunların 12 esedi guruş mukabilinde Taşlu-Öyük yurdunu yayladıkları ve tahrir esnasında da söz konusu yurtta bulunmadıkları anlaşılmaktadır. Cum´alu´nun 1663´te 7 nefer vergi nüfusu ile 160 adet koyun ve 9 adet develeri, 1667´de Velid Kethüda"nın yönetiminde 6 hane vergi nüfusu ile 150 adet koyun ve 4 adet develeri, 1673´ te de 6 hane vergi nüfusu ile 160 adet koyun ve 4 adet develeri bulunmaktaydı.
Öte yandan, Cum´alu cemaatini 16. yüzyılda nüfus bakımından biraz daha kalabalık olarak görmekteyiz. Zira, bunların 1550´de biri 20 hane, 14 mücerred, diğeri de 4 hane, 8 mücerred vergi nüfuslu iki şubesi vardı.
-Çakırlu
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın ortalarında biri 56 hane, 26 mücerred, diğeri de 8 hane, 4 mücerred vergi nüfuslu iki şubeden ibaret bulunan Çakırlu´ nun 1630´da 33 hane vergi nüfusu ile 10.388 adet koyunları vardı. Ayrıca, "Kilis-oturağı"na tabi olan bir şubesinin de 2´si bennak ve 2´si de mücerred olmak üzere 4 nefer vergi nüfusu bulunmaktaydı. 1642´de 83 nefer vergi nüfusu ile 4.701 adet koyunları" ola Çakırlu´nun 1663´te de 19 nefer vergi nüfusu ile 2.057 adet koyun ve 9 adet develeri vardı. 167 3 yılı tahririnde ise Çakırlu adlı cemaati Firuz Kethüda´ya tabi olan Boz Koyunlu´nun bir mahallesi olarak görmekteyiz.
-Çalıcıyan
16. yüzyılda Beğdili taifesinin Yalvaç koluna tabi olan Çalıcıyan´ın 1536´da 25 hane ve 2 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı. 17. yüzyıla gelindiğinde ise; Nizib kazasında yerleşik hayatı benimsedikleri ve "Kilis oturağı"na tabi oldukları görülen bu cemaatin 1630´da 25 bennak ve 6 mücerred335, 1642´de de 27 bennak ve 1 mücerred vergi nüfusu vardı.
-Çalışlu
Çalışlu cemaatini 1520-1536 yıllarında müstakil, 1550´den itibaren ise Bayad taifesine tabi olarak görmekteyiz. 17. yüzyılda yine Bayad taifesi içerisinde yer alan bu cemaatin 1630´da 21 hane vergi nüfusu ile 19.841 adet koyunlan, Kilis´e tabi olan Bişani adlı köyde de 15 bennak ve 2 mücened vergi nüfusu bulunmaktaydı. 1642´de 2 hane vergi nüfusu ile 1.240 adet koyun ve 15 adet develeri mevcut olan540 Çalışlu´nun bu zamanda 5 nefer vergi nüfusu da Ravendan´ın Bişani adlı köyünde sakin idiler341. Çalışlu´nun 1663´te 4 nefer vergi nüfusu ile 800 adet koyun ve 4 adet develeri, 1667´de ´Amik nahiyesindeki Mirimiran adlı köyde sakin olan 3 bennak vergi nüfusu, 1673´te de 7 hane vergi nüfusu ile 980 adet koyun ve 8 adet develeri bulunmaktaydı. Aynca, bu cemaat mensuplarının Yeni-il´de yayladıkları da anlaşılmaktadır. Bunlardan başka, Çalışlu cemaatinden 1642´de 4 bennak vergi nüfusu, 1663´te Mahmud Kethüda´nın yönetiminde 3 bennak vergi nüfusu ve 440 adet koyunlar, 1667´de 8 nefer vergi nüfusu ile 980 adet koyun ve 8 adet develeri, 1673´ te de 3 bennak vergi nüfusu Şam vilayetinde bulunmaktaydı.
-Çarıklu Eymiri
Eymir taifesinden olan bu cemaatin 1630´da Ali Kethüda´nın yönetiminde 19 hane vergi nüfusu ile 15.420 adet koyunları, 164 2´de asaf Kethüda´nın yönetiminde 16 nefer evli vergi nüfusu ile 5.585 adet koyun ve 9 adet develeri, 1663´te Doğan Kethüda´nın yönetiminde 15 nefer vergi nüfusu ile 5.906 adet koyun ve 30 adet develeri, 1667´de yine Doğan Kethüda´nın yönetiminde 21 hane vergi nüfusu ile 3.228 adet koyun ve 2 adet develeri, 1673´te ise 20 hane vergi nüfusu ile 1.950 adet koyun ve 14 adet de develeri bulunmaktaydı. Ayrıca, Eymir cemaatinden bir grubun da Şam vilayetinde olduğu ve 1642´de 3 nefer vergi nüfusu ile 140 adet koyuna, 1663´te de 9 nefer vergi nüfusu ile 500 adet koyuna sahip oldukları anlaşılmaktadır.
Öte yandan, Çarıklu Eymiri mensuplarının 1691´de padişah fermanıyla Hama ve Humus taraflarında zorunlu olarak iskana tabi tutulduklarını ve Eymir mensuplarından 400 neferin de Çarık oğlu Doğan Bey ile Hacı Kadir Bey´ in yönetiminde 1690´da Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefere çağrıldıklarını da biliyoruz.
17. yüzyılda, Çanklu Eymiri´nden başka, Affan oğlu, Dündarlu, Kara Gözlü, Sincarlı, Yosunlu ve Afşarlu adını taşıyan 6 Eymir obası daha bulunmaktaydı ki, bunlann vergi nüfusları ile sahip olduklan hayvan miktarları ayn başlıklar altında incelenmiştir.
-Çepni
17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasında yer alan Çepniler´in 1630´da Abdülgani adlı kethüdanın yönetiminde 41 nefer (40´ı evli, 1´i bekar) vergi nüfusu ile 3.900 adet koyunları vardı. Fakat, Çepniler´in Haleb Türkmenleri arasındaki en kalabalık kolu Rumkale´de yerleşmişti (bkz. Rum-kafa-Çepnisi). Aynca, Haleb Türkmenleri arasında Başım Kızdı Çepnisi adlı bir başka Çepni kolu daha bulunmaktaydı (bkz. Başım Kızdı Çepnisi).
-Çıplak
Bayad taifesinden olan ve 16. yüzyılda Çıplaklu adıyla bilinen bu cemaatin 1526´da 10 hane, 1536´da da 27 hane ve 21 mücened vergi nüfusu bulunmaktaydı.
17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasındaki nüfusu bir miktar azalmış olan Çıplak´ın 1630´da Deli Arab´ın yönetiminde 8 hane vergi nüfusu ile 7.430 adet koyunları, 1642´de de 2 hane vergi nüfusu ile 1.340 adet koyun ve 21 adet develeri vardı. 1663 ve 1667 yıllarında ise bu cemaate mensup 480 adet koyun ve 2 adet de devesi olan sadece bir nefer vergi nüfusunun mevcut olduğunu görmekteyiz.
16. yüzyılın ortalarında Köpeklü Avşarı taifesi içersinde Çoban Beğlü adlı 5 hane ve 1 mücerred vergi nüfuslu küçük bir grup yer almaktaydı. 17. yüzyılda artık Beğdili içersinde yer aldıkları görülen Çoban Beğlü´nün 1630´da 10 hane vergi nüfusu ile 6.815 adet koyunları365, 16 42´de 9 nefer vergi nüfusu ile 1.557 adet koyun ve 16 adet develeri, 1663´te 8 nefer vergi nüfusu ile 1.502 adet koyun ve 14 adet develeri367, 1667´de 14 hane vergi nüfusu ile 2.670 adet koyun ve 9 adet develeri, 1673´te de 14 hane vergi nüfusu ile 2.675 adet koyun ve 9 adet develeri vardı. Son tahrir defterinden anlaşıldığına göre bunlar Şam vilayetine gitmişlerdi. Ayrıca, Çoban Beğlü mensuplarının başka bölgelere yayıldıklarını da biliyoruz. Mesela, 1642´de 18 hane Yeni-il´de bulunmaktaydı.
-Damlalucalu
1673´te Şam vilayetinde bulunan ve Şereflü Hacı Mustafa´nın yönetiminde olan bu cemaatin 7 nefer vergi nüfusu ile 400 adet koyunları vardı. Diğer tahrir defterlerinde ise bu cemaatten bahsedilmemektedir. Öyle anlaşılyor ki bunlar Antep bölgesinde yer alan Damlaluca adlı köyde oturan Kızık cemaati mensuplarından olup, 1667-1673 yılları arasında Şam vilayetine gitmişlerdir. Zira, vergi nüfuslarının 1642´de 19 bennak ve 11 mücerred iken 1667´de 6 bennak ve 2 mücerrede inmiş olması (bkz. Kızık) bu yargımızı kuvvetlendirmektedir.
-Delicelü
17. yüzyıla ait Türkmen defterlerinden sadece birinde adına tesadüf ettiğimiz Delicelü´nün 1663´te Mahmud Kethüda´ınn yönetiminde 7 nefer vergi nüfusu ile 500 adet koyunları mevcuttu ve bunlar bahsi geçen tarihte Şam vilayetinde bulunuyorlardı.
-Deliler Afşarı
16. yüzyılda Köpeklü Avşarı taifesi içerisinde yer alan bu cemaatin 1526´da 13 hane, 3 mücerred, 1536´da da 18 hane, 6 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı.
17. yüzyılda nüfusu bir miktar azalmış olan Deliler Afşarı´nın 1630´da 9 nefer vergi nüfusu ile bin aded koyunları, 1642´de 7 nefer vergi nüfusu ile 1.269 adet koyunları, 1663´te 4 nefer vergi nüfusu ile 760 adet koyunları, 166 7´de 6 hane vergi nüfusu ile 720 adet koyunları, 16 7 3´te de 5 hane vergi nüfusu ile 722 adet koyunları vardı.
Öte yandan, Delüler Afşarı mensuplarına Yeni-il´de de tesadüf olunmaktadır. Nitekim, 1642´de bunlardan 8 hane vergi nüfusu Yeni-il´de bulunmakta ve orada muayyen bir miktarda otlak resmi ödemekteydi.
-Demürciler/Demircilü
16. yüzyılda Hama Döğeri içerisinde yer alan bu Döğer mensupları 1526´da 35 hane, 1 mücerred, 1536´da 27 hane, 12 mücerred, 1550´de de 26 hane, 31 mücerred vergi nüfusuna sahipti.
17. yüzyılda Şam vilayetinde bulunan ve Aralık-evi tabir edilen yere tabi olan Demircilü´nün 1630´da 17 hane vergi nüfusu ile 61.426 adet koyunları , 1642´de 26 nefer vergi nüfusu ile 1.902 adet koyunları , 1663´te Boz Hasan Oğlu yönetiminde 10 nefer vergi nüfusu ile bin adet koyunları, 1667´de Bektaş adlı kethüdanın yönetiminde 3 evli (bennak) vergi nüfusu, 1673´ te de yine 3 nefer vergi nüfusu bulunmaktaydı
-Derbsak
1630´da Terbesak adıyla da bilindiği kaydedilmiş olan bu cemaatin 17´si bennak ve 2´si mücerred olmak üzere 19 nefer vergi nüfusu, 16 42´de de 5´i bennak ve 1´i de mücerred olmak üzere 6 nefer vergi nüfusu bulunan bu cemaat mensupları Gündüzlü nahiyesinde sakin idiler. Diğer Türkmen defterlerinde bu isimde bir cemaatten bahsedilmediği gibi, esasen Derbsak ismi de Gündüzlü isimli nahiyenin bir diğer adıdır. Dolayısıyla, bu cemaat Gündüzlü Avşan taifesine mensup olan cemaatlerden biri olmalıdır.
-Dillücelü
Şam vilayetinde olduğu anlaşılan Dillücelü´nün 1667´de Şereflü Hacı Mustafa yönetiminde 7 hane vergi nüfusu ile 400 adet koyunları vardı. 1673´te yine aynı kethüdanın yönetiminde ve aynı miktarda nüfus ve koyuna sahip olan bu cemaatin söz konusu tarihte yeniden sayımının yapılamadığı anlaşılmaktadır.
-Dimleklü
Beğdili cemaatlerinden olan ve 16. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasında kalabalık bir nüfusa sahip bulunan Dimleklü, 17. yüzyılda da nüfus bakımından oldukça kalabalık ve birkaç şubesi olan bir topluluktu.
1630 tarihli tahrir defterinde yeri tam olarak belirtilmeden doğuda bulundukları (der vilayet-i şark) ifade edilen ve Hacı Bekir´in yönetiminde bulunan bir şubesinin 40 hane vergi nüfusu ile 61.957 adet koyunları, Ebu Riş adlı kethüdanın yönetiminde olan diğer bir şubesinin de 22 hane vergi nüfusu ile 34.430 adet koyunları vardı. Ayrıca, söz konusu defterde "müteka´idin re´aya-yı Türkman-ı Haleb" başlığı altında zikredilen ve yerleşik hayata geçtikleri anlaşılan 9 bennak ve 5 mücerred vergi nüfuslu Dimleklü mensupları da olup, bunlar "Kilis-oturağı" içerisinde yer alan Antep kazasının Feng adlı köyünde sakin idiler.
Dimleklü, 1642´de biri Pir Budak Kethüda, diğeri de Şedid Kethüda´nın yönetiminde olmak üzere yine iki şubeye ayrılmıştı. Bu şubelerden Pir Budak´ın yönetiminde olanı 12.042 adet koyun ve 502 adet deveye sahip olup, vergi nüfusları 120 neferden ibaretti. Ayrıca, Pir Budak Kethüda´ya tabi olan Dimleklü´nün 1648´de Yeni-il´de 738 riyal guruş bakayasının olduğunu da bilmekteyiz. 1642´de 49 nefer vergi nüfusu olan Şedid Kethüda´nın yönetimindeki diğer Dimleklü şubesinin ise 4.185 adet koyun ve 247 adet de develeri vardı. Ayrıca, bunlardan 2 bennak vergi nüfusu da bu zamanda Kilis-oturağı´nda bulunmaktaydı.
1663´te Dimleklü cemaati yine muhtelif şubelere ayrılmıştı. Nitekim, Kasım Kethüda´ya tabi olan bir Dimleklü grubu bu zamanda iki şube olup, birinin 8 nefer vergi nüfusu ile 1.237 adet koyun ve 11 adet develeri, diğerinin de 30 nefer vergi nüfusu ile 2.922 adet koyun ve 31 adet develeri vardı. Yukarıda da bahsi geçen Pir Budak´ın yönetiminde olan başka bir Dimleklü grubu daha vardı ki, bunların da 52 nefer vergi nüfusu ile 4.900 adet koyun ve 26 adet develeri mevcuttu. Aynca, 800 koyun ve 2 devesi olan bir Dimleklü mensubu ile 7 nefer vergi nüfuslu başka bir Dimleklü grubunu daha görmekteyiz ki, bunların da 880 adet koyun ve 9 adet develeri vardı. Yine bu zamanda 40 nefer vergi nüfusu ile 2.095 adet koyun ve 22 adet develeri olan başka bir Dimleklü şubesi daha vardı.
1667´de Yahya ve Ömer adlı kethüdaların yönetiminde olan Gayırgın adlı bir Dimleklü şubesinin 44 evli (42 bennak ve 2 imam) yetişkin erkek nüfusu ile 2.109 adet koyun ve 19 adet develeri bulunmaktaydı. Yine aynı tarihte Hacılar adlı bir başka şubesinin 20 nefer vergi nüfusu ile 1.844 adet koyun ve 32 adet develeri, Hacılar´ın Çorum oğlu adlı mahalesinin 5 nefer vergi nüfusu ile 650 adet koyun ve 3 adet develeri, İlhanlu adlı mahallesinin de 8 nefer vergi nüfusu ile 530 adet koyun ve 4 adet develeri vardı. Ayrıca, Emirza Kethüda adıyla da bilinen bir başka kolunun ise 41 nefer vergi nüfusu ile 3.240 adet koyun ve 43 adet develeri, Pir Budak oğlu´nun yönetimindeki Dimleklü torunlarının da 8 nefer vergi nüfusu ile 880 adet koyun ve 10 adet develeri bulunmaktaydı.
1673´te Kasım adlı kethüdanın yönetiminde olan bir Dimleklü şubesinin 42 nefer vergi nüfusu ile 1.540 adet koyun ve 25 adet develeri olup, bunlar, 1691´de padişah emri ile iskana tabi tutulmuşlardır. Ayrıca, bu zamanda Dimleklü´ye tabi olan Gayırgın adlı cemaatin 44 nefer vergi nüfusu ile 2.109 adet koyun ve 19 adet develeri vardı ki, bunlar da bahsi geçen tarihte iskana tabi tutulmuşlardır. Yine bu tarihte Şam vilayetinde de Dimleklü mensupları olup, bunlardan 20 nefer vergi nüfuslu olan bir grubun 1.844 adet koyun ve 32 adet de develeri vardı. Ayrıca, bunların Çorum oğulları adlı mahallesinde 5 nefer vergi nüfusu ile 650 adet koyun ve 3 adet develeri, Mustafa yönetimindeki İlhanlı mahallesinde de 8 nefer vergi nüfusu ile 530 adet koyun ve 4 adet develeri bulunmaktaydı. Şam´da bulunan ve Pir Budak oğlu´na tabi olan başka bir Dimleklü şubesinin ise bu zamanda 41 nefer vergi nüfusu ile 3.240 adet koyun ve 43 adet develeri vardı. Ayrıca, bu zamanda Pir Budak oğulları´nın 8 neferden oluşan bir torun grubunun da 880 adet koyun ve 10 adet develeri mevcuttu. Şam´da bulunan bütün bu Dimleklü mensupları da 1691´de iskana tabi tutulmuşlardır. Rakka eyaletinde Belih Nehri´nin doğu yakasında Hamam denilen bölgeye yerleştirildikleri anlaşılan ve toplam sayısı 136 nefer olan Kasım oğlu Satılmış yönetimindeki bu Dimleklü mensuplan daha sonra Diyarbakır, Çorum ve Kırşehir taraflarına firar etmişlerdir.
-Doğanlu Bayadı
Bayad taifesinden olan ve 16. yüzyılın ortalarında 62 hane ve 18 mücened vergi nüfusuna sahip bulunan Doğanlu Bayadı´nın Haleb Türkmenleri arasındaki vergi nüfusu 17. yüzyılda önemli miktarda azalmıştır. Zira bunların 1630´da 29 hane vergi nüfusu ile 52.279 adet koyunları, 1642´de de Pirli Kethüda´nın yönetiminde 24 hane vergi nüfusu ile 23.350 adet koyun ve 160 adet develeri vardı. Aynca, 1642´de Şam vilayetinde 100 adet koyunu olan bir Doğanlu mensubunun mevcudiyetini de görmekteyiz.
1663´te 28 nefer vergi nüfusu ile 17.200 adet koyun ve 56 adet develeri bulunan Doğanlu Bayadı´nın 1667´de de Doğan Kethüda´nın yönetiminde 53 nefer vergi nüfusu ile 24.227 adet koyun ve 69 adet develeri vardı.
-Döğerlü/Kara Kocalu
Beğdili taifesinden olan ve daha çok Kara Kocalu adıyla bilinen bu cemaatin 1630´da 19 hane vergi nüfusu ile 12.786 adet koyunları, 1642´de de 9 nefer vergi nüfusu ile 3.225 adet koyunları bulunmaktaydı.
1663´te Mirza Kethüda yönetimindeki Döğerlü´nün 7 nefer vergi nüfusu ile 500 adet koyun ve 2 adet de develeri vardı. Yine bu zamanda Döğerli adlı bir başka grup da Kara Seyfin yönetiminde olup, bunların da 8 nefer vergi nüfusu ile 1.910 adet koyun ve 12 adet develeri bulunmaktaydı. Aynı defterde Kara Kocalu adıyla kaydedilmiş olan ayrı bir grubun ise bu zamanda 9 nefer vergi nüfusu ile 318 adet koyun ve 12 adet de develeri vardı.
1667´de bu defa Emirza adıyla da bilinen bir Döğerlü grubunun 9 nefer vergi nüfusu ile 1.710 adet koyun ve 7 adet develeri, Seyf e tabi olan bir başka Döğerlü grubunun da 8 hane vergi nüfusu ile 490 adet koyun ve 7 adet develeri mevcuttu.
1673´te yine Mirza (=Emirza) adlı kethüdaya tabi olan bir Döğerlü şubesinin 7 nefer vergi nüfusu ile 1.210 adet koyun ve 7 adet de develeri vardı. 1663´te Kara Seyf adlı kethüdanın yönetiminde olduğunu gördüğümüz başka bir Döğerlü şubesinin ise bu zamanda artık Seyf Döğeri adıyla bilindiği ve bunların da 8 hane vergi nüfusu ile 490 adet koyun ve 7 adet deveye sahip oldukları görülmektedir.
17. yüzyılın sonlarında Rakka eyaletinde Belih Nehri´nin batı yakasında Teli Semen denilen bölgede yerleştirildikleri anlaşılan Döğer mensupları, daha sonra iskan mahallerinden firar ettiklerinden, 1729´da bunların yakalanarak tekrar yerlerine götürülmelerine dair emr-i şerifler yazılmıştır.
-Dündarlu Eymiri
Eymir taifesinden olan ve 16. yüzyılın başlarında 8 hane, 3 mücerred vergi nüfusuna sahip bulunan Dündarlu Eymiri´nin 1630´da 24 nefer evli vergi nüfusu ile 15.440 adet koyunları, 1642´de 12 nefer vergi nüfusu ile 1.350 adet koyunları ve 5 adet develeri, 1663´te 12 nefer vergi nüfusu ile 2.247 adet koyun ve 26 adet develeri, 16 6 7´de Süleyman Kethüda´nın yönetiminde 21 nefer evli vergi nüfusu ile 3.430 adet koyun ve 6 adet develeri, 1673´te de yine Süleyman adlı kethüdanın yönetiminde 26 nefer evli vergi nüfusu bulunmaktaydı. Dündarlu Eymiri mensupları 1691´de padişah fermanıyla iskana tabi tutulmuşlardır. Bunların iskan mahalleri ise Trablusşam eyaletine tabi olan Hama ve Humus sancaklarının boş ve harap vaziyetteki köyleri idi.
17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasında bu Dündarlu Eymiri´nden başka, Affan oğlu, Kara Gözlü, Sincarlı, Yosunlu, Çarıklu ve Afşarlu adını taşıyan 6 Eymir cemaati daha bulunmaktaydı ki, bunların vergi nüfusları ile sahip oldukları hayvan miktarları ayrı başlıklar altında incelenmiştir.
Beğdili taifesinden olan Emenleklü (veya Eminliklü) cemaati 16. yüzyılın ortalarında toplam olarak 81 hane, 55 mücerred vergi nüfuslu ve 4 ayrı şubeden meydana gelmekteydi. 17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasındaki nüfusu oldukça azalmış olan Emenleklü´nün 1630´da 13 hane vergi nüfusu ile 7.622 adet koyunları, 1642´de 13 nefer vergi nüfusu ile 1.267 adet koyunları, 1663´te de 12 nefer vergi nüfusu ile 749 adet koyunları bulunmaktaydı. 167 3 yılı tahririnde ise Emenleklü´yü Firuz Kethüda´ya tabi olan Boz Koyunlu´nun bir mahallesi olarak görmekteyiz.
-Eymir/Affan oğlu Eymiri
Eymir taifesinden olan bu cemaatin 1630´da Affan oğlu Mustafa adlı kethüdanın yönetiminde 28 hane vergi nüfusu ile 25.650 adet koyunları, 1642´de de Affan oğlu Hacı Ahmed´in yönetiminde 24 nefer vergi nüfusu ile 6.330 adet koyun ve 14 adet develeri vardı. Bundan sonra Affan oğlu Eymiri olarak zikredilen bu Eymir şubesinin 1663´te 28 nefer vergi nüfusu ile 6.180 adet koyun ve 22 adet develeri, 166 7´de Affan adlı kethüdanın yönetiminde 28 hane vergi nüfusu ile 4.041 adet koyun ve 11 adet develeri, 1673´ te ise 23 hane vergi nüfusu ile 2.070 adet koyun ve 13 adet develeri bulunmaktaydı. Ayrıca, 1667´de Memiş oğlu Ali Kethüda´nın yönetiminde 7 hane vergi nüfusu ile 1.030 adet koyun ve 1 adet develeri olan bir Eymir şubesi de Şam vilayetinde bulunmaktaydı. Şam´da bulunan bu şubenin 1673´te ise yine Memiş oğlu´na tabi olmak üzere 6 hane vergi nüfusu ile 680 adet koyunları vardı.
Öte yandan, 17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasında bu Eymir şubesinden başka, Dündarlu, Kara Gözlü, Sincarlı, Yosunlu, Çarıklu ve Afşarlu adını taşıyan 6 Eymir şubesi daha bulunmaktaydı, ki bunların vergi nüfusları ile sahip oldukları hayvan miktarları ayrı başlıklar altında incelenmiştir.
-Eyüblü/Eyyüblü
16. yüzyılda Bayad taifesi içerisinde yer alan Eyyüblü´nün bu yüzyılın ortalarında 3 ayrı şubesi ve toplam olarak 86 hane ve 37 mücened vergi nüfusu bulunmaktaydı. 17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasındaki nüfusunu önemli ölçüde kaybeden Eyüblü´yü 1630´da Şam vilayetinde Aralık-evi tabir edilen yere tabi olarak görmekteyiz. Bunların 1630´da 18 hane vergi nüfusu ile 15.584 adet koyunları, 16 42´de 13 nefer vergi nüfusu ile 1.260 adet koyunları, 1663´te Hüseyin adlı kethüdanın yönetiminde 20 nefer vergi nüfusu ile 3 bin adet koyunları, 1667 ve 1673 yıllarında da yine Hüseyin Kethüda´nın yönetiminde 19 nefer vergi nüfusu ile 1.630 adet koyun ve 10 adet de develeri bulunmaktaydı.
-Gariblü
1667 tarihli Türkmen defterinde nüfusu belirtilmeden sadece 1.500 adet koyun ve 25 adet develerinin olduğu ifade edilen Gariblü´nün, 1673´te Ahmed adlı kethüdanın yönetiminde 38 hane vergi nüfusu ile 1.476 adet koyun ve 25 adet de develeri vardı. Bu cemaat mensupları 1691´de padişah fermanıyla iskan olunmuşlardır.
-Gurbetan
1663 tarihli Türkmen defterinde Kilis oturağına tabi olan ve "gurbetan" olarak kaydedilen bir çok cemaat olup, bunlardan doğuda bir yerde sakin oldukları ifade edilen ilkinin 16 bennak, Kilis´te sakin olan ikincisinin 7 bennak, Yalankoz´da sakin olan üçüncüsünün 2 bennak, Tesbihlü adlı köyde sakin olan dördüncüsünün 1 bennak, nerede sakin oldukları belirtilmeyen beşincisinin 3 bennak ve bir başkasının da 2 bennak vergi nüfusu bulunmaktaydı.
-Gün
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın ilk yarısında Günlü ve Günler adlarıyla bilinen45´ bu cemaatin 1642´de Ali Kethüda´nın yönetiminde 43 nefer vergi nüfusu ile 16.866 adet koyun ve 225 adet de develeri bulunmaktaydı. Ayrıca, bu cemaat mensuplarının, Bozlu mensuplarıyla birlikte, aynı tarihte, Yeni-il´de Tonus nahiyesinin Kulmaç ve Değirmenlü yurtlarını 1.680 akçe mukabilinde yayladıklarını da biliyoruz.
-Güneç
Beğdili taifesinden olan Güneç´in 1630´da 47 hane vergi nüfusu ile 22.464 adet koyunları bulunmaktaydı. Diğer Türkmen defterlerinde ise bu cemaatten bahsedilmemektedir.
-Güneş
Beğdili taifesinden olan bu cemaatin 1642´de Şefkat Kethüda´nın yönetiminde 35 nefer vergi nüfusu ile 3.960 adet koyunları ve 40 adet de develeri vardı. Ayrıca, Yeni-il´e ait bir Türkmen defterinde bu cemaat mensuplarından 45 hanenin da kayıtlı olduğunu görmekteyiz.
1663´te yine Şefkat Bey´in yönetiminde bulunan Güneş´in bu zamanda da 36 nefer vergi nüfusu ile 1.906 adet koyun ve 45 adet develeri vardı. Aynca, Kaymaz Mehmed adıyla bilinen ve Şam vilayetinde olan bir Güneşli şubesinin de 1663´te 5 nefer vergi nüfusu ile 700 adet koyunları vardı.
Güneş´in 1667´de Velid Kethüda´nın yönetiminde 14 nefer vergi nüfusu ile 770 adet koyun ve 9 adet develeri, 1673´te de 14 hane vergi nüfusu ile 561 adet koyun ve 5 adet develeri olup, bunlar 1691´de padişah fermanıyla iskana tabi tutulmuşlardır.
-Hacılar
1663´te Hacı Sofulu´ya tabi olduğu anlaşılan Hacılar´ın, 20 nefer vergi nüfusuyla 1.024 adet koyun ve 32 adet de develeri bulunmaktaydı. Bu cemaat, bundan sonraki tahrirlerde muhtemelen Dimleklü´nün bir şubesi olarak gösterilmiştir (bkz. Dimleklü).
-Halep Döğeri
Haleb Türkmenleri içerisinde kalabalık ve müstakil bir teşekkül olan Haleb Döğeri 16. yüzyılın ortalarında iki şube olup, toplam olarak 135 hane ve 137 mücerred vergi nüfusuna sahipti.
17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasındaki nüfusunun bir hayli azaldığı müşahede olunan bu Döğer cemaatinin 1630´da Hacı Mustafa adlı kethüdanın yönetiminde 98 nefer (89´u evli ve 9´u mücerred) vergi nüfusu ile 38.094 adet koyunları, 1642´de de Ömer Kethüda´nın yönetiminde 29´u evli ve 20´si de mücerred olmak üzere 78 nefer vergi nüfusu ile 5.179 adet koyunları bulunmaktaydı.
-Halicelü/Halicalu
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılda nüfus bakımından daha kalabalık oldukları görülen (bu döneme ait belgelerde Halilcelü olarak kaydedilmiştir)465 bu cemaatin 1630´da 22 hane vergi nüfusu ile 9.416 adet koyunları vardı. Ayrıca, bu zamanda Birecik kazasında sakin olan ve yerleşik hayatı benimsemiş oldukları anlaşılan bir Halicelü grubunun da 8 bennak vergi nüfusu bulunmaktaydı.
Halicelü´nün 1642´de 14 nefer vergi nüfusu ile 2.699 adet koyunları465, 1663´te de 16 nefer vergi nüfusu ile 1.500 adet koyun ve 7 adet develeri vardı. 1667´de Halicelü´yü bu defa Firuz Kethüda´ya tabi olan Boz Koyunlu´nun bir mahallesi olarak görmekteyiz, ki bunların 30 evli ve 3 mücerred vergi nüfusu ile 3.733 adet koyun ve 9 adet de develeri bulunmaktaydı. Halicelü 1673´de de yine Firuz Kethüda´ya tabi olan Boz Koyunlu´nun bir mahallesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
-Hama Döğeri
Haleb Türkmenleri arasında kalabalık ve müstakil bir teşekkül olarak görülen Hama Döğeri´nin 16. yüzyılın ortalarında üç şubesi olup, bunlar toplam olarak 147 hane ve 118 mücerred vergi nüfusuna sahipti.
17. yüzyıla gelindiğinde nüfusu bir miktar azalan Hama Döğeri´nin 1630´da iki şubesi olup, Derviş adlı kethüdanın yönetimindeki bir şubesinin 45 nefer evli vergi nüfusu ile 29.550 adet koyunları, Emir-i Şam adlı kethüdanın yönetimindeki diğer şubesinin de 44 nefer evli vergi nüfusu ile 16.570 adet koyunları vardı.
1642´de Hama Döğeri´ni yine iki şube olarak görmekteyiz. Bunlardan Derviş Kethüda´nın yönetiminde bulunan şubesinin 42 nefer vergi nüfusu ile 11.173 adet koyunları, Veli Kethüda´nın yönetimindeki diğer şubesinin de 29 nefer vergi nüfusu ile 6.229 adet koyun ve 5 adet develeri bulunmaktaydı. Ayrıca, Veli Kethüda yönetimindeki Hama Döğeri mensuplarının 1647´de Yeni-il´de 30 riyal guruş bakayalarının olduğunu da bilmekteyiz.
1663´te de iki şubeden ibaret olan Hama Döğeri´nin Oğlan Kethüda yönetimindeki bir şubesinin 39 nefer vergi nüfusu ile 7.008 adet koyun ve 40 adet develeri, Derviş Kethüda yönetimindeki diğer şubesinin de 50 nefer vergi nüfusu ile 10.302 adet koyunları vardı.
1667´de bu defa Hama Döğer Oğlanı adıyla zikredilen şubesinin 8 mahallesi olup, bunlardan Mustafa Kethüda yönetiminde bulunan Doğanlu´nun 8 nefer vergi nüfusu ile 360 adet koyunları, İsa Beğlü´nün 5 nefer vergi nüfusu ile 521 adet koyunları, Hacılar m 9 nefer vergi nüfusu ile 816 adet koyunları, Doğan oğullarının 3 nefer vergi nüfusu ile 242 adet koyunları, Seydalu´nun 6 nefer vergi nüfusu ile 242 adet koyunları, Karaca İzzetlu nün 4 nefer vergi nüfusu ile 142 adet koyunları, Kara Sakallu´nun 7 nefer vergi nüfusu ile 590 adet koyunları ve 6 adet develeri, diğer Doğanlu adlı mahallesinin de 8 nefer vergi nüfusu ile 920 adet koyunları bulunmaktaydı. Yine Derviş Kethüda´nın yönetiminde bulunan başka bir şubesinin ise bu zamanda 64 nefer vergi nüfusu ile 11.642 adet koyun ve 6 adet develeri vardı.
1673´te yine iki şube olan Hama Döğeri´nin Hama Döğer Oğlanı olarak bilinen ve Mustafa Kethüda´nın yönetiminde bulunan bir şubesinin 61 nefer evli (60 bennak ve 1 imam) vergi nüfusu ile 4.218 adet koyunları, yukarıda bahsi geçen Derviş Kethüda´nın yönetiminde olan diğer şubesinin de 84 bennak vergi nüfusu ile 5.910 adet koyun ve 6 adet develeri bulunmaktaydı.
Hama Döğeri´nin bu iki şubesi de 1691´de padişah fermanıyla ve zorunlu olarak iskan edilmiştir. Bunların iskan mahalleri ise Trablusşam eyaletine tabi olan Hama ve Humus sancaklarının boş ve harap vaziyetteki köyleri idi.
-Harbendelü
16. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasında Harbendelü adını taşıyan müstakil bir taife (veya boy) bulunmaktaydı ve 1526´da 18, 1536´da 22, 1550´de de 19 cemaat bu taifenin çatısı altında toplanmıştı. Bu cemaatlerden biri de yine Harbendelü adını taşımaktaydı.
17. yüzyılda oldukça kalabalık nüfusa sahip olan Harbendelü´yü iki büyük kola ayrılmış olarak görmekteyiz. 1630´da boybeyi olması kuvvetle muhtemel olan Hasan Bey´ in yönetimindeki bir Harbendelü kolu bu zamanda kendi içinde 10 mahalleye ayrılmıştı. Bu mahallelerden Uzun Karacalu´da 36 hane vergi nüfusu ile 13.898 adet koyun, Artuklu´da 18 hane vergi nüfusu ile 6.502 adet koyun, İnallu´da 11 hane vergi nüfusu ile 5.522 adet koyun, Kolanlu´da 18 hane vergi nüfusu ile 3.636 adet koyun, Cadılu´da 8 hane vergi nüfusu ile 5.544 adet koyun, Kurtulmuşlu´da 15 hane vergi nüfusu ile 6.024 adet koyun, Kıyanlu´da 14 hane vergi nüfusu ile 3.636 adet koyun, diğer Kıyanlu da 11 hane vergi nüfusu ile 1.300 adet koyun, Taksaklu´da 7 hane vergi nüfusu ile 1.890 adet koyun, Bağlu Gözlü´de de 7 hane vergi nüfusu ile 1.212 adet koyun bulunmaktaydı.
Yine boybeylerinden biri olduğu anlaşılan Murad Bey´in yönetimindeki diğer Harbendelü kolunun ise söz konusu tarihte 102 hane vergi nüfusu ile 155.600 adet koyunları vardı.
Ayrıca, Türkmen Defteri´nde "müteka´idin re´aya-yı Türkman-ı Haleb" başlığı altında verilen ve yukarıda adları geçen Hasan ile Murad adlı beylerin yönetiminde bulunan 7 ayrı Harbendelü grubundan da bahsedilmektedir. Yerleşik hayata geçtikleri anlaşılan bu gruplardan ilki 31 bennak ve 6 mücerred, Antep şehrinin Gökçeban mahallesine yerleşmiş olan ikincisi 11 bennak ve 4 mücerred, Teli Harnub mahallesine yerleşmiş olan üçüncüsü 9 nefer (5´i bennak ve 4´ü mücerred), çeşitli köylere perakende olmuş olan dördüncüsü 27 bennak ve 10 mücerred, İbrahim Şahlu adlı beşincisi 11 bennak ve 3 mücerred, Antep kazasının Battal Öyük adlı köyünde sakin olan altıncısı 15 bennak ve 3 mücerred, Menbiç (=Bunbuç), Kilis ve Antep köylerine parekende olmuş olan yedincisi de 33 bennak ve 1 mücerred vergi nüfusuna sahipti.
1642 yılına gelindiğinde; Harbendelü´yü yine 2 büyük kola ayrılmış olarak görmekteyiz. Hasan Bey oğlu Hüseyin Ali Kethüda´nın yönetiminde olan bir Harbendelü kolunun 86 nefer vergi nüfusu ile 12.395 adet koyunları ve 39 adet de develeri vardı. Bu zamanda Malatya sancağında sakin olan Harbendelü obalarının nüfusu tahrir defterinde belirtilmemiş; fakat, ağnam, bennak ve mücerred resmi olarak yıllık 120 guruş tutarında maktu´ bir vergiyi ödedikleri ifade edilmiştir. Harbendelü´nün "oturak" olanları da bu zamanda 21´i mücerred ve 78´i de bennak olmak üzere toplam olarak 99 nefer vergi nüfusuna sahipti.
Diğer boybeyi olan Murad Bey´in yönetimindeki Harbendelü kolunun ise 1642´de 71 nefer vergi nüfusu ile 39.320 adet koyun ve 270 adet develeri bulunmaktaydı. Fakat, Yeni-il´e ait olan bir defterden anlaşıldığına göre, Murad Bey´in yönetimindeki bu Harbendelü kolu sayıca daha kalabalıktı. Zira, bunlardan 176 hane vergi nüfusu bu zamanda Mancınık nahiyesinin Dokuzcuk-ı Kebir yurdunu 1.640 akçe mukabilinde yaylamakta idiler.
1663 tarihli Türkmen Tahrir Defterinde Darendelü Mehmed Ağa´nın uhdesinde olan ve toplam olarak 35 bennak vergi nüfusuna sahip bulunan Malatya´daki Harbendelü mensuplarının sakin oldukları köyler ve bu köylerdeki vergi nüfusları ayrı ayrı belirtilmiştir. Buna göre, 14 bennak vergi nüfusu Kuzucak´ta, 7 bennak vergi nüfusu Kara Hisar´da, 8 bennak vergi nüfusu da Dişercilü´de sakin idi. Antep´te olduğu anlaşılan Oturak Harbendelü´nün ise bu zamanda 42´si bennak ve 9´u da mücerred olmak üzere toplam olarak 54 nefer vergi nüfusu ve 620 adet de koyunlan vardı. Yine bu tarihte Hacı Kulı oğlu Hacı Mehmed´ın. yönetiminde 4 nefer vergi nüfusu ve 100 adet koyunu olan bir başka Oturak Harbendelü şubesi daha mevcuttu.
1663´te Yobaris Harbendelüsü adlı bir cemaatten de bahsedilmektedir. Zülfikar Kethüda´nın yönetimindeki bu Harbendelü şubesinin de 52 nefer vergi nüfusu ile 8.720 adet koyun ve 37 adet de develeri vardı.
Bunlardan başka, Hasan Kethüda´nın yönetiminde ve Dokuz-Çün Harbendelüsü adıyla bilinen büyük bir Harbendelü şubesi daha vardı ki bunların 1663´te 188 nefer vergi nüfusu ile 29 bin adet koyun ve 431 adet de develeri bulunmaktaydı. Ayrıca, bir başka şubesinin de bu zamanda 3 nefer vergi nüfusu ile 750 adet koyun ve 7 adet develeri vardı.
1667´de 34 bennak ve 15 mücened vergi nüfusu olan Oturak Harbendelü´nün 504 adet de koyunları vardı ve bunlar Antep´in İbrahim Şahlu adlı köyünde sakin idiler. Ayrıca, bu zamanda Hacı Kulı oğlu adıyla bilinen bir şubesinin sadece bir mensubu Antep yakınlarında bulunuyordu. Malatya´da sakin olan ve Yusuf Çelebi-zade Mehmed Ağa´ya tabi bulunan Harbendelü´nün ise Kuzucak mahallesinde 15 bennak, Kara Hisarda olan mahallesinde 13 bennak ve Dişercilü adlı mahallesinde de 8 bennak vergi nüfusu bulunmaktaydı. Bu zamanda Oturak Harbendelü´nün torunlanndan da ber vech-i mukataa 80 guruş vergi alınmaktaydı.
Diğer Harbendelü şubelerinden olan ve 1667´de Hüseyin Ali Kethüda´nın yönetiminde bulunan Yobaris Harbendelüsu nün 49 nefer vergi nüfusu ile 6.512 adet koyun ve 25 adet develeri, Dokuz-Çün Harbendelüsü´nün ise 30 nefer vergi nüfusu ile 8.772 adet koyun ve 59 adet develeri bulunmaktaydı. Ayrıca, bunların Ca´ferlü adlı mahallesinin 41 nefer vergi nüfusu ile 10.820 adet koyun ve 61 adet develeri, Küpelü adlı mahallesinin 23 nefer vergi nüfusu ile 4.870 adet koyun ve 33 adet develeri, Bıyıklu adlı mahallesinin 13 nefer vergi nüfusu ile 2.388 adet koyun ve 12 adet develeri, Aydınlu adlı mahallesinin 18 nefer vergi nüfusu ile 3.435 adet koyun ve 28 adet develeri, Aksaklu adlı mahallesinin de 37 nefer vergi nüfusu ile 10.151 adet koyun ve 41 adet develeri vardı. Buna göre, Dokuz-Çün Harbendelüsü bu zamanda toplam olarak 40.036 adet koyun ile 403 adet deveye sahip bulunmaktaydı.
1673´te Ca´fer oğlu Ali Kethüda´nın yönetiminde 33 bennak ve 9 mücerred vergi nüfusu ile 150 adet koyuna sahip bulunan Oturak Harbendelü mensupları yine Antep yakınındaki İbrahim Şahlu adlı köyde sakin idiler. Ayrıca, Oturak Harbendelü´den 120 koyunu olan bir nefer de yine Antep yakınlarında olup, ber vech-i maktu 120 guruş vergi veriyordu. Bundan başka, Antep´teki Oturak Harbendelü´nün torunları da ber vech-i maktu´ 80 guruş ödüyorlardı. Malatya´daki Harbendelü kolunun ise Kuzucak´da 15 bennak, Kara Hisar´da 13 bennak ve Dişercilü´de 8 bennak vergi nüfusu olup, bunlar da "ber vech-i maktu" 170 guruş vergi ödüyorlardı.
Yine 1673 yılında Murad Kethüda´ ya tabi olan Dokuz-Çün Harbendelüsü´nün 6 mahallesi olup, bunlardan Aksaklu´da. 44 hane, Küpelü´de 30 hane, Bostonlu´da 33 hane, Aydınlu´da 28 hane, Ca´ferlü´de 50 hane ve Bıyıklu´da da 11 hane vergi nüfusu bulunmaktaydı. Buna göre Dokuz-Çün Harbendelüsü´nün toplam olarak 196 hane vergi nüfusu ile 37.939 adet koyun ve 221 adet de develeri mevcuttu. Dokuz-Çün Harbendelüsü mensupları 1691´de padişah fermanıyla Trablusşam eyaletine tabi olan Hama ve Humus sancaklarına iskan edilmişlerdir.
Bir başka Harbendelü şubesi olan Yobaris Harbendelüsü´ne gelince; 1673´te bunlann 60 bennak vergi nüfusu ile 5.459 adet koyun ve 48 adet de develeri vardı.
Bütün bunlardan başka, Harbendelü cemaati mensuplarından 1642´de 400 koyunu olan 2 kişi, 166 3´te 500 koyunu olan bir (veya iki) kişi de Şam vilayetinde bulunmaktaydı.
-Hatal Bay adı
1630´da Hacı Şah-Kulı Kethüda´nın yönetiminde 84 hane vergi nüfusu ile 80.612 adet koyunlan, 1642´de de yine aynı kethüdanın yönetiminde 42 hane vergi nüfusu ile 6.879 adet koyun ve 69 adet develeri vardı5´2. Ayrıca, 1642´de bu cemaatten 3 nefer de Şam vilayetinde bulunuyordu ki, bunların da 61 adet koyunları vardı. 1663´te ise Hatal Bayadı´nın 35 nefer vergi nüfusu ile 16.849 adet koyun ve 131 adet de develeri mevcuttu.
Bundan sonraki dönemlerde, bu Bayad cemaatinin mahallelerinden de bahsedilmektedir. Nitekim, 1667´de ´Affan Kethüda´nın yönetiminde 17 hane vergi nüfusu ile 12.217 adet koyun ve 133 adet develerinden başka, Abdurrahmanlu adlı mahallesinde 9 hane vergi nüfusu ile 5.296 adet koyun ve 61 adet develeri, Yaramışlu adlı mahallesinde 23 hane vergi nüfusu ile 5.176 adet koyun ve 58 adet develeri, Gazilü adlı mahallesinde de 13 hane vergi nüfusu ile 5.312 adet koyun ve 321 adet develeri bulunmaktaydı.
1673´te yine ´Affan Kethüda´nın yönetiminde olan Hatal Bayadı´nın 19 hane vergi nüfusu ile 17.961 adet koyun ve 18 adet de develeri vardı. Aynca, Yaramışlu adlı mahallesinde 19 hane vergi nüfusu ile 5.680 adet koyun ve 18 adet develeri, Gazilü adlı mahallesinde 14 hane vergi nüfusu ile 5.275 adet koyun ve 21 adet develeri, Abdurrahmanlu adlı mahallesinde de 12 hane vergi nüfusu ile 5.030 adet koyun ve 22 adet develeri olup, söz konusu cemaatin bu zamanda toplam olarak 33.946 adet koyun ve 121 adet de develeri vardı.
-Hayli Yıva
Haleb Türkmenleri arasında müstakil ve kalabalık cemaatlerden biri olarak görülen Hayli Yıva´nın 16. yüzyılın ortalarında 4 şubesi ve toplam olarak da 145 hane, 60 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı.
17. yüzyıla gelindiğinde evli vergi nüfusu bir hayli azalmış olan Hayli Yıva´nın 1630´da Döğer adlı kethüdanın yönetiminde 159 nefer vergi nüfusu ile 14.076 adet koyunları, 1642´de de 57´si bennak ve 49´u mücerred olmak üzere 135 nefer vergi nüfusu ile 2.723 adet koyunları vard. 1667 ve 1673 tarihli defterlerde ise bu Türkmen cemaatinden artık bahsedilmemektedir.
-İğdir
Beğdili taifesine mensup cemaatlerden biri olan İğdir´in 1630´da 18 nefer (16 evli ve 2 mücerred) vergi nüfusu ile 3.997 adet koyunları bulumaktaydı. Aynca bunların Birecik kazasının İnab adlı köyünde sakin olan 3 bennak ve 4 mücerred vergi nüfusu daha vardı. 16 42´de ise İğdir cemaatinin 15 nefer vergi nüfusu ile 424 adet koyunlarının olduğu görülmektedir. Hayli Yıva gibi, bu cemaatten de 1667 ve 1673 tarihli Türkmen defterlerinde artık bahsedilmemektedir. Esasen, İğdir mensupları daha ziyade Anadolu´nun İç-İl (İçel-Mersin) bölgesi ile Hamid, Menteşe ve Teke sancaklarında yaşamaktaydılar.
-İmanlu Afşarı
1663´te 6 nefer vergi nüfusu olan İmanlu Afşarı´nın bu zamanda 470 adet koyun ve 6 adet de develeri vardı. Ayrıca, Yeni-il´de de bu cemaatin mensupları bulunmaktaydı. Diğer Türkmen defterlerinde ise bu cemaatten bahsedilmemektedir.
-İnallu
16. yüzyılda Halep Türkmenleri arasında İnallu adını taşıyan müstakil bir taife (veya boy) bulunmaktaydı ve 1520´de 5, 1526´da 15, 1536´da 24, 1550´de de 10 cemaat bu taifenin çatısı altında toplanmıştı. Bu cemaatlerden biri de yine İnallu adını taşımaktaydı. 17. yüzyıla gelindiğinde artık İnallu taifesinden bahsedilmemekle birlikte, bunlar nüfus bakımından yine kalabalık ve bir kısmı göçer, bir kısmı da yerleşik olarak Kilis ve A´zaz taraflarında yaşamlarını sürdürmekte idiler.
İnallu cemaatinin 1630´da Hacı Fazlı adlı kethüdanın yönetiminde 95 hane vergi nüfusu ile 48.489 adet koyunları bulunmaktaydı. Ayrıca, yerleşik hayata geçmiş olan mensupları da vardı ki bunlardan Ali ibn-i Hamiş adlı kethüdanın yönetiminde olanları 4 bennak, Kilis kazasında Kara Kuyu adlı köyde sakin olanları 16 bennak ve 4 mücerred, Viregen adlı köyde sakin olanları 8 bennak ve 4 mücerred, Haleb şehrinde sakin olanları da 6 bennak vergi nüfusuna sahip idiler.
İnallu´nun 1642´de Ali Kethüda"nın yönetiminde 63 hane vergi nüfusu ile 7.589 adet koyunları vardı. Yine bu zamanda İnallu´ya mensup olan 5 nefer vergi nüfusu Ravendan nahiyesinin Arab Viranı adlı köyünde, 9 bennak ve 1 mücerred vergi nüfusu da A´zaz´ın Kara Kuyu adlı köyünde sakin idi.
1663´te İnallu´nun 52 nefer vergi nüfusu ile 6.192 adet koyun ve 36 adet develeri, 1667´de Derviş Kethüda´nın yönetiminde 40 nefer vergi nüfusu ile 4.124 adet koyun ve 5 adet develeri, 1673´te de yine Derviş Kethüda´nın yönetiminde 40 nefer evli vergi nüfusu ile 4.500 adet koyun ve 4 adet develeri bulunmaktaydı. Bu İnallu mensuplarının tamamı 1691´de padişah fermanıyla iskana tabi tutulmuş olup, iskan mahalleri Hama ve Humus sancaklarının boş ve harap vaziyetteki köyleri idi.
Öte yandan, Bozuluş Türkmenleri arasında da İnallu mensuplarının olduğunu ve bunların Bozulus´un Orta Anadolu´ya yaptığı muhacerete katıldıklarını da biliyoruz.
-Kabaklu
Beğdili taifesinden olan ve Necmüddinlü adıyla da bilinen bu cemaatin 1536´da 17 hane, 10 mücerred, 1550´de de 19 hane, 16 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı. 17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasındaki nüfusu bir hayli azalmış olan bu cemaatin 1630´da 8 hane vergi nüfusu ile 10.530 adet koyunları kalmıştı. Bundan sonraki yıllarda ise Kabaklu adını artık Boz Koyunlu´nun bir mahallesi olarak görmekteyiz (bkz. Boz Koyunlu).
-Kadirlü
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın ilk yarısına ait Türkmen defterlerinde yer almayan bu cemaatin 1630´da 14 hane vergi nüfusu ile 19.879 adet koyunları, 1642´de de 10 nefer vergi nüfusu ile 2.322 adet koyun ve 34 adet develeri vardı. Ayrıca, bu cemaatten 13 hane de söz konusu tarihte Yeni-il´de mera resmi ödüyorlardı.
Kadirlü´nün 1663´te 34 nefer vergi nüfusu ile 1.228 adet koyun ve 40 adet develeri, 1667´de de Hüseyin Kethüda´nın yönetiminde 16 hane vergi nüfusu ile 745 adet koyun ve 16 adet develeri bulunmaktaydı. 1673´te ise bu cemaatin nüfus ve hayvan miktarı 1667 tarihli defterdeki bilgilerden
farklı değildir.
Kadirlü mensupları 1691´de padişah fermanıyla iskana tabi tutulmuş544 olup, iskan mahalleri Rakka eyaletinde Belih Nehri´nin batı yakasındaki el-As denilen yer idi.
-Kara Afşar
1692 tarihli bir hükümde Kara Avşar (=Kara Afşar) cemaatinin Recebli Avşarı adıyla şöhret oldukları ifade edilmektedir. Fakat, 1663 tarihli bir Türkmen defterinde Kara Avşar ile Receb Avşarı ayrı cemaatler olarak gösterilmiştir. Buna göre, söz konusu tarihte Kara Afşar´ın 38 nefer vergi nüfusu ile 5.042 adet koyun ve 48 adet develeri, Receb Avşarı´nın ise 65 nefer vergi nüfusu ile 3.770 adet koyun ve 38 adet de develeri vardı.
Aynca, Kara Afşar´dan bir bennak vergi nüfusu da yine aynı tarihte Şam vilayetinde bulunuyordu.
Kara Afşar´ın 1667´de Hamidi Kethüda´nın yönetiminde 48 nefer vergi nüfusu ile 5.731 adet koyun ve 15 adet develeri, 1673´te de yine aynı kethüdanın yönetiminde 59 bennak vergi nüfusu ile 4.981 adet koyun ve 15 adet develeri vardı. Kara Afşar mensupları da 1691´de padişah fermanıyla iskan edilmiş olup, iskan mahalleri Trablusşam eyaletine tabi olan Hama ve Humus sancaklarının boş ve harap vaziyetteki köyleri idi.
-Kara Burclu
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın ilk yansında (1536) 15 hane ve 9 mücerred vergi nüfusu bulunan Kara Burclu´nun 17. yüzyıla gelindiğinde nüfusunda önemli bir değişiklik meydana gelmemiştir. Nitekim, bunların 1630´da 11 hane vergi nüfusu ile 19.162 adet koyunları, 164 2´de 13 nefer evli vergi nüfusu ile 2.714 adet koyun ve 27 adet develeri, 1663´te Kaplan Ali Kethüda yönetiminde 9 nefer vergi nüfusu ile 520 adet koyun ve 21 adet develeri, 1667´de 9 hane vergi nüfusu ile 1.961 adet koyun ve 9 adet develeri, 1673´te ise 9 hane vergi nufusu ile 1.972 adet koyun ve 9 adet de develeri bulunmaktaydı.
-Kara Dağ Bahadırlusu/Dağ Bahadırlusu
16. yüzyılda kalabalık teşekküllerden biri olan Bahadırlu cemaatini 17. yüzyılda, Com, Kara Dağ ve Merzuman olmak üzere, yerleştiklere yere göre adlandırılmış üç büyük kola ayrılmış olarak görmekteyiz.
Bu Bahadırlu kollarından biri olan Kara Dağ Bahadırlusu ise 1642´de 5 mahalleye ayrılmıştı ve bu mahallelerden Kızıllü´ da 40 bennak ve 12 mücerred, Dağdağancıklu´da 9 bennak ve 3 mücerred, Urbanla da 47 bennak ve 9 mücerred, Kara Hasanlu´ da 19 bennak ve 1 mücerred, Keller de de 30 bennak ve 8 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı.
1663´te Kara Hasanlu, Keller, Çünker, Hakancık, Dilsüzlü ve Altun Taş köyleriyle Antep ve Maraş vilayetlerinde sakin olan Kara Dağ Bahadırlusu´nun bu zamanda da 52´si bennak ve 18´i de mücerred olmak üzere, toplam olarak 79 nefer vergi nüfusu ile 2.006 adet koyunlan vardı.
1673´te Dağ Bahadırlusu olarak zikredilen bu cemaatin bu defa 6 mahallesi mevcut olup, bunlardan Kellü (Keller)´de 5 bennak ve 1 mücened, Kara Hasanlu´da 15 bennak ve 2 mücened, Çengi-Mengi (muhtemelen Çünker)´de 8 bennak ve 3 mücened, Dağdağancıklu´da 14 bennak ve 2 mücened ile 431 koyun, Altun Taşlu´da 10 bennak ve 3 mücened, Com´da 11 bennak ve 3 mücened ile 1.426 koyun olmak üzere, toplam olarak 63 bennak ve 14 mücened vergi nüfusu ile 1.857 adet koyunları bulunmaktaydı. Yine bu zamanda Dağ Bahadırlusu´nun 11 bennak vergi nüfusundan müteşekkil olan bir torun grubunun mevcudiyetini de görmekteyiz.
-Kara Gözlü/Kara Göz Eymiri
17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasındaki varlığını sürdüren Eymirler, bu zamanda, Kara Gözlü, Affan oğlu, Dündarlu, Sincarlı, Yosunlu, Çarıklu ve Afşarlu adını taşıyan 7 ayrı gruba (cemaat ya da şubeye) ayrılmışlardı. Bu Eymir gruplarından biri olan Kara Gözlü Eymiri 16. yüzyılda, 17. yüzyıla nazaran, nüfus bakımından daha kalabalık olup, bunların 1526´da 54 hane, 1 mücened, 1536´da 51 hane, 7 mücened, 1550´de de 51 hane, 62 mücened vergi nüfusu bulunmaktaydı. Fakat, 17. yüzyıla gelindiğinde bu Eymir grubunun vergi nüfusunda bir hayli azalma meydana geldiği müşahede olunmaktadır. Nitekim, 1630´da Aksak Hasan adlı kethüdanın yönetiminde 20 hane vergi nüfusu ile 15.644 adet koyunları, 1642´de Hamza adlı kethüdanın yönetiminde 9 hane vergi nüfusu ile 1.040 adet koyun ve 5 adet develeri, 1663´te 18 nefer vergi nüfusu ile 3.820 adet koyun ve 10 adet develeri, 1667´de 25 nefer evli vergi nüfusu ile 4.967 adet koyun ve 20 adet develeri, 1673´te de 31 nefer evli vergi nüfusu ile 4.630 adet koyun ve 20 adet develeri vardı. Diğer Eymir şubelerinde olduğu gibi, Kara Gözlü Eymiri mensupları da 1691´de iskana tabi tutulmuşlardır. Bunların iskan mahalleri ise Trablusşam eyaletinin Hama ve Humus sancaklarındaki bazı boş ve harap vaziyetteki köyler idi.
-Kara Hasanlu
Beğdili taifesinden olan Kara Hasanlu, 16. yüzyılın ilk yansında Haleb Türkmenleri arasında 3 hane ve 12 mücerred vergi nüfuslu küçük bir grup olarak varlığını sürdürmekteydi. 17. yüzyılın ilk yansında nüfusu bir miktar artan Kara Hasanlu´nun 1630´da 29 hane vergi nüfusu ile 10.628 adet koyunları, 1642´de 35 nefer vergi nüfusu ile 3.120 adet koyun ve 35 adet develeri vardı. Fakat, 17. yüzyılın ikinci yarısında Haleb Türkmenleri arasındaki nüfusu sürekli olarak azalmış olan Kara Hasanlu´nun 1663´te 10 nefer vergi nüfusu ile 1.367 adet koyun ve 13 adet develeri, 1667´de de sadece 5 hane vergi nüfusu ile 911 adet koyun ve 2 adet de develeri kalmıştı.
16. yüzyılın ortalarında 96 hane ve 54 mücerred vergi nüfusuna sahip olan ve iki şubeden meydana gelen Kara Koyunlu´nun Haleb Türkmenleri arasındaki nüfusu 17. yüzyıla gelindiğinde bir hayli azalmış olarak görülmektedir. Nitekim bunların 1630´da 14 hane vergi nüfusu ile 18.346 adet koyunları ve Haleb´de sakin oldukları anlaşılan başka bir şubesinin 13 bennak vergi nüfusu, 1642´de de 5 hane vergi nüfusu ile 1.210 adet koyun ve 1 adet develeri vardı. Ayrıca, bu cemaat mensuplarından 28 hane vergi nüfusu da Yeni-il´de yaylıyor ve burada mer´a resmi ödüyorlardı.
1663´te Haleb´de sakin olan Kara Koyunlu mensuplarının 4 nefer vergi nüfusu ile 1.248 adet koyun ve 11 adet develeri, 1667´de Pehlivanlu´da yer alan Göçer Kara Koyunlu´nun 6 nefer vergi nüfusu ile 1.436 adet koyun ve 14 adet develeri580, aynı tarihte Şam´da bulunan Demircilü adlı başka bir Kara Koyunlu şubesinin de 5 nefer vergi nüfusu ile 210 adet koyun ve 3 adet develeri vardı.
1673´te Göçer Kara Koyunlu´nun 6 bennak vergi nüfusu ile 1.433 adet koyun ve 14 adet develeri, perakende olarak Şam´a gittiği ve Pürnek cemaatinin yanında bulunduğu anlaşılan Kara Koyunlu Demircilü´nün de 6 bennak vergi nüfusu ile 460 adet koyun ve 1 adet develeri bulunmaktaydı.
-Kara Şeyhlü
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın ortalarında biri 58 hane ve 62 mücened, mütefenik olan diğeri ise 38 hane ve 23 mücened vergi nüfusuna sahip bulunan Kara Şeyhlü´nün 17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasındaki nüfusu bir miktar azalmıştır. Nitekim bunların 1630´da 39 hane vergi nüfusu ile 49.742 adet koyunları, 1642´de de 30 nefer vergi nüfusu ile 14.902 adet koyun ve 164 adet develeri bulunmaktaydı.
Kara Şeyhlü´yü 1663´te genellikle çok az nüfusa sahip olan 4 ayrı şubeye ayrılmış olarak görmekteyiz ki 4 nefer vergi nüfuslu bir şubesinin 420 adet koyun ve 4 adet develeri, Bir Pınarlu adlı şubesinin 12 nefer vergi nüfusu ile 500 adet koyun ve 10 adet develeri, Turan Beğlü adlı şubesinin 5 nefer vergi nüfusu ile 1.750 adet koyun ve 7 adet develeri, Çeneler adlı şebesinin de 12 nefer vergi nüfusu ile 3.560 adet koyun ve 28 adet develeri vardı.
1667´de Kızıl İdris´in yönetimde olan Kara Şeyhlü Çenelerim 12 hane vergi nüfusu ile 5.968 adet koyun ve 8 adet develeri, bir başka Kara Şeyhlü şubesinin 5 hane vergi nüfusu ile 195 adet koyun ve 2 adet develeri, el-is´e tabi olan Yadigarlu adlı bir şubesinin 6 hane vergi nüfusu ile 850 adet koyun ve 11 adet develeri, İsmail adlı kethüdaya tabi olan diğer Yadigarlu´nun 8 hane vergi nüfusu, 400 adet koyun ve 7 adet develeri ile Ganimetlü adlı mahallesinin 436 adet koyun ve 3 adet develeri, Kürd´ü tabi olan ve Döre Beğlü olarak zikredilen bir başka Kara Şeyhlü şubesinin de 8 hane vergi nüfusu ile 700 adet koyun ve 2 adet develeri vardı.
1673´te Kara-Şeyhlü´yü bu defa 5 şube olarak görmekteyiz, ki bu şubelerden Kızıl İdris oğlu Musa´ya tabi olanın 12 hane vergi nüfusu ile 5.968 adet koyun ve 8 adet develeri, Taşkın oğulları´na tabi olanın 4 hane vergi nüfusu ile 215 adet koyun ve 3 adet develeri, el-´is´e tabi olan Kara Şeyhlü Yadigarlu´nun 6 hane vergi nüfusu ile 850 adet koyun ve 11 adet develeri, İsmail Kethüda´ya tabi olan Kara Şeyhlü Yadigarla´nun. Ganimetin adlı mahallesiyle birlikte, 19 hane vergi nüfusu ile 836 adet koyun ve 21 adet develeri, Kurd´a tabi olanın da 8 hane vergi nüfusu ile 1.700 adet koyun ve 3 adet develeri bulunmaktaydı.
Öte yandan, Kara Şeyhlü cemaati mensupları diğer Beğdili şubeleri ile birlikte Kızıl İdris oğlu Musa Bey ve el-is oğullarından Ken´an ve Kessal adlı beylerin yönetiminde 1690´da Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefere çağrılmışlar, 1691´de de bütün şubeleriyle birlikte iskan olunmuşlardır591. Bunların iskan mahalleri ise Rakka eyaletinde Belih Nehri´nin batı yakasında yer alan Arasık, Ebu Şakka ve Ebu Rakka adlı yerlerdi.
-Kara Tohtemürlü
16. yüzyılın ilk yarısında Haleb Türkmenleri arasında Tohtemürlü (bazen Toktemürlü) adlı müstakil ve nüfus bakımından da kalabalık olan bir cemaat bulunmaktaydı. 17. yüzyılda ise bunları Kara Tohtemürlü ve Kızıl Ali Tohtemürlüsü olmak üzere iki büyük kola ayrılmış olarak görmekteyiz.
Beğdili taifesinden olan ve nüfus bakımından da kalabalık bir zümreyi teşkil eden Kara Tohtemürlü´nün 1630´da iki şubesi mevcut olup, bunlardan birinin 81 hane vergi nüfusu ile 59.418 adet koyunları, Emir Doğan adlı bir köyde sakin oldukları anlaşılan diğerinin de 44´ü bennak ve 6´sı mücerred olmak üzere 50 nefer vergi nüfusu bulunmaktaydı.
Kara Tohtemürlü 1642´de yine iki şube olup, Mustafa Kethüda´nın yönetiminde olan bir şubesinin 122 nefer vergi nüfusu ile 31.448 adet koyun ve 311 adet develeri; Cum´a Kethüda´nın yönetiminde olan diğer bir şubesinin de 16 nefer vergi nüfusu ile 6.107 adet koyun ve 94 adet develeri vardı. Fakat, Kara Tohtemürlü bu zamanda esasen daha kalabalık bir nüfusa sahipti. Zira, aynı tarihte Mustafa Kethüda´nın yönetiminde 160 hane ve Cum´a Kethüda´nın yönetiminde de 39 hane Yeni-il´de bulunmaktaydı ve bunlar Ağca-Koyunlu nahiyesine bağlı Yağmur-Kızı yurdunu 420 akçe mukabilinde yaylamakta idiler.
1663´te Kara Tohtemürlü´nün 99 nefer vergi nüfusu ile 7.547 adet koyun ve 140 adet develeri, 1667´de de Büke? ve Muharrem´in yönetiminde 28 nefer vergi nüfusu ile 1.769 adet koyun ve 18 adet de develeri599 mevcut idi.
1673´te yine iki şubeden ibaret bulunan Kara Tohtemürlü´nün Muharrem Kethüda´nın yönetiminde olan şubesinin 24 hane vergi nüfusu, Büke? Kethüda´nın yönetiminde olan mahallesinin de 9 hane vergi nüfusu bulunmaktaydı. Bunların sahip oldukları hayvan miktarı ise 3.288 koyun ve 15 deveden ibaretti. Bu zamanda 28 hane vergi nüfuslu olan diğer bir Kara Tohtemürlü şubesinin de 2.712 adet koyun ve 14 adet develeri vardı.
Kara Tohtemürlü mensuplarının tamamı 1691´de Hama ve Humus sancaklarının boş ve harap vaziyetteki köylerine iskan edilmişlerdir.
Karkın
Oğuz boylarından birinin adını taşıyan ve 17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasında barınan müstakil ve nüfus bakımından da kalabalık cemaatlerden biri olan Karkın´ın 1630´da Yusuf adlı kethüdanın yönetiminde 222 hane vergi nüfusu ile 60.325 adet koyunları, Şam vilayetinde bulunan ve Aralık-evi´ne tabi olan başka bir şubesinin de 16 hane vergi nüfusu ile 15.330 adet koyunları bulunmaktaydı. Bunlardan başka, yerleşik duruma geçmiş olan olan çok sayıda Karkın mensupları da vardı. Sonraki tahrir defterlerinde "oturak" olarak gösterilmiş olan bu Karkın mensupları artık Antep taraflarında sakin olmuşlardır. Bunlardan, Kızıl-İn ve Cebel-i Reşi köylerine yerleşmiş olanların 4 bennak vergi nüfusu, Nizib kasabasına yerleşmiş olanların 4 bennak vergi nüfusu, Telfaz köyüne yerleşmiş olanların da 40 nefer (3l´i evli ve 9´u mücerred) vergi nüfusu ile 200 adet koyunları mevcuttu. Ayrıca, Deveciyan adlı bir Karkın şubesine mensup olup, Körulus köyünde yerleşmiş olanların 22 bennak ve 6 mücerred, Sarımi köyüne yerleşmiş olanların 4 bennak, Kilis-oturağı´na tabi olan iki şubesinden birinin 44 bennak ve 6 mücerred, Haleb şehrinde oturdukları anlaşılan diğerinin de 24 bennak ve 3 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı.
Karkın cemaatini bundan sonraki yıllarda "göçer" ve "oturak" olmak üzere iki kısma ayrılmış olarak görmekteyiz.
1642´de Durak Kethüda´nın yönetiminde bulunan Göçer Karkın´ın 194 nefer yetişkin erkek nüfusu ile 11.509 adet koyun ve 13 adet develeri604, 1663´te yine Durak adlı kethüdanın yönetiminde 49 nefer vergi nüfusu ile 5.860 adet koyun ve 17 adet develeri, 1667´de yine Durak adlı kethüdanın yönetiminde 46 hane vergi nüfusu ile 6.516 adet koyun ve 65 adet develeri, 1673´te de bu defa Durak oğlu Nebi Han´ın yönetiminde 57 evli vergi nüfusu ile 5.840 adet koyun ve 45 adet develeri vardı.
Oturak Karkın´a gelince; 1642´de Pir Ahmed Kethüda´nın yönetiminde olup, 74´ü bennak, ll´i de mücerred olmak üzere toplam olarak 108 nefer vergi nüfusu ve 985 adet de koyunları bulunmaktaydı. Yine aynı tarihte bu cemaate mensup olan 3 bennak ve 1 mücerred vergi nüfusu Kilis-oturağı´na tabi olarak Ravendan´ın Cemaat Öyüğü adlı köyünde, 6 bennak vergi nüfusu da Haleb şehrinde sakinlerdi. 1663´te Hüseyin Kethüda´nın yönetiminde olan Oturak Karkın´ı, 44´ü bennak ve 14´ü de mücerred olmak üzere, toplam olarak 129 nefer vergi nüfusu ile 7.018 adet koyun ve 4 adet de deveye sahip olarak görmekteyiz. Yine 1663´te Kilis oturağına tabi olan bu cemaat mensuplarından 5 nefer vergi nüfusu da Haleb´in Karlık mahallesinde sakin idi. Oturak Karkın´ ın 1667´de bu defa Halil Kethüda´nın yönetiminde 114 bennak ve 21 mücerred vergi nüfusu ile 5.051 adet koyun ve 18 adet develeri, 1673´ te ise Hüseyin oğlu ibrahim Kethüda´nın yönetiminde 119 bennak ve 21 mücerred vergi nüfusu ile 5.460 adet koyun ve 21 adet de develeri vardı.
Diğer taraftan, Karkın cemaatinden bir grup da 17. yüzyılda Şam vilayetinde bulunmaktaydı. 1642´de Aralık-evi´ne tabi olan bu Karkın grubunun 5 nefer vergi nüfusu ile 613 adet koyunları, 1663´te Hamza Kethüda´nın yönetiminde 20 nefer vergi nüfusu ile 3 bin adet koyunları615, 1667 ve 1673 yıllarında ise yine Hamza Kethüda yönetiminde 16 nefer vergi nüfusu ile 2.020 adet koyun ve 2 adet de develeri vardı.
-Kazlu
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın ortalarında 54 hane ve 63 mücerred vergi nüfusu bulunan Kazlu´nun 1630´da Hacı Ahmed adlı kethüdanın yönetiminde 43 hane vergi nüfusu ile 28.768 adet koyunları, 1642´de de yine aynı kethüdanın yönetiminde 35 nefer vergi nüfusu ile 6.475 adet koyun ve 115 adet develeri bulunmaktaydı. Fakat, Haleb Türkmenleri arasında barınan bu Kazlu grubundan başka Yeni-il´de de 80 hane kadar Kazlu mensubu bulunmaktaydı.
-Keçe Beğlü
16. yüzyılda müstakil cemaatlerden biri olan Keçe Beğlü´nün, birkaç şubeye ayrılmış olarak, 1526´da 95 hane, 12 mücerred, 1536´da 100 hane, 34 mücerred, 1550´de de 75 hane, 25 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı. 17. yüzyıla gelindiğinde Halep Türkmenleri arasında yer alan Keçe Beğlü nüfusunun bir hayli azaldığı görülmektedir. Zira, bunların 1630´da 16 nefer evli vergi nüfusu ile 300 adet koyunları, 1663´te 17 nefer evli vergi nüfusu ile bin adet koyun ve 23 adet develeri, 1667 ve 1673 yıllarında da 6 nefer evli vergi nüfusu ile 400 adet koyun ve 4 adet develeri624 bulunmaktaydı. Öyle anlaşılıyor ki, 1673´te Keçe Beğlü cemaatinin yeniden sayımı yapılamadığından vergi kaynakları 1667 tahririne göre aynen yazılmıştır.
-Kevan/Keven
16. yüzyılın ortalarında Beğdili içerisinde yer alan ve bu zamanda 13 hane ve 9 mücened vergi nüfusu bulunan Kevan adlı cemaatin 1630´da 39 hane vergi nüfusu ile 40.560 adet koyunları vardı. Bunlar, 1663´te ise iki şubeye ayrılmış olup, Kevan-ı Cündi adlı şubesinin 18 nefer vergi nüfusu ile 2.851 adet koyun ve 36 adet develeri, Melik Gazi yönetimindeki diğer şubesinin de 24 nefer vergi nüfusu ile 3 bin adet koyun ve 33 adet develeri bulunmaktaydı. Kevan´ın 1667´de 46 hane vergi nüfusu ile 8.993 adet koyun ve 52 adet develeri, 1673´te de 42 hane vergi nüfusu ile 9.003 adet koyun ve 52 adet develeri vardı.
17. yüzyılda müstakil cemaatlerden biri olan ve oldukça kalabalık bir nüfusa sahip bulunan Kıcılu´nun630 1630´da Emir-i Şam Bey´in yönetiminde 229 hane vergi nüfusu ile 95.678 adet koyunları, Kilis-oturağı´na tabi olup, A´zaz nahiyesinin Ak-Kuyu adlı köyünde sakin bulunan bir şubesinin 42 bennak ve 9 mücerred, Kuteyfe adlı köyünde sakin olan ikinci şubesinin 9 bennak ve 3 mücerred, Berağti adlı köyünde sakin olan üçüncü şubesinin 12 bennak ve 2 mücerred, İğde adlı köyünde sakin olan dördüncü şubesinin 6 bennak ve 2 mücerred, Kefer Cuş adlı köyünde sakin olan beşinci şubesinin de 6 bennak ve 5 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı.
Kıcılu´nun 1642´de Hüseyin Bey´in yönetiminde 99 nefer vergi nüfusu ile 26.550 adet koyun ve 173 adet de develeri vardı. Aynca, Kilis-oturağı´na tabi olan Kıcılu mensuplarından 15 bennak ve 3 mücerred vergi nüfusu Haleb şehri ve A´zaz´da sakin iken, 8 bennak vergi nüfusu da A´zaz´ın Berağti adlı köyünde sakin idi. 1648´de Hasan ve Hüseyin adlı beylerin yönetimindeki bazı Kıcılu mensuplarının da Yeni-il´de 600 riyal guruş bakayalarının olduğunu bilmekteyiz.
1663´te Ömer Kethüda´nın yönetiminde olan Kıcılu´nun 239 nefer vergi nüfusu ile 43.756 adet koyun ve 459 adet de develeri vardı636. Bu cemaatten 2 bennak vergi nüfusu Kilis oturağı´na tabi olarak Haleb şehrinin Karlık adlı mahallesinde, 3 bennak vergi nüfusu da yine Haleb şehrinde sakin idi. Ayrıca, bu zamanda Kıcılu´nun 21 nefer vergi nüfusu ile 4.400 adet koyun ve 74 adet de develeri olan bir başka şubesi daha bulunmaktaydı.
1667´de Hasan Kethüda´nın yönetiminde bulunan Kıcılu bu zamanda Edek Hacılu, Motemlü, Bıyıklu, Deli Gözlü, Kara Selmanlu, Dukaş, Yumurtalu, At-Güdenlü, Sarılu, Kalaş, Çayırlu ve Karın Toklu adlı 12 mahalleye ayrılmıştı ve bu mahallelerinde toplam olarak 277 nefer vergi nüfusu ile 33.769 adet koyun ve 148 adet de develeri bulunmaktaydı. Aynca, bunların 12 nefer vergi nüfusundan oluşan torun grubunun da 204 adet koyunları vardı.
1673´te bu defa Hamza Kethüda´nın yönetiminde bulunan Kıcılu´nun 103 bennak vergi nüfusu bulunmaktaydı. Ayrıca, bu cemaatin Sarılu, Kalaş, Salumlu, Tukaş (=Dukaş), Kara Selmanlu, Yumurtalu, Bıyıklu, Kibirlü, At-Güdenlü, Deli Gözlü ve Kuşlu Kıllu? olmak üzere 11 mahallesi mevcut olup, bütün bu mahalleler ile birlikte Kıcılu´nun toplam olarak 300 bennak ve 3 imam yetişkin erkek nüfusu ile 2.500 adet koyun ve 234 adet de develeri vardı. Yine bu zamanda Kıcılu´nun 189 adet koyunları olan ve 11 bennak vergi nüfusundan oluşan bir torun grubunun mevcut olduğunu da görmekteyiz.
Kıcılu mensupları 1691´de Trablusşam eyaletine tabi olan Hama ve Humus sancaklarının boş ve harap vaziyetteki köylerine iskan edilmişlerdir. Ayrıca, Kıcılu mensuplarından 15 neferin Kefe oğlu Ömer Bey, Kara Hasan oğlu ve Ali Kethüda yönetiminde 1690´da Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefere çağrıldıklarını da biliyoruz641.
-Kınık
Oğuz boylarından birinin adını taşıyan ve 16. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasında kalabalık bir nüfusa sahip bulunan Kınık´ın 1526´da 120 hane, 10 mücened, 1536´da 167 hane, 9 mücened, 1550´de de 114 hane ve 100 mücened vergi nüfusu bulunmakta olup, bunların mühim bir kısmı Hama, az bir kısmı da Hısnü´l-Ekrad kazasında bulunmaktaydı.
17. yüzyıla gelindiğinde Haleb Türkmenleri arasındaki nüfusunun bir hayli azalmış olduğu müşahede olunan Kınık mensuplarının bu yüzyılın ilk yarısında Şam vilayetinde bulundukları ve burada Aralık-evi tabir edilen yere tabi oldukları anlaşılmaktadır.
Kınık´ın 1630´da 48 hane vergi nüfusu ile 45.384 adet koyunları, 1642´de 59 nefer evli vergi nüfusu ile 4.872 adet koyunları, 166 3´te de 31 nefer vergi nüfusu ile 4 bin adet koyun ve 42 adet develeri vardı. Aynca, 400 adet koyunu olan bir vergi hanesi ile bir bennak vergi nüfusu da 1663´te Şam vilayetinde bulunmaktaydı646. 166 7´de Assaf Kethüda´nın yönetiminde olan Kınık´ın 36 nefer vergi nüfusu ile 3.795 adet koyun ve 35 adet develeri, 1673´te ise Assaf oğlu Mehmed Kethüda´nın yönetiminde 41 nefer (40 bennak ve 1 imam) yetişkin erkek nüfusu ile 4.713 adet koyun ve 26 adet de develeri vardı. Kınık mensupları da 1691´de padişah fermanıyla iskana tabi tutulmuş olup, iskan mahalleri Hama ve Humus sancaklarının boş ve harap vaziyetteki köyleri idi.
-Kıyaklu
Beğdili taifesinden olan bu cemaatin 1642´de 6 nefer vergi nüfusu ile 806 adet koyunları vardı. Kıyaklu´nun 1663´te iki şubesi olup, bunlardan birinin 3 nefer vergi nüfusu ile 434 adet koyun ve 7 adet develeri650, İbrahim Kethüda´nın yönetiminde bulunan diğer şubesinin de 12 nefer vergi nüfusu ile 1.259 adet koyun ve 4 adet develeri bulunmaktaydı. 1667´de Velid Kethüda´nın yönetiminde olmak üzere 4 nefer vergi nüfusu ile 540 adet koyun ve 2 adet de develeri vardı. Bahsi geçen Velid Kethüda bu zamanda Güneş, Cum´alu ve Keçe Beğlü adlı cemaatlerin de yönetiminden sorumluydu. 1673´te yine 4 hane vergi nüfuslu oldukları görülen Kıyaklu cemaati mensupları bu zamanda da 545 adet koyun ile 2 adet deveye sahip idiler.
-Kıyas
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın başlarında Yalvaç´a tabi oldukları anlaşılan bu cemaatin 1526´da 6 hane, 1536´da 36 hane, 7 mücened, 1550´de de 37 hane, 21 mücened vergi nüfusu bulunmaktaydı. 17. yüzyıla gelindiğinde vergi nüfusunda önemli bir değişiklik olmadığı görülen Kıyas´ın 1630´da Eşref Koca adlı kethüdanın yönetiminde 17 hane vergi nüfusu ile 30.219 adet koyunları vardı. Ayrıca, "Kilis-oturağı"na tabi olan ve Birecik kazasında sakin oldukları anlaşılan bir Kıyas grubunun 9 bennak, Alpavud İbrahim Bey´ in çiftliğinde yerleşmiş olan Bayad adlı başka bir şubesinin de 6 bennak vergi nüfusu bulunmaktaydı.
Kıyas adlı cemaatin 1642´de Ni´ıneti Kethüda´nın yönetiminde 44 nefer vergi nüfusu ile 3.355 adet koyun ve 81 adet develeri657, 1663´te Veli Kethüda´nın yönetiminde 31 nefer vergi nüfusu ile 2.102 adet koyun ve 45 adet develeri658, 1667 ve 1673 yıllarında ise yine Veli adlı kethüdanın yönetiminde 35 evli (bennak) vergi nüfusu ile 1.972 adet koyun ve 28 adet de develeri bulunmaktaydı659. Öyle anlaşılıyor ki, bu cemaat mensuplarının 1673´te yeniden sayımı yapılamadığı için, vergi kaynakları 1667 yılı tahriri göz önünde bulundurularak aynen yazılmıştır.
-Kız Kapanlu
Bayad taifesine mensup olan ve 16. yüzyılın ilk yarısında Haleb Türkmenleri arasında 22-26 hane arasında değişen vergi nüfusuna sahip bulunan Kız Kapanlu´yu 17. yüzyılda kalabalık nüfuslu cemaatlerden biri olarak görmekteyiz. Zira, 1630´da 90 hane vergi nüfusu ile 59.424 adet koyunları olan Kız Kapanlu bu zamanda Uğurlu Bey´in yönetiminde bulunuyordu661 ve muhtemelen bu şahıs Bayad taifesinin de boybeylerinden biri idi. 1642´de Uğurlu Bey´in oğlu Mustafa Kethüda´nın yönetiminde bulunan Kız Kapanlu´nun 51 nefer vergi nüfusu ile 14.371 adet koyun ve 194 adet develeri, 1663´te 48 nefer vergi nüfusu ile 16.760 adet koyun ve 115 adet develeri, 1667´de yine Mustafa Kethüda´nın yönetiminde 65 nefer vergi nüfusu ile 23.808 adet koyun ve 58 adet develeri, 1673´te de 67 bennak ve 1 imam yetişkin erkek nüfusu ile 21.432 adet koyun ve 58 adet develeri vardı.
-Kızık
16. yüzyılda Halep Türkmenleri arasında kalabalık nüfuslu ve müstakil cemaatlerinden biri olarak görülen Kızık´ın iki şubesi ve toplam olarak 1526´da 178 hane, 7 mücerred, 1536´da 210 hane, 55 mücerred, 1550´de de 432 hane ve 184 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı.
17. yüzyılda da müstakil ve kalabalık Türkmen cemaatlerinden biri olarak karşımıza çıkan Kızık, bu zamanda "göçer" ve "oturak" olmak üzere, iki kısma ayrılmıştı.
1630´da Kızık cemaatinin "göçer" olanlarını da iki şubeye ayrılmış olarak görmekteyiz. Bunlardan Şah Murad Kethüda´nın yönetimindeki bir şubesinin 116 hane vergi nüfusu ile 49.472 adet koyunları, Osman Kethüda´nın yönetimindeki diğer şubesinin de 9 hane vergi nüfusu ile 8.839 adet koyunları bulunmaktaydı. Bunlardan başka, çok sayıda Kızık mensubu da Antep taraflarında yerleşik hayatı benimsemişti. Bu bağlamda, Antep nahiyesine yerleşmiş olanlardan 41 nefer (32´si bennak, 9´u mücerred) vergi nüfusu Çay-Kuyu köyünde, 24 nefer (17´si evli, 7´si mücerred) vergi nüfusu Uğrıca köyünde, 4 bennak ve 4 mücerred vergi nüfusu Tbişke köyünde 15 nefer (8´i evli, 7´si mücerred) vergi nüfusu Yalankoz köyünde, 9 bennak ve 3 mücerred vergi nüfusu Kara-Sakal köyünde, 7 bennak ve 1 mücerred vergi nüfusu Karaca-Viran köyünde, 37 nefer (30´u evli, 7´si mücerred) vergi nüfusu Datnlaluca köyünde, 11 bennak ve 1 mücerred vergi nüfusu Kara-Dink köyünde, 14 bennak ve 5 mücerred vergi nüfusu Taşluca köyünde, 19 nefer (15´i evli, 4´ü mücerred) vergi nüfusu Boz-Atlu mahallesinde, 3 hane vergi nüfusu Mehmadlu mahallesinde, 11 bennak ve 1 mücerred vergi nüfusu da Kara-Öyük köyünde sakinlerdi. Ayrıca, 13 bennak ve 2 mücerred vergi nüfusu Antep şehrinde, 7 bennak vergi nüfusu da Telbeşar nahiyesinin Bostancık köyünde yerleşmişti.
Göçer Kızık´ın 1642´de Mehmed Kethüda´nın yönetiminde 149 nefer vergi nüfusu ile 23 bin adet koyun ve 284 adet develeri, 1663´te Abdüllatif Kethüda´nın yönetiminde 91 nefer vergi nüfusu ile 18.009 adet koyun ve 50 adet develeri, 1667´de Mehmed Kethüda´nın yönetiminde 101 hane vergi nüfusu ile 2.576 adet koyun ve 117 adet develeri, 1673´te ise Mehmed oğlu Han Abdal´ın yönetiminde 118 bennak ve 1 imam yetişkin erkek nüfusu ile 21.600 adet koyun ve 104 adet de develeri vardı.
Oturak Kızık cemaatine gelince; 1642´de bunlar Mehmadlu ve Boz-Atlu adlı iki mahalleye ayrılmışlardı. Bu mahallelerin birinde 44 nefer vergi nüfusu bulunmakta olup, bunun 32´si bennak, 12´si de mücerred idi. Diğer mahallesi olan Bozatlu´nun ise 22´si bennak ve 8´i de mücerred olmak üzere 30 nefer vergi nüfusu vardı. Yine Oturak Kızık´tan olan birçok cemaat de Antep sancağının muhtelif köylerine yerleşmişlerdi. Bu köylerden Uğrıca´da 24 bennak, 11 mücerred, Damlaluca´da 19 bennak, 11 mücerred, Çay-Kuyuad 21 bennak, 5 mücerred, Kara-Sakal´da. 7 bennak, 3 mücerred, Kara-Dink´ de. 9 bennak, 1 mücerred, Yalankoz´da 9 bennak, 2 mücerred, Üç-Kilise´de 5 bennak, 4 mücerred, Antep şehrinde (nefs-i Antep) 13 bennak, 1 mücerred ve Taşluca´da da 6 bennak vergi nüfusu sakin idi. Ayrıca, çeşitli kasaba ve köylere perakende olmuş 31 bennak ve 15 mücerred vergi nüfusu ile Döğerli cemaati içinde sakin olmuş 5 bennak ve 4 mücerred vergi nüfusu daha bulunmaktaydı. Böylece, 1642 tarihinde toplam olarak 149 bennak ve 57 mücerredden oluşan Oturak Kızık cemaati mensuplarını Antep sancağının muhtelif köy ve kasabalarına yerleşmiş olarak görmekteyiz.
1663´te Mehmed Kethüda´nın yönetiminde olan "Oturak Kızık"ın yine birçok mahallesi vardı. Mehmadlu, Boz-Atlu, Uğrıca, Damlaluca, Çay Kuyu, Üç Kilise, Kara-Sakal, Yalankoz köyleri ile Antep´te sakin olan bu Oturak Kızık cemaatinin toplam olarak 74 bennak ve 24 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı676.
1667´de yine Mehmed Kethüda´nın yönetiminde bulunan Oturak-Kızık´ın bu zamanda da 9 mahallesi olup, bunlardan Mehmadlu´da 21 bennak, 9 mücerred, Boz-Atlu´da 11 bennak, 3 mücerred, Uğrıca´da 18 bennak, 6 mücerred, Çay-Kuyu´da 4 bennak, 2 mücerred, Üç-Kilise´de 6 bennak, 3 mücerred, Damlaluca´da 6 bennak, 2 mücerred, Kara-Sakal´da 3 bennak, 1 mücerred, Yalankoz´da 3 bennak, 1 mücerred, ´Antep´te sakin olan bir mahallesi de 18 bennak ve 5 mücerred vergi nüfusuna sahip idi. Bu zamanda Oturak-Kızık´ın toplam vergi nüfusu ise 88 bennak ve 33 mücerred olup, bunların 80 adet koyunları vardı. Ayrıca, Oturak Kızık´ın 3 bennak vergi nüfusundan ibaret olan bir torun grubu da mevcuttu.
Öte yandan, 1648´de Yeni-il´de de yukarıda bahsi geçen Mehmed adlı kethüdanın yönetiminde oturak ve göçer Kızık mensuplarının bulunduğu, fakat bunların vergi nüfuslarının belirtilmediği ve oturak olanların 767 riyal guruş, göçer olanların da 400 riyal guruş bakayalarının olduğu anlaşılmaktadır.
Kızık mensuplarından da toplam olarak 30 nefer, Hacı Zekeriya oğlu Assaf Bey ve Mehmed oğlu Terbus Bey ile Oturak Kızık´dan Kara Kethüda oğlu Bekir Bey´in yönetiminde olmak üzere, 1690´da Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefere çağrılmışlardır.
Nihayet, 18. yüzyıla ait vesikalarda Kızık´ın göçer olanlarını Pehlivanlular´ın başında bulunduğu Harameynü´ş-Şerifeyn aşiretlerinden biri olarak görmekteyiz.
-Kızıl Ali Tohtemürlüsü
16. yüzyılın ilk yarısında Haleb Türkmenleri arasında Tohtemürlü adlı müstakil ve kalabalık nüfuslu bir cemaat bulunmaktaydı. 17. yüzyılda ise bunları Kara Tohtemürlü ve Kızıl Ali Tohtemürlüsü olmak üzere iki büyük kola ayrılmış olarak görmekteyiz.
16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın ilk yarısında Yeni-il´de olduğu ve adını kethüdalarından biri olan Kızıl Ali´den aldığı anlaşılan Kızıl Ali Tohtemürlüsü´nü 1667´de Halil Kethüda´nın yönetiminde ve 5 mahalleden ibaret olarak görmekteyiz. Bu mahallelerden Kayacalu´nun 6 hane vergi nüfusu ile 176 adet koyun ve 4 adet develeri, Yahyalu´nun 13 hane vergi nüfusu ile 1.158 adet koyun ve 12 adet develeri, Ömer Koca adıyla da bilinen Havuzlu´nun 10 hane vergi nüfusu ile 750 adet koyun ve 6 adet develeri, Köse oğlu Hacı Hüseyin´e tabi olan Adalu´nun 6 hane vergi nüfusu ile 360 adet koyun ve 7 adet develeri, Köse Cafer in de 4 hane vergi nüfusu ile 224 adet koyun ve 4 adet develeri bulunmaktaydı. 1673´te yine Halil Kethüda´nın yönetiminde bulunan bu Tohtemürlü cemaatinin 19 hane vergi nüfusu ile mahallelerinden olan Havuzlu´nun 9 hane, Adalı´nın 6 hane ve Köse Cafer´in de 4 hane vergi nüfusu mevcuttu. Bu zamanda Kızıl Ali Tohtemürlüsü´nün sahip olduğu toplam hayvan miktarı ise 2.912 adet koyun ile 43 deveden ibaret olup, cemaatin bütün mensupları 1691´de padişah fermanıyla iskan olunmuşlardır. Bunların iskan mahalleri de Hama ve Humus sancaklarının boş ve harap vaziyetteki köyleri idi.
-Kilis, Azaz, Haleb, Menbiç ve Ravendan Oturağı
Bunlann, Çerçilü yakınındaki Yüreğir Uşağı mahallesi ile birlikte, 1667 ve 1673 yıllannda 37 bennak ve 12 mücened vergi nüfusu ile 160 adet koyunlan bulunmaktaydı.
-Koçilü
Beğdili taifesinden olan bu cemaatin 1630´da 43 hane vergi nüfusu ile 11.514 adet koyunları, 1642´de de 10 nefer vergi nüfusu ile 430 adet koyunları bulunmaktaydı. 1667´de ise bu cemaat mensupları Yalvaç´ın bir mahallesini teşkil ediyorlardı.
-Kotan
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın ilk yarısında nüfus bakımından daha kalabalık oldukları görülen Kotan (bu zamanda Kotanlu)´ın 1526´da 9 hane, 1 mücened, 1536´da 13 hane, 3 mücened, 1550´de de 36 hane, 19 mücened vergi nüfusu bulunmaktaydı.
17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasındaki nüfusu bir hayli azalmış olan Kotan´ın 1630´da 7 hane vergi nüfusu ile 9.986 adet koyunları, 1642´de 14 nefer vergi nüfusu ile 840 adet koyunları, 1663´te de 10 nefer vergi nüfusu ile 648 adet koyunları bulunmaktaydı. 1673 yılı tahririnde ise Kotan adlı cemaati Firuz Kethüda´ya tabi olan Boz Koyunlu´nun bir mahallesi olarak görmekteyiz.
-Kömür Selek
1667´de Güneş adlı bir cemaate tabi olan ve Abdüllatif Kethüda yönetiminde bulunan bu cemaatin 29 hane vergi nüfusu ile 7.629 adet koyun ve 41 adet develeri, 1673´te de yine 29 hane vergi nüfusu ile 7.644 adet koyun ve 41 adet develeri bulunmaktaydı.
-Köpeklü Afşarı
Avşarlar´a mensup olan ve 16. yüzyılın başlarında Köpek oğullarından Durak Bey´ in, sonra da onun oğlu Emenlek Bey´ in yönetiminde bulunan Köpeklü Avşarı, bu zamanda Haleb Türkmen taifelerinden birini teşkil ediyordu ve 1520´de 9, 1526´da 15, 1536´da 19, 1550´de de 6 cemaat bu taifenin çatısı altında toplanmıştı.
16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Haleb Türkmenleri arasında gittikçe önemini kaybeden Köpeklü Avşarı´nın 1630´da Şam vilayetinde bulunan ve Aralık-evi olarak adlandırılan bir yere tabi olan 33 nefer evli vergi nüfusu ile 34.014 adet koyunları, 16 42´de 35 nefer evli vergi nüfusu ile 3.182 adet koyunları, 1663´te de 2 bin adet koyunları ile 10 nefer vergi nüfusu vardı. Fakat, 1642´de Yeni-il´de 5.374 adet koyun ile 50 adet deveye malik olan 76 hane vergi nüfuslu Köpeklü Avşarı mensuplarının olması, gerçekte bunların daha kalabalık olduklarını, fakat muhtelif yerlere dağıldıklarını göstermektedir.
-Kösecelü, Oyratlu ve Osmanlu
16. yüzyılda da mevcut olan ve muhtemelen akraba topluluklar olduklan için birlikte yazılan Kösecelü, Oyratlu ve Osmanlu adlı cemaatler 1630´da İbrahim Kethüda´nın yönetiminde olup, Behisni nahiyesinde yerleşmişlerdi. Bunlardan Kösecelü´nün 69 evli ve 29 mücened vergi nüfusu ile 175 adet koyunlan, Oyratlu´nun 39 nefer (33 evli ve 6 mücened) vergi nüfusu ile 820 adet koyunlan, Osmanlu´nun 70 nefer (54 evli ve 16 mücened) vergi nüfusu ile 200 adet koyunları (bunlar Behisni nahiyesinin Kilisecik adlı köyünde mütemekkin idiler) bulunmaktaydı.
1642´de Kösecelü adlı cemaatin 62´si bennak ve 24´ü de mücened olmak üzere 89 nefer vergi nüfusu ile 460 adet koyunlan vardı. Aynca, bu cemaatin Oyratlu adlı mahallesi 36 bennak ve 8 mücened, diğer mahallesi olan Osmanlu da 35 bennak ve 7 mücened vergi nüfusuna sahipti.
Kösecelü ve Oyratlu cemaatlerinin 1663´te 43´ü bennak ve 30´u da mücened olmak üzere toplam olarak 81 nefer vergi nüfusu ile 1.100 adet koyunlan706, 1667´de Hüseyin Kethüda´nın yönetiminde 50 bennak ve 11 mücened vergi nüfusu ile 1.219 adet koyunları, 1673´te de yine Hüseyin Kethüda´nın yönetiminde 54 bennak ve 3 mücened vergi nüfusu ile 1.190 adet koyunları bulunmaktaydı.
-Kuzucaklu
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın ilk yarısında nüfus bakımından daha kalabalık olduklar görülen (1526´da 36 hane, 9 mücened, 1536´da 34 hane, 12 mücened, 1550´de ise 41 hane ve 35 mücened) Kuzucaklu´nun 1630´da 19 hane vergi nüfusu ile 5.230 adet koyunları, 1642´de 16 nefer vergi nüfusu ile 1.128 adet koyunları, 1663´te de 9 nefer vergi nüfusu ile 536 adet koyunları bulunmaktaydı712. 1673 yılı tahririnde ise Kuzucaklu adlı cemaati Firuz Kethüda´ya tabi olan Boz Koyunlu´nun bir mahallesi olarak görmekteyiz.
-Kürdilü
Bayad taifesine mensup olan ve 16. yüzyılda da nüfus bakımından kalabalık oldukları görülen (1526´da 45 hane, 3 mücerred, 1536´da 46 hane, 19 mücerred, 1550´de ise 61 hane ve 35 mücerred) Kürdilü´nün 1630´da Hamiş adlı kethüdanın yönetiminde 59 nefer (38 evli ve 21 mücerred) vergi nüfusu ile 52.311 adet koyunları vardı. Ayrıca, bu cemaatin Hacı İbrahim, Yağmur ve Yevmü´l-Hayr adlarında 3 mahallesi olup, bunlardan ilkinin 47 hane vergi nüfusu ile 25.209 adet koyunları, ikincisinin 31 hane vergi nüfusu ile 10.669 adet koyunları, üçüncüsünün de 28 hane vergi nüfusu ile 9.540 adet koyunları bulunmaktaydı.
1642´de ise söz konusu cemaatin Mehmed Kethüda´nın yönetiminde 126 nefer vergi nüfusu ile 11.569 adet koyun ve 357 adet de develeri vardı. Ayrıca, bu cemaatten 1 bennak ve 1 mücerred vergi nüfusu da Kilis-oturağı´nın Ağca-Burc adlı köyünde yerleşmişti. Yine bu cemaat mensuplarından bazılarının da 17. yüzyılın ilk yarısında Yeni-il´de ve Karaman vilayetinde oldukları anlaşılmaktadır.
Kürdilü´nün 1663´te yukarıda bahsi geçen Mehmed Kethüda´nın yönetiminde 88 nefer vergi nüfusu ile 1.120 adet koyun ve 114 adet develeri, 1667´de yine aynı kethüdanın yönetiminde 68 hane vergi nüfusu ile 865 adet koyun ve 37 adet develeri, 1673´te ise Mehmed oğlu Ali Kethüda´nın yönetiminde 75 bennak vergi nüfusu ile 1.020 adet koyun ve 34 adet de develeri bulunmaktaydı.
-Mahmudlu
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılda nüfus bakımından daha kalabalık oldukları görülen Mahmudlu´nun 1550´de biri 43 hane, 27 mücerred, diğeri de 16 hane, 22 mücerred vergi nüfuslu iki şubesi bulunmaktaydı. Fakat, 17. yüzyıla gelindiğinde Haleb Türkmenleri arasındaki nüfusu bir hayli azalmış olduğu görülen Mahmudlu´nun 1630´da 6 hane vergi nüfusu ile 6.900 adet koyunları, 1642´de 2 nefer vergi nüfusu ile 370 adet koyunları, 1663´te de 3 nefer vergi nüfusu ile 400 adet koyun ve 8 adet develeri vardı.
-Mehnıad Hacdu/Mehmadlu
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın ilk yarısında Yalvaç´a tabi olduğu anlaşılan bu cemaatin 1630´da 22 hane vergi nüfusu ile 10.403 adet koyunları, 1642´de 22 nefer vergi nüfusu ile 2.562 adet koyunları, 1663´te de 18 nefer vergi nüfusu ile 3.385 adet koyun ve 9 adet develeri bulunmaktaydı. Ayrıca, Yeni-il´de perakende olmuş bazı Mehmadlu mensupları da 1644´te Ekince nahiyesinde bulunmaktaydı.
-Melek Hacüu/Meleklü Bayadı
Bayad taifesinden olan ve 16. yüzyılın başlarında nüfus bakımından daha kalabalık olduklan görülen Melek Hacılu´nun 1520´de 79 hane, 1 mücerred, 1536´da 62 hane, 16 mücerred, 1550´de de 23 hane, 10 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı. Ayrıca, 1550´de Meleklü adıyla kaydedilmiş bir şubesinin de 14 hane, 5 mücerred vergi nüfusu vardı.
17. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasındaki nüfusu sürekli olarak düşüş gösteren Melek Hacılu´nun 1630´da 9 hane vergi nüfusu ile 1.711 adet koyunları ve Tur Ali adlı kethüdaya tabi olan bir grubunun 24 nefer vergi nüfusu, 16 42´de ise 7 hane vergi nüfusu ile 2.510 adet koyun ve 14 adet de develeri vardı.
1663´te Haleb´de sakin oldukları anlaşılan Melek Hacılu mensupları bu zamanda 4 nefer vergi nüfusu ile 774 adet koyun ve 7 adet de deveye sahip idiler. Yine bu zamanda Melek Hacılu´nun 103 adet koyun ve 1 adet devesi olan başka bir mensubu daha bulunmaktaydı.
1667´de Melek Hacılu mensuplarından 5 bennak vergi nüfusu Haleb´in Teli Arran adlı mahallesinde sakin idiler. Yine bu zamanda Göçer Melek Hacılu´dan 427 adet koyunu olan 3 nefer vergi nüfusu Pehlivanlu´nun yanında bulunmaktaydı. Ayrıca, bunlardan 20 adet koyunu olan 3 nefer vergi nüfusu da yine Haleb´de bulunmaktaydı.
1673´te Haleb´de Teli Arran adlı mahallede sakin olan Melek Hacılu´nun 5 bennak vergi nüfusu bulunmaktaydı. Ayrıca, bu cemaatin "göçer" olan iki şubesi olup, bunlardan Haleb´de bulunan bir şubesinin 3 bennak vergi nüfusu ve 25 adet koyunları, Pehlivanlu´nun yanında bulunan diğer şubesinin de 3 bennak vergi nüfusu ile 427 adet koyunları vardı.
-Merzuman Bahadırlusu
16. yüzyılda Haleb Türkmenleri arasında kalabalık teşekküllerden biri olarak görülen Bahadırlu, 17. yüzyılda, Com, Kara Dağ ve Merzuman olmak üzere, yerleştiklere yere göre adlandırılmış üç büyük kola ayrılmıştı. Bu kollardan biri olan Merzuman Bahadırlusu´nun 1630´da Hasan Kethüda´nın yönetiminde 122 nefer (89 evli ve 33 mücerred) vergi nüfusu ile 384 adet koyunlan bulunmaktaydı ve bunların 4 nefer vergi nüfusu (2 hane ve 2 mücened) İki-Ahur adlı köyde yerleşmişlerdi. Aynca, aynı kethüdaya bağlı olan bir grup da Tanburalu adlı mahallede sakinlerdi ve bunların da 26 nefer (20 evli ve 6 mücened) vergi nüfusu ile 240 adet koyunları vardı.
-Naiblü
Beğdili taifesinden olan ve 16. yüzyılın ortalarında 8 nefer (4 hane ve 4 mücened) vergi nüfusu bulunan Naiblü´nün 1642´de de 2 nefer vergi nüfusu ile 580 adet koyunları vardı. Diğer Türkmen defterlerinde ise bunlardan bahsedilmemektedir.
-Oruçlu
16. yüzyıla ait bir Türkmen defterinde Beğliklü Avşarı taifesi içerisinde adına tesadüf ettiğimiz bu cemaatin 1536´da 52 hane ve 14 mücened vergi nüfusu bulunmaktaydı. 17. yüzyılda ise Haleb Türkmenleri arasında artık çok az nüfusa sahip oldukları görülen Oruçlu mensuplarından 1630´da 13 bennak , 1642´de de 4 bennak vergi nüfusu Ravendan nahiyesinin İki-Dam adlı köyünde sakin idiler.
-Otamışlu/Odamışlu
Beğdili taifesinden olan bu cemaatin 16. yüzyılın ortalarında 21 hane ve 15 mücened vergi nüfusu bulunmaktaydı. 1630´da 14 hane vergi nüfusu ile 10.672 adet koyuna sahip olan Otamışlu´nun, 1642´de ise 8 nefer vergi nüfusu ile 2.700 adet koyun ve 18 adet de develeri vardı. 1663´te Ali Kethüda´nın yönetiminde 14 nefer vergi nüfusu ile 1.168 adet koyun ve 6 adet develeri, 1667´de de Boynu Eğri adlı kethüdanın yönetiminde 61 nefer vergi nüfusu ile 1.511 adet koyun ve 20 adet develeri olan Otamışlu´nun, 1673´te ise Boynu Eğri oğlu Mustafa Kethüda´nın yönetiminde 22 hane vergi nüfusu ile 1.866 adet koyun ve 24 adet de develeri vardı.
-Peçenek
16. yüzyılda müstakil taifelerinden biri olan ve muhtelif şubelere ayrılmış olarak oldukça kalabalık bir nüfusa sahip bulunan750 Peçenek´in 17. yüzyılda da Haleb Türkmenleri arasında önemini koruduğu görülmektedir.
1630´da Gebe oğlu´na tabi olan bu cemaatin koyunları olmayıp 36 nefer vergi nüfusu vardı. Ayrıca, Berayirlü adlı mahallesinde de 26´sı bennak ve 19´u mücerred olmak üzere 45 nefer vergi nüfusu bulunmaktaydı.
1642´de Gebe oğlu Ali Bey´in yönetiminde büyük bir teşekkül olan Peçenek cemaati, bu zamanda ise 5 mahalleye ayrılmıştı. Bu mahallelerden Berayirlü´nün 28´i bennak ve 12´si de mücerred olmak üzere 46 nefer vergi nüfusu ile 313 adet koyunları, Merkezlü´nün 10´u bennak ve 3´ü mücerred olmak üzere 13 nefer vergi nüfusu, Hızır Hacılu´nun 21´i bennak ve 7´si mücerred olmak üzere 29 nefer vergi nüfusu ile 45 adet koyunları, Çamurlu´nun 7´si bennak ve 5´i de mücerred olmak üzere 13 nefer vergi nüfusu ile 55 adet koyunları, Mayirlu nün de bennak ve 2´si mücerred olmak üzere 15 nefer vergi nüfusu ile 80 adet koyunları bulunmaktaydı.
1663´te yine Gebe oğlu´nun yönetiminde olan Peçenek´in 75´i bennak ve 10´u da mücerred olmak üzere 85 nefer vergi nüfusu vardı. Aynca, bu zamanda 8 bennak vergi nüfusu olan bir başka Peçenek şubesinin varlığını da görmekteyiz.
1667´de bu defa Peçenek-i Gebe oğlu adıyla zikredilen bu cemaati önceden olduğu gibi yine 5 mahalleye ayrılmış olarak görmekteyiz. Bu mahallelerden Güzel Oğlu´nun 17 hane ve 6 mücened vergi nüfusu ile 81 adet koyunları, Çamurlunun 10 hane ve 6 mücened vergi nüfusu, Mayillü (=Mayirlü)´nün 8 hane ve 4 mücened vergi nüfusu ile 114 adet koyunlan, Haruniye´nın 15 hane ve 6 mücened vergi nüfusu, Yariklü´nün de 32 hane ve 12 mücened vergi nüfusu ile 197 adet koyun ve 32 adet develeri vardı.
1673´te Ümmet Kethüda´nın yönetiminde bulunan Peçenek cemaatinin bu zamanda da 5 mahallesi mevcut olup, bunlardan Hayra Peçenek´de 20 bennak, 3 mücened ve 96 koyun, Çamurlu´da 11 bennak, 6 mücened, Mayillü´de 9 bennak, 4 mücened ve 171 koyun, Harbi Peçeneği´nde 16 bennak, 6 mücened ve Bayırlu´da da 32 bennak, 13 mücened olmak üzere, toplam olarak 88 bennak, 1 imam ve 32 mücened yetişkin erkek nüfusu ile 533 adet koyunlan bulunmaktaydı.
-Pehlivanlu
17. yüzyılda Bayad taifesinin en büyük kolu olan Pehlivanlu, boybeyi çıkaran cemaatlerden biri olup, bunların 1630´da Ocak oğlu´nun yönetiminde 137 hane vergi nüfusu ile 200 binden fazla koyunları vardı. Fakat bunların, tahrir zamanında koyunlarını saydırmadıklarından bir önceki tahrir defteri dikkate alınarak koyun miktarı 2 bin olarak yazılmış ve ağnam resmi de 4 bin guruşa bağlanarak Sipahi Selim Bey´in üzerine kayd olunmuştur. Ayrıca, Kilis-oturağı´na tabi olan bir Pehlivanlu grubunun da bu zamanda 12 bennak ve 9 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı.
1642´de Bayezid Bey´in yönetiminde olan Pehlivanlu´nun bu zamanda da 135 hane vergi nüfusu ile 66.315 adet koyun ve 638 adet develeri vardı. Ayrıca, bu cemaat mensuplarının mezkur tarihte Yeni-il´de Mancılık nahiyesine bağlı Tutmuş yurdunu 1.500 akçe mukabilinde yayladıkları anlaşılmaktadır. Yine aynı tarihte Pehlivanlu mensubu olan 2 bennak vergi nüfusu da Kilis-oturağı´na tabi olarak A´zaz´ın Bikare adlı köyünde sakin idiler.
1663´te bu defa Beğzade Kethüda´nın yönetiminde olan Pehlivanlu mensuplarının 147 nefer vergi nüfusu ile 54.673 adet koyun ve 693 adet de develerinin olduğunu görmekteyiz. Ayrıca, bir başka Pehlivanlu grubunun da bu zamanda 12 nefer vergi nüfusu ile 504 adet koyun ve 12 adet de develeri vardı.
1667´de İsmail adlı kethüdanın yönetiminde bulunan Pehlivanlu bu zamanda birçok mahalleye ayrılmıştı. Bu mahallelerden Odamışlu´da 25 nefer, Kilimlü´de 14 nefer, Tevleklü´de 49 nefer, Abdülkadir Uşağı´nda 15 nefer, Köse Musli´de 13 nefer, Süleymanlu´da 13 nefer, Sarucalu´da 15 nefer, Çıplak´ta 5 nefer, Kethüdalu´da 42 nefer, Alabaşlu´da. 20 nefer, Ulunlu´da 32 nefer, Kuzu Güdenlü´de 53 nefer, Savriklü´de 28 nefer, Hamurlu´da 11 nefer, Sefrarlü´de 11 nefer, Yeterlü´de de 10 nefer vergi nüfusu bulunmaktaydı. Pehlivanlu cemaatinin bu zamanda sahip bulunduğu toplam hayvan miktarı ise 98.998 adet koyun ile 666 adet deveden ibaretti.
Pehlivanlu´yu 1673´te yine 16 mahalle olarak görmekteyiz ki, bunlardan Odamışlu´da 25 hane, Abdülkadir oğlunda 17 hane, Köse Musli´de 18 hane, Kilimlü´de 16 hane, Kethüdalu´da 37 hane, Bölük´te 52 hane, Ulunlu´da 32 hane, Sarucalu´da 17 hane, Alabaşlu da 20 hane, Savriklü´de 29 hane, Sefrarlü´de 14 hane, ATmm Güdenlü´de 62 hane, Hacı Süleymanlu da 13 hane, Yeterlide 15 hane, Hamurlu da 25 hane, Çıplak´da 6 hane vergi nüfusu bulunmaktaydı. Pehlivanlu´nun bu zamanda sahip olduğu toplam hayvan miktarı ise 84.425 adet koyun ile 377 adet deveden ibaretti.
Öte yandan, Pehlivanlu mensuplarından toplam olarak 300 nefer Pehlivan oğlu İsmail Bey, Pehlivan oğlu Hacı Musa Bey, Pehlivan oğlu Battal Bey, Hasan Bey oğlu Mehmed Bey, Ali Bey oğlu Mirza Bey, Pehlivan oğlu Hacı Abbas Bey oğlu, Kuzu Güdenli Kethüda, Hatal Boyadı Kethüdası, Pir oğlu Assaf Bey ve Tatar İlyaslu kethüdası Bilas adlı bey ve kethüdaların yönetiminde 1690´da Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefere de çağrılmışlardı.
- Pürnek/Pornek
16. yüzyılın başlarında kalabalık bir nüfusa sahip bulunan Pürnek´in 1526´da Dede Kethüda´nın yönetiminde 104 hane ve 15 mücerred, 1536´da da Dede ve İbrahim b. Şavi ile Emenlek ve Durmuş adlı kethüdaların yönetiminde olmak üzere 3 şubesi ve toplam olarak 111 hane ve 25 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı. Ancak, 1550 yılına gelindiğinde Haleb Türkmenleri arasındaki Pümek mevcudiyetinde büyük bir düşüş meydana gelmiştir. Zira, bu zamanda Pürnek´in vergi nüfusu sadece 6 hane ve 6 mücerredden ibaretti. Dolayısıyla, bunların başka bir yere göçettikleri sonucu ortaya çıkmaktadır. Nitekim, 17. yüzyılın ilk yarısında da Haleb Türkmenleri arasındaki Pürnek nüfusu 16. yüzyılın ikinci yansından pek farklı değildi. Bunlann 1630´da 9 hane vergi nüfusu ile 4.800 adet koyunları mevcut iken, 1642´de sadece 2 hane vergi nüfusu ile 1.595 adet koyun ve 72 adet de develeri kalmıştı. Fakat, 1642´de Yeni-il´de Pürnek´e mensup bazı kalabalık gruplar olduğu gibi, Bozuluş Türkmenleri arasında da Pürnek mensupları bulunmaktaydı. Bozulus´a mensup olanların bir bölümü Diyarbakır ve Urfa taraflarında yerleşik hayata geçerken, bir bölümü de Bozulus´un Orta Anadolu´ya yaptığı muhacerete katılmışlar, aşiretlerinin dağılmasından sonra da Haleb ve Yeni-İl Türkmenlerine dahil olmuşlardır.
-Receb Afşarı
1663´te 65 nefer vergi nüfusu ile 3.770 adet koyun ve 38 adet de develeri bulunmaktaydı. Diğer Türkmen defterlerinde ise bu cemaatten bahsedilmemektedir. Fakat, Receblü Afşarı´nın daha sonra Avşarlar içerisinde büyük bir nüfuz ve kudrete sahip oldukları anlaşılmaktadır. Zira, Avşarlar 1687´de Avusturya üzerine yapılan sefere Receboğulları´nın reisliğinde katıldıkları gibi, 1690´da yapılacak olan sefere de yine onların maiyetinde çağrılmışlardı.
-Rum-kal´a (Runıkale) Çepnisi
Müstakil cemaatlerden olan Çepniler 17. yüzyılda Rum-kal´a Çepnisi, Başım Kızdı Çepnisi ve Çepni olmak üzere 3 ana kola ayrılmıştı ve Rum-kal´a Çepnisi116 Haleb Türkmenleri arasında yaşayan Çepniler´in en büyük kolunu teşkil ediyordu. Bunlar, 16. yüzyılda da Çepniler içerisine en kalabalık grup olup, 1526´da 53 nefer, 1536´da 76 hane, 20 mücerred, 1550´de de 161 hane, 40 mücerred vergi nüfusuna sahip idiler.
17. yüzyılda Rum-kal´a Çepnisi kendi içinde mahallelere yani şube ya da obalara ayrılmıştı. Buna göre, 1630´da 9 mahallesi olup, bunlardan Karalu´nun 35 nefer (35 evli ve 2 mücerred), Hacı Hasanlu´nun 15 nefer (11 evli ve 4 mücerred), Sarılu´nun 29 nefer (20 evli ve 9 mücerred), Karacalu´nun 30 nefer (23 evli ve 7 mücerred), Şabanlunun 55 nefer (31 evli ve 14 mücerred), İskender Fakih oğulları1 nın 40 nefer (28 evli ve 12 mücerred), Fakihler´in 76 nefer (47 evli ve 29 mücerred), Kara Mehmedlü´nün 75 nefer (40 evli ve 35 mücerred) ve Köseler´in de 123 nefer (62 evli ve 61 mücerred) vergi nüfusu bulunmaktaydı. Bu zamanda Rum-kal´a Çepnisi mensuplarının sahip oldukları toplam hayvan miktarı ise 5.544 adet koyundan ibaretti.
1642´de yine muhtelif mahallelere ayrılmış olan Rum-kal´a-Çepnisi´nin, Çiftelü adlı mahallesinde 29 bennak ve 22 mücerred, Korkmazlu adlı mahallesinde 36 bennak ve 17 mücerred, Sarılı adlı mahallesinde 17 bennak ve 2 mücerred vergi nüfusu ile sadece bir şahsa ait olan 226 adet koyun, Karalu adlı mahallesinde 13 bennak, 6 mücerred, Köselü adlı mahallesinde 48 bennak ve 18 mücerred, Şa´banlu ile İskenderlü adlı mahallelerinde de 48 bennak ve 13 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı. Ayrıca, bu cemaatten perakende olmuş olanların yer aldığı bir mahalesinin de 26 nefer vergi nüfusu ile 1.160 adet koyunları vardı. Öte yandan, Rum-kal´a Çepnisi´nden evli olan bir şahsın da bu zamanda Şam vilayetinde olduğu anlaşılmaktadır.
1663´te Köselü adı ile de anılan ve Budak Kethüda´ya tabi olan Rum-kal´a Çepnisi´nin 56´sı bennak ve 8´i de mücerred olmak üzere 64 nefer vergi nüfusu bulunmaktaydı. Ayrıca, Rum-kal´a-Çepnisi´nin yine muhtelif mahalleleri de vardı ki, bunlardan Çiftelü´nün 34´ü evli ve 7´si mücened olmak üzere 41 nefer, Şa´banlu´nun 16´sı evli ve 2´si mücened olmak üzere 18 nefer, Karalu´nun 10´u evli, l´i mücerred olmak üzere 11 nefer, Sarılu´nun 12´si evli ve 2´si mücerred olmak üzere 14 nefer, Korkmazlu´nun da 11 evli vergi nüfusu bulunmaktaydı. Yine bu zamanda 62´si evli olmak üzere 63 nefer vergi nüfuslu ve perakende oldukları anlaşılan başka Çepni mensupları da vardı ki, bunlardan sadece birinin 1.500 adet koyunu bulunmaktaydı.
1667´de Sami Kethüda´nın yönetiminde bulunan Rum-kal´a Çepnisi´nin yine 5 mahallesi olup, bunlardan Köseler ´de 35 evli ve 7 mücerred, Çiftelü´de 19 evli ve 4 mücerred, Karalar´da 3 evli, Korkmazlu´da 2 evli ve Siverek´de sakin olan diğer Çiftelü adlı mahallesinde de 7 evli ve 1 mücerred vergi nüfusu bulunmaktaydı. Ayrıca, 47 evli ve 2 mücerred vergi nüfusu ile 413 adet koyun ve 2 adet de deveye sahip bulunan bu cemaatin bazı mensupları da perakende olmuşlardı. Dolayısıyla, bu zamanda 114 evli ve 13 mücerred vergi nüfusuna sahip bulunan Rum-kal´a Çepnisi´nin toplam olarak 2.013 adet koyun ve 2 adet de develeri vardı.
1673´te ise Rum-kal´a Çepnisi´nin toplam olarak 145 bennak, 1 imam ve 20 mücerred vergi nüfusu ile 1.900 adet koyun ve 2 adet de develerinin olduğu görülmektedir.
Öte yandan, Çepni Türkmeni´nin "oturak" olanlarından toplam olarak 20 nefer, diğer Haleb ve Yeni-il Türkmeni şubeleriyle birlikte, Gözübüyük oğlu, Ali Paşa oğlu, Sami Kethüda ve Döğer oğlu adlı şahısların yönetiminde 1690´da Avusturya üzerine düzenlenecek olan bir sefere de çağrılmışlardır784.
-Salavatlu
16. yüzyılın ikinci yarısında Bayad taifesi içerisinde önemli obalardan bir olan Salavatlu, 1570´de Kıllu Bey´in yönetiminde bulunuyordu. Fakat, 1526´da 22 hane, 4 mücerred, 1536´da ise 24 hane, 5 mücerred vergi nüfuslu olmaları, bunların Bayadlar içerisinde nüfus bakımından pek de kalabalık olmadıklarını göstermektedir.
17. yüzyılda artık Şam vilayetinde oldukları anlaşılan Salavatlu´nun 1642´de 5 nefer vergi nüfusu ile 549 adet koyunları, 1663´te Süleyman Kethüda´nın yönetiminde 8 nefer vergi nüfusu ile 3.200 adet koyunları, 1667´de de yine Süleyman adlı kethüdanın yönetiminde 10 nefer vergi nüfusu ile 1.345 adet koyun ve 10 adet de develeri vardı. 1673´te ise muhtemelen yeniden sayımı yapılamadığı için vergi nüfusu ile sahip oldukları hayvan miktarı bir önceki tahrire göre aynen yazılmıştır.
17. Yüzyılda Haleb Türkmenlerinin İskanı
D. HALEB TÜRKMENLERİNİN İSKANI
Osmanlılar, fedhedilen Hıristiyan memleketlerine Anadolu´daki Müslüman Türk nüfusunu iskan ederek o yerlerin Türkleştirilmesini ve İslamlaştırılmasını bir devlet politikası haline getirmişlerdi. ilk devirlerinde, batıya doğru gelişen fetihlerde boş ve ıssız yerlerin imar ve iskanı şeklinde tezahür eden yerleşmelerde dervişler ve onların faaliyet merkezleri olan zaviyeler önemli roller üstlenmişlerdi.
Osmanlı Devleti´nde sistemli olarak yapılan yerleştirme usullerinden biri de sürgün idi. Devlet, lüzum gördüğü zamanlarda halk üzerine bazı vergiler koyduğu gibi, yine lüzum hasıl oldukça icap eden yerlere gidip yerleşmek yani sürgün gitmek mükellefiyetini de emrediyordu. Bu durumda sürgüne karar verilen her kasaba ve köy her on haneden bir veya iki hane olmak üzere sürgün çıkarmak mecburiyetinde kalırdı.
Derbendler de devletin kullandığı iskan ve yerleştirme usullerinden birini teşkil ediyordu. Bu vasıta ile başıboş veya yurtsuz kimseler toprak sahibi yapılıyor, boş araziler de ziraate açılıyordu. Derbend mahallerine yerleştirilen insanlar kendi mıntıkalarında askeri ve ticari bakımlardan önem taşıyan yolların ve geçitlerin güvenliğini sağlamakla mükellef idiler.
17. yüzyıldan itibaren konar-göçer aşiretlerin sistemli olarak iskana tabi tutulmaları da devletin takip ettiği iskan politikalarından birini teşkil etmiştir. Konar-göçerlerin yaylak ve kışlaklarına gidip gelirlerken yerleşik halkın ekinlerine zarar vermeleri iç karışıklıkların çıkmasına sebep olduğu gibi, bunlar, devlet idaresinin zayıflamasından istifade ederek şekavet hareketlerinde de bulunuyorlardı.
Konar-göçerlerin genellikle başıboş hareketleri devletin bu zümreleri iskan ederek kontrol altında tutma zaruretini ortaya çıkarmıştır. Bunun bir sonucu olarak 17. yüzyılın sonlarına doğru Haleb Türkmenlerinden de 49 cemaat muhtelif bölgelere iskan edilmiştir. İskana tabi olan Haleb Türkmen cemaatlerinin vergi nüfusu 2.515 evli kimseden ibaret olup, bu miktar Haleb Türkmenlerinin % 49´undan biraz fazlasını teşkil etmekteydi.
17. yüzyılın sonlarına doğru iskana tabi tutulan cemaatler, 1673 tarihli Haleb Türkmenleri Tahrir Defterinde, adlarının hemen üstünde ve kırmızı mürekkeple iskan edildiklerine dair not düşülmek suretiyle, tek tek işaret olunmuşlardır.
Burada iskan edildikleri işaret olunan Haleb Türkmen cemaatleri şunlardır:
Hamza Kethüda´ya tabi olan Kıcılu (veya Kacilu) ve torunları, Durdu Kethüda´ya tabi olan Köse oğlu Şarklusu, Hamidi Kethüda´ya tabi olan Kara Afşar, Mustafa Kethüda´ya tabi olan Hama Döğer-oğlanı, Derviş Kethüda´ya tabi olan Hama Döğeri, Çerkeşoğlanı adıyla da bilinen Bozlu Halil Kethüda´ya tabi olan Bozlu1, Ebu Derda´ya tabi olan Bozlu, Mehmed Kethüda´ya tabi olan Kınık-ı Assaf, Derviş Kethüda´ya tabi olan İnallu Süleyman Kethüda´ya tabi olan Dündarlu Eymiri, Abdullah Kethüda´ya tabi olan Şam Beğmişlüm, Ganim Kethüda´ya tabi olan Beğmişlü , Kasım Kethüda´ya tabi olan Dimleklü , Dimleklü Hacdar, Pir Budak oğlu´na tabi olan Dimleklü, Dimleklü´ye tabi olan Gayırgın, Uğurlu Şeyh oğulları adıyla da bilinen Şeyhlu, Hamiş Şeyh adıyla da bilinen Şeyhler Musa Şeyh oğulları, Mirza´ya tabi olan Döğer, Döğer-i Seyf, Muharrem Kethüda´ya tabi olan Kara Tohtemürlü ve Köse Kethüda´ya tabi olan diğer şubesi, Halil Kethüda´ya tabi olan Kızıl Ali Tohtemürlüsü, Murad Kethüda´ya tabi olan Dokuzçün Harbendelüsü, Güneş, Abalu Meş´al oğulları, İdris Kethüda´ya tabi olan Abalu, Eymir-i Sincarlum, Eymir-i Çarık, Eymir-i Yosun, Eymir-i Karagöz, Rüstem Kethüda´ya tabi olan Bayındır, Hacı Ahmed Kethüda´ya tabi olan Bayındır, Ahmed Kethüda´ya tabi olan Seçen ve Emir-i Hacc´a tabi olan diğer şubesi, Kızıl İdris oğlu Musa´ya tabi olan Kara Şeyhlü Çeneın, Taşkın oğulları´na tabi olan Kara Şeyhlü Humdanlu, el-´is´e tabi olan Kara Şeyhlü Yadigarla, İsmail Kethüda´ya tabi olan Kara Şeyhlü Yadigarlu ve ağilü adlı mahallesi, Kurd´a tabi olan Kara Şeyhlü Durabeğlü, Hüseyin Kethüda´ya tabi olan Kadirlü, Boz Koyunlu, Balabanlu, Firuz Kethüda´ya tabi olan Boz Koyunlu ve torunları, Veli Kethüda´ya tabi olan Kıyas, Beğdili taifesinden olan Arablu Musa ve Arablu İbrahim, Ahmed Kethüda´ya tabi olan Arilü.
1691´de iskanına karar verilen Haleb Türkmenlerinden Hamza Kethüda´ya tabi olan Kıcılu ve torunları, Durdu Kethüda´ya tabi olan Köseoğlu Şarklı, Hamidi Kethüda´ya tabi olan Kara Afşar, Mustafa Kethüda´ya tabi olan Hama Döğer oğlanı, Muhammed Kethüda´ya tabi olan Kınık, Çerkeş oğulları adıyla da bilinen Bozlu, Derviş Kethüda´ya tabi olan İnallu, Süleyman Kethüda´ya tabi olan Dündarlu Eymiri, Abdullah Ağa´ya tabi olan Şam Beğmişlü, Derviş Kethüda´ya tabi olan Hama Döğeri, Muharrem Kethüda´ya tabi olan Kara Tohtemürlü ve Köse Kethüda´ya tabi olan bir mahallesi ile Erdoğdu adlı bir başka şubesi, Murad Kethüda´ya tabi Dokuzçün Harbendelüsü, Meş´al Kethüda´ya tabi olan Abalu, İdris Kethüda´ya tabi olan Abalu ve Antep´te bulunan bir mahallesi ile Beşir oğulları adını taşıyan diğer bir mahallesi, Eymir-i Sincarlu, Eymir-i Çarık, Eymir-i Yosun, İbrahim Kethüda´ya tabi Eymir-i Karagöz, Eymir-i Affan Kethüda, Halil Kethüda´ya tabi Bozlu, Ebu Derda´ya tabi olan Bozlu ve Halil Kethüda´ya tabi Kızıl Ali Tohtemürlüsü olmak üzere toplam 26 cemaat ve tabileri Trablusşam eyaletinin Hama ve Humus sancaklarındaki harap ve boş olan köy ve mezraalara yerleştirilecek, bunların iskanı hususunda ise ber vechi arpalık Hama sancağına mutasarnf olan Ahmed sorumlu olacaktı. Ayrıca, Şam beylerbeyi ile Haleb mütesellimi de ona bu hususta yardım edecekti.
Rakka eyaletine yerleştirilen Türkmenler ise Kara Şeyhlü Çene, Kara Şeyhlü Humdanlu, Kara Şeyhlü Yadigar, Kara-Şeyhlü´ye tabi olan ağilü, Kara Şeyhlü Durabeğlü, Dimleklü, Dimleklü Hacılar, Dimleklü´ye tabi olan Gayırgın, Pir Budak oğlu´na tabi olan Dimleklü, Beğdili´ye tabi olan Şeyhlü, Beğmişlü, Beğmişlü´ye tabi olan Arablu Musa, ve Arablu İbrahim, Boz Koyunlu ve ona tabi olan mahalleler, Balabanlu, Firuz Kethüda´ya tabi olan Boz Koyunlu, Rüstem Kethüda´ya tabi olan Bayındır, Ramazan Kethüda´ya tabi olan Bayındır, Kadirlü, Pir Ahmed´e tabi olan Seçen, Emir-i Hacc´a tabi olan Seçen, Kıyas, arilü, Döğer, Döğer-i Seyf ve Şeyhlü isimlerini havi olan ve toplamı otuzu bulan cemaatler ki, bunlann vergi nüfusu 2.400 aileden ibaretti. Fakat, Rakka´ya iskanı emridilen Türkmen ve Ekrad cemaatleri iskanları için tayin edilen mahallere gitmekte direndikleri için Diyarbekir valisi Vezir Ali Paşa bunların yerlerine gitmelerini teminle görevlendirilmişti. Zira, bu alana yerleştirilmek istenen aşiretler sebep oldukları eşkıyalık hadiseleriyle de devleti bir hayli meşgul etmişlerdir.
Osmanlı Hükümeti her ne kadar başlangıçta iskana direnen aşiretlere taviz vermek istememiş ise de zamanla bu katı politikasını terk ederek bazı aşiretlere tavizler vermeye başlamıştır. Nitekim, daha önce Rakka´ya iskanı kararlaştırılan Afşar cemaati mensupları, devlete yaptıkları hizmetler de dikkate alınarak, bu iskandan affedilmiş ve Antep ile Maraş taraflarına yerleşmelerine izin verilmiştir.
İskan kayıtlarından anlaşıldığına göre, Humus sancağı içindeki köylere yerleştirilen Türkmenlerin mevcudu 1.066 aileden ibaretti ve bunlara 570 çift toprak dağıtılmıştı. Her bir aileyi ortalama olarak 7 kişi kabul ettiğimizde Humus sancağındaki 36 köy ve 17 mezraaya toplam olarak 7.462 kişinin yerleştirildiği sonucu ortaya çıkar. Büyük çoğunluğu Barin nahiyesi köylerine yerleştirilmiş olan Hama´daki Türkmenlerin sayısı da 1.532 aileden ibaretti ve bunlara da 672 çift kadar arazi tahsis edilmişti. 24 köy ile 14 mezraaya yerleştirilmiş olan Hama´daki Türkmenlerin tahmini nüfusu ise 10.724 kişiden ibaretti.
Bu yerleştirme esnasında, bir köye bir oymak halkının hepsi değil, birkaç oymağa mensup muayyen kimseler yerleştirilmek suretiyle onların birliklerinin parçalanmasına da dikkat edilirdi. Mesela, Abalu cemaatinin bir kısmı Humus´ta yerleştirildiği halde diğer kısmı da Hama´ya yerleştirilmişti. Fakat, Arap aşiretlerinin baskısı sebebiyle muhtelif zamanlarda bu sancaklara yerleştirilmiş olan cemaatlerden bazısı etrafa dağılarak Haleb, Şam ve Trablusşam memleketlerinde yerleşmeye başladılar. Yerlerinin boş kalması oraları eşkıya yuvası haline getirerek emniyeti ortadan kaldırdığı için, 27 Eylül 1720´de bulundukları yerlerden iskan mahallerine nakledilmeleri için şiddetli emirler gönderilmiştir.
Türkmenlerin iskanı meselesi oldukça zor ve ağır bir iş olduğundan bu konuda aşiret beylerinden de istifade edilmeye çalışılmıştır. Mesela, Haleb ve Yeni-il Türkmenleri içerisinde oldukça saygın bir yere sahip olan Boz Koyunlu boybeylerinden Firuz Bey oğlu Şahin Bey Rakka´ya iskanı kararlaştırılanlar için 1693´te "iskan başı" olarak tayin edilmişti. İskan başından başka, iskan işiyle memur olan başka görevliler de olup, bunlar; iskan katibi, iskan mübaşiri, çöl beyliği, mimar, iskan beyleri ve kethüdaları, vali veya sancakbeyi ile kadı veya naip idi.
Öte yandan, Üsküdar´daki Atik Valide Sultan Evkafı"na tabi olan Yeni-il Türkmenlerinden de bazı cemaatler Hama, Humus ve Rakka havalilerine muaf ve müsellem olarak iskan edildikleri için, Valide Sultan Evkafı bundan büyük zarar görmüş; bu zararın telafisi için de 18 Ramazan 1104 (23 Mayıs 1693) tarihinde Haleb Türkmenlerinden henüz iskan edilmemiş olan ve Havass-ı hümayuna tabi bulunan Han Abdal yönetimindeki Göçer ve Oturak Kızık, Dağ Bahadırlusu, Rum-kal´a Çepnisi, Com Bahadırlusu, Şeyhlü, Bozbaş Harbendelüsü, Kız Kapanlu, Göçer ve Oturak Karkın, Kürdilü, Ağcalu Afşarı, Kara Beğliklü, Hak Abdal Uşağı, Gebe oğlu´na tabi olan Peçenek ve Meleklü Boyadı adlı cemaatler ile sair bazı cemaat reayası 1104 senesi Martı ibtidasından başlanmak üzere üç sene boyunca Yeni-il Türkmenlerine dahil edilmişlerdir.
17. Yüzyılda Haleb´in Nüfus´u
NÜFUS
Osmanlı Devleti´nde şehir, kasaba ve köylerde oturan vergi nüfusu 17. yüzyıldan önceki dönemlerde Tahrir Defterlerine, bu yüzyıldan itibaren ise Avarız-hane Defterleri ile Cizye Defterlerine kaydedilmiştir. Fakat, 17. yüzyılın ilk yarısında bazı eyalet ve sancakların nadiren de olsa klasik usûlle tahrir edildiği de görülmektedir.
Haleb eyaletinde avarız-hanelerini tespit etmek maksadıyla muhtelif dönemlerde tahrirler yapılmıştır. Bunlar içerisinde en mühim olanı 1678 tarihli avarız-hane defteridir. Bu defterde, Haleb ve Antakya şehirlerinde oturan ve vergi mükellefi olan reaya ile devlet hizmetinde bulunan yeniçeri, sipahi ve cebeci gibi askeriler, imam, hatip ve müezzin gibi dini hizmetlerde bulunanlar, seyyidler, vakıf görevlileri, kadı, muhzır ve tercüman gibi mahkeme görevlileri, kısacası bir İslam şehrinde yer alan ve mülk (ev, kaysariye ve havş) sahibi olan bütün sosyal sınıflar fert fert kaydedilmiştir. Aynı defterde, kasaba ve köylerde oturan reaya ve muhtelif vazife sahipleri de "nefer" olarak gösterilmiştir.
Haleb eyaletinin nüfusu konusunda bir başka önemli kaynağımız da 1616 tarihli avarız-hane defteridir. Bu defterde ise Haleb şehrinin mahallelerinde oturan reaya nüfusu verilmiş, fakat, avarız vergisinden muaf olan seyyid ve askerilerin mühim bir bölümünden (yeniçeri, cebeci, kale erleri, zaim ve timar erbabı olanlar) bahsedilmemiştir.
Bilindiği gibi, mufassal avarız-hane defterleri nüfus ve iskan tarihi açısından oldukça önemli kaynaklardır3. Bunlar, nüfus hakkındaki verileri içermesi bakımından klasik dönemin Tahrir Defterlerine benzemektedir. Ancak, klasik dönemin tahrir defterlerinde olduğu gibi, avarız-hane defterlerinde de bir hanede kaç kişinin bulunduğu ve hanedeki fertlerin isimleri tek tek ifade edilmediğinden bu defterlerdeki verileri olduğu gibi kullanarak bir yerin gerçek nüfusunu tespit etmek mümkün değildir4. Fakat, gerçek nüfusu bulmak için bugün bazı metodlar uygulanmakta ve hane sayısı (ev veya nefer sayısı) muayyen bir katsayı ile çarpılmaktadır. Bu konuda Ö. Lütfı Barkan´ın "hane" karşılığı olarak kabul ettiği "5" katsayısı pek çok araştırıcı tarafından benimsenmiş görünmektedir. Ancak, bu katsayıyı az bularak "7" katsayısını kullananlar olduğu gibi, daha az olması gerektiğini savunan bilim adamları da vardır5.
Haleb´in 16. ve 17. yüzyıllardaki nüfusunu inceleyen Andre Raymond, Haleb vak´anüvislerinden Gazzi´nin verdiği rakamlara dayanarak, Haleb şehrinde bir hanede ortalama olarak "8" kişinin olduğunu varsaymıştır. Abraham Marcus´un 18. yüzyıl Haleb sicillerine dayalı olarak yaptığı çalışmasında ise Haleb şehrinde hane başına ortalama olarak 4.8 çocuk düşmektedir. Dolayısıyla, Marcus´un tespitinden hareketle, biz de bir haneyi yani aileyi, anne, baba ve 5 çocuk olmak üzere, ortalama olarak 7 kişi kabul ederek, Haleb eyaletinin şehir ve kır nüfusu hakkında bazı tahminlerde bulunabiliriz.
A. ŞEHİR NÜFUSU
17. yüzyılda Haleb eyaletinde iki büyük şehir yer alıyordu. Bunlardan biri eyaletin yönetim merkezi olan Haleb şehri, diğeri de Ortaçağlardan beri önemli bir merkez olma vasfını muhafaza eden Antakya idi. Aşağıda, bu şehirlerin 1616 ve 1678 tarihlerindeki toplam yetişkin erkek nüfusu ile bu nüfusun hangi sosyal sınıflardan meydana geldiğini ayrı başlıklar altında inceleyeceğiz. Ayrıca, Haleb ve Antakya şehirlerinin 17. yüzyılın muhtelif dönemlerindeki tahmini nüfusu hakkında da değerlendirmeler yapacağız.
1. Haleb Şehrinin Nüfusu
Haleb eyaletinin yönetim merkezi olan Haleb şehri, iktisadi ve askeri öneminden dolayı 17. yüzyılda Doğu Akdeniz havzasının en büyük ve en kalabalık şehirlerinden biri idi.
Şehir nüfusunun asıl önemli kısmını sınai ve ticari faaliyetlerle meşgul olan halk meydana getiriyordu. Fakat, büyük bir şehir olmasının yanı sıra, bir yönetim merkezi olması ve şehirde çok sayıda dini ve sosyal müesseselerin yer alması, nüfusun çok çeşitli sosyal gruplardan meydana gelmesini de sağlamıştır.
Haleb şehrinde 1616 yılında toplam olarak 5.903 hane bulunmakta olup, bunun 116 hanesi Yahudi, 173 hanesi de Hıristiyan idi. 1678´de ise Haleb şehrinde yer alan ev ve kaysariyelerin hangi sosyal sınıflara ait olduğu aşağıdaki Tablo-17´de ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere, 1678 yılında Haleb şehrinde toplam olarak 11.495 ev (beyt) ve kaysariye9 bulunmaktaydı.
1678´de Haleb´deki evlerin asıl önemli bölümünü reaya yani herhangi bir devlet işinde ya da vakıf müessesesinde çalışmayan, geçimini ticari ve sınai faaliyetlerden sağlayan halkın evleri meydana getiriyordu. Bu evlerin sayısı 8.964 olup, toplam ev sayısına oranı % 78 idi. Yine, bu sınıfa mensup olup fakir olan (toplam 137 ev) veya çeşitli sebeplerden dolayı vergiden muaf olanlar (toplam 191 ev) ile oturulamayacak durumda olan (harap) evlerin sayısı (toplam 957 ev) da bir hayli fazlaydı. Aynca, Haleb´de 269 seyyid evi, 361 vakıf evi, 78 imam, müezzin ve hatip evleri ile 2 tekyenişin evi de bulunmaktaydı.
Diğer taraftan, Haleb şehrinde mülkiyeti devlet memurları ile askerlere ait olan evlerin sayısı da bir hayli fazlaydı. 1678´de sadece Haleb Kalesi´nde 165 müstahfız görev yapmaktaydı. Bundan başka, şehirde toplam sayısı 81 olan yeniçeri, sipahi ve cebeciler ile 25 zeamet ve timar erbabı ve 32 de gönüllü ve çavuşlara ait evler yer almaktaydı.
Tablo-17 Haleb Şehrinde Ev ve Kaysariyeler (1678)
Sosyal Sınıflar | Ev Sayısı |
Kale erleri (Müstahfizan) | 165 |
Reaya | 8.964 |
Seyyid | 269 |
Askeri görevliler | 81 |
Gönüllüler, çavuşlar ve divan mensupları | 32 |
Zaim ve timar erbabı olanlar | 25 |
İmam, müezzin, hatip, meşayih, kadı vb. | 78 |
Fakir | 137 |
Vakıf mensupları | 361 |
Paşa konaklan | 35 |
Paşa sarayı, miri kaysariyeler ve mahkeme- | 3 |
görevlileri | |
Mu´af olanlar | 191 |
Tekye-nişinler | 2 |
Tercümanlar | 3 |
Harap evler | 957 |
Toplam | 11.303 |
Mülk kaysariyeler | 149 |
Vakıf kaysariyeler | 43 |
Genel Toplam | 11.495 |
Tablo-18 Nüfusun Mahallelere Dağılımı
Mahalleler | Sokakları | 1616 | 1678 |
Nefer | Ev | ||
´Anter | 43 | 71 | |
´Akabe | 67 | 178 | |
Akyol | 93 | 233 | |
Altun-Boğa | 145 | 128 | |
Dehdile | 37 | ||
Bostan | 75 | ||
Bab-ı Kinnesrin | 77 | 154 | |
Bahsita maa Yahudiyan | 203 | 315 | |
eş-Şeyh | 34 | ||
Bendere maa Yahudiyan | 71 | 109 | |
Beyyada | 119 | 145 | |
´Aynani | 16 | ||
Ferid Oğlu | 11 | ||
Hoca Sa´dullah | 48 | ||
Cami´ü´l-´Ubeys | 57 | 159 | |
Cellûmü´l-Kübra | 185 | 384 | |
Cellûmü´s-Suğra | 79 | 151 | |
Cisr-i Zelahif | 47 | 95 | |
Cübb-i Esedullah | 108 | 213 | |
Cübeyle | 151 | 267 | |
Cüdeyde-i Nasara | 89 | 177 | |
Çukur Kastel | 33 | 64 | |
Çukurcuk | 31 | 38 | |
Dahil-i Babü´n-Nasr | 50 | 70 | |
Dahil-i Babü´n-Neyreb | 103 | 246 | |
Debbağatü´l-´Atik | 53 | 106 | |
Dellalin | 89 | 114 | |
Dudular | 131 | 156 | |
Ebrac | 41 | 76 | |
Ekrad-ı Balat | 51 | 111 | |
Elmacı | 51 | 117 | |
Ferafıre | 48 | 147 | |
Ferrayin | 65 | 110 | |
Göllücek | 68 | 97 | |
Haccac nam-ı diğer Cübb-i Karaman | 60 | 110 |
1616 | 1678 | ||
Mahalleler | Sokakları | Nefer | Ev |
Hamza Bey | 144 | ||
Handek-i Balûc maa Hindiyan | 23 | ||
Hanii´s-Sebil | 21 | 47 | |
Harab Han | 32 | 70 | |
Haric-i Babıi´l-Cinan | |||
´Abire | 122 | 206 | |
Şüca´ | 61 | 95 | |
Haric-i Babü´n-Nasr | |||
´Atvi-i Kebir nam-ı diğer | 33 | 52 | |
el-Müballat | |||
´Atvi-i Sağir | 12 | 20 | |
Abdülhayy | 33 | 54 | |
Abdürrahim | 37 | 79 | |
Bali | 25 | 33 | |
Besatin | 39 | 77 | |
Ekrad | 57 | 124 | |
Erba´in | 50 | 100 | |
Gattas | 13 | 18 | |
Hezzaze | 44 | 102 | |
Ibn Menfûş | 17 | 37 | |
Ka´ka | 29 | 50 | |
Kavvas | 10 | 43 | |
Kir | 10 | 15 | |
Muğarbiliyye | 16 | 44 | |
Şabûra | 6 | 11 | |
Şimali | 20 | 36 | |
Tubeyle | 9 | 47 | |
Tûma Abdülaziz | 14 | 20 | |
Tûma Beşara | 24 | 44 | |
Tûma Hedaya | 12 | 23 | |
Zahre | 14 | 37 | |
Havarina nam-ı diğer Dahil-i | 85 | 160 | |
Babü´l-Makam | |||
Ibn-i Mar´aşi | 22 | 51 | |
Ibn-i Nuseyr | 31 | 61 | |
Ibn-i Ya´kûb | 75 | 129 |
1616 | 1678 | ||
Mahalleler | Sokakları | Nefer | Ev |
Kadı´asker | 41 | 61 | |
Kal´atü´ş-Şerif | 102 | 222 | |
Karlık | 96 | 155 | |
Kasila | 128 | 292 | |
Kastel-i Maverdi | 25 | 56 | |
Kavansa | 91 | 139 | |
Kellase | 135 | 268 | |
Makam | 39 | ||
Me´adi | 24 | 109 | |
Megayir | 40 | 97 | |
Menendi nam-ı diğer Kozanlı | 51 | 86 | |
Meşarika | 47 | 74 | |
Meşatiye | 43 | 53 | |
Meydancık | 50 | 74 | |
Muhammed Bey | 185 | 224 | |
Kattan | 55 | ||
Musabin | 55 | 107 | |
Nefs-i Enderûn-ı Kal´a | 165 | ||
Nefs-i Yahudiyan | 73 | 93 | |
Nûhiyye | 45 | 83 | |
Küçük Kellase | 21 | ||
Oğul Bey | 59 | 97 | |
´Atruş | 5 | 6 | |
Saçlı Han-ı Fevkani | 98 | 126 | |
Saçlı Han-ı Tahtani | 41 | 89 | |
Safsafa nam-ı diğer Haric-i | 96 | 166 | |
Babü´n-Neyreb | |||
Sahat Biza | 218 | 384 | |
Sûhtalı | 55 | 110 | |
Süveykatü´l-´Ali | 39 | 92 | |
Süveykatü´l-Hatim | 25 | 86 | |
Şakir Ağa | 41 | 57 | |
Şeri´atlı | 171 | ||
Cübeybe | 60 | ||
Ebubekir | 52 | ||
Mezra´a | 46 |
Mahalleler | Sokakları | 1616 | 1678 |
Nefer | Ev | ||
Mu´attama | 23 | ||
Sa´dullah Çelebi | 56 | ||
Sabûra | 13 | ||
Şemsiye | 51 | ||
Tavil | 38 | ||
Zehre | 28 | ||
Ziyaret | 51 | ||
Şeyh Yaprak nam-ı diğer Şeyh Arabi | 38 | 114 | |
Şümeysatiyye | 73 | 128 | |
Tatarlar | 52 | 91 | |
Teli ´Arranin | 40 | 88 | |
Türbetü´l-Gureba | 27 | 54 | |
Zaviye | 71 | 93 | |
Zukakü´l-Meşk | 23 | 40 | |
Toplam | 5.807 | 11.303 |
Yukarıda bahsettiğimiz bu evlerden başka, Haleb şehrinde 1678 yılında 149´u mülk, 43´ü vakıf ve 1 tanesi de miriye ait olmak üzere toplam olarak 193 kaysariye ile 35 paşa konağı da yer almaktaydı.
Bu ev sayılarından hareketle, Haleb şehrinin 17. yüzyılın sonlarındaki gerçek tahmini nüfusunu hesaplayabiliriz. Bunun için, yukarıda da bahsettiğimiz gibi bir evde, anne ve baba ile birlikte 5 çocuğun bulunduğunu varsayarak, toplam ev sayısını 7 katsayısı ile çarpmamız icab etmektedir. Bu durumda, kimsenin oturmadığını varsaydığımız harap evler ile otel ve işyeri olarak kullanıldığı anlaşılan kaysariyeleri bu hesaplamanın dışında tutmamız gerekir. Bu suretle, geriye kalan 10.345 evin 7 ile çarpımı 72.415 olmaktadır.
Mustafa Öztürk, 1616 tarihli avarız-hane defterine dayanarak, bu zamanda, Haleb şehrinin nüfusunu 30 bin civarında tahmin etmiştir ki, bu rakam gerçek nüfusu ifade etmekten bir hayli uzaktır". Çünkü, burada hesaplamaya esas alınan nüfus (5.903 nefer) avarız vergisi ödeyen ve büyük çoğunluğu herhangi bir devlet işinde çalışmayan reaya nüfusudur. İmam, müezzin, mahalle kethüdası, müderris, hatip, subaşı, bölükbaşı ve çavuş gibi görevliler bu defterde yer almakta ise de, bunlar askeri sınıfa mensup olanların tamamı olmayıp, sadece avarıza dahil edilmiş olan zümrelerdir. Şehirde mevcut olması gereken kale görevlilerinin büyük çoğunluğu (ki bunların sayısı 1678´de 165 kişidir), vakıf görevlileri, yeniçeri, cebeci, zeamet ve timar erbabı gibi, bir çok askeri görevliler avarızdan muaf oldukları için, Öztürk´ün incelemesine temel teşkil eden defterde yer almamaktadır. Ayrıca, Öztürk´ün tahmini şehir nüfusunu bulmak için 5 katsayısını kullanmış olması da nüfusun çok düşük çıkmasında etkili olmuştur. Zira, 5.903 olan hane sayısını 7 katsayısı ile çarptığımızda şehir nüfusu 41 bin kişiden fazla olmaktadır. Buna avarızdan muaf olanları da dahil ettiğimizde Haleb´in 17. yüzyılın başlarındaki tahmini nüfusu 50 bini bulmaktadır.
Andre Raymond ise d´Arvieuxur verdiği rakamlara dayanarak 1683´te Haleb şehrinin tahmini nüfusunu 115.000 olarak hesap etmiştir13. Fakat, Raymond 13.854 olan toplam hane sayısını 8 katsayısı ile çarpmış ve sonuçta yuvarlak bir rakam vermiştir. Oysa, d´Arvieux´un verdiği hane sayısı 7 katsayısı ile çarpıldığında 96.978 rakamı çıkmaktadır. Yukarıda, 72.415 olarak hesabettiğimiz şehir nüfusuna toplam sayısı 193 olan kaysariyeleri ve 957 harap evi de dahil ettiğimizde bu defa şehrin 1678 yılındaki tahmini nüfusu 80.465 olarak çıkmaktadır. Fakat, birçok evin de bu zamanda iki katlı olduğunu varsaydığımızda d´Arvieux´un 1683 yılı için verdiği rakamın oldukça güvenilir olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Haleb´in 17. yüzyıldaki nüfusunu çevresinde yer alan Antakya, Hama ve Trablusşam şehirleriyle mukayese ettiğimizde, bahsi geçen şehirlerin Haleb´den çok küçük oldukları sonucu ortaya çıkmaktadır. Zira, Antakya´nın tahmini nüfusu 1678´de 10.30214, Trablusşam´ın 1645´te 8.04015, Hama´nın da yine 1645´de 7.602 kişiden ibaretti.
Aşağıdaki Grafik-1´de de görüleceği üzere, Haleb şehrinin nüfusu 16. yüzyıl boyunca genellikle düşüş eğilimi göstermiş, 17. yüzyılın ikinci yansından itibaren de artmıştır. Nüfus dalgalanmalarına sebebiyet veren başlıca hadiseler ise, sık sık ortaya çıkan ve sonuçlan oldukça yıkıcı olan siyasi, sosyal ve tabii olaylardır. Bir taraftan İran, Avusturya, Lehistan ve Venedik gibi devletlerle yapılan savaşlar, diğer taraftan bağımsızlık ilanına kadar varan iç isyanların ortaya çıkması, imparatorluğun diğer bölgelerini olduğu gibi, Haleb´i de oldukça etkilemiş görünüyor. Fakat, hepsinden daha önemlisi, asrın belası olarak kabul edilen ve Haleb´i de dalga dalga vuran büyük veba salgınlarıdır. Nitekim, bu şehirde 1669, 1685-1686 ve 16901691 yıllarında her gün yüzlerce insanın ölümüne sebep olan veba salgınları meydana geldiği18 gibi, daha önce 1524, 1532, 1544 ve 1555 yıllarında da veba salgınları ortaya çıkmıştı. Bunun yanı sıra, 1660-1661, 1685 ve 16961697 yıllarında meydana gelen kıtlıkların da Haleb´de büyük felaketlerin yaşanmasına sebebiyet verdiği aşikardır. Fakat, bütün olanlara rağmen, Haleb şehri, ticari cazibesinden dolayı, 17. yüzyılda da çevre kentlerden ve kırsal kesimlerden göç almaya devam ediyordu. Zira, cizye defterlerindeki kayıtlardan anlaşıldığına göre, bu zamanda, Anadolu´nun doğusu ile Hama, Humus ve Musul bölgelerinden Haleb´e çok sayıda Hıristiyan göç etmişti21.
17. yüzyılda Haleb şehir nüfusunun asıl önemli bölümünü Müslümanlar teşkil ediyordu. Yahudilerin kendilerine ait bir mahallesi olduğu gibi22, bunlar Bendere ve Bahsita mahallelerine de yerleşmişlerdi23. Hıristiyanlar ise kendi mahalleleri olan Cüdeyde´de toplanmışlardı. Fakat, çok sayıda Hıristiyan da Babü´n-Nasr mahallesinde oturuyordu.
1616´da Haleb´de Bahsita mahallesinde 36, Bendere mahallesinde 30 ve Yahudi mahallesinde de 73 olmak üzere, toplam olarak 139 Yahudi hanesi mevcuttu. 1678´de ise Yahudi mahallesinde 70 reaya ve 1 askeri evi ile 22 harap ev ve 1 kaysariye yer alıyordu. Fakat, Bahsita ve Bendere mahallelerinde oturan Yahudiler, sayım defterine, ayrım yapılmadan Müslümanlarla birlikte yazıldığı için, bunların sayısını ayrı olarak vermek mümkün olmamaktadır.
Cüdeyde mahallesindeki Hıristiyanların sayısına gelince; 1616´da 89 hane, 1678´de de 176 reaya evi ile bir çavuş evinden ibaretti. Bu rakamlar bize Haleb şehrinde Hıristiyanların Yahudilerden daha fazla olduğunu göstermektedir. 1617´de Haleb´e gelen Seyyah Simeon´un anlattıklarına bakılırsa Haleb´de oturan Hıristiyanlar Ermeni, Maruni, Süryani ve Rumlar´dan meydana geliyordu. Bunlardan, zeki ve zengin kimseler olarak bahsettiği Ermeniler´in sayısını da 300 hane olarak göstermiştir25. Buna karşın, yine 17. yüzyıl seyyahlarından olan Tavernier ise Haleb ve çevresinde 12 bin civarında Ermeni, 15-16 bin civarında Rum, 10 bin civarında Süryani, 12 bin Maruni ve 250 bin civarında Katolik Hıristiyan olduğunu söylemekte ise de bu rakamlar oldukça abartılıdır ve gerçekleri yansıtmamaktadır.
Haleb şehrindeki gayr-i Müslim nüfusu en açık şekilde Cizye defterlerinde görebilmekteyiz. Bu defterlerden ilkine göre, 1627 yılında Cüdeyde´de 166, Haric-i Babü´n-Nasr´da 120, Ekrad´da 120, Erba´in´de 79, Şimali´de 68, Atvi´de 42, Hezzaze´de 23, Şeri´atlı´da da 8 olmak üzere, 626 nefer Hıristiyan Haleb şehrinde meskûndu. Fakat, bunlardan başka, Diyarbakır´dan 64, Erzurum´dan 5, Van´dan 6, Erzincan´dan 6, Mardin´den 123, Ruha (Urfa)´dan 40, Arabgir´den 32, Gerger´den 14, Hısn-ı Mansur´dan 9, Behisni´den 2, Köycük´ten 20, Sasum (Sason)´dan 85, Rumkal´a´dan 54, Kefr Nehm´den 67, Hads´den 35, Hama´dan 24, Humus´dan 24, Trablus´tan 26, Darende´den 7, Musul´dan 23, Hasankeyf ten 6, Kayseri´den 2 ve Şam köylerinden 7 olmak üzere, 681 nefer Hıristiyan da değişik yerlerden Haleb´e gelip yerleşmişlerdi. Dolayısıyla, 1627´de Haleb şehrinde toplam olarak 1.307 nefer Hıristiyan bulunmaktaydı. Bu zamanda Yahudilerin sayısı ise 377´si yerli ve 73´ü de Efrenc olmak üzere toplam olarak 450 idi.
1659 yılına gelindiğinde Haleb şehrinde, Cüdeyde, Babü´n-Nasr, Ekrad, Erba´in, Şimali, Atvi, Hezaze ve Şeri´atlı mahallelerinde olmak üzere, toplam olarak 586 nefer yerli Hıristiyan oturmaktaydı. Ayrıca, Efrenc, Diyarbakır, Erzurum, Van, Mardin, Sasum, Ruha, Arabgir, Gerger, Hısn-ı Mansur, Behisni, Rum-kal´a, Kefr Nehm, Hads, Hama, Humus, Trablus, Ba´albek, Darende, Hasankeyf, Musul ve Kayseri´den gelen toplam 609 nefer Hıristiyan da Haleb´e yerleştiğinden şehirde 1659 yılında 1.195 nefer Hıristiyan bulunmaktaydı. Bu zamanda Yahudilerin nüfusuna gelince; 377 neferi sakin, 73 neferi Efrenc ve 112 neferi de önceki defterde mevcut olmayanlar (hariç ez-defter) olmak üzere, toplam olarak 562 kişiden ibaretti. 1659´da şehirdeki toplam gayr-i Müslim nüfusu ise 1.757 yetişkin erkekten ibaretti. Ayrıca, Haleb şehrinden Adana, Rumkal´a, Antakya ve diğer kazalara perakende olmuş yani dağılmış olan Hıristiyanlar da mevcut olup, bunların toplam sayısı da 1.235 nefer idi.
Haleb´e yapılan Hıristiyan göçleri, Doğu Anadolu´daki Ermeni köyleri, Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Irak´taki Süryani yerleşim birimleri ile Suriye´nin Trablusşam ve Hama bölgelerinin Arapça konuşulan Rum Ortodoks köyleri olmak üzere, temelde üç ana kökene dayanmaktaydı. Süryani göçmenlerin çoğu ya Mardin´den ya da Diyarbakır´dan gelmişti ve "Iraki" adıyla satılan siyah-beyaz çizgili bir tür kumaş dokumacılığında ustaydılar. Bunların Haleb´e gelişleri şüphesiz ürettikleri malın pazarını genişletme arzusuyla bağlantılı olmakla birlikte, Güneydoğu Anadolu´da "gelenekçiler´le Katolikler arasındaki dinsel gerilimin de bu yöne yapılan göçte rolü olabilir. Şehirdeki Fransız tüccarların varlığından dolayı, 1627´den beri Haleb´de Katolik rahipler de ikamet ediyordu ve bunların bir kısmı Diyarbakır ve Mardin gibi uzak yerlere de gitmişti. Haleb, Süryaniler arasındaki dinsel muhalifler için bir tür mıknatıs gibiydi; 18. yüzyıl sonlarında kentteki Süryanilerin ezici çoğunluğu Katolikti. Hıristiyan göçlerinin yanı sıra, Haleb şehri, Yeni Culfa´dan gelen ciddi bir Ermeni nüfusa da geçici ev sahipliği yapıyordu. Daha 1600 civarında Culfa Ermenilerinin Haleb´deki varlığı büyük sayılara ulaşmıştı ve şehrin Ermeni nüfusunun çoğunluğunu onlar oluşturuyordu. Bu varlıklı İran Ermenileri, Haleb´deki Ermeni cemaati içinde genel bir kültürel yenilenme hareketinin başlamasına da yardımcı oldular.
1691 yılında Haleb şehrinde, 250´si a´la, 1.550´si evsat, 3.910´u da edna olmak üzere, toplam olarak 4.710 nefer Hıristiyan bulunmaktaydı. Toplam sayısı 545 nefer olan Yahudilerin ise 35´i a´la, 160´ı evsat, 350´si de edna idi. Yani, Haleb´deki Hıristiyanların % 5,3´ü, Yahudilerin de % 6,5´i refah içerisinde yaşıyordu. Haleb şehrindeki Yahudi ve Hıristiyanların çoğunluğu (Hıristiyanların % 83´ü, Yahudilerin % 64´ü) "edna" yani fakir sayılabilecek bir durumda idi. Geriye kalan gayr-i Müslimler ise, orta seviyede bir geçim standardına sahip olan kimselerdi. Fakat, seyyahların gözlemlerine bakılırsa Haleb´deki gayr-i Müslimler, özellikle de Ermeniler, refah içerisinde yaşıyorlardı. Dolayısıyla, buradaki "edna" tabiri yoksul olanların durumunu ortaya koymakta tek başına yetersiz kalmaktadır.
Avarız-hane defterlerinde vergiye esas olan evler, "a´la" (iyi), evsat (orta) ve "edna" (zayıf) olmak üzere, üç kategoriye ayrıldığından bu verilerden hareketle şehirde yaşayan halkın ekonomik durumu hakkında da bir değerlendirme yapmak mümkündür. Buna göre, 17. yüzyılın ikinci yarısında Haleb şehrinde yaşayan reayanın ekonomik durumu çoğunlukla normalin altında idi. Yani halkın büyük çoğunluğu geçimini güçlükle sağlayabiliyordu. Reayanın ancak 372´si yani % 4´ü ekonomik bakımdan iyi durumda olup, 1.930´u yani % 21´i orta seviyede, 6.832´si yani % 75´i de yoksulluk sınırındaydı (bkz. Tablo-19).
Hıristiyanlar, Müslüman ve Yahudilere nazaran çok daha iyi durumda idiler. Zira, 1678´de Hıristiyan mahallesinde (Cüdeyde) yer alan 176 reaya evinin 31 ´i a´la, 69´u evsat, 76´sı da edna idi. Zengin kişilerin oturduğu evler ise daha ziyade Bahsita, Cellûmü ´l-Kübra, Kal ´atü ´ş-Şerif, Bab-ı Kinnesrin, Musabin, Ferafire, Teli Arranin, Haric-i Babü´n-Nasr ve Elmacı adlı mahallelerde yer almaktaydı. Bu mahalleler, zengin tüccarların da oturdukları şehir merkezine (Medine) yakın olan yerlerdi. En yoksul kişilerin oturdukları evler ise; Kavansa, Makam, Göllücek, Kadı´asker, Kastta, Nûhiyye, Dellalin ve Şeyh Yaprak adlı mahallelerde bulunmaktaydı.
Haleb şehrinde yaşayan ve askeri olarak nitelendirilen yeniçeri, sipahi ve cebeciler reayaya nazaran daha iyi durumda idiler. Fakat, seyyidler için aynı şeyi söylemek pek mümkün görünmemektedir. Yine, Haleb Kalesi´nde görev yapan erlerin de durumu pek iç açıcı değildi; 165 kale erinden sadece 9´unun durumu iyi, 30´u vasat ve 126´sı da yoksulluk sınırında idi.
Öte taraftan, mülk olan kaysariyelerin durumlarının genellikle iyi olduğu, fakat, vakıf kaysariyelerin pek de iyi durumda olmadıkları görülmektedir.
Tablo-19 Ekonomik Durumlarına Göre Reaya Nüfusunun Mahalle ve Sokaklara Dağılımı (1678)
Mahalleler | Sokakları | A´la | Evsat | Edna | Toplam |
´Anter | 2 | 6 | 53 | 61 | |
´Akabe | 8 | 30 | 95 | 133 | |
Akyol | 9 | 47 | 165 | 221 | |
Altun-Boğa | 5 | 18 | 73 | 96 | |
Bostan | 5 | 10 | 44 | 59 | |
Dehdile | 12 | 20 | 32 | ||
Bab-ı Kinnesrin | 14 | 17 | 89 | 120 | |
Bahsita maa Yahudiyan | 16 | 64 | 181 | 261 |
Mahalleler | Sokaldart | A´la | Evsat | Edna | Toplam |
eş-Şeyh | 1 | 5 | 20 | 26 | |
Bendere maa Yahudiyan | 3 | 23 | 72 | 98 | |
Beyyada | 2 | 17 | 78 | 97 | |
´Aynani | 2 | 4 | 4 | 10 | |
Ferid Oğlu | 5 | 5 | 10 | ||
Hoca Sa´dullah | 3 | 17 | 23 | 43 | |
Cami´ü´l-´Ubeys | 8 | 34 | 98 | 140 | |
Cellûmü´l-Kübra | 16 | 69 | 230 | 315 | |
Cellûmü´s-Suğra | 7 | 40 | 70 | 117 | |
Cisr-i Zelahif | 1 | 6 | 65 | 72 | |
Cübb-i Esedullah | 5 | 22 | 106 | 133 | |
Cübeyle | 2 | 40 | 161 | 203 | |
Cüdeyde-i Nasara | 31 | 69 | 76 | 176 | |
Çukur Kastel | 6 | 14 | 36 | 56 | |
Çukurcuk | 1 | 14 | 18 | 33 | |
Dahil-i Babü´n-Nasr | 3 | 15 | 36 | 54 | |
Dahil-i Babü´n-Neyreb | 8 | 29 | 156 | 193 | |
Debbağatü´l-´Atik | 3 | 22 | 61 | 86 | |
Dellalin | 8 | 88 | 96 | ||
Dudular | 7 | 81 | 88 | ||
Ebrac | 2 | 22 | 46 | 70 | |
Ekrad-ı Balat | 18 | 81 | 99 | ||
Elmacı | 10 | 33 | 61 | 104 | |
Ferafire | 9 | 33 | 72 | 114 | |
Ferrayin | 1 | 13 | 80 | 94 | |
Göllücek | 33 | 33 | |||
Haccac nam-ı diğer Cübb | 3 | 13 | 78 | 94 | |
Karaman | |||||
Hamza Bey | 5 | 39 | 89 | 133 | |
Hanü´s-Sebil | 1 | 9 | 30 | 40 | |
Harab Han | 3 | 10 | 45 | 58 | |
Haric-i Babü´l-Cinan | |||||
´Abire | 36 | 136 | 172 | ||
Şüca´ | 1 | 20 | 66 | 87 | |
Haric-i Babü´n-Nasr | |||||
´Atvi-i Kebir | 1 | 10 | 33 | 44 |
Mahalleler | Sokakları | A´la | Evsat | Edna | Toplam |
´Atvi-i Sağir | 4 | 16 | 20 | ||
Abdülhayy | 7 | 18 | 28 | 53 | |
Abdürrahim | 14 | 51 | 65 | ||
Bali | 2 | 13 | 18 | 33 | |
Besatine | 1 | 17 | 57 | 75 | |
Ekrad | 11 | 37 | 65 | 113 | |
Erba´in | 3 | 37 | 58 | 98 | |
Gattas | 8 | 10 | 18 | ||
Hezzaze | 10 | 89 | 99 | ||
Ibn Menfûş | 3 | 12 | 15 | 30 | |
Ka´ka | 6 | 15 | 26 | 47 | |
Kavvas | 12 | 21 | 33 | ||
Kir | 3 | 9 | 3 | 15 | |
Mağarbiliyye | 3 | 14 | 26 | 43 | |
Şabûra | 1 | 2 | 8 | 11 | |
Şimali | 14 | 19 | 33 | ||
Tubeyle | 8 | 24 | 32 | ||
Tûma Abdülaziz | 4 | 7 | 9 | 20 | |
Tûma Beşara | 4 | 21 | 19 | 44 | |
Tûma Hedaya | 1 | 11 | 11 | 23 | |
Zahre | 3 | 9 | 21 | 33 | |
Havarina nam-ı diğer | 3 | 21 | 124 | 148 | |
Dahil-i Babü´l-Makam | |||||
Ibn Mar´aşi | 5 | 21 | 21 | 47 | |
Ibn Nuseyr | 4 | 9 | 36 | 49 | |
Ibn Ya´kûb | 6 | 21 | 87 | 114 | |
Kadı´asker | 8 | 42 | 50 | ||
Kal´atü´ş-Şerif | 14 | 37 | 116 | 167 | |
Karlık | 1 | 33 | 90 | 124 | |
Kasila | 17 | 184 | 201 | ||
Kastel-i Maverdi | 2 | 13 | 37 | 52 | |
Kavansa | 1 | 18 | 100 | 119 | |
Kellase | 4 | 47 | 202 | 253 | |
Makam | 6 | 32 | 38 | ||
Me´adi | 14 | 87 | 101 | ||
Megayir | 1 | 8 | 82 | 91 |
Mahalleler | Sokakları | A´la | Evsat | Edna | Toplam |
Menendi nam-ı diğer Kozanlı | ~ | 20 | 54 | 74 | |
Meşarika | 1 | 7 | 59 | 67 | |
Meşatiye | 3 | 46 | 49 | ||
Meydancık | 12 | 58 | 70 | ||
Muhammed Bey | 2 | 20 | 121 | 143 | |
Kattan | 1 | 14 | 33 | 48 | |
Musabin | 13 | 20 | 49 | 82 | |
Nefs-i Yahudiyan | 3 | 24 | 43 | 70 | |
Nûhiyye | 4 | 67 | 71 | ||
Küçük Kellase | 6 | 3 | 12 | 21 | |
Oğul Bey | 6 | 23 | 60 | 89 | |
´Atnış | 3 | 1 | 4 | ||
Saçlı Han-ı Fevkani | 1 | 13 | 80 | 94 | |
Saçlı Han-ı Tahtani | 9 | 72 | 81 | ||
Safsafa nam-ı diğer Haric-i Babü´n-Neyreb | 7 | 98 | 105 | ||
Sahat Biza | 4 | 28 | 254 | 286 | |
Sûhtalı | 21 | 72 | 93 | ||
Süveykatü´l-´Ali | 8 | 27 | 36 | 71 | |
Süveykatü´l-Hatim | 6 | 14 | 38 | 58 | |
Şakir Ağa | 10 | 32 | 42 | ||
Şeri´atlı | |||||
Cübeybe | 3 | 14 | 39 | 56 | |
Ebubekir | 18 | 30 | 48 | ||
Mezra´a | 13 | 25 | 38 | ||
Mu´attama | 2 | 21 | 23 | ||
Sa´dullah Çelebi | 14 | 36 | 50 | ||
Sabûra | 1 | 11 | 12 | ||
Şemsiye | 3 | 9 | 36 | 48 | |
Tavil | 8 | 28 | 36 | ||
Zehre | 2 | 12 | 13 | 27 | |
Ziyaret | 1 | 5 | 43 | 49 | |
Şeyh Yaprak nam-ı diğer Şeyh Arabi | 1 | 7 | 95 | 103 | |
Şümeysatiyye | 3 | 30 | 82 | 115 |
Mahalleler | Sokakları | A´la | Evsat | Edna | Toplam |
Tatarlar | 12 | 66 | 78 | ||
Teli ´Arranin | 13 | 52 | 65 | ||
Türbetü´l-Gureba | 3 | 11 | 33 | Al | |
Zaviye | 1 | 22 | 23 | ||
Zukakü´l-Meşk | 2 | 6 | 27 | 35 | |
Toplam | 372 | 1930 | 6832 | 9134 |
Son olarak, Haleb şehrindeki nüfusun icra ettikleri mesleklerden de bahsetmek yararlı olacaktır. Mustafa Öztürk´ün tespitine göre, 1616 yılında Haleb şehrinde çok sayıda, imam, müezzin, kethüda, muallim, müderris, hatip, katip, subaşı, çavuş, muhzır, bölükbaşı, mahalle kethüdası ve tercüman gibi, resmi görevlilerin yanı sıra (toplam olarak 250 kişi), değişik iş dallarıyla meşgul olan çok sayıda esnaf da bulunmaktaydı (toplam olarak 425 kişi). Bu esnafların çoğu, tüccar (33 kişi), dellal (24 kişi), boyacı (24 kişi), ipekçi (hariri), hammal (20 kişi), kahveci (19 kişi) gibi, çeşitli ticaret ve zanaatla uğraşmakta idiler. Yine, insanların gıda ve temizlik gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılayan, habbaz (20 kişi), kasap (29 kişi), berber (25 kişi), değirmenci (5 kişi), uncu (5 kişi) ve eskici (3 kişi) gibi esnafların da sayıca fazla oldukları görülmektedir.
B. KIR NÜFUSU
Haleb eyaletinde, Haleb ve Antakya şehirlerinden başka, nüfusun önemli bir bölümü de kırsal kesimde yani kasaba ve köylerde yaşıyordu. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, 1616 tarihli avarız-hane defterinde Haleb şehrinin yetişkin erkek nüfusu fert fert belirtilmiş olmasına rağmen, kasaba ve köyler nüfusu için aynı hassasiyet gösterilmemiş; bu yerlerin adlarıyla birlikte sadece avarız-hanesi toplamı verilmiştir. Gerçek nüfus yer almadığı için, bu defterdeki verilerden hareketle kasaba ve köylerin nüfusunu tespit etmek mümkün olmamaktadır. 1678 tarihli avarız-hane defterinde ise kasaba ve köylerin yetişkin erkek nüfusu fert fert gösterilmiştir. Bu defterde, Haleb ve Antakya şehirlerindeki ev, kaysariye ve havşlar vergilendirmede esas olarak alınmış; kasaba ve köylerde ise vergi mükellefi olanlar "nefer" olarak yazılmıştır.
Aşağıdaki Tablo-22´den de anlaşılacağı üzere, Haleb eyaleti kasaba ve köylerinde 1678´de toplam olarak 24.744 yetişkin erkek bulunuyordu. Bu nüfusun % 95´ini herhangi bir resmi görev ya da dini kimlik taşımayan reaya meydana getiriyordu. Toplam sayısı 23.449 olan reayanın asıl önemli bölümünü 22.082 neferle Müslümanlar teşkil ediyordu. Ayrıca, eyaletin kırsal kesiminde 639 nefer Hıristiyan reaya ile 725 nefer Yahudi ve 3 nefer de Kıbti reaya yer alıyordu. Bunlardan başka, Hıristiyan olduklarını tahmin ettiğimiz 86 nefer Zeytûni cemaati ile 100 nefer perakende olmuş bir grup daha bulunmaktaydı.
Reayadan sonra, seyyidler 363 nefer ile kır nüfusunun ikinci önemli kesimini teşkil ediyorlardı. Bunlar, genellikle eyaletin Sermin (84 nefer), Eriha (74 nefer), Bakras (47 nefer), Ma´arretü´l-Mısrin (45 nefer), Cisr-i Şuğûr (23 nefer), Harim (16 nefer) ve Ermenaz (9 nefer) bölgelerinde toplanmışlardı. Kırsal kesimde en fazla seyyidin bulunduğu köyler Sermin ve Eriha kazalarında yer almaktaydı (bkz. Ekler).
Tablo-22 Kır Nüfusu (1678)
Sosyal Sınıflar | Nefer Sayısı |
Müslüman Reaya | 22.082 |
Hıristiyan Reaya | 639 |
Yahudi Reaya | 725 |
Kıbti Reaya | 3 |
Zeytûni Cemaati | 86 |
Perakende | 100 |
Askeri | 95 |
Müstahfızan | 83 |
Derbendci | 2 |
Menzilci | 135 |
Sekban | 4 |
Barutçu | 9 |
Seyyid | 363 |
imam, hatip ve müezzin | 187 |
Kadı | 1 |
Muhzır | 7 |
Mütevelli | 1 |
imaret Hademesi | 35 |
Kul oğlu | 106 |
Haleb Gönüllüleri | 6 |
Haleb Çavuşu | 1 |
Tevabi ´-i a´vane ve paşa | 19 |
Zeamet ve Timar Erbabı | 14 |
Şeyh Evladı | 26 |
Muaf | 13 |
Ahi baba | 1 |
Tüccar | 1 |
Toplam | 24.744 |
Hemen hemen her kasaba ve köyde görülen imam, hatip ve müezzin gibi din görevlileri 187 nefer nüfus ile reaya ve seyyidlerden sonra üçüncü sırayı alıyorlardı.
Posta ve güvenlik işlerinden sorumlu olanların sayısı da bir hayli fazlaydı. Tizin kazasında görev yapan 135 nefer menzilciden başka, güvenlik işlerinden sorumlu olan 83 nefer müstahfız ile 2 nefer de derbendci bulunmaktaydı. Bu müstahfızlardan 43´ü Cebel-i Sem´an nahiyesinin Han Tuman köyünde, 40´ı da Cisr-i Şuğûr kasabasında görev yapmaktaydı. Derbendciler ise Dergüş kazasında stratejik bakımdan önemli olan yolların güvenliğini temin ediyorlardı.
Diğer taraftan, 106 nefer olan kul oğulları ile 95 nefer olan askeriler (yeniçeri, cebeci ve sipahiler) de kırsal nüfusun diğer önemli bölümünü meydana getirmekte idiler.
Bütün bunlardan başka, eyaletin kırsal kesiminde şeyh evladı, ahi baba, Haleb gönüllüleri ve çavuşlan, tüccar, muaf, kadı, muhzır, imaret hademesi, mütevelli, zeamet ve timar erbabı gibi çeşitli görevliler de bulunmakta olup, bunların da toplam sayısı 138 idi.
C. EYALET NÜFUSU
Aşağıdaki Tablo-23´te de görüleceği üzere, 1678 yılında Haleb eyaletinde toplam olarak 37.826 ev, nefer ve kaysariye yer almaktaydı. Nüfusun asıl önemli bölümünü şehir, kasaba ve köylerde oturan ve herhangi bir resmi görev ya da sıfatı bulunmayanlar teşkil ediyordu. Bu kesimin toplam nüfusu 33.928 olup, eyalet nüfusunun % 90´ını teşkil ediyorlardı.
Haleb eyaletinde reayadan sonra nüfus bakımından kalabalık olan ikinci zümreyi seyyidler teşkil ediyordu. Bunların toplam sayısı 652 olup, eyalet nüfusunun % 1,7´sini meydana getiriyorlardı. Bunlardan başka eyalette, cebeci, yeniçeri ve sipahi gibi askeri sınıf mensupları, kale görevlileri (müstahfızan), imam, hatip ve müezzinler, vakıf mensupları, derbendci ve menzilciler, kul oğulları, imaret hademeleri, gönüllüler, mahkeme görevlileri ile timar ve zeamet erbabı olan kimseler de nüfusun diğer kısmını meydana getirmekte idiler.
Öte taraftan Haleb ve Antakya şehirlerinde ev, oda ve bazen de kulübelerden oluşan kaysariye ve havşlar da yer alıyordu. Fakat, avarız-hane defterlerinde mülkiyet esas alınarak bu yerlerin sadece sahipleri gösterildiği için, bu ev, oda ve kulübelerde kimlerin oturduğu ve toplam kaç kişiden ibaret olduklarım tespit etme imkanına sahip değiliz.
Netice itibariyle, Haleb eyaleti 17. yüzyılın son çeyreğinde takriben 260-300 bin kişiden oluşan tahmini nüfusuyla Osmanlı Devletinin nüfus bakımından kalabalık olan eyaletlerinden birini teşkil etmekteydi.
Tablo-23 Eyalet Nüfusu (1678)
Sosyal Sınıflar | Ev ve Nefer Sayısı |
Reaya | 33.928 |
Askeri | 254 |
Müstahfızan | 248 |
Derbendci | 2 |
Menzilci | 135 |
Sekban | 4 |
Barutçu | 9 |
Seyyid | 652 |
imam, hatip ve müezzin ve kadı | 325 |
Muhzır | 7 |
Mütevelli | 1 |
imaret Hademesi | 41 |
Kul oğlu | 106 |
Haleb Gönüllüleri ve Çavuşları | 42 |
Tevabi´-i a´vane ve paşa | 19 |
Zeamet ve Timar Erbabı | 71 |
Şeyh Evladı | 26 |
Muaf | 204 |
Tekye-nişin | 2 |
Ahi baba | 1 |
Tüccar | 1 |
Tercüman | 3 |
Paşa konağı | 35 |
Fakir | 137 |
Saray | 2 |
Mahkeme görevlileri | 2 |
Vakıf Evler | 408 |
Kaysariye ve Havşlar | 196 |
Harap | 965 |
Toplam | 37.826 |
17. Yüzyılda Halep Şehri
Osmanlı Devleti´nde en büyük idari ünite eyalet olup, her eyalet sancaklara, her sancak da kendi içinde kazalara taksim edilmişti. Bir kadının sorumluluk alanının ifade eden kaza ise onun merkezi olan bir kasaba ile çevresinde yer alan köylerden teşekkül etmekteydi. Kazayı teşkil eden köyler askeri ve idari bakımdan "nahiye" adı verilen ve muayyen sayıda köylerden oluşan gruplara ayrılmıştı. Dolayısıyla, bir kaza ünitesindeki başlıca yerleşim birimlerini o kazanın merkezi olan şehir veya kasaba ile onun çevresinde yer alan köyler meydana getiriyordu. Bu bağlamda, Haleb eyaletindeki başlıca yerleşim birimleri olan şehir ve kasabalar ile köylerin 17. yüzyıldaki durumları aşağıda ayrı başlıklar altında incelenecektir.
ŞEHİR VE KASABALAR
Haleb eyaletinin idare merkezi 17. yüzyılın mühim şehirlerinden birisi olan Haleb idi. Ayrıca, Antakya kazasının idare merkezi ve kadim bir şehir olan Antakya da Haleb eyaletinin sınırları içerisinde yer alıyordu. Bu iki şehirden başka, eyalet dahilinde, köylerden daha büyük iskan alanları olan ve sakinlerinin, ziraatin yanı sıra, ufak çapta sınai ve ticari faaliyetlerle de meşgul oldukları çok sayıda kasaba da bulunmaktaydı.
1. Halep Şehri
1.1. Şehrin Genel Görünümü
Halep şehri, 38 derece, 68 dakika ve 5 saniye doğu boylamı ve 40 derece 12 dakika güney enlemi arasında ve denizden 390 metre yükseklikte olup , Kilis ve Bab ovalarıyla Cebel-i Sem´an´ın arızalı arazisinin birleştiği noktada ve basitçe bir mevkidedir. Şehrin doğu tarafı zeytin, fıstık bağlarıyla, kuzey, batı ve güney tarafları meyve ve sebze bahçeleriyle ve yine birçok zeytin ve üzüm bağlarıyla çevrili idi. Şehirde, kuzey yönünden başlayarak güneye doğru akan Kuveyk adında iki üç değirmen döndürür bir nehir bulunmaktadır. Antep´e tabi Çağdigin adlı köyden çıkan ve Haleb´e üç saat mesafede olan Haylan köyüne gelen bu suyun üçte bir miktarı bir su yolu ile Haleb şehrine gelmekteydi. Kuveyk Nehri´ne Antep ve Kilis kazalarında çıkan birçok sular da katılmaktadır. Fazlası Haleb bahçelerini suladıktan ve kendisine Haleb civarında çıkan Aynü´t-Tel ve ´Aynü´l-Beyda suları da katıldıktan sonra, şehrin kenarında ve batısında bulunan üç mahallenin arasından geçerek, güneye doğru akmaktadır. Kışın suyun taştığı zamanlarda çoğalan sular Cebel-i Sem´an´a tabi Han Tuman ve Tel Tukan köyleri arasındaki arazide toplanarak bir küçük göl meydana getirmekte ise de bu göl yazın hararet sebebiyle kuruyordu.
Haleb´in havası kuru ve gayet ılımandır. Fakat, evlerinin çoğu yerel taş ocaklarından elde edilen taşlardan yapılmış olmasından dolayı biraz rutubet meydana gelir. Kışın çok kar yağmamakla birlikte kuru soğuğu tesirlidir. Kışın sıcaklık sıfırın altında 4-5 dereceye, hatta bazı seneler 12 dereceye kadar iner. Yazın ise sıcaklık 40 dereceye kadar çıkar.
Haleb´in çevresinde en az 4 veya 5 milde toprak çok taşlı ve pürüzlüdür. Birçok küçük tepeler vardır ki, bunların çoğu şehrin kurulduğu yerdeki yükseklikler kadardır. Bu arazi yapısı, batı yönünde kuzeye doğru en az 20 mil kadar devam eder ve araya birçok verimli ovalar serpilmiştir. Kuzey ve güney yönlerinde 6 veya 7 milden sonra arazi yapısı düzlük olup, taşlı değildir. Doğu yönünde ise geniş ve verimli bir ova bulunmaktadır.
Haleb şehri ve varoşları sekiz küçük tepenin veya yüksek bir yerin üzerinde kurulmuştur. Şehrin bir bölümünü kuşatan surların geçmişi oldukça eskilere dayanır. Osmanlılar dönemine gelinceye kadar birçok defa tahrip edilmesine rağmen, özellikle Hamdaniler, Eyyubiler ve Memluklar tarafından yeniden tamir ettirilmiştir. 17. yüzyılda Haleb´i ziyaret etmiş olan Evliya Çelebi´nin tasvirine göre, surların asıl girişi Antakya Kapısı olup, bu kapıdan başka şehrin Kireç Kapısı, Şam Kapısı, Bab-ı Neyreb, Kızıl Kapı, Bab-ı Mankusa, Karanlık Kapı, Bab-ı Cüdeyde, Bab-ı Karaca ve Babul-Cinan adlı kapıları vardı. Şehri kuşatan eski duvarlar toplam olarak 7.300 adım, 83 burç, altmış dirsek ve dokuz kapıdan ibaret idi8. Tavernier de Haleb surlarının hendeksiz ve köprüsüz giriş ve çıkış yerleri olan on kapısının olduğunu ve bu kapılara ait anahtarların maiyetinde 750 yeniçeri bulunan bir ağa´nın elinde olduğundan bahsemektedir. Haleb surları, 17. yüzyılda önemini korumaya devam ediyor ve bunların zarar görmemesi için de hükümet tarafından gereken tedbirler alınıyordu.
Haleb´in en önemli yapılarından olan ve Şehba ismiyle de anılan iç kalesi yerleşim alanı içinde tabii bir tepe üzerinde kurulmuştur. Etrafı derin bir hendek ile çevrili olan bu kalenin tarihi oldukça eskilere dayanır. Asur ve Hitit dönemlerinde mevcut olduğu gibi, Bizans döneminde de şehrin korunmasında önemli bir rol oynamıştır. 1169-1170 (H. 565) yılında meydana gelen bir deprem sonucunda yerle bir olan bu kale Nurettin Zengi tarafından yeniden onarılmış (1172-73), içindeki Hz. İbrahim makamı da yine onun tarafından inşa ettirilmiştir". Bundan sonra, Moğol ve Timur istilalarıyla yıkılan Haleb Kalesi sonraki dönemlerde tekrar yenilenmiştir. Osmanlılar zamanında da şehrin iç kalesi önemini korumaya devam etmiştir.
Nitekim, 1678´de kalenin savunmasında bir dizdar ile 165 müstahfız görev yaptığı gibi, içi zamanla toprak vb. şeyler ile dolan kale etrafındaki hendeğin kazdırılarak temizlenmesine de ayrı bir önem veriliyordu. Fakat, sonraki yıllarda artık yeterince ihtimam gösterilmediği için kaleyi kuşatan hendek ortadan kalktığı gibi, kale içinde yer alan binaların çoğu da zamanla yıkılarak harap olmuştur.
Haleb şehrindeki evler genellikle iki katlı olup, her birinin kenarında taştan yapılmış kare bir avlu bulunmaktaydı. Bu avlular taş ile döşenmişti ve ortasında bir fıskiyesi ile bir veya iki tarafında küçük bir bahçesi bulunmaktaydı.
Haleb´de çok sayıda cami olmakla birlikte bunların çok az bir kısmı ihtişamlıydı. Genellikle kare bir alan üzerinde inşa edilmiş olan camilerin arkasında küçük bir bahçesi ile ortasında abdest almak için yapılmış çeşmesi yer almaktaydı. Ayrıca, geniş meydanlarda büyük kare yapılardan ibaret olan hanlar veya kervansaraylar bulunuyordu.
Genellikle dar olan şehrin caddeleri taş ile döşenmişti ve çok temiz tutuluyordu. Alış veriş merkezleri olan pazar yerlerinin üstü örtülü olup, buralarda belirli alanlarda branşlaşmış çok sayıda küçük dükkanlar yer alıyordu ve bunlar gün bitiminde belirli bir saatte kapatılıyordu.
Doğu yönüne uzanan varoşlarda hayvan kesimhanesi yani mezbaha bulunuyordu. Debbağlar, şehrin güney-batısında nehrin yakınında bir hana sahip idiler. Duvarların olmadığı güney yönündeki varoşlarda, yol üzerindeki küçük bir köyde bulunan bu handa debbağlar ip ve kiriş yaparlardı. Bu nedenle burası imalat mevsiminde oldukça pis kokardı. Ayrıca, şehrin batısında bir cam fabrikası bulunuyordu ve basit beyaz cam mamullerinin üretildiği bu fabrikada kullanılan hammaddenin önemli bir bölümü şehre takriben 35 mil uzaklıktaki Ermenaz adlı köyden getiriliyordu.
Şehirin su kaynağını, kuzey-doğu istikametinde 5 mil uzaklıktaki Haylan da nehrin kıyıları yanındaki birçok kaynak teşkil ediyordu. Buradaki su, bir su kemeri ile nakledilmiş olup, topraktan yapılmış borular ile şehrin muhtelif bölümlerine dağıtılmıştı. Şehir halkı bu su yolu kemerini İmparatoriçe Helena´nın yaptırdığına inandığı için, su kaynakları onun adıyla anılıyordu. Haylan´dan kemerlerle şehre getirilmiş olan bu su, içme suyu, mutfak ihtiyacı vb. işlerde kullanılıyordu. Ayrıca, her evin bir kuyusu olmakla birlikte, bu kuyuların suyu hafif acı olduğu için yalnızca temizlik işlerinde kullanılırdı. Halkın içme suyu ihtiyacını karşılamak maksadıyla şehrin birçok mıntıkasına kastel adı verilen çeşmeler yapılmıştı. Evliya Çelebi´nin anlattığına göre, Kanuni Sultan Süleyman Haleb´in muhtelif bölgelerinde 27 kastel yaptırmıştır.
Haleb´de ana ekonomik etkinliklerin toplandığı kent merkezine Medine denirdi. Bir konuda uzmanlaşmış pazarların ve büyük dış ticaret ile baharat ve kumaş gibi en kıymetli ürünlerin ticaretine ayrılmış kervansarayların en yoğun olarak bulundukları bölge burasıydı. Bazen zanaatkarlar da bu bölgede kendilerine yer bulabilirlerdi.
Bab-ı Antakya´yı kaleye bağlayan hattın iki yanına doğru yayılan Haleb Medinesi, her şeyden önce bir ekonomik faaliyet merkezi idi. Osmanlı dönemi bu kentte ekonomik faaliyetlerde gözlenen çok büyük bir genişleme ile ayırt edilmektedir. Sitenin yani Medinenin yüzölçümü, Memluk dönemi sonundan 19. yüzyıla kadar iki kat artarak takriben 5 hektardan 10,6 hektara çıkmıştır. Bir suk´lar ve kervansaraylar bütününe sahip olan Medine´de bir dizi dini yapının da inşa edilmiş olması, kent merkezinin sınırlarını daha da belirgin bir hale getirmiştir. 16. yüzyılda Hüsreviye (1544), Adiliye (1555), Behramiye (1583´e doğru) camileri Medine´nin güney, Ulu Camii (Cami´-i Kebir) de kuzey sınırlarını belirtiyordu. Kent merkezinde belirli bir iş kolunda faaliyet gösteren çarşılar (suk) kent merkezini belirleyen ana unsurlar idi. Çarşıların içine sıkışmış büyük camilerin iç avluları veya iç mekanları kent halkının buluşma yerleri olarak da kullanılıyordu.
Haleb şehri ekonomik sebeplerden dolayı kuzeye ve güneye giden ana ticaret yollan boyunca gelişmesini sürdürmüştür. Memluk döneminde başlayan bu gelişme Osmanlı döneminde daha da hızlanmıştır. Güneye doğru yayılma ise mezarlıkların bu yönde bulunması nedeniyle cılız kalmıştır. Batı yönünde tabakhanelerin buraya taşınmasından sonra (1570) nisbi bir büyüme meydana gelmiştir. Fakat, batı surunun yanından akan ve taştığında önemli zararlar veren Kuveyk Nehri bu yöndeki gelişmeyi engellemiştir.
Haleb´de "Medine"den sonra ikinci önemli alış veriş merkezi, kentin kuzey-doğu kapısındaki Bankusa Çarşısı idi. Bu çarşıda kervan gidiş gelişleri sebebiyle kervan donanımları ve gereçleri ile hacılar, yolcular ve kervancılar için gerekli yiyecek maddelerinin satıldığı dükkanlar yer almaktaydı.
1.2. Mahalleler
Haleb şehrinde ikamete ayrılmış bölgelere, Anadolu´da olduğu gibi, mahalle adı verilmektedir. Osmanlı şehrinde, mahallelerin bir sosyal birim olarak önemli rolleri vardı. Bu özelliği ile mahalle, birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirlerinin davranışlarından sorumlu, sosyal dayanışma içinde olan kişilerden oluşmuş bir topluluğun yaşadığı yerdir. Osmanlı dönemindeki tanımıyla, aynı mescitte ibadet eden cemaatin aileleri ile birlikte ikamet ettikleri şehir kesimidir.
İslam şehirlerinde Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların kendi mahalleleri olduğu gibi, Müslümanlar arasında da Araplar, Kürtler ve Türkmenler gibi farklı etnik grupların birbirinden ayrı olarak kendi mahalleleri vardı. Hatta, nesep, kabile bağları veya aynı köylü olmak bile ikamet bölgelerinin teşkilinde önemli rol oynuyordu. Haleb şehrindeki Hıristiyanlar 17. yüzyılda genellikle Cüdeyde mahallesinde, Yahudiler de Yahudi Mahallesinde- toplanmışlardı. Fakat, Bendere ve Bahsita mahallelerinde Yahudilerle Müslümanlar komşu olarak yaşadıkları gibi, Babü´n-Nasr mahallesinde de Hıristiyanlarla Müslümanlar aynı iskan bölgelerini paylaşıyorlardı. Dolayısıyla, Haleb şehrinde başlangıçta din ve kabile bağları temeline dayanılarak kurulmuş olan mahalleler zamanla farklı etnik ve dini unsurları barındıran iskan bölgeleri halini almıştır.
Öte yandan, mahalleler, yalnız sosyal türdeşlerden ibaret olmayıp, aynı zamanda yönetim gayesi için bir araya gelmiş insan topluluklarını da ifade etmektedir. Her mahallenin başında, bugünkü mahalle muhtarı gibi, mahalle sakinlerinin sorunlarıyla ilgilenen ve devlet ile mahalle sakinleri arasındaki ilişkilerde aracı rolünü oynayan bir kethüda bulunurdu. Mahalle kethüdaları da şehir kethüdaslna bağlı olup, onun yardımcısı gibi görev yaparlardı.
Osmanlı şehrinde vergi yükümlüsü reaya tahrir defterlerine ve diğer vergi kayıtlarına bulundukları mahallelere göre ismen yazılmışlardır. Kanun nazarında mahalle sakinleri birbirine müteselsilen kefildir. Yani faili meçhul bir olayın aydınlatılması için toptan sorumlu tutulmuşlardır. Böylece, vergi mükelleflerinin hakkıyla tespiti ve vergilerin eksiksiz toplanmasının sağlanması ile merkezi otoritenin ve genel dirlik düzenin layıkıyla kurulması amaç edinilmiştir.
Haleb şehrinde mahalleler, Medine ve Kale´den itibaren halkalar halinde yayılma eğilimi gösteriyordu ve merkeze yakın bölgelerde daha ziyade zengin tüccarların evleri, merkezden uzaklaştıkça ise halk mahalleleri kendini gösteriyordu. Haleb´in en zengin mahalleleri tüccarların ikamet ettiği, dolayısıyla büyük evlerin bulunduğu Ferafire, Süveyka Ali ve Seffahiye idi. Küçük esnafa ve zanaatkarlara ait evler ise şehri çevreleyen varoşlarda yer alıyordu. Doğu varoşunun uç kesimleri ile güney varoşunda yarı kır hayatı yaşayan yoksul halk bulunuyordu. Karlık ve Tatarlar mahalleleri kırdan kente olan göçler sonucunda meydana gelmişti. Buna karşın, şehrin kuzey varoşunda zengin Hıristiyanlar oturuyordu.
Mahallelerde halkın gündelik ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri dükkan grupları da vardı. "Süveyka" adı verilen bu küçük çarşılarda genellikle yiyecek maddeleri ve en gerekli tüketim malları satılırdı. Fakat, şehir halkı çalışmaya şehir merkezine giderler ve ihtiyacı olan özel ürünleri de buradan temin ederlerdi.
Osmanlı Devleti´nde vergilerin vaktinde toplanması, asker şevki ve benzeri bütün sorunların çözümü çoğu kez merkezden gönderilen emirlerle yapılmaktaydı. İşte bu emir ve fermanların istenilen yere zamanında ulaştırılması için ana yolların geçtiği şehir ve kasabalarda uygun aralıklarla menzilhane denilen durak evleri yapılmıştı. Bu çeşit yerlerde oturan halk menzil hizmetleri mukabilinde avarız ve tekalif-i örfiye adı verilen vergilerden muaf sayılırdı. Bu cümleden hareketle, Haleb şehrinde Hamza Bey mahallesi sakinleri 17. yüzyılda "menzilci" olarak görev yapıyorlardı. Daha önceki dönemlerde de bu hizmeti ifa ettikleri anlaşılan bu mahalle sakinleri 4 menzil beygiri beslemeleri karşılığında avarız, nüzül, sürsat vb. vergilerden muaf tutulmuşlardı.
Bab-ı Ahmer haricinden Bab-ı Mankusa´ya varıncaya dek kale hendeği içinde yer alan Handek-i Baluc mahallesi (Hindiyan40 ile birlikte), 17. yüzyılın ortalarından itibaren tamamen harab ve ahalisi perişan olmuştu. Bu mahalle halkı başka mahallelere göç ettiklerinden burası aynı yüzyılın sonlarına doğru boş ve bakımsız kalmıştı. Nitekim, 18. yüzyıla gelindiğinde kaynaklarda artık bu mahalleden bahsedilmediği görülmektedir.
Osmanlı Devleti´nde fakir olanlar ve dini nitelikli belirli bir hizmeti ifa edenler de bazı vergilerden muafiyet sağlanmak suretiyle gözetilirdi. Mesela, Haleb şehrinde salih kişilerin mezarlarının bulunduğu Makam mahallesi halkı hem fakir hem de derviş-nişin kişiler oldukları için, 17. yüzyılda avarız ve sair vergilerden muaf tutulmuşlardı.
Haleb şehrinde, büyük mahalleler zukak (=sokak) adı verilen alt idari birimlere ayrılmıştı. Sokaklar, genellikle şehrin büyük mahallelerinde görülmekte olup, 17. yüzyılda Haleb´in en büyük mahallesi olan Haric-i Babü ´n-Nasr´da 22, Şen atlıda 10, Beyyada da 3 ve Altun-Boğa mahallesinde de 2 sokak yer almaktaydı. Ayrıca, Bahsita, Muhammed Bey, Nuhiyye ve Oğul Bey adlı mahallelerin de birer sokağı vardı. Zamanla fiziki bakımdan büyüyen ve nüfusu kalabalıklaşan zukaklar idari bakımdan bağlı oldukları mahallelerden ifraz edilerek müstakil mahalleye dönüştürülürdü. Mesela, 17. yüzyılda Haric-i Babü ´n-Nasra tabi olan Hezzaze ve Besatine adlı zukakları 18. yüzyılda artık müstakil mahalleler olarak görmekteyiz.
Haleb şehrinin 1616-1626 yılları arasında 75, 1657 ve 1678 yıllarında da 74 mahallesi vardı. Fakat, 17. yüzyıl boyunca Haleb şehrinin mahalle sayısı esasen hep aynı kalmıştır. Yani, bu zamanda şehrin 74 mahallesi vardı (bkz. Tablo-4). Çünkü, ilk iki tahrirde Bahsita ve Yahudiyan adlı iskan mahalleri müstakil mahalleler olarak gösterilmiş; ancak Yahudi mahallesinin Bahsita´ya tabi olduğu ifade edilmiştir. 1678´de ise bu ikisi yani Bahsita ve Yahudiyan artık birlikte yazılmıştır.
17. yüzyılda mahallelerin 26´sı yani yaklaşık % 35´i eski surların iç kısmında, 48´i yani yaklaşık % 65´i de surların dışında yer almaktaydı. Sur dışında yer alan mahallelerin 13´ü (% 27´si) şehrin kuzeyinde, 27´si (yaklaşık % 56´sı) doğu ve kuzey-doğu istikametinde, 5´i (yaklaşık olarak % batısında ve 3´ü (% 6´sı) de güneyinde bulunuyordu (bkz. Haleb Şehir Planı).
18. yüzyıla gelindiğinde ise Haleb şehrindeki mahalle sayısı 82´ye yükselmiş olup, bunların yaklaşık 1/3´ini teşkil eden 28´si eski surların içinde, 2/3´sini teşkil eden 54´ü de surların dışında yer almaktaydı. Surların dışında yer alan mahallelerin 29´u doğu tarafında, 16´sı kuzeyinde, 9´u da güneyinde ve batısında bulunuyordu.
Daha gerilere baktığımızda ise; Haleb şehrinin 1536´da 71, 1550 ve 1570 yıllarında 68, 1584´te de 69 mahallesinin olduğu görülmektedir. Ayrıca, şehirde bir Yahudi cemaati de yer almaktaydı.
Cami´ü´l-´Ubeys, Debbağatü´l-´Atik, ibn-i Nuseyr ve Zukakü´l-Meşk adlı 4 mahalle 17. yüzyılda kurulmuş ya da isim değişikliğine uğramış olan mahallelerdir. Ayrıca, 16. yüzyılda tek bir idari birim olarak görülen Cellum mahallesi, 17. yüzyılda Cellumü´l-Kübra ve Cellumü´s-Suğra adlı iki ayrı mahalleye ayrılırken, Me´adi Haric-i Babü´l-Makam maa Dahil-i Babü´l-Makam adlı mahalle de Me´adi ve Havarina (nam-ı diğer Dahil-i Babü´l-Makam) adlı iki ayrı mahalleye bölünmüştür.
18. yüzyıla gelindiğinde, 17. yüzyıldan farklı olarak, el-´Acem, el-´Ayneyn, Besatine, el-Ekrad, el Hezzaze, Kattan, Küçük Kellase, Müstadem Bey, Sekhane (Sihane), Şahin Bey, Şemma´in ve Şeyh Arabi adlı 12 yeni mahallenin daha kurulduğunu görmekteyiz. Bunlardan Şeyh Arabi´nin Şeyh Yaprak adlı mahalleden ayrılmak suretiyle kurulduğu anlaşılmaktadır. Zira, 17. yüzyıl kayıtlarında Şeyh Yaprak mahallesinin Şeyh Arabi adıyla da bilindiği ifade edilmektedir. Ayrıca, Ekrad-ı Balat adlı mahalle 18. yüzyılda Balat el-Fevkani ve Balat et-Tahtani olmak üzere iki ayrı mahalleye bölünürken, Dahil-i Babul-Makam adıyla da bilinen Havarina mahallesi de 18. yüzyılda idari bakımdan Havarina ve Dahil-i Babü´l-Makam olmak üzere yine iki ayrı mahalleye bölünmüştür.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, bazı zukaklar zamanla gelişerek nüfus ve fiziki bakımlardan büyüdükleri için bunlar, idari bakımdan halkın işlerinin kolaylaştırılması maksadıyla (özellikle vergilerin tespiti ve toplanmasında), müstakil mahalle yapılmışlardır. Nitekim, 17. yüzyılda idari bakımdan Haric-i Babü´n-Nasr´a tabi olan Besatine, el-Ekrad ve Hezzaze adlı zukaklar ile Muhammed Bey´e tabi olan Kattan ve Nuhiyye´ye tabi olan Küçük Kellase adlı zukaklar 18. yüzyılda artık müstakil birer mahalleyi teşkil etmektedirler. Buna karşın, 16. yüzyılın sonlarında mevcut olan ´Asale, Çocuk oğlu ibn-i Malik ve ibn-i Cüneyd adlı 3 mahalleyi 17. yüzyılda, 17. yüzyılda mevcut olan Göllücek ve Handek-i Baluc maa Hindiyan adlı mahalleleri de 18. yüzyılda artık görememekteyiz. Bu mahalleler, çevrelerinde bulunan komşu mahalleler ile birleştirilmiş olabileceği gibi, zamanla bunların adları da değişmiş olabilir. Nitekim, 16. yüzyıl tahrir defterlerinde adları Hacılar, Kastel-i Yakub, Makam-ı Halil, Mekabir nam-ı diğer Urgancı, Mekabirü´l-Gureba, Melendi, Sahat Altunboğa ve Sahtin olarak zikredilen 7 mahallenin adları, 17. yüzyıl avarız-hane defterlerinde sırasıyla Haccac, İbn-i Yakub, Makam, Megayir, Tiirbetü´l-Gureba, Menendi, Altun-Boğa ve Suhtalı olarak geçmektedir. Bundan sonraki dönemlerde de mahalle adlarının değişmiş olması ihtimali oldukça yüksektir. Zira, bölge halkı iskan mahallerinde bulunan bazı yapıların (cami, çeşme, han, çarşı, meydan, vb.) adlarını da kendi mahallelerinin isimlendirmesinde kullanıyorlardı. Mesela, Haleb şehrindeki mahallelerden Haccac için el-Bakraci, Saçlıhan-ı Fevkani için Harun Dede, Saçlıhan-ı Tahtani için Ağacık, ´Anter için Kastelü´z-Zeytun ve Musabin için de Kastelü´l-Haccarin adları kullanılmaktaydı.
Haleb şehrindeki mahallelerin adlandırılması çeşitli unsurlara dayanmaktadır. Bunların bir kısmı şahıs adlarına (Hamza Bey, İbn-i Yakub, el-Mar´aşi gibi) dayanırken, büyük bir kısmı da orada icra edilen meslek çeşitleri ile (kürkçü, sabun imalatçıları veya satıcıları, kurye, kervan klavuzları ve mum imalatçıları gibi), mahalli sınırtaşları (mağara, mezar, cami, kapı, çarşı ve çeşme gibi) ve sosyal gruplara (İranlılar, Kürtler, Tatarlar, Hıristiyanlar, Yahudiler ve Havranlılar gibi) dayanmaktadır. Fakat, bundan mahalleye adını veren unsur ya da unsurların her zaman için o iskan bölgesinde bulunduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Zira, Ekrad mahallesi sakinleri 18. yüzyılda artık sadece Kürtler´den oluşmuyor, daha ziyade, başka Müslüman unsurlarla Hıristiyanlardan meydana geliyordu. Aynı şekilde, Yahudi mahallesinde de çok sayıda Müslüman yerleşmişti.
1616´da Haleb şehrinin en büyük mahallesi Haric-i Babü´n-Nasr olup, bu mahallede toplam olarak 524 hane bulunmaktaydı. Şehrin diğer büyük mahalleleri olan Sahat Biza´da 218, Bahsita´da 203, Cellumü´l-Kübra´da 185, Haric-i Babü´l-Cinan´da 183 ve Şeri´atlı´da da 171 hane yer alıyordu. Bu zamanda Haleb´in en küçük iskan alanları ise; 21 hane vergi nüfuslu Hanü´s-Sebil ve 22 hane vergi nüfuslu İbn-i Maraşi ile 23 hane vergi nüfuslu Zukakü´l-Meşk adlı mahalleler idi (bkz. Tablo-18).
17. Yüzyılda Haleb Şehrinin Yerleşim Planı (Mahalleler)
1 ´Akabe (E6), 2 Akyol (K2), 3 Altun-Boğa (K8), 4 ´Anter (L3), 5 Bab-ı Kinnesrin (E9), 6 Bahsita (E4), 7 Bendere (G5), 8 Beyyada (K6), 9 Cami´U´l-´Ubeys (G10), 10 Cellûmü´l-Kübra (E8), 11 Cellûmü´s-Suğra (E9), 12 Cisrü´z-Zelahif (C6), 13 Cübb-i Esedullah (E6), 14 Cübeylc (K5), 15 Cüdeyde (F3), 16 Çukur Kastel (K4), 17 Çukurcuk (M5), 18 Dahil-i Babü´l-Makam (Hll), 19 Dahil-i Babü´n-Nasr (G5), 20 Dahil-i Babü´n-Neyreb (J10), 21 Debbağatü´l-´Atik (F5), 22 Dellalin (N3), 23 Dudular (M7), 24 Ebrac (M6), 25 Ekrad-ı Balat (N7), 26 Elmacı (J3), 27 Ferafire (H6), 28 Ferrayin (N4), 29 Haccac (M6), 30 Hamza Bey (M4), 31 Hanü´s-Sebil (L5), 32 Harab Han (K4), 33 Haric-i Babü´n-Nasr (G1-G3), 34 İbn-i Mar´aşi (J4), 35 İbn-i Nuseyr (L6), 36 İbn-i Ya´kûb (M4), 37 Kadı´asker (N5), 38 Kal´atü´ş-Şerif (F10), 39 Karlık (03), 40 Kasila (K10), 41 Kastel-i Maverdi (J3), 42 Kavansa (B5), 43 Kellase (CIO), 44 Makam (G13), 45 Me´adi (H12), 46 Megayir (D 13), 47 Melendi (M3), 48 Musabin (E6), 49 Meşarika (A6), 50 Meşatiye (N4), 51 Meydancık (Mil), 52 Muhammed Bey (M 10), 53 Nuhiyye (K2), 54 Oğul Bey (K7), 55 Saçlı Han-ı Fevkani (N5), 56 Saçlı Han-ı Tahtani (N6), 57 Safsafa (L9), 58 Sahat Biza (G10), 59 Süveykatü´l-´Ali (G6), 60 Süveykatü´l-Hatim (F6), 61 Şakir Ağa (N5), 62 Şeri´atlı (Jl), 63 Şeyh Yaprak (L2), 64 Şümeysatiyye (L3), 65 Tatarlar (04), 66 Teli ´Arranin (M9), 67 Türbetü´l-Gureba (H3).
Tablo-4 Haleb Şehrinin Mahalleleri
Mahalleler | Sokakları |
´Akabe | |
Akyol | |
Altun-Boğa60 | Dehdile ve el-Bostan |
´Anter | |
Bab-ı Kinnesrin | |
Bahsita maa Yahudiyan | eş-Şeyh61 |
Bendere maa Yahudiyan | |
Beyyada | Ferid oğlu. Hoca Sa´dullah ve ´Aynani |
Cami´ü´l-´Ubeys | |
Cellumü´l-Kübra | |
Cellumü´s-Suğra | |
Cisr-i Zelahif62 | |
Cübb-i Esedullah | |
Cübeyle | |
Cüdeyde-i Nasara | |
Çukur Kastel | |
Çukurcuk | |
Dahil-i Babü´n-Nasr | |
Dahil-i Babü´n-Neyreb | |
Debbağatü´l-´Atik | |
Dellalin | |
Dudular | |
Ebrac | |
Ekrad-ı Balat63 | |
Elmacı | |
Ferafıre | |
Ferrayin | |
Göllücek | |
Haccac nam-ı diğer Cübb-i Karaman | |
Hamza Bey | |
Handek-i Baluc maa Hindiyan | |
Hanü´s-Sebil | |
Harab Han | |
Haric-i Babü´l-Cinan | ´Abire ve Şüca´ |
Haric-i Babü´n-Nasr | Abdülhayy, Abdürrahim64, ´Atvi-i Kebir nam-ı diğer Müballat, ´Atvi-i Sağir, Bali, Besatine, Ekrad, Erba´in, Gattas, Hezzaze, İbn Menfuş65, Ka´ka, Kavvas, Kir, Muğarbiliyye66, Şabura67, Şimali, Tubeyle68, Tuma Abdülaziz, Tuma Bişara, Tuma Hedaya69, Zehre |
Havarina nam-ı diğer Dahil-i Babü´l-Makam | |
Mahalleler | Sokakları |
Ibn-i Mar´aşi | |
İbn-i Nuseyr | |
Ibn-i Ya´kub | |
Kadı´asker | |
Kal´atü´ş-Şerif | |
Karlık | |
Kasila | |
Kastel-i Maverdi | |
Kavansa | |
Kellase | |
Makam | |
Me´adi | |
Megayir | |
Menendi nam-ı diğer Kozanlı™ | |
Meşarika | |
Meşatiye72 | |
Meydancık | |
Muhammed Bey | Kattan73 |
Musabin74 | |
Nefs-i Yahudiyan | |
Nuhiyye | Küçük Kellase75 |
Oğul Bey | ´Atruş76 |
Saçlı Han-ı Fevkani | |
Saçlı Han-ı Tahtani | |
Safsafa nam-ı diğer Haric-i Babü´n-Neyreb | |
Sahat Biza | |
Mahalleler | Sokakları |
Suhtalı77 | |
Süveykatü´l-´Ali78 | |
Sü vey katü´ 1 -Hati m | |
Şakir Ağa | |
Şeri´atlı | Cübeybe, Ebubekir, Mezra´a, Mu´attama, Sa´dullah Çelebi, Sabura, Şemsiye, Tavil, Zehre, Ziyaret79 |
Şeyh Yaprak nam-ı diğer Şeyh Arabi | |
Şiimeysatiyye | |
Tatarlar | |
Teli ´Arranin | |
Türbetü´l-Gureba80 | |
Zaviye | |
Zukakü´l-Meşk |
1678´de Haleb şehrinin en büyük mahallesi yine 22 sokağı olan Haric-i Babü´n-Nasr olup, bu mahallede 1101 ev ve kaysariye bulunmaktaydı. İkinci büyük mahallesi olan Şeri´atlı´da 429 ev ve kaysariye; diğer büyük mahalleleri olan Sahat Biza´dz 399, Cellumü´l-Kübradn 396, Bahsita´da 318, Megayir´de 269, Haric-i Babul-Cinari da 309, Kasila da 292, Muhammed Bey´de 280, Kellase´de ve Cübeyle´de 269, Dahil-i Babü´n-Neyrebde 250, Akyol´da 236, Cübb-i Esedullah´da 227, Kal´atuş-Şerifte de 222 ev ve kaysariye yer almaktaydı.
1678´de Haleb´in en küçük iskan alanları ise 38 evle Çukurcuk, 40 evle Zukakü´l-Meşk ve Makam, 48 evle Hanü´s-Sebil, 52 evle İbn-i Mar´aşi ve 55 evle Türbetü´l-Gureba adlı mahalleler idi. Bunlar, türbe ve ziyaretgahlar çevresinde yer almaları ya da diğer mahalleler arasında sıkışıp kalmaları gibi sebeplerden dolayı fazla büyüme şansına sahip olamamışlardır.
Haleb şehri mahalleleri ve sokaklarının çoğunda Müslümanlar oturuyordu. Yahudiler şehrin Bendere, Bahsita ve Yahudi mahallelerinde toplanmışlardı. Fakat, daha sonra Müslümanların Bahsita´yı terk etmeleri ve komşu mahalle olan Bendere´deki Yahudilerin de buraya gelerek yerleşmeleri neticesinde Bahsita tamamen bir Yahudi mahallesi halini almıştır.
Hıristiyanlar ise 1627 tarihli bir cizye defterinden anlaşıldığına göre tamamen bir Hıristiyan mahallesi olan Cüdeyde ile Babü´n-Nasr mahallesinin bir çok sakağında oturuyorlardı. Ayrıca, Şeri´atlı mahallesinde de az sayıda Hıristiyan bulunmaktaydı.
1.3. Kaysariyeler
Haleb şehrindeki mahallelerin çoğunda "kaysariye" (=kaysarlık ya da kısariyye) adı verilen ve muhtelif sayıdaki odalardan oluşan binalar da bulunmaktaydı. Kaysariye, dışarıdan gelen tüccarların ikametleri süresince dükkan ve oda kiraladıkları hanlar olmakla birlikte, özellikle yoksul yabancıların, Araplar´ın ve Bedeviler´in kaldıkları yerlere de kaysariye deniyordu. Nitekim, 1678 tarihli avarız-hane defterinde Haleb´deki birçok kaysariyede Arapların ikamet ettiklerini tespit edebilmekteyiz. Yine, Abraham Marcus da 18. yüzyıl Kadı Sicilleri´ne dayanarak Bedeviler´in yaşadığı çok sayıdaki kaysariyelerin varlığından söz etmektedir.
18. yüzyılda Haleb´i ziyaret etmiş olan Alexander Russell, kaysariyeyi genellikle yabancıların (Arap, Kürt, Türk ve Ermeni Hıristiyanlar) oturduğu, her biri iki veya üç gözlü yapılar olarak tanımlamakta ve odaların açıldığı taş ile döşeli geniş alanın da herkese ait olduğunu söylemektedir. Çeşmesi bulunmayan bu çeşit yapılarda, halk günlük su ihtiyacını genellikle ortaklaşa kullanılan su kuyularından temin ediyordu.
Haleb´deki kaysariyeler 2 ila 80 oda arasında değişen oda kapasitesine sahip olan iskan yerleri olarak da tanımlanabilir. Bunların çok az bir kısmı iki katlı olup, odalarının bir kısmı üst katında, bir kısmı da alt katında yer alıyordu. Mesela, Sahat Biza mahallesinde ´Adiliye Camii vakfı olan bir kaysariyenin 23´ü üst katında ve 16´sı da alt katında olmak üzere toplam olarak 39 odası vardı. Fakat, kaysariyelerin büyük çoğunluğu, muhtemelen bitişik düzende yapılmış, tek katlı ve muhtelif sayılardaki odalardan meydana geliyordu.
Haleb şehrindeki kaysariyeler, mülk ve vakıf olmak üzere, iki çeşitti. Bunlardan mülk olanlar avarız vergisine dahil edilmiş, vakıf olanlar ise bu vergiden muaf sayılmışlardır. Mülk olan kaysariyeler, genellikle kethüda, zaim, sipahi, yeniçeri, seyyid ve müderris gibi, şehrin ileri gelenlerine ait olup, bazılarının birden fazla sahibi yani ortağı vardı. Bazı kaysariyelerin mülkiyeti ise kadınlara aitti88. Vakıf olanlar da genellikle tekke ve camilere vakfedilmişti.
16. yüzyılda ve 17. yüzyılın başlarında Haleb şehrindeki kaysariyelerin sayısı çok fazla değildi. Nitekim, 16. yüzyılda Haleb şehrinde, daha ziyade iktisadi maksatla yapılmış, 5 kaysariye bulunmaktaydı. Bunlar, Hoca Mahmud, Temerrüz, Mısır Bay ve Kanim Bay adlı kaysariyeler ile Dukakin-zade Mehmed Paşa külliyesindeki bir kaysariye idi.
1616 yılında Haleb şehrinde yine 5 kayseriye bulunmakta olup, bunların 2´si Süveykatü´l-´Ali mahallesinde, diğerleri de Göllücek, Haric-i Babü´l-Cinan (Zukakü´l-´Abire´de) ve Haric-i Babü´n-Nasr (Zukak-ı Erba´in´de) mahallelerinde yer alıyordu.
1678 yılma gelindiğinde şehirdeki kaysariyelerin sayısında muazzam bir artışın meydana geldiği görülmektedir ki, bu zamanda Haleb şehrinde, 17. Yüzyılda Haleb Eyaleti ve Türkmenleri 101 muhtelif mahallelere dağılmış, toplam olarak 192 kaysariye yer almaktaydı(bkz. Tablo-5).
Tablo-5 Kaysariyelerin Mahallelere Dağılımı
Mahalleler | Kaysariye Sayısı |
´Akabe | 1 |
Akyol | 3 |
Altun-Boğa | 3 |
Bab-ı Kinnesrin | 6 |
Bahsita maa Yahudiyan | 3 |
Bendere maa Yahudiyan | 6 |
Beyyada | 4 |
Cellumü´l-Kübra | 12 |
Cellumü´ s-Suğra | 1 |
Cübb-i Esedullah | 14 |
Cübeyle | 2 |
Dahil-i Babü´n-Nasr | 3 |
Dahil-i Babü´n-Neyreb | 4 |
Debbağatü´l-´Atik | 1 |
Dell alin | 1 |
Elmacı | 6 |
Ferafıre | 2 |
Hanü´s-Sebil | 1 |
Harab Han | 2 |
Haric-i Babü´l-Cinan | 3 |
Haric-i Babü´n-Nasr | 45 |
Ibn-i Mar´aşi | 1 |
Ibn-i Ya´kub | 1 |
Karlık | 4 |
Kastel-i Maverdi | 4 |
Kellase | 1 |
Makam | 1 |
Meşarika | 4 |
Meşatiye | 1 |
Muhammed Bey | 1 |
Musabin | 5 |
Nefs-i Yahudiyan | 1 |
Nuhiyye | 2 |
Tablo-6 Kaysariyelerin Oda Kapasiteleri (1678)
Mahalleler | Kaysariye Sayısı | |
Oda Kapasitesi | Kaysariye Sayısı | Toplam Oda Sayısı |
2 | 2 | 4 |
3 | 2 | 6 |
4 | 6 | 24 |
5 | 9 | 45 |
6 | 11 | 66 |
7 | 10 | 70 |
8 | 19 | 152 |
9 | 10 | 90 |
10 | 16 | 160 |
11 | 5 | 55 |
12 | 12 | 144 |
13 | 8 | 104 |
14 | 5 | 70 |
15 | 6 | 90 |
16 | 10 | 160 |
17 | 3 | 51 |
18 | 2 | 36 |
19 | 2 | 38 |
20 | 4 | 80 |
21 | 2 | 42 |
22 | 3 | 66 |
23 | 1 | 23 |
24 | 4 | 96 |
25 | 1 | 25 |
26 | 3 | 78 |
27 | 3 | 81 |
28 | 1 | 28 |
32 | 2 | 64 |
Sahat Biza | 15 | |
Süveykatü´l-´Ali | 13 | |
Silveykatü´ 1-Hatim | 3 | |
Şeri´atlı | 11 | |
Türbetü´l-Gureba | 1 | |
Toplam | 192 | |
Oda Kapasitesi | Kaysariye Sayısı | Toplam Oda Sayısı |
33 | 3 | 99 |
36 | 3 | 108 |
39 | 2 | 78 |
40 | 1 | 40 |
42 | 1 | 42 |
50 | 2 | 100 |
72 | 1 | 72 |
80 | 1 | 80 |
Belirtilmeyen | 16 | 16 |
Toplam | 192 | 2.583 |
Halep şehrinde en fazla kaysariye Haric-i Babü´n-Nasr mahallesinde olup, bu mahallede 1678´de toplam olarak 45 kaysariye bulunmaktaydı. Yine, bu zamanda Sahat Biza mahallesinde 15, Cübb-i Esedullah mahallesinde de 14 kaysariye yer alıyordu.
Seyyah d´Arvieux´xm verdiği bilgiye göre ise, Haleb şehrinde 1683´te toplam olarak 187 kaysariye yer almaktaydı91. Dolayısıyla, d´Arvieux´un verdiği rakam ile 1678 tarihli avanz-hane defterinde yer alan rakam arasında çok yakın bir benzerlik bulunmaktadır.
Öte taraftan, Haleb şehrinde yer alan 192 kaysariyede toplam olarak 2.583 oda bulunmaktaydı. Tablo-6´dan da anlaşılacağı üzere, 1678´de Haleb´de mevcut olan 192 kaysariyenin 85´i yani yaklaşık % 44´ü 2 ila 10 oda, 57´si yani yaklaşık % 30´u 10 ila 20 oda, 34´ü yani % 18´i de 21 ila 80 oda arasında değişen bir büyüklüğe sahip idiler. Geriyen kalan 16 kaysariyenin oda kapasitesi ise belirtilmemiştir.
17. Yüzyılda Haleb Kasabaları ve Köyleri
3. Kasabalar
Kasabalar, çevresindeki köylere nazaran idari ve ekonomik bakımdan üstünlüğü olan, iktisadi faaliyetleri tarım ve hayvancılığın yanı sıra küçük çapta ticaret ve sanayi mallan üretimine de dayanan merkezlerdir. Bunların bazıları geçmişte önemli birer şehir olup, zamanla muhtelif sebeplerden dolayı eski önemini yitirmiş olan yerlerdir. Dolayısıyla, kasabalar genellikle birkaç mahalleden oluşan ve şehirlere nisbetle küçük olan yerleşim birimleri olarak da tanımlanabilir.
17. yüzyılda Haleb eyaleti dahilinde çok sayıda kasaba yer almakta olup bunlar; Bab, Belen, Cebbul, Cisr-i Şuğur, Deyrguş (=Dergüş), Eriha, Harim, İdlibü´s-Suğra, Ma´arretü´l-Mısrin, Ma´anetü´n-Nu´ınan, Sermin, Şeyhü´l-Hadid ve Tizin adlı kasabalardı. Bunların 17. yüzyıldaki yerleşim durumları aşağıda ayrı başlıklar altında incelenecektir.
3.1. Bab Kasabası
Haleb kazasına tabi Bab nahiyesinin kasabası olan ve Haleb şehrinin doğusunda yer alan Nefs-i Bab´ın 1678´de Vüstaniyye, Şimaliyye, Garbiyye, Fakus, Muhtesib, Savafin ve Şarkiyye olmak üzere 7 mahallesi vardı. Bu mahallelerde, 364´ü reaya ve 2´si askeri ve imam olmak üzere, toplam olarak 366 nefer yetişkin Müslüman erkek nüfusu yaşıyordu. Bab kasabasının en büyük mahallesi olan Vüstaniyye´de 115 nefer reaya, 1 nefer askeri ve 1 nefer de imam bulunuyordu. Diğer mahallelerden Şimaliyye´de 75, Savafin´de 61, Muhtesib´de 53, Garbiye´de 30, Fakus´ta 25, Şarkiyye´de ise 5 nefer yetişkin erkek nüfusu yer almaktaydı.
Bab kasabasının 16. yüzyılın başlarında 6, 1526´dan itibaren de 7 mahallesi bulunmaktaydı. Mahalle adlarına bakıldığında, 17. yüzyılın sonlarına kadar önemli bir değişikliğin olmadığı görülmektedir. Sadece Vüstaniyye´nin 16. yüzyılda yine aynı anlamı taşıyan "Evsat" adıyla bilindiğini görmekteyiz. Buna karşın kasaba nüfusunda 16. yüzyıla nazaran bir düşüş yaşanmış, 1550´de kasabadaki yetişkin erkek nüfusu 589´u hane (evli), 2´si mücerred (bekar) ve 10´u imam olmak üzere 601 nefer iken 1678´de 366 nefere inmiştir.
3.2. Belen Kasabası
"Bilan" veya "Beylan" şeklinde de telaffuz olunan "Belen" kelimesi Türkçe´de "iki dağ arasındaki yer, geçit" anlamına gelir. ´Amik ovasını Akdeniz´e bağlayan Antakya-İskenderun yolu üzerinde Amanos Dağlan´nın geçit noktasında yer alan Belen´in adına ilk defa Kanuni Sultan Süleyman zamanında rastlanır.
Belen kasabası, Kanuni Sultan Süleyman´ın yol üzerinde inşa ettirdiği han ve imaretin vakfı olup, kasaba halkı, kendi imkanları ile besledikleri 20 menzil beygirini ulakların hizmetine sundukları gibi, Antakya´dan Payas´a gelinceye kadar yol üzerindeki derbendlerde de hizmet ederlerdi. Kasaba halkı bu menzilcilik ve derbendcilik hizmetlerine karşılık olarak da avarız ve şair tekalif-i örfiyeden muaf tutulmuşlardı.
Antakya´nın kuzeyinde yer alan ve 17. yüzyılda Bakras kazasının merkezi olan Belen kasabasının 1678´de Muhlis Ali, Saksı, Kara-Hüseyin, Şenbük, Bakras, Kumar-oğlu ve Kilise olmak üzere 7 mahallesi vardı. Kasabanın nüfusu ise 333´ü reaya, 15´i imam, 7´si zaim, 16´sı seyyid, 4´ü imaret hademesi ve 5´i de yeniçeri, kul oğlu, ahi-baba, tüccar ve cami görevlisi olmak üzere, toplam olarak 380 nefer Müslüman ile 255 nefer Hıristiyandan ibaretti. Buna göre, kasabanın toplam yetişkin erkek nüfusu 635 nefer olmaktadır ki, 17. yüzyılda Belen´i ziyaret etmiş olan Evliya Çelebi de burada üstü toprakla örtülü 700 kadar evin bulunduğunu zikretmektedir.
Kasabanın mahallelerinden biri olan Şenbük, 16. yüzyılda Bakras nahiyesinin bir köyü iken, 17. yüzyılda Belen´in daha fazla genişlemesi üzerine bu yeni kasabanın bir mahallesini teşkil etmiştir. Zira, Belen 16. yüzyılın ortalarında henüz bir kasaba statüsünde değildi. Bu kasabanın gelişmesiyle birlikte daha önce bir kaza merkezi olan Bakras kasabası da gittikçe önemini kaybederek Belen karşısında sönük kalmıştır. Nitekim, 1678´de Bakras´ı halen aynı adı taşıyan kazanın artık 45 nefer yetişkin erkek nüfusu olan bir köyü olarak görmekteyiz. Halbuki 1550 yılında Bakras kasabasının 152´si hane, 60´ı mücerred ve 3´ü imam olmak üzere 215 nefer yetişkin erkek nüfusu bulunmaktaydı. Evliya Çelebi de Bakras´ın 150 akçelik bir kaza olduğunu, kethüda yeri, yeniçeri serdarı ve kale dizdarı ile 150 kadar kale neferi olduğundan bahsetmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, sonraki yıllarda Bakras´ın önemini kaybetmesiyle birlikte burası kaza merkezi olmaktan çıkartılmış ve buna paralel olarak da nüfusu önemli miktarda azalmıştır. Bu arada, Belen kasabasının Bakras adında bir mahallesinin olması, eski yerleşim yerlerini terk eden Bakraslıların bu mahallede yerleştiği izlenimini de vermektedir.
3.3. Cebbul Kasabası
Cebbul, Haleb´in güney-doğusunda yer almaktadır ve 17. yüzyılda Haleb kazasına tabi bir kasabadır. Bu kasabanın 1678´de dört mahallesi olup, bunlar coğrafi konumlarına göre adlandırılmışlardı. Bu mahallelerin en büyüğü olan Kıbliyyenin 54, ikinci büyük mahallesi olan Garbiyye´nin 40, üçüncü büyük mahallesi olan Şimaliyye´nin 32 ve küçük mahallesi olan Şarkiyye´nin ise 24 nefer Müslüman yetişkin erkek nüfusu vardı. Kasabanın toplam vergi nüfusu ise bu zamanda 150 neferden ibaret idi.
Cebbul, 16. yüzyılda kalabalık sayılabilecek bir nüfusa sahip olmakla birlikte henüz bir kasaba olmayıp köy statüsündeydi ve mahallesi de yoktu. Köy statüsünde iken Cebbul´un 1550´de 188´i hane, 33´ü mücerred ve 3´ü de imam olmak üzere toplam olarak 224 nefer yetişkin erkek nüfusu bulunmaktaydı. Dolayısıyla, bu iskan mahallinin nüfusu 1678 yılına gelindiğinde hane bazında artmadığı gibi bir miktar da azalmıştır.
Cebbul kasabası, aynı adla anılan gölün hemen kuzeyinde kurulmuştu ve bu gölde öteden beri önemli miktarda tuz çıkartılıyordu. Bu kasabanın gelişmesi de buradaki tuz üretimine dayanmaktadır. Cebbul tuzlasından elde edilen tuz birinci derecede olup, gayet beyaz, temiz ve lezzetliydi. Mukataa yoluyla işletilen buradaki tuzlanın yıllık geliri 1550´de 700 bin akçe idi.
3.4. Cisr-i Şuğur Kasabası
Şuğur kazasına bağlı olan Cisr-i Şuğur nahiyesinin 1678´de yeni ve eski (´atik) Cisr-i Şuğur olmak üzere iki kasabası vardı. Kaza merkezi olan Cisr-i Şuğur kasabasında 313 reaya, 40 müstahfız, 30 hademe, 5 seyyid ve 1 zaim olmak üzere toplam olarak 389 nefer Müslüman ile 33 nefer Hıristiyan ve 4 nefer de Yahudi yaşıyordu. Bu kasabanın arazisi, devrin Osmanlı padişahı tarafından bir hatt-ı hümayunla Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa´ya hibe ve temlik edilmiş; burayı yeniden iskan ettiren Köprülü Mehmed Paşa da Müslüman hacıların ve yol üzerindeki binaların korunması maksadıyla inşa ettirdiği bir kale ile imaret ve camiye Cisr-i Şuğur kasabasını vakfetmiştir.
Bundan dolayı kasaba halkı avarız vergisinden muaf tutulmuşlardır. Öyle anlaşılıyor ki, bu kasabada bulunan 40 müstahfız da bahsi geçen kalede görev yapmaktaydı.
´Atik Cisr-i Şuğur´a gelince; bu kasaba Fevkani, Tahtani, Meşarika ve Meydan adlı 4 mahalleye taksim edilmişti ve burada 1678´de toplam olarak 183 nefer reaya ile 6 nefer imam ve hatip yaşamaktaydı. Dolayısıyla, ´Atik Cisr-i Şuğur bu bölgede kurulmuş olan eski kasabayı, ötekisi ise yenisini işaret etmektedir.
16. yüzyılda ise Şuğur kasabasının (Nefs-i Şuğur) Meşarika, Meydan, Havarna ve Vadi adlı 4 Müslüman mahallesi ile bir Ermeni mahallesi bulunmaktaydı. Ayrıca, Vadi adlı mahalle de "Tahtani" ve "Fevkani" olmak üzere iki kısma taksim edilmişti. Dolayısıyla, ´Atik Cisr-i Şuğur´da yer alan Meşarika, Meydan, Tahtani ve Fevkani adlı mahalleler 16. yüzyılda da mevcut olan iskan yerleriydi.
Cisr-i Şuğur´u önemli kılan ise Lazkiye ile Haleb ve Hama arasında işleyen önemli ticaret yollarının üzerinde yer almasıdır. Zira, kasabaya adını veren köprü (cisr) Haleb, Hama, Tedmür ve diğer istikametlerden gelip Lazkiye´ye ulaşmak isteyen yolcuların geçmek zorunda oldukları asi Nehri üzerinde kurulmuştu.
3.5. Deyrguş (-Dergüş) Kasabası
Antakya´nın güneyinde yer alan ve aynı adlı kazanın (Deyrguş) merkezi konumunda bulunan Deyrguş kasabasının 17. yüzyılda mahalle taksimatı yoktu ve kasabanın 1678 yılında toplam olarak 218´i Müslüman ve 4´ü de Hıristiyan olmak üzere 222 nefer yetişkin erkek nüfusu bulunmaktaydı.
Müslüman nüfusun 191´i reaya, 11´i askeri, 8´i imam ve hatip, 8´i de kul oğlu taifesinden idi.
16. yüzyılda Kuseyr nahiyesi içerisinde yer alan Deyrguş kasabasının 1536-1550 yıllarında Şarki, Garbi ve Vüstani adlı 3 mahallesi vardı. 17. yüzyılda ise bu kasaba Kuseyr nahiyesinden ayrılarak müstakil bir kaza yapılmıştır. Deyrguş´un nüfusuna bakıldığında ise 16. yüzyılda daha kalabalık olduğu görülmektedir. Kasabanın nüfusu 1526´da 144 hane ve 6 mücerred iken 1550 yılında 300 hane ve 172 mücened vergi nüfusuna ulaşmıştı. Dolayısıyla, Haleb eyaletinde yer alan bir çok kasaba gibi, Deyrguş´un nüfusunda da 17. yüzyılın sonlarına doğru önemli oranda bir azalmanın meydana geldiği müşahede olunmaktadır.
3.6. Eriha Kasabası
Haleb´in güneyinde Ma´arra ile İdlib arasında yer alan ve aynı isimli kazanın merkezi olan Eriha kasabası coğrafi konumundan dolayı çevresindeki diğer yerleşim birimlerine nazaran önemli bir gelişme kaydetmişti. Zira, Eriha kasabası Lazkiye-Haleb ve Lazkiye-Hama ticaret yollarının kesiştiği önemli bir noktada kurulmuştur.
Eriha, 16. yüzyılın başlarında idari bakımdan Cebel-i Samak nahiyesinin bir köyü olmakla birlikte, burada 2 hamam, bir boyahane ve bir başhanenin bulunması, bu iskan yerine daha ziyade bir kasaba karekteri kazandırmıştı. Zaten, Riha olarak da adlandırılan Eriha´yı kısa bir müddet sonra (1526´da) Cebel-i Samak nahiyesinin kasabası olarak görmekteyiz. Bu zamanda Eriha´nın, adlarını "reis"lerinden (yani kethüdalarından) alan iki mahallesi olup, 17. yüzyıla gelindiğinde bu mahallelerden artık bahsedilmemektedir. Eriha´nın 16. yüzyılda nüfusu da oldukça kalabalıktı; 1526´da 195 hane iken 1550´de önemli oranda bir artış kaydederek 476 hane ve 76 mücened vergi nüfusuna ulaşmıştır.
17. yüzyılın sonlarına doğru Eriha´nın nüfusu önemli sayılabilecek bir oranda azalmıştır. Zira, 1678 yılında kasabanın nüfusu 343´ü reaya, 20´si seyyid, 6´sı yeniçeri ve sipahi, 8´i kul oğlu, 11´i imam ve müezzin olmak üzere 388 nefer Müslüman ile 10 nefer Yahudi´den ibaretti.
3.7. Harim Kasabası
Antakya´nın doğusunda yer alan ve aynı adı taşıyan kazanın (Harim kazası) merkezi olan bu kasabanın 17. yüzyılda mahalle taksimatı olmayıp, 1678´de toplam olarak 36 nefer Müslüman vergi nüfusu bulunmaktaydı ve kasaba halkı bu zamanda Tizin kasabasının menzilcileri olarak tayin edilmişlerdi.
16. yüzyılda daha kalabalık bir nüfusa sahip olan (62 hane ve 8 mücerred vergi nüfusu) Harim, yeterince cazibesinin olmaması ve belki Celali isyanlarının da etkisiyle 17. yüzyılın sonlarına gelindiğinde nüfusunun neredeyse yarısını kaybetmiştir.
3.8. İdlibü´s-Suğra Kasabası
İdlibü´s-Suğra 16. yüzyılda Sermin nahiyesinin bir köyü iken, Lazkiye, Haleb ve Hama arasında işleyen ticaret yoları üzerinde ve kavşak bir noktada bulunmasından dolayı sürekli gelişme göstererek kasaba statüsü kazanmış ve 17. yüzyılın sonlarına doğru Haleb eyaletinin en önemli ve nüfus bakımından da en kalabalık kaza merkezlerinden biri olmuştur. Nitekim, bu kasabanın 1678´de Kıbliyye, Garbiyye, Şimaliyye ve Şarkiyye olmak üzere 4 mahallesi vardı ve bunlardan Kıbliyye´at 274 reaya, 13 seyyid, 3 askeri, 7 imam ve hatipten oluşan 297 nefer Müslüman ile 93 nefer Hıristiyan ve 19 nefer Yahudi; Garbiyye´de 165 reaya, 2 seyyid, 2 imam ve müezzin, 3 kul oğlu ve 2 timar erbabından oluşan 174 nefer Müslüman ile 6 nefer Yahudi; Şimaliyye´de 281 reaya, 3 imam ve müezzin, 1 sipahi ve 7 kul oğlundan oluşan 295 nefer Müslüman ile 12 nefer Hıristiyan, 7 nefer Yahudi ve 3 nefer Kıbti; Şarkiyye´de de 269 reaya, 1, seyyid, 4 imam ve müezzin, 1 yeniçeri, 2 muaf ve 15 kul oğlundan oluşan 292 nefer Müslüman vergi nüfusu ile 3 nefer Hıristiyan ve 20 nefer de Yahudi vergi nüfusu bulunmaktaydı. Kasabanın bu zamandaki toplam yetişkin erkek nüfusu ise 1.058´i Müslüman, 108´i Hıristiyan, 52´si Yahudi ve 3´ü de Kıbti olmak üzere 1.221 neferden ibaretti. Oysa. henüz köy statüsünde olduğu 1550 yılında İdlibü´s-Suğra´nın, 188´i hane, 60´ı mücerred ve 5´i de imam olmak üzere, 253 nefer yetişkin erkek nüfusu bulunmaktaydı.
Öyle anlaşılıyor ki, kasabanın önemli ticaret yollan üzerinde bulunması zamanla çevre köy ve kasabalardan göç almasını ve çok sayıda Hıristiyan, Yahudi ve Kıbtinin de burada yerleşmesini sağlamıştır. Nitekim, yerleşmeyi teşvik gayesiyle İdlibü´s-Suğra kasabası, Cisr-i Şuğur gibi, 17. yüzyılda Köprülü Mehmed Paşa tarafından yaptınlan bir kale ile cami ve imarete vakfedilmiş, bundan dolayı da kasaba halkı avanz ve şair tekaliften muaf tutulmuşlardı.
3.9. Ma´arretü´l-Mısrin Kasabası
İdlibüs´s-suğra´nın kuzeyinde yer alan ve aynı adlı kazanın merkezi olan Ma´arretü´l-Mısrin kasabası 1678´de 2 mahalleden meydana geliyordu. Büyük mahallesi olan ŞimalVde 262 reaya, 3 seyyid, 3 yeniçeri, 7 kul oğlu, 11 imam ve hatip ile 5 nefer a´van (yardakçı) mensubu olmak üzere toplam olarak 91 nefer; küçük mahallesi olan Kıbliyye´de ise 132 reaya ve 1 müezzin olmak üzere toplam olarak 133 nefer yetişkin erkek nüfusu bulunmaktaydı. Kasabanın bu zamandaki toplam yetişkin erkek nüfusu ise 424 neferden ibaretti.
16. yüzyılın başlarından itibaren Sermin nahiyesinin bir köyü olarak gördüğümüz Ma´arretü´l-Mısrin, sürekli olarak gelişmiş ve nihayet 17. yüzyılda bir kaza merkezi olma vasfını kazanmıştır. Haleb yolu üzerinde bulunmasından dolayı Ma´arretü´l-Mısrin´in vergi nüfusu düzenli olarak artmış, 1520´de 96 hane ve 24 mücerred vergi nüfusuna sahip iken, 1526´da 134 hane ve 10 mücerred, 1536´da 182 hane, 9 mücerred ve 3 imam, 1550´de de 229 hane ve 52 mücerred vergi nüfusuna ulaşmıştır.
3.10. Ma ´arretü ´n-Nu ´man Kasabası
Haleb ve Hama arasında işleyen ticaret yolu üzerinde kurulmuş olan ve aynı adlı kazanın da merkezi konumunda bulunan Ma´arretü´n-Nu´ınan kasabasının 1678´de Kıbliyye ve Şimali olmak üzere iki mahallesi vardı. Büyük mahallesi olan Kıbliyye´de 79 reaya, 5 seyyid, 1 yeniçeri, 1 zaim, 1 imam ve 1 müzzin; Şimali´de de 53 reaya, 8 seyyid, 4 imam ve müezzin, 1 timar erbabı, 3 muhzır ve 9 nefer de başka bir grup bulunmaktaydı. Kasabanın bu zamandaki toplam yetişkin erkek nüfusu ise 167 neferden ibaretti.
3.11. Sermin Kasabası
Haleb, Hama ve Lazkiye arasında işleyen ticaret yolları üzerinde ve bir kavşak noktada kurulmuş olan Sermin, yine aynı adı taşıyan kazanın da kasabası konumundaydı.
1678´de Şarkiyye, Şimaliyye, Bazar, Havarina, Vüstaniyye, Kıbliyye ve Sulbiyye olmak üzere 7 mahallesi vardı. Bu zamanda kasabada toplam olarak, 624 reaya, 13 seyyid, 4 askeri, 16 kul oğlu, 17 müezzin, imam ve hatib, 4 muhzır, 4 Haleb gönüllüsü, 1 mütevelli olmak üzere, 688 yetişkin Müslüman erkek nüfus ile 13 Hıristiyan ve 2 de Yahudi bulunmaktaydı. Kasabanın en büyük mahallesi Şarkiyye, en küçük mahallesi de Havarina idi. Gayr -i Müslimlerin ayrı bir mahalleleri olmadığından bunlar Müslümanlarla birlikte aynı mahallelerde oturuyorlardı.
16. yüzyılda ise kasabanın el-Kıbli Mescid-i Seyyidullah, Şarkiyyetü´l-Vaviye, Vasıta, Havama ve Bazar adlı 5 mahallesi vardı. Bu mahalle adlan ile 17. yüzyıldaki mahalleler mukayese edildiğinde Sulbiyye ve Şimaliyye adlı 2 mahallenin 17. yüzyılda kurulduğu, diğerlerinin ise 16. yüzyıldaki coğrafi konumlarıyla anıldığı görülmektedir. Sadece teleffuzdan kaynaklanan bazı farklılıklar vardır. Mesela, el-Kıbli Mescid-i Seyyidullah Kıbliyye, Şarkiyyetü´l-Vaviye Şarkiyye, Vasıta Vüstaniyye ve Havarna da Havarina olarak teleffuz olunmaktadır.
Sermin´in mahalleleri genellikle bulundukları coğrafi yön ve konumlarına göre (doğu, güney, kuzey ve orta) adlandırılmışlardır. Sadece üç mahallenin adı farklı olup, bunlardan biri adını pazar yerinden (Bazar), bir tanesi de ilk yerleşimcileri olan Havranlılar´dan almıştır.
Öte taraftan, 16. yüzyılda Sermin´in nüfusunun sürekli olarak arttığını da görmekteyiz; 1520´de 207 hane, 13 mücened vergi nüfuslu iken 1550´de 565 hane, 116 mücened ve 10 imam yetişkin erkek nüfusuna ulaşmıştır. Dolayısla, bu kasabadaki nüfus artışının 17. yüzyılın sonlarına kadar devam ettiği sonucu da ortaya çıkmaktadır.
3.12. Şeyhü ´l-Hadid Kasabası
Aynı isimli kazanın merkezi olan Şeyhü´l-Hadid kasabası küçük bir iskan yeri olup, kasabanın 1678´de toplam olarak, 49´u reaya, 2´si de seyyid ve imam olmak üzere, 51 nefer yetişkin erkek nüfusu bulunmaktaydı. Söz konusu kasaba bu zamanda mahallelere taksim edilmemişti.
Şeyhü´l-Hadid´i 16. yüzyılda Derbsak (ya da Gündüzlü) nahiyesine tabi büyük bir köy olarak görmekteyiz. Burası, 1526´da 113 hane, 1536´da 155 hane, 5 mücened ve 4 imam, 1550´de de 92 hane ve 21 mücened vergi nüfusuna sahipti. Dolayısıyla, bu iskan mahallinin nüfusu 17. yüzyılın sonlarına gelindiğinde artmadığı gibi, 16. yüzyılın ilk yarısındaki durumuna göre de hayli gerilemiştir.
3.13. Tizin Kasabası
Tizin kazasının mekezi olan bu kasabanın vergi nüfusu 1678´de 135 nefer Müslüman reayadan ibaretti. Mahalle taksimatı olmayan Tizin kasabasının halkı "menzilci" olarak tayin edilmişlerdi. Bunlar, 20 menzil beygiri beslemeleri şartıyla avarız, nüzül ve şair tekalif-i örfiyeden muaf tutulmuşlardı.
Nizin adıyla da bilinen bu yerleşim birimi 16. yüzyılda Harim nahiyesine tabi büyük bir köy konumunda iken, 17. yüzyılda kaza merkezi haline getirilmiştir.
B. KÖYLER
Kaza ve nahiyeleri teşkil eden ve avarız-hane defterlerinde "karye" olarak ifade edilen köyler, hemen hemen bütün faaliyeti ziraat ve hayvancılığa dayanan ve kendilerini çevreleyen ziraat sahalarıyla birlikte nazar-ı itibara alınan iskan yerleri olup, istismar sahaları hudutlarla belli edilmiştir.
Köy sayısına göre bir değerlendirme yaptığımızda, 17. yüzyılda Haleb eyaletinde en fazla köyün sırasıyla Cebel-i Sem´an (1616 ve 1656 yıllarında 52, 1678´de 92 köy) ve Menbiç (1616´da 48, 1656´da 49, 1678´de 57 köy) nahiyeleri ile Eriha kazasında (1616 ve 1656 yıllarında 16, 1678´de 53 köy) olduğu görülmektedir. Bu yüzyılda en az köyü olan yerler ise İdlibü´s-Suğra kazası (1616 ve 1656 yıllarında 3, 1678´de 7 köy) ile Ermenaz nahiyesidir (1678´de 8 köy) (bkz. Tablo-9).
17. yüzyılda Menbiç ve Ravendan nahiyelerindeki çoğu köylerin terk edilmiş olması dikkat çekmektedir (bkz. Tablo-11). Zaten bu yerlerdeki köyler daha 16. yüzyılda oldukça seyrek nüfusa sahiplerdi ve buralarda yaşayan insanlar genellikle konar-göçer bir hayat sürmekte idiler. Aynca, göçebe Arapların istilaları da bu bölgede yer alan köylerin boşalmasında önemli rol oynamıştır.
Köy adlan tetkik edildiğinde, Haleb eyaletinde yer alan birçok köyün birden fazla isimle anıldığı görülmektedir (bkz. Ekler). Bu husus, yer adlarının farklı kültürlerin etkisinde kalarak zamanla değişikliğe uğramasının bir sonucu olup, bu tür yerler, tahrir ve avarız-hane defterlerinde "karye-i x, nam-ı diğer x" ya da "el-ma´ruf x" şeklinde iki ismiyle birlikte belirtilmiştir. Dolayısıyla, uzun süre Türk hakimiyetinde kalmış olan Haleb bölgesindeki iki isimli yer adlarından biri genellikle Türkçe´dir.
Haleb eyaletinde köyler, Reis veya Kethüda adı verilen kişiler tarafından idare edilmekte idi. Bugünkü muhtar gibi, köy halkını devlet nezdinde temsil eden bu kişiler, köylü ile devlet arasındaki işlerin çözümünde ve vergi oranlarının belirlenmesinde, köyün diğer ileri gelenleriyle (ihtiyar heyeti) birlikte önemli rol oynarlardı.
Nüfus bakımından kalabalık olan köyler "mahalle"lere ayrılmıştı. Mesela, Cebel-i Sem´an nahiyesindeki Daretü´l-İzza köyü, Şimali, Garbi, Kıbliyye ve Şarki olmak üzere 4 mahalleye, Eriha kazasının Bekfalun adlı köyü de, yine coğrafi konumlarına göre, 4 mahalleye taksim edilmişti.
Coğrafi ve idari zaruretlerden dolayı, nahiyelerin sınır bölgesinde bulunan bazı köylerin zamanla komşu nahiyelere bağlandıkları görülmektedir. Mesela, 1678´de Sermin nahiyesine tabi olan Berkum adlı köy 1690 yılında Cebel-i Sem´ana, yine 1678´de Antakya kazasına tabi olan Üç-Tut ve Çaksuniye isimli köyler de 1705´te Şuğur kazasının Cisr-i Şuğur nahiyesine bağlanmıştır.
Tablo-9 Haleb Eyaletindeki Köylerin Kaza ve Nahiyelere Dağılımı (1616-1678)
Havş Sahipleri | Kapasitesi | Mahallesi |
Ahmed Çelebi kızı Kaya Hatun | 9 ev | Meydan |
Ali kızı Emine Hatun | 8 ev | Meydan |
Bayezid Ağa oğlu ismail Ağa | 54 kulübe | Mahzen |
Derviş Ağa | 3 oda | Dört Ayak |
Derviş oğlu Haydar | 6 oda | Sofular |
Ebubekir oğlu Hacı Mustafa | 7 oda | Gabdur |
Halid oğlu Mustafa | 5 ev | Meydan |
Hamza Ağa | 12 kulübe | Mahzen |
Hamza Ağa (Antakya kethüdası) | 6 oda | Dört Ayak |
Haydar oğlu Ahmed ve Aişe Hatun (Müşterek) | 4 oda | Havare |
Kürd Ali Bey´in zevcesi Fatıma Hatun | 7 oda | Sofular |
Mehmed Efendi (Eski Müftü) ve Mustafa Efendi | 8 ev | Meydan |
(imam), (Müşterek) | ||
Mehmed oğlu ibrahim | Kastel | |
Mehmed oğlu Şeyh Hamza | 5 oda | Sekkakin |
Mustafa Ağa (Eski Antakya Kethüdası) | 10 oda | Meydan |
Süleyman Ağa oğlu Ali | Hallabü´n-Nemle | |
Şehid Mehmed Paşa vakfı | 36 oda | Havare |
Türkmen Ali oğlu Hacı Derviş | 2 ev | Tabi-i Sofular |
Haleb eyaletinin kaza ve nahiyelerine bağlı olan köylerin sayısı Tablomda gösterilmiştir. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere, Haleb eyaletinde 1616´da 537, 1656´da 448, 1678´de de 738 köy bulunmaktaydı. Esasen 1616 tarihli defterde Şuğur, Suruc ve Birecik nahiyelerinin köyleri belirtilmeden sadece bu nahiyelerin toplam vergi nüfusu (avarız-hanesi) verildiği için, bu tarih için verilen toplam rakam gerçek köy sayısını tam olarak yansıtmamaktadır. 1656 tarihli defterde ise yine Şuğur nahiyesi ile Ma´arretü´n-Nu´man kazası köyleri belirtilmemiştir. Fakat, 1678 tarihli
defterde meskun ve meskun olmayan bütün köyler gösterildiği için, bu deftere dayalı olarak, Haleb eyaletinin köyleri hakkında daha sağlam veriler elde etmek mümkündür. Hatta, bu defterden hareketle hangi köylerin yeniden iskan edildiğini de tespit edebilme şansına sahip bulunmaktayız.
Daha gerilere baktığımızda ise Haleb sancağının 1550 yılında 1.024 köyünün olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, 1550 ile 1678 tarihleri arasında Haleb eyaletindeki köy sayısında mühim bir fark bulunmaktadır. Nitekim, bu tarihler arasındaki 128 yıllık dönemde Haleb eyaletinin köy sayısında % 28 oranında (286 köyün) bir düşüş meydana gelmiştir.
16. yüzyılın sonlarında meydana gelen sosyal buhranların Anadolu, Rumeli ve bugünkü Suriye bölgesinde binlerce köyün boşalmasına ve harap olmasına yol açtığı bilinmektedir. Uzun süren savaşların tesiri ile vilayetlerle gereği gibi ilgilenilmemesi köylünün eşkıya elinde kalmasına, levend, sekban ve sanca gibi silahlı grupların etkisiyle toprağını terk ederek şehir ve kasabalara göç etmesine hatta bazılarının da eşkıya gruplarına katılarak soygunculuk yapmalarına sebep olmuştur. Ayrıca, savaş masraflarını karşılayabilmek maksadıyla yeni vergilerin ihdası, halkın ödeme gücünü fazlasıyla aştığından, onların çift ve çubuğunu terk ederek göç etmelerinin veya eşkıya gruplarına katılmalarının başka bir sebebini teşkil etmiştir. Nitekim, saruca-sekban adı verilen ve ülkede asayişin bozulmasına sebep olan bu şaki grupların ortadan kaldırılması için 1688´de "nefır-i am" adı verilen bir çeşit seferberlik dahi ilan edilmiş ve bunlann büyük çoğunluğu kısa bir süre için de olsa etkisiz hale getirilmiştir.
17. yüzyılda Osmanlı hükümeti devletin temellerini sarsan şekavet olaylarına ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan göçlere artık bir son vermek zorunda idi. Zira, devletin en büyük geliri zirai ekonomi üzerine bina edilmiş bulunuyordu. Bu meselenin halli de ancak bir iç iskan siyaseti ile mümkün olabilirdi. Harabe yerleri şenlendirmek için bulunan yol ise, harap ve raiyyetsiz köylerin isteyen kimselerin uhdesine verilmesi şeklinde olmuştur. Böylece muhtelif köyler, hariçten topraksız insanlar getirip o yerleri şenlendirmek ve ziraate açmak şartiyle, defterde vermekle mükellef olduğu maktu malı da o yerin ait olduğu voyvodasına vermeyi taahüt eden kimselere veriliyordu. Nitekim, hükümet tarafından teşvik edilen bu usul ile bir kısım köyler yeniden iskan ve imar edilip, toprakları ziraate açılmıştır.
Tablo-10 Yeniden İskan Olan Köylerin Kaza ve Nahiyelere Dağılımı (1616-1678)
Kaza ve Nahiyeler | 1616-1656 | 1657-1678 |
´Amik | 8 | |
Altun-Özü | 2 | |
Bab | 1 | 4 |
Cebel-i Akra´ | 11 | |
Cebel-i Barişa | 3 | |
Cebel-i Sem´an | 36 | |
idlibü´s-Suğra | 4 | |
Eriha, Ruc ve Zaviye | 12 | |
Harim, Ermenaz ve Cebel-i A´la | 1 | 17 |
Kuseyr | 1 | |
Ma´arretü´n-Nu´ınan | 8 | |
Ma´arretü´l-Mısrin | 15 | |
Menbiç | 1 | |
Sermin | 3 | 15 |
Süveyde | 6 | |
Şeyhü´l-Hadid ve Gündüzlü | 1 | |
Tizin | 8 | |
Toplam | 6 | 151 |
Bu arada, konar-göçer aşiretlerin yaylak ve kışlaklarına gidip gelirlerken yerleşik ahalinin ekinlerine zarar vermeleri de devleti meşgul eden başlıca problemlerden birini teşkil ediyordu. 17. yüzyılda devlet idaresinin bozulmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan ve konar-göçerlerin sebep oldukları eşkıyalık olayları da onların bu yüzyıldan itibaren yerleştirilmeleri lüzumunu ortaya çıkarmıştır.
Diğer taraftan, köylerin yeniden iskan edilmesinde özellikle menzilcilik ve derbendcilik hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının da önemli rolü olmuştur. Menzilciler, posta hizmetlerinden, derbendciler de güvenlik işlerinden sorumlu idiler. Derbendler daha ziyade iskan noktalarının az olduğu ıssız yerlerde tesis edilirdi. Bu, bir köyün yakınında olabileceği gibi, köyden uzak yerlerde de olabilirdi. Önemli ticaret yollan ve askeri bakımdan önemli kavşak noktalan ve dağların geçit verdiği yerler ile hanlar derbend mahallerinden idiler. Dolayısıyla, bu yerlerin civarında bulunan bir veya birkaç köy, derbend hizmetine tayin edilirdi. Kendi sorumluluk bölgelerinde bir kervan soyulursa zararı derbendcilerin ödemesi istenebilirdi. Bu riske rağmen pek çok köy ahalisi derbendci olmaya çalışırdı. Merkezi idare ise derbendci sayısını düşük tutma eğilimindeydi. Zira, derbendcilik, oldukça ağır olan avarız-ı divaniye ve tekalif-i örfıyeden muafıyet sağladığı için, köylülere çekici gelirdi. Aynca, derbendci köyler halkı silah taşıma hakkına da sahip olduklarından, yerel yöneticilerin kişisel vergi taleplerinden de kurtulma şansına sahip idiler.
17. yüzyılda Haleb eyaletinin Deyrguş ve Eriha kazalarının çoğu köyleri ile Cebel-i Akra´ nahiyesinin Ordu adlı köy halkı menzilci olarak tayin edilmişlerdi. Bundan başka, 1678´de 43 nefer müstahfız Cebel-i Sem´an nahiyesinin Han Tuman köyünde ve 40 nefer müstahfız da Cisr-i Şuğur kasabasında görev yapmaktaydı. Ayrıca, Dergüş kazasında da 2 nefer derbendcinin olduğunu görmekteyiz.
Tablo-11 Meskun ve Meskun Olmayan Köyler (1678)
Kaza ve Nahiyeler | Köy Sayısı | |
Meskun | Harab | |
´Amik | 19 | 9 |
Altun-Özü | 21 | 5 |
Bab | 14 | 2 |
Bakras | 9 | 4 |
Cebbul | 13 | |
Cebel-i A´la | 18 | |
Cebel-i Akra´ | 32 | 6 |
Cebel-i Barişa | 15 | 1 |
Cebel-i Sem´an | 88 | 4 |
Cisr-i Şuğur | 9 | |
Deyrguş | 23 | 4 |
idlibü´s-Suğra | 7 | |
Eriha | 48 | 5 |
Ermenaz | 7 | 1 |
Harim | 12 | 1 |
Kefr Tab | 12 | 9 |
Kuseyr | 37 | 9 |
Ma´arretü´n-Nu´ınan | 39 | 3 |
Ma´arretü´l-Mısrin | 34 | 1 |
Menbiç | 18 | 39 |
Ravendan | 24 | 15 |
Sermin | 29 | 2 |
Süveyde | 32 | 6 |
Şeyhü´l-Hadid ve Gündüzlü | 9 | |
Şuğur | 22 | |
Tizin | 13 | 2 |
Toplam | 610 | 128 |
Bütün bu teşvikler neticesinde Haleb eyaletinde 1616-1656 yılları arasında 6 köy, 1657-1678 yılları arasında da 151 köy yeniden iskana açılmıştır. Tablo-10´dan da anlaşılacağı üzere, Haleb eyaletinde yeniden iskan olunan köylerin 36´sı yani iskana açılan köylerin yaklaşık % 24´ü merkez kazaya tabi olan Cebel-i Sem´an nahiyesinde yer almaktaydı. Bunu 15´er köyle Ma´arretü´l-Mısrin ve Sermin kazaları takip etmekteydi. Antakya kazasına tabi olan Cebel-i Akra´ nahiyesinde ise 11 köy yeniden iskana açılmıştır. Bunlardan başka, Harim, Ermenaz ve Cebel-i A´la nahiyelerinde 17, Eriha, Ruc ve Zaviye nahiyelerinde 12, Ma´arretü´n-Nu´man ve Tizin kazaları ile ´Amik nahiyesinde 8´er, Süveyde nahiyesinde 6, İdlibü´s-Suğra kazası ile Bab nahiyesinde 4´er, Cebel-i Barişa nahiyesinde 3, Altun-Özü nahiyesinde 2, Şeyhü´l-Hadid ve Gündüzlü kazası ile Kuseyr nahiyesinde de 1´er köy 1657-1678 yıllarında yeniden iskan olmuştur. Fakat, buna rağmen 1678´de 128 köyün halen harap yani meskun durumda olmadığı da görülmektedir.
Haleb eyaletinde meskun ve harab (meskun olmayan) köylerin kaza ve nahiyelere göre dağılımı ise Tablo-11´de gösterilmiştir. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere, 1678 yılında Haleb eyaletinde 610´u meskun, 128´i de harap olmak üzere toplam olarak 738 köy yer alıyordu. Yani köylerin yaklaşık olarak % 83´ü meskun, % 17´si de harap yani terk edilmiş durumdaydı. Eyalette 1616 yılında 537, 1656 yılında da 448 meskun köy vardı. Fakat, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, 1616´da Şuğur, 1656´da da Şuğur ve Ma´arretü´n-Nu´man kazalarının köyleri belirtilmediği ve her iki döneme ait defterlerde meskun olmayan köyler yazılmadığı için, bu dönemlerle ilgili sağlıklı değerlendirmeler yapmak da tabii olarak mümkün olmamaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, Haleb eyaletinde daha önce meskun olan köylerden 56´sı da 1678 yılına gelindiğinde tamamen boşalmıştır. Harap olan bu köylerin 31 ´i Menbiç nahiyesinde, 15´i Ravendan nahiyesinde, 7´si Kefr Tab nahiyesinde, 2´si Deyrguş kazasında ve 1 tanesi de Bakras kazasında yer almaktaydı (bkz. Ek-1 ve Ek-2).
Haleb eyaleti dahilindeki köylerin büyük çoğunluğunda Müslümanlar oturmaktaydı. Tablo-12´de de görüleceği üzere, 1678´de 610 meskun köyün 591´i yani % 97´si Müslümanlara, 7´si yani % l´i de Hıristiyanlara aitti. 12 köyde yani köylerin % 2´sinde ise Hıristiyan ve Müslümanlar karışık olarak oturuyorlardı.
Haleb eyaletinin bazı köylerinde konar-göçerlerin de sakin olduğu görülmektedir. Mesela, 1678´de Ekrad taifesinden olan Süleymanlu cemaatinden 36 nefer, Türkmen taifelerinden Döğer cemaatinden 47 nefer, Yıva cemaatinden 48 nefer, Cerid cemaatinden de 14 nefer Cisr-i Şuğur nahiyesinin Kastun adlı köyünde sakindi. Aynı tarihte Ravendan nahiyesinin Tat Viranı adlı köyünde de Yeni-il Türkmenlerinden 2 hane bulunmaktaydı.
Tablo-12 Müslim ve Gayr-i Müslim Köylerin Kaza ve Nahiyelere Dağılımı (1678)
Kaza ve Nahiyeler | Müslüman | Hıristiyan | Karışık |
´Amik | 19 | ||
Altun-Ozü | 26 | 1 | |
Bab | 14 | ||
Bakras | 8 | 1 | |
Cebbul | 13 | ||
Cebel-i A´la | 18 | ||
Cebel-i Akra´ | 30 | 2 | |
Cebel-i Barişa | 15 | ||
Cebel-i Sem´an | 88 | ||
Cisr-i Şuğur | 8 | 1 | |
Deyrguş | 20 | 1 | 2 |
idlibü´s-Suğra | 7 | ||
Eriha | 48 | ||
Ermenaz | 7 | ||
Harim | 12 | ||
Kefr Tab | 12 | ||
Kuseyr | 35 | 2 | |
Ma´arretü´n-Nu´ınan | 39 | ||
Ma´arretü´l-Mısrin | 34 | ||
Menbiç | 18 | ||
Ravendan | 24 | ||
Sermin | 29 | ||
Süveyde | 27 | 3 | 2 |
Şeyhü´l-Hadid ve Gündüzlü | 9 | ||
Şuğur | 18 | 2 | 2 |
Tizin | 13 | ||
Toplam | 591 | 7 | 12 |
1678 yılı kayıtlarından anlaşıldığına göre, Haleb eyaletindeki köylerin 318´i yani % 43,09´u padişah haslarına, 232´si yani % 31,44´ü de zeamet ve timarlara tahsis edilmiştir. Üçüncü önemli pay ise vakıflara ayrılmış olup, bunun da oranı % 13,82´dir. Malikane-divane sistemin olduğu 35 köyün gelirleri de yine padişah hassı ile vakıflar arasında paylaşılmıştır. Bu paylaşımda, bazen toprak mahsullerinden sağlanan vergi gelirinin tamamı vakfa, rüsum-ı örfiyesi yani şahsi vergileri padişah haslarına ayrılırken, bazı köylerde ise mahsul vergisinin muayyen bir hissesi vakfa -ki bu hisse çoğu zaman birden fazla vakfa taksim edilmiştir-, bir hissesi de padişah haslarına bağlanmıştır. Diğer köylerden ise 26´sı ümera yani beylerbeyi, sancakbeyi ve nişancı haslarına, 10´u da Valide Sultan haslarına ayrılırken, 15 köyün gelirinin nereye bağlandığı hususunda ise defterde herhangi bir bilgi verilmemiştir (bkz. Tablo-13).
Tablo-13 Gelir Çeşidine Göre Köylerin Dağılımı (1678)
Gelir Çeşidi | Köy Sayısı | Oranı (%) |
Padişah Hasları | 318 | 43,09 |
Ümera Hasları | 26 | 3,52 |
Valide Sultan Haşlan | 10 | 1,36 |
Zeamet ve Timar | 232 | 31,44 |
Vakıf | 102 | 13,82 |
Malikane-divani | 35 | 4,74 |
Belirsiz | 15 | 2,03 |
Toplam | 738 | 100 |
´Amik, Bakras, Cisr-i Şuğur, Şeyhü´l-Hadid ve Gündüzlü bölgeleri haricinde bütün kaza ve nahiyelerde köylerin çoğu padişah hassıdır. Cisr-i Şuğur nahiyesi köylerinin tamamına yakını vakıf (sadece bir köyün geliri padişah ile vakıf arasında paylaşılmıştır), Şeyhü´l-Hadid ve Gündüzlü kazası köylerinin bütün geliri de Valide Sultan hassıdır. Sermin kazasında ise malikane-divani sistemi hakim olup, buradaki 11 köyün geliri devlet ile çeşitli vakıflar arasında paylaşılmıştır. Zeamet ve timarların en yaygın olduğu bölgelere gelince; 40 köyle Menbiç, 26´şar köyle Ravendan ve Ma´arretü´n-Nu´ınan, 16 köyle de Cebel-i Akra´ bu alanda ilk sıralarda yer almaktadır (bkz. Tablo-14).
Tablo-14 Vegi Gelirinin Paylaşımına Göre Köylerin Kaza ve Nahiyelere Dağılımı (1678)
Kaza ve Nahiyeler | -s | Ümera Hassı | 1 § | N | Timar | Vakıf | Belirsiz | Toplam | |
2- 3 | |||||||||
o. tc | |||||||||
´Amik | 1 | 3 | 22 | 2 | 28 | ||||
Altun-Ozü | 13 | 3 | 2 | 8 | 6 | 32 | |||
Bab | 7 | 1 | 2 | 2 | 2 | 2 | 16 | ||
Bakras | 1 | 1 | 10 | 1 | 13 | ||||
Cebbul | 10 | 1 | 2 | 13 | |||||
Cebel-i A´la | 12 | 5 | 1 | 18 | |||||
Cebel-i Akra´ | 12 | 1 | 3 | 13 | 9 | 38 | |||
Cebel-i Barişa | 5 | 1 | 9 | 1 | 16 | ||||
Cebel-i Sem´an | 41 | 6 | 12 | 7 | 15 | 6 | 5 | 92 | |
Cisr-i Şuğur | 8 | 1 | 9 | ||||||
Deyrguş | 16 | 5 | 3 | 2 | 1 | 27 | |||
idlibü´s-Suğra | 5 | 2 | 7 | ||||||
Eriha | 35 | 2 | 6 | 4 | 3 | 3 | 53 | ||
Ermenaz | 4 | 1 | 2 | 1 | 8 | ||||
Harim | 7 | 1 | 1 | 2 | 1 | 1 | 13 | ||
Kefr Tab | 11 | 4 | 4 | 1 | 1 | 21 | |||
Kuseyr | 22 | 5 | 8 | 7 | 4 | 46 | |||
Ma´arretü´n-Nu´ınan | 9 | 2 | 26 | 4 | 1 | 42 | |||
Ma´arretü´l-Mısrin | 20 | 3 | 2 | 1 | 4 | 5 | 35 | ||
Menbiç | 14 | 2 | 38 | 3 | 57 | ||||
Ravendan | 11 | 4 | 22 | 1 | 1 | 39 | |||
Sermin | 15 | 2 | 2 | 11 | 1 | 31 | |||
Süveyde | 21 | 1 | 3 | 7 | 5 | 37 | |||
Şeyhü´l-Hadid ve | 9 | 9 | |||||||
Gündüzlü | |||||||||
Şuğur | 14 | 2 | 2 | 3 | 1 | 22 | |||
Tizin | 14 | 2 | 16 | ||||||
Toplam | 318 | 26 | 10 | 52 | 180 | 102 | 35 | 15 | 738 |
Buradaki köylerin daha ziyade mezraa husisiyetleri taşıyan, az nüfuslu küçük iskan alanları olmaları, bunların timara ayrılmalarında temel etken olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Haleb eyaletinin köyleri genellikle az nüfusludur. 1678´de toplamı 610 olan meskun köylerin 183´ü yani % 30´u 1 ila 10 hane arasında vergi nüfusuna sahip olan küçük iskan yerleri mahiyetindedir. Bu çeşit köyler genellikle Menbiç, Ravendan, Ma´arretü´n-Nu´ınan, Kefr Tab, Şeyhü´l-Hadid ve Gündüzlü nahiyelerinde yer almaktadır.
Tablo-15 Hane Sayısına Göre Köylerin Kaza ve Nahiyelere Dağılımı (1678)
Hane | Grupları | ||||||
Kaza ve Nahiyeler | 1-10 | 11-20 | 21-50 | 51-100 | 101-200 | 201-500 | Toplam |
´Amik | 3 | 4 | 10 | 2 | 19 | ||
Altun-Özii | 4 | 8 | 12 | 2 | 1 | 27 | |
Bab | 8 | 1 | 1 | 2 | 2 | 14 | |
Bakras | 1 | 7 | 1 | 9 | |||
Cebbul | 1 | 4 | 5 | 1 | 2 | 13 | |
Cebel-i A´la | 7 | 6 | 5 | 18 | |||
Cebel-i Akra´ | 13 | 9 | 8 | 1 | 1 | 32 | |
Cebel-i Barişa | 4 | 6 | 4 | 1 | 15 | ||
Cebel-i Sem´an | 17 | 20 | 20 | 18 | 10 | 3 | 88 |
Cisr-i Şuğur | 2 | 4 | 1 | 2 | 9 | ||
Deyrguş | 4 | 4 | 11 | 3 | 1 | 23 | |
idlibü´s-Suğra | 1 | 2 | 3 | 1 | 7 | ||
Eriha | 12 | 10 | 17 | 8 | 1 | 48 | |
Ermenaz | 2 | 1 | 1 | 2 | 1 | 7 | |
Harim | 1 | 2 | 6 | 2 | 1 | 12 | |
Kefr Tab | 8 | 4 | 12 | ||||
Kuseyr | 6 | 7 | 16 | 7 | 1 | 37 | |
Ma´arretü´n-Nu´ınan | 22 | 16 | 1 | 39 | |||
Ma´arretü´l-Mısrin | 4 | 6 | 12 | 7 | 3 | 2 | 34 |
Menbiç | 16 | 2 | 18 | ||||
Ravendan | 20 | 3 | 1 | 24 | |||
Sermin | 2 | 10 | 11 | 5 | 1 | 29 | |
Süveyde | 10 | 8 | 13 | 1 | 32 | ||
Şeyhü´l-Hadid ve | 8 | 1 | 9 | ||||
Gündüzlü | |||||||
Şuğur | 5 | 7 | 8 | 2 | 22 | ||
Tizin | 5 | 3 | 2 | 3 | 13 | ||
Toplam | 183 | 145 | 177 | 67 | 30 | 8 | 610 |
İkinci sırayı 21 ila 50 hane arasında bir nüfusa sahip olan köyler takip etmektedir. Bu çeşit köylerin toplam sayısı 177 olup, genel toplama oranı % 29´dur. Üçüncü sırayı ise nüfusu 11-20 hane olan köyler almaktadır ki, bunların toplam sayısı 145, oranı da % 23,77´dir. Bu demektir ki, Haleb eyaletindeki meskun köylerin 505´inin yani % 82´sinin nüfusu 1 ila 50 hane arasında değişmektedir. Kalan 105 köyün nüfusu ise 51 ila 500 hane arasındadır. Sadece 8 köyün nüfusu 200 haneden fazladır ki, bu köylerin 3´ü Cebel-i Sem´an nahiyesinde, 2´si Ma´arretü´l-Mısrin kazasında, diğerleri de Harim, Ermenaz ve Eriha´da yer almaktadır (bkz. Tablo-15).
Tablo-16 Haleb Eyaleti Köylerindeki Vakıflar (1678)
Vakfın ismi | Tahsis Edilen Köy Sayısı |
Beni Meddah | 1 |
Cami-i Hüsreviye (Haleb şehri) | 2 |
Cami-i Kebir (Antakya) | 1 |
Cisr-i Şuğur | 31 |
Darü´ş-Şifa Bimarhanesi (Haleb şehri) | 1 |
Ece | 1 |
Ergun Kamil Darüşşifası (Haleb şehri) | 1 |
Eşrefıye Medresesi (Haleb şehri) | 1 |
Hallaviye Medresesi (Haleb şehri) | 1 |
Harameynir ş-şerifeyn | 11 |
Hayır Bey | 3 |
Hz. Habibü´n-Neccar Camii (Antakya) | 3 |
Hz. Halilü´r-Rahman (Kuds-i Şerif) | 1 |
Hz. Halilü´r-Rahman Makamı (Haleb şehri) | 1 |
Hz. ibrahim Edhem | 1 |
Umaravi (Mısır) | 1 |
Karamaniye Camii | 1 |
Mencik-zade | 2 |
Mısıriyyun | 5 |
Mudik Kalesi | 1 |
Oğul Bey | 1 |
Seffahiye Camii (Haleb şehri) | 1 |
Sereviye Camii (Haleb şehri) | 1 |
Sultan Gavri | 12 |
Sultan Süleyman (Belen) | 1 |
Sultan Süleyman (Haleb Kalesi) | 1 |
Sultan Süleyman Tekkesi (Haleb şehri) | 6 |
Şehid Mehmed Paşa | 5 |
Şeyh Ahmed Kuseyri Tekkesi | 2 |
Şeyh Ali Hilvani Camii | 1 |
Şeyh Hasan Rufai | 1 |
Vakfın ismi | Tahsis Edilen Köy Sayısı |
Zeyniye Camii (Haleb) | 1 |
Zürriye | 8 |
Zürriye-i Beni Kasravi (Haleb şehri) | 1 |
Zürriye-i Şeyh Abdülkadir-i Geylani | 1 |
Belirsiz | 8 |
Toplam |
121
|
1678´de Haleb´de kendisine en fazla köy tahsis edilen vakıf Cisr-i Şuğur vakfıdır. Cisr-i Şuğur kasabası padişah hatt-ı hümayunuyla Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa´ya hibe ve temlik edilmiş; burayı yeniden iskan ettiren Köprülü Mehmed Paşa da Müslüman hacıların ve yol üzerindeki binaların korunması maksadıyla inşa ettirdiği bir kale ile imaret ve camiye bu kasabayı vakfetmiştir. Bundan dolayı kasaba halkı avarız vergisinden muaf tutulmuşlardır.
Stratejik ve ticari bakımlardan büyük önem taşıyan bu bölgede inşa edilen kale, imaret ve caminin ihtiyaçlarının karşılanması maksadıyla Haleb´in muhtelif kaza ve nahiyelerindeki 31 köyün vergi geliri de buraya bağlanmıştı. Fakat, bu vakıf gelirleri daha ziyade yakın çevresinde yer alan Cisr-i Şuğur ve ´Amik nahiyelerinde bulunmaktadır.
Haleb eyaletinde Cisr-i Şuğur vakfından sonra en fazla köye sahip olanı Sultan Gavri vakfı olup, 1678´de bu vakfa 12 köyün bağlı olduğunu görmekteyiz. Sultan Gavri vakfını toplam olarak 11 köyden geliri olan Harameyn yani Mekke ve Medine şehirleri vakfı takip etmekteydi. Ayrıca, 8 köyün geliri de Sultan Süleyman tarafından çeşitli yerlere vakfedilmiştir.
Haleb eyaletinde geliri muhtelif cami, hastahane, tekke, medrese, makam ve kalelere bağlanmış vakıflar olduğu gibi, evlatlık (zürriye) vakıflar da vardı. Evlatlık olan vakıfların gelirleri kurucusunun zürriyetinden olan çocukları veya torunları tarafından tasarruf edilirdi. Zürriyetin inkırazı halinde ise bu çeşit vakıfların geliri vakfiyesinde belirtildiği üzere bir hayır kurumuna intikal ederdi.
Bütün bunlardan başka, Haleb eyaletinde 8 köyün daha vakıf olduğunu tespit etmekteyiz ki, 1678 tarihli defterde bunların hangi amaçla kurulduğu belirtilmemiştir (bkz. Tablo-16).
Haleb eyaletinde, Osmanlı Devleti´nin diğer eyalet ve sancaklarında olduğu gibi, vakıf olan köylerin reayası avarız ve sair vergilerden muaf tutulmuşlardı. Mesela, Bab nahiyesinin Serbest adlı köyünde İmam Ca´fer-i Sadık hazretlerinin oğlu medfun olduğundan her yıl binlerce insan onun ziyaretine gelir ve orada inşa edilmiş olan sebil-haneden su içerlerdi. Bundan dolayı, bu köy halkı Kanuni Sultan Süleyman tarafından bütün örfi vergilerden muaf tutulmuştu. Yine, Cisr-i Şuğur vakfı olan Şuğur kazası köyleri ile Sultan Gavri vakfı ve Harameynü´ş-Şerifeyn (Mekke ve Medine) vakfından olan köyler180 de avarız ve sair vergilerden muaf idiler.
Öte yandan, "serbest" statüde olan köylere dışarıdan müdahale edilmesi yasaklanmıştı. Kanuna muhalif olarak yapılan müdahaleler ise çoğu zaman şikayet konusu olduğundan, Divan´dan gönderilen fermanlarda özellikle örf mensuplarından bu çeşit yerlere müdahale etmekten kaçınmaları istenirdi.
Haleb Eyaleti Köyleri ve Vergi Nüfusları (1678)
1. Haleb Kazası Köyleri
1.1. Cebel-i Sem´ân Nahiyesi Köyleri
Köyler | Müstahfızân | Reaya | Seyyid | İmam | Yeniçeri | Sekbân | Evlâd-ı Şeyh Ni lıân | Toplam | Not |
´Abtîn | 13 | 13 | 10 | ||||||
´Acil | 25 | 25 | 1 | ||||||
´Anadân | 279 | 1 | 280 | 13 | |||||
´Ancâra | 199 | 1 | 200 | 1 | |||||
´As´ûs | 10 | 10 | 1 | ||||||
´Assân | 54 | 54 | 1 | ||||||
´Azîziye | 2 | 2 | 20 | ||||||
Bâb Allah | 139 | 1 | 140 | 1 | |||||
Bâbîsâ | 15 | 15 | 1 | ||||||
Bâbü´n-Nîs | 21 | 21 | 12 | ||||||
Bâkidü´l-´Ades | 51 | 51 | 1 | ||||||
Bâlâ | 33 | 33 | 1 | ||||||
Bâşantara | 20 | 20 | 1 | ||||||
Bâtbû | 80 | 80 | 1 | ||||||
Belbânûn | Harap | ||||||||
Bellîrmûn | 84 | 84 | 1 | ||||||
Bernâ | 15 | 15 | 19 | ||||||
Besrâtûn | 26 | 26 | 1 | ||||||
Beytü´l-´Acem | 136 | 136 | 13 | ||||||
Cibrîn | 373 | 1 | 23 | 4 | 14 | 415 | 12 | ||
Dâretü´l-´Izza | 332 | 332 | 17 | ||||||
Dellâma | 6 | 6 | 1 | ||||||
Dirye | Harap | ||||||||
Düveyr-i Zeytûn | 16 | 16 | 10 | ||||||
Etârîb | 158 | 1 | 159 | 15 | |||||
Haddâdîn | 10 | 10 | 9 | ||||||
Hamîm | 14 | 14 | 10 | ||||||
Han Tuman | 43 | 12 | 1 | 56 | |||||
Harzanîn | 21 | 21 | 9 | ||||||
Havarrâtâ | 4 | 4 | 3 | ||||||
Haylân | 14 | 14 | 1 | ||||||
Hayyân | 166 | 1 | 167 | 1 | |||||
Hâzır | 80 | 80 | 2 | ||||||
Hureytân | 144 | 1 | 145 | 1 | |||||
Hûrü´l-Mülk | 37 | 1 | 38 | 1 | |||||
Hûta | 16 | 16 | 9 | ||||||
Huveyr | 35 | 35 | 9 | ||||||
Huveyr | 5 | 5 | 19 | ||||||
İrhâb | 9 | 9 | 1 | ||||||
Is´a | 51 | 51 | 9 | ||||||
İztîmû | 104 | 104 | 11 | ||||||
Kablânâ | 15 | 15 | 1 | ||||||
Kabtân maa Mezraa-i Bâsûfân | 94 | 94 | 1 | ||||||
Kanâtîr | 66 | 66 | 1 | ||||||
Kefr ´Ammâ | 16 | 16 | 1 | ||||||
Kefr Bessîn | 22 | 22 | 1 | ||||||
Kefr Com | 40 | 40 | 13 | ||||||
Kefr Da´îl | 64 | 64 | 1 | ||||||
Kefr Haleb | 51 | 1 | 52 | 11 | |||||
Kefr Hamrâ | 143 | 143 | 1 | ||||||
Kefr Kermîn | 5 | 5 | 9 | ||||||
Kefr Sagîr | 23 | 23 | 9 | ||||||
Kefr Ta´âl | 35 | 35 | 11 | ||||||
Kefr Tâhâ | 12 | 12 | 1 | ||||||
Ma´ar Sita-i Han | 16 | 16 | 2 | ||||||
Ma´âretü´l-Mâristân | 50 | 50 | 14 | ||||||
Ma ´arrâtü´ 1-Esârib | 5 | 5 | 1 | ||||||
Ma´arretü´l-´Artîk | 81 | 81 | 1 | ||||||
Mâyir | 55 | 55 | 1 | ||||||
Mekehla | 2 | 2 | 3 | ||||||
Melihiye | 5 | 5 | 11 | ||||||
Melâs | 8 | 8 | 16 | ||||||
Meryemîn | 5 | 5 | 3 | ||||||
Mes´ân | 26 | 26 | 1 | ||||||
Mirânâz | 25 | 25 | 1 | ||||||
Mirâsî | 9 | 9 | 19 | ||||||
Müslimiye | 28 | 28 | 9 | ||||||
Neyreb-i Haleb | 81 | 81 | 1 | ||||||
Nungâvele | 109 | 1 | 110 | 1 | |||||
Râmûsa | 16 | 16 | 1 | ||||||
Râmü´s-Suğrâ | Harap | 1 | |||||||
Rûmü´l-Kübrâ | 99 | 99 | 1 | ||||||
Rûmü´s-Suğrâ | 17 | 17 | |||||||
Sa´adla | 10 | 10 | 10 | ||||||
Sa´îdla | 6 | 6 | 18 | ||||||
Sahhâra | 12 | 12 | 1 | ||||||
Şeyh Neccâr | 74 | 1 | 75 | 2 | |||||
Tadîl | 132 | 1 | 133 | 1 | |||||
Teli Bâcir | 16 | 16 | 9 | ||||||
Teli Cubbîn | 47 | 47 | 1 | ||||||
Teli Hâsid | 56 | 56 | 9 | ||||||
Teli Kıraç | 64 | 1 | 65 | 9 | |||||
Teli Nasibîn | 19 | 19 | 11 | ||||||
Teli Sûsîn | 11 | 11 | 11 | ||||||
Telmedyâ | 31 | 31 | 9 | ||||||
Tevvâma | 13 | 13 | 10 | ||||||
Tûkâd | 15 | 15 | 10 | ||||||
´Uveycil | Harap | ||||||||
Vazhî | 25 | 25 | 10 | ||||||
Zeytân | 40 | 1 | 41 | 2 | |||||
Zeytânü´l-Masnâ | 10 | 10 | 1 | ||||||
Toplam | 43 | 4613 | 1 | 14 | 23 | 4 | 14 | 4712 |
1.2. Cebbûl Nahiyesi Köyleri
Köyler | Reaya | Not |
Balât | 25 | 1 |
Benân | 15 | 1 |
Dâmân | 23 | 21 |
Hakla | 51 | 1 |
Hayriye | 5 | 1 |
Hüseyniye | 11 | 9 |
Mellûha | 115 | 1 |
Sayd nam-ı diğer Harrânih | 17 | 1 |
Sefîra | 103 | 1 |
Şerî´a | 25 | 22 |
Teli ´Arrân | 17 | 1 |
Teli Şu´ayb | 34 | 1 |
Terkân | 35 | 1 |
Toplam | 476 |
Köyler | Reaya | imam | Toplam | Not |
Bîretiye | 6 | 6 | 5 | |
Bîretü´l-Bâb | 71 | 71 | 1 | |
Bizâ´a | 102 | 102 | 2 | |
Ebu Taltal | 14 | 14 | 22, 23 | |
Haddâd | 5 | 5 | 9 | |
Harvân | 21 | 21 | 1 | |
Kedîrân | Harap | |||
Nu´mân | 6 | 6 | 1 | |
Say´a | 10 | 10 | 1 | |
Serbest nam-ı diğer Dolaplı Han | 9 | 9 | 24 | |
Sûsyân | 6 | 6 | 1 | |
Şeddûd | 6 | 6 | 10 | |
Şeyh Cerrâh | 10 | 10 | 10 | |
Tâdîf | 128 | 1 | 129 | 1 |
Teli Kabbâsîn | 52 | 52 | 1 | |
Teli Latmân | Harap | |||
Toplam | 446 | 1 | 447 |
Köyler | Zımmî Reâyâ | Müslim Reâyâ | imam | Toplam | Not |
Ala Taş nam-ı diğer | 8 | 8 | 1 | ||
Mehmûliye | |||||
Arpalu | 7 | 7 | 10 | ||
Bağdadiye | 12 | 12 | 1 | ||
Bakdîn | Harap | 1 | |||
Bayındır | 5 | 5 | 1 | ||
Beberzî | 6 | 6 | 10 | ||
Bezkiye | 13 | 13 | 31 | ||
Çâkşâk | 5 | 5 | 10 | ||
Çaksuniye | 30 | 30 | 20 | ||
Çandir | 9 | 9 | 10 | ||
Çânî | 6 | 6 | 10 | ||
Çardakiye | 36 | 36 | 30 | ||
Çörekiye | 6 | 6 | 1 | ||
Dermaşta | 12 | 12 | 21 | ||
Dersuniye | 36 | 36 | 25 | ||
Düveyr | 60 | 60 | 1 | ||
Eğerci | 17 | 17 | 10 | ||
Hânsuma | 14 | 14 | 10 | ||
Harbiye | Harap | 10 | |||
Helkîn | Harap | 1 | |||
Hisârcık | 14 | 14 | 6 | ||
Kalendûn | 19 | 19 | 1 | ||
Karaca Ahmedli | 7 | 7 | 10 | ||
Karsbûl en-Nasara | Harap | 1 | |||
Karye | 24 | 24 | 19 | ||
Keseb | 23 | 3 | 26 | 9 | |
Kışlak | 35 | 35 | 27 | ||
Kirakos | 10 | 10 | 10 | ||
Mülk | Harap | 32 | |||
Oğlakcı | 3 | 3 | 10 | ||
Ordu | 14 | 138 | 2 | 154 | 9 |
Sinânî | Harap | 1 | |||
Sofular | 22 | 22 | 1 | ||
Söğüd Ovacığı | 16 | 16 | 10 | ||
Sunkur | 4 | 4 | 9 | ||
Şeyh nam-ı diğer Zermenû | 37 | 37 | 26 | ||
Tûmâma | 10 | 10 | 10 | ||
Yeni Köy | 12 | 12 | 1 | ||
Toplam | 37 | 636 | 2 | 675 |
2.3. Altun-Özü Nahiyesi Köyleri
Köyler | Müslim Reâyâ | 1 | 1 1 | Kuloğlu | Toplam | |||
Ak Curûn | 18 | 18 | 13 | |||||
Ala-Kend | 32 | 32 | 2 | |||||
Arahiya | 8 | 8 | 1 | |||||
´Asasiye | 39 | 1 | 1 | 41 | 25 | |||
Asyâ | Harap | 10 | ||||||
Bakarkaya | 18 | 1 | 19 | 10 | ||||
Bâslika | 15 | 15 | 10 | |||||
Bâverda nam-ı diğer Toprak Hisar | 31 | 3 | 1 | 35 | 1 | |||
Bedîta | 39 | 1 | 40 | 1 | ||||
Boluca | Harap | 1 | ||||||
Boz Oyuk | 31 | 31 | 9 | |||||
Budak Burç | Harap | 28 | ||||||
Bûhşîn | 53 | 53 | 1 | |||||
Büyük Burç | 34 | 34 | 1 | |||||
Danişmendli | 16 | 2 | 18 | 10 | ||||
Ermence | 12 | 1 | 13 | 9 | ||||
Kandamak | 14 | 14 | 1 | |||||
Karsu | 80 | 1 | 81 | 25 | ||||
Küçük Seferiye | Harap | 1 | ||||||
Mansuriye | 9 | 9 | 5 | |||||
Mezraa-i Kürd | 41 | 41 | 6 | |||||
Mışmışan | 24 | 24 | 10 | |||||
Mîrâs | 23 | 23 | 6 | |||||
Narlıca | 19 | 1 | 20 | 1 | ||||
Sabuhiye | 23 | 23 | 10 | |||||
Sûriyye | 70 | 17 | 3 | 90 | 29 | |||
Tababiye | 17 | 17 | 22 | |||||
Tâmûsa | 9 | 9 | 1 | |||||
Teli Habeş | 33 | 33 | 1 | |||||
Terliyân | Harap | 1 | ||||||
Tuleyl-i Şarkî | 35 | 35 | 10 | |||||
Zengiye | 29 | 1 | 30 | 1 | ||||
Toplam | 70 | 719 | 8 | 1 | 7 | 1 | 806 |
Köyler | Zınınıî Reâyâ | Müslim Reâyâ | Seyyid | e | Toplam | 1 |
´Abidiye maa Mezraa-i | 33 | 33 | 9 | |||
Kavvâsiye | ||||||
Ak Bayır | Harap | 1 | ||||
Alaeddinli maa Mezraa-i Bağçecik | 15 | 15 | 1 | |||
Avcılar | 5 | 5 | 1 | |||
Barbarun | 32 | 32 | 10 | |||
Cağini | 10 | 10 | 1 | |||
Cerrâriye | 5 | 5 | 19 | |||
Cüdeyde | 9 | 9 | 10 | |||
Deyr-i Sa´dân | 5 | 5 | 1 | |||
Dikmece | 5 | 5 | 1 | |||
Dişerce | 12 | 12 | 10 | |||
Feysa nam-ı diğer Mağaracık | 15 | 15 | 1 | |||
Güzel Burç maa Çiftlik | 10 | 10 | 1 | |||
Hacı Cübeylü | 15 | 35 | 1 | |||
Hüseyinli | 24 | 24 | 1 | |||
Kâbusiye | 27 | 25 | ||||
Karamanlu | Harap | 1 | ||||
Karkasiye | 35 | 1 | 36 | 1 | ||
Kilisacık | 33 | 1 | 34 | 1 | ||
Makaberun | 18 | 18 | 5 | |||
Mefkad-ı Harbî | 2 | 2 | 1 | |||
Menkûliye | 12 | 12 | 33 | |||
Mişrâkiye | 12 | 12 | 2 | |||
Orhanlı | Harap | 10 | ||||
Saraycık | 15 | 1 | 16 | 10 | ||
Saylıca | 31 | 31 | 1 | |||
Seldârân | 38 | 38 | 9 | |||
Sultaniye | Harap | 10 | ||||
Sürütme | 10 | 10 | 1 | |||
Süveydiye | 34 | 1 | 35 | 21 | ||
Tat Kuyucuğu | Harap | 10 | ||||
Tüleyl-i Çiftlik | 15 | 15 | 1 | |||
Tüleyl-i Türkman | 15 | 15 | 1 | |||
Türkman Kuyucuğu | Harap | 10 | ||||
Uç Tut | 44 | 1 | 45 | 20 | ||
Yoğun Oluk | 29 | 29 | 1 | |||
Zeytuniye | 21 | 81 | 2 | 104 | 1 | |
Toplam | 107 | 590 | 1 | 6 | 704 |
3. Ma´arretü´l-Mısrîn Kazası Köyleri
Köyler | & | 13 | Evlad-ı | K g q W | imam ve Hatib | Toplam | 1 |
Şeyh | |||||||
Müheyya | |||||||
Atbâ | 10 | 10 | 10 | ||||
Bânikiye | 3 | 3 | 34 | ||||
Bâtîma | 18 | 18 | 11 | ||||
Bebîre | 5 | 5 | 11 | ||||
Belbûyâ | 9 | 9 | 2 | ||||
Bevâr | 32 | 32 | 9 | ||||
Binîş | 155 | 1 | 156 | 35 | |||
Bîre | 30 | 30 | 1 | ||||
Birkasyâ | 15 | 15 | 1 | ||||
Dâdhîn | 20 | 20 | 1 | ||||
Fu´a | 176 | 13 | 12 | 201 | 1 | ||
Harnebûş | 107 | 107 | 11 | ||||
Harrân | 84 | 84 | |||||
Ibbîn | 50 | 50 | 1 | ||||
Kefr | 65 | 65 | 1 | ||||
Kefr Binâ | 22 | 22 | 1 | ||||
Kefr Câlis | 28 | 28 | 11 | ||||
Kefr Nakbûr | 35 | 35 | 1 | ||||
Kefr Nâsîh | 28 | 28 | 1 | ||||
Kefr Nûrân | 54 | 54 | 1 | ||||
Kefr Sandâl | 20 | 20 | |||||
Kefrya | 38 | 1 | 39 | 1 | |||
Keftîn | 228 | 228 | 1 | ||||
Kîtân | 47 | 47 | 1 | ||||
Lecene | 55 | 55 | 1 | ||||
Ma´ar Buna | 26 | 26 | 13 | ||||
Ma´arretü´l-İhvân | 97 | 1 | 98 | 1 | |||
Nahla | 91 | 1 | 92 | 1 | |||
Nûhiye | Harap | 1 | |||||
Rûm Hamdân | 154 | 25 | 179 | 11 | |||
Savvâğiye | 27 | 2 | 29 | 9 | |||
Seffâf | 15 | 15 | 1 | ||||
Şellûh | 18 | 18 | 1 | ||||
Yahmûl | 65 | 65 | 13 | ||||
Zerdana | 39 | 1 | 40 | 1 | |||
Toplam | 1866 | 42 | 12 | 1 | 2 | 1923 |
Köyler | Reaya | Askeri | Toplam | Not |
Basnâr | 99 | 99 | 31 | |
Eşmârûn | 49 | 49 | 11 | |
İdlîbü´l-Kübrâ | 122 | 2 | 124 | 1 |
Kablûn | 21 | 21 | 1 | |
Kefr Rûhîn | 17 | 17 | 1 | |
Mertîn | 63 | 63 | 1 | |
Ta´ûm | 60 | 60 | 31 | |
Toplam | 431 | 2 | 433 |
5. Sermîn Kazası Köyleri
Köyler | Miislinı Reaya | d | İmam ve Hatib | Toplam | |
i | |||||
Seyy | |||||
S | |||||
Aciz | 13 | 13 | 10 | ||
Afi s | 24 | 24 | 1 | ||
Akmînâs | 163 | 1 | 5 | 175 | 11 |
Arînc | 36 | 1 | 37 | 11 | |
Asfınü´l-Garbî | 22 | 2 | 1 | 25 | 1 |
Beneccâra | 15 | 1 | 16 | 1 | |
Berkûm | 45 | 45 | 1 | ||
Cûbâs | 53 | 2 | 55 | 11 | |
Dâdîh | 6 | 2 | 8 | 11 | |
Dânîl | 17 | 17 | 11 | ||
Enkarâtâ | 19 | 19 | 10 | ||
Han Sum ve Kûh? | 19 | 1 | 20 | 1 | |
Harrâca | 13 | 13 | 1 | ||
Husûn | 10 | 10 | 11 | ||
Kesebiye | Harap | ||||
Ma´âr Dîsâ | 20 | 20 | 11 | ||
Ma´arretü´l-´Ulyâ | 36 | 1 | 1 | 38 | 11 |
Mağâretü´l-Curz | 39 | 39 | 1 | ||
Mecedliyâ | 62 | 62 | 1 | ||
Menâbî´ | 16 | 16 | 1 | ||
Mencâra | Harap | 1 | |||
Merdîh | 27 | 27 | 1 | ||
Murâdğîn | 22 | 22 | 1 | ||
Neyreb-i Sermîn | 53 | 2 | 55 | 11 | |
Rûyânü´s-Sebûh | 0 | 36 | 36 | 1 | |
Serâkib | 84 | 3 | 1 | 88 | 11 |
Târ | 51 | 4 | 55 | 11 | |
Teli Kerâsîn | 17 | 17 | 9 | ||
Terneye | 27 | 6 | 33 | 1 | |
Teyzer | 22 | 22 | 9 | ||
Tilhiyye | 15 | 15 | 1 | ||
Toplam | 946 | 66 | 10 | 1022 |
6. Ma´arretü´n-Nu´mân Kazası Köyleri
Köyler | Reâyâ | Not |
´Anka | 11 | 1 |
Bânûlîn | 13 | 10 |
Belmîs | 15 | 4 |
Belvîş | 4 | 10 |
Berûfîn | 8 | 1 |
Besekla | 5 | 10 |
Cerrârîn | 10 | 1 |
Cersâs | 18 | 1 |
Dânâ | 14 | 20 |
Deyr | 16 | 1 |
Eskûhim | Harap | 10 |
Evrânih | 2 | 10 |
Habeş | 7 | 10 |
Hanâk | 16 | 36 |
Harîbetü´l-Habeş | 1 | 10 |
Hâss | 7 | 1 |
Havva | Harap | 10 |
İrhâb | 18 | 10 |
Kefr ´Alâyâ | 7 | 10 |
Kefr ´Avnis | 5 | 10 |
Kefr Bâsîn | 16 | 4 |
Kefr Rûmâ | 30 | 37 |
Kefr Tîn | 15 | 1 |
Kefr Ziyâdî | 8 | 10 |
Ma´ar Sehhârîn | 14 | 11 |
Ma´ar Sehhâta | 12 | 10 |
Ma´ar Şemsâ | 7 | 10 |
Ma´ar Şûrîn | 14 | 10 |
Ma´ar Zeyta | 7 | 1 |
Ma´arrâta | 6 | 10 |
Ma´arretü´l-Mâsir | 9 | 10 |
Ma´aserân | 12 | 31 |
Merbenûn | Harap | 10 |
Köyler | Reâyâ | Not |
Nâsif | 3 | 10 |
Nîh | 5 | 10 |
Sahyân | 7 | 10 |
Sâle | 9 | 10 |
Sayrûna | 13 | 10 |
Sebîl | 7 | 10 |
Sehhâba | 1 | 10 |
Semî´ | 14 | 10 |
Teli Sîn | 8 | 1 |
Toplam | 394 |
Haleb Kazası Yönetimi
Kaza Yönetimi
Eyalet ve sancakların başında en büyük örfi yöneticiler olan beylerbeyi ve sancakbeyleri bulunurken, her kaza idaresinin başında da en büyük sivil ve adli amir olarak kadı bulunuyordu.
Osmanlı merkeziyetçi idaresinin esasını, birer kazayı idare eden bütün kadıların hiçbir vasıta olmadan doğrudan doğruya Divan´a bağlı olmaları ve oradan emir almaları teşkil etmektedir. Seferber haldeki ordu ve askeri müesseselerin personel muamelatı hariç, devletin bütün müesseselerinin işleyişinin kadıların murakabe ve nezaretleri altında olması, kadılığın Osmanlı idaresindeki birinci planda gelen önemini izah eder.
Kadılıklar, büyük ve küçük kazalarla sancak ve eyalet olmak üzere başlıca iki sınıftı. Kaza kadısı tayinleri Divan-ı Hümayûn içtimalarının haftada dört gün devamı esnasında ve arz günü denilen günde kazaskerlerin padişaha arzıyla olurdu. Yani tayin edilecek Anadolu kadılarından ise Anadolu kazaskeri, Rumeli´den ise Rumeli kazaskeri elindeki defter mûcebince arz ile iradelerini alırdı184. Kaza kadılarının görev müddeti 20 ay olup, bu müddeti dolduran kadı mazul olarak İstanbul´a gider ve her Çarşamba günü kazasker dairesine mülazemet edip tekrar atanmak için sırasını beklerdi. Kendisinden boşalan yere ise yeni bir kadı tayin edilirdi.
Sancakların ve eyaletlerin kadılıkları mevleviyet suretiyle tevcih edilirdi ve bunların yevmiyeleri en yüksek 500 akçe olabilirdi. Mevleviyetlerin kadılık müddeti ise bir sene idi ve bunların tayinleri 16. yüzyılın ortalarına kadar kazaskerlerin sadrazama inhalarıyla olurken bu müddetten itibaren şeyhülislamların sadrazam vasıtasıyla yaptıkları inha üzerine yapılırdı. İstanbul, Edirne, Bursa, Mısır, Şam ve Haleb gibi büyük merkezler mevleviyet olup, Haleb kadısı iki mülazım alırdı.
Bir kazaya tayin edilen kadıya şer´i ahkamı icraya mezun olduğuna dair padişahın tuğrasını havi bir ruûs (berat) verilirdi. Bundan sonra kadı, mensup olduğu kazaskerden de bir mühürlü mektup alarak vazifesine giderdi.
Görevini kötüye kullanan ve kendilerinden şikayet edilen kadılar hakkında gerekli tahkikat yapıldıktan sonra, aykırı hareketi görülenler cezalandırılır, hatta katledilirdi.
Kadıların görev ve yetkileri oldukça genişti. Bu görevlerini adli, idari ve beledi olmak üzere üç bölümde inceleyebiliriz.
Kadılar, evvela bir hakim olarak bütün davalara bakarlar, adli işleri görürlerdi. Kadıların bulundukları kazalarda şer´i mahkemeler vardı ve kadılar şer´i ve hükmi muamelatta kendilerine verilen beratlarda gösterilen vazifeleri görüp hanefi mezhebi üzere hüküm verirlerdi. Nikah, evlenme, miras taksimi, yetim ve mal-i gaibin muhafazası, vasi tayin ve azli, vasiyetlerin ve vakıfların hükümlerine riayet edilmesinin nezareti, cürm-i cinayet ve sair davalar, yani şer´i ve hukuki bütün işlemler kadılar tarafından görülür ve verilen hüküm hükümete bildirilerek oranın vereceği karara göre infaz olunurdu.
Kadının görevlerinin büyük bir bölümü mahkemede yürütülüyordu. Mahkemede kadının başlıca yardımcıları naib, muhzırbaşı ve muhzırlar ile katiplerdi. Mahkemede kadıdan başka yeterince naib bulunurdu. Genellikle müderris veya ma´zûl kadılar arasından seçilen naibler, mahkeme dışındaki keşiflerde, olayların soruşturmasında görev alırlar, geceleri mahkemede nöbetçi kalırlardı.
Muhzırbaşı ve muhzırlar, öldürme, yaralama ve topluma zarar veren diğer hareketler gibi kamu suçlarının dışında, alacak-verecek gibi kişiler arası anlaşmazlıklarda, davalıları mahkemeye celp ve kadı hüküm verdikten sonra davaların hakkını teslim eden kimselerdi. Muhzırların gördüğü ve kanunnamelerde ihzariye denilen bu görev, padişah tarafından muhzırbaşına verilir, muhzırbaşı bu görevini bizzat veya vekilleri ve yeteri kadar muhzırları ile birlikte yerine getirirdi. Muhzırbaşılık, genellikle taşrada görevlendirilmesi gereken kapıkullarına verilir ve bunlara timar tevcih edilirdi.
Katipler, mahkemeyi ilgilendiren yazışmaları yürütürlerdi. Merkezden, beylerbeyinden ve diğer resmi makamlardan kadıya gelen resmi yazılar (ferman, berat, buyruldu, kadıasker mektubu vb.) ve davalara ait siciller, sicill-i mahfuz denilen deftere kaydedilir, vakfiye, ıtakname, hüccet vb. belgeler katipler tarafından usulüne uygun biçim ve üslupta düzenlenirdi.
Ayrıca, her kaza merkezinde bulunan bir müftü, şer´i hükümleri en iyi bilen ve davalar hakkında verilecek kararların hangi şer´i esaslara istinat edeceğini açık olarak tayin eden bir fetva makamı olarak kadıya adli vazifesinde yardım ederdi. Kadının görev yaptığı mahkemelerde muhzırbaşı ve muhzırlar ve katiplerlerden başka, mukayyid, mahkeme imamı, kethüda, fetih-han gibi görevliler ile tercümanlar da bulunurdu. Tercümanlık görevini ifa edenlere timar tevcih edilir, şayet görevlerini ihmal ederlerse timarları ellerinden alınarak başkasına verilirdi.
Kadılar mahkemelerde davalara baktıkları esnada, dürüstlüğüne herkesin itimat ettiği ahaliden beş altı kişi de celselerde daima müşahit olarak bulunur ve katipler tarafından Şer´iyye Sicili denen defterlere geçen hüccet suretlerinin altını imza ederlerdi. Yani bu kişiler bir nevi jüri teşkil ederlerdi ve büyük davalarda veya siyasi mahiyette olanlarında bu jürinin kadrosu daha geniş tutulurdu.
Kadıların bir başka vazifesi de idari işlerle ilgilidir. Kadıya bu hususta hükümetçe ferman gönderilir ve o da gereken cevabı bizzat kendisi hükümete arz ederdi. Kadıların bulundukları şehir ve kasabaların inzibatı mahalli ve askeri sınıfına bırakılmıştı. Zahire ve amele tedariki, hayvan şevki, menzil emirleri, asker toplanması, iktisadi işler, hep kadılar vasıtasıyla görülürdü. Asayiş amiri de kadı idi. Bu hususta kendisine bir subaşı ve onun emrinde bulunan asesbaşı ile asesbaşının emrindeki asesler yardım ederlerdi.
Kadının üçüncü vazifesi ise şehir veya kazanın belediye reisliği idi. Bu hususta da kendisine yardım edecek memurları olup, bunlar; muhtesip, pazarbaşı, esnaf yiğitbaşıları, çöp subaşısı ve mimarbaşı idi. Narh tespiti suretiyle fiyatların keyfiliğini önlemek, satışları kontrol etmek ve hükümete ait kazanç vergilerini toplamak gibi işleri kadı hep muhtesip vasıtasıyla idare ediyordu. Muhtesipten başka, ihtisab işinde çalışan başka görevliler de vardı ki bunlardan biri de terazi başı idi. Terazi başı haksız bir iş yaptığında kadı tarafından sorgulanır ve suçlu bulunursa görevinden azledilerek cezalandırılırdı. Nitekim, Mühimme defterlerinde terazi başılann haksız uygulamalarına dair bazı şikayetlere tesadüf etmekteyiz. Çöp subaşısı da temizlik işlerine bakar ve bu hususta kadılardan emir alırdı. İnşaat işlerinde kullanılmak üzere mimar temin etmek yine kadının vazifeleri arasında yer alıyordu. Diğer taraftan, Haleb şehrinin su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış olan su dağıtım şebekesinin yönetimini de kadı denetliyordu ve su dağıtımının semtler arasında çıkardığı anlaşmazlıkları bir sonuca bağlıyordu.
Bütün bunlardan başka, her eyalet ve sancakta toprak kadısı ismiyle seyyar kadılıklar da vardı. Gerek devlet merkezinde ve gerek eyaletlerden tahkiki icap eden bir iş toprak kadıları vasıtasıyla tahkik ve teftiş olunurdu. Bunlar, köylülerin sancakbeyi, alaybeyi, subaşı, zeamet ve timar sahipleri tarafından herhangi bir haksızlığa uğradıkları zaman eyalet ve sancak kadılarına ve Divan-ı Hümayûn´a yaptıkları şikayetleri tahkik edip icap ederse kendilerine verilen emirlerle davalara da bakarlardı.
Haleb Eyaleti Ve Sancağı Yönetimi
EYALET VE SANCAK YÖNETİMİ
1. Örf Mensupları
17. yüzyılda beylerbeyi (mir-i miran) ya da "vezir" rütbesindeki valiler tarafından idare edilmiş olan Haleb eyaletine çok sayıda yönetici tayin edilmiştir. Fakat, eyalet ve sancak yöneticileri tayinlerinin kaydedildiği resmi belgelerin (Ruus vb.) yetersiz olması, 17. yüzyılda Haleb yönetimine tayin edilmiş olan beylerbeyilerin veya valilerin tam olarak tespitine imkan tanımamaktadır. Klasik Osmanlı kaynaklarında da bu hususta yeterli bilgi bulunmamaktadır. Diğer taraftan, Haleb salnamelerinde valilerin isimleri ve görev yaptıkları tarihler yer almakla birlikte, bunlar da pek sağlıklı bilgiler değildir. Nitekim, salnamelerde bazı valilerin adlan yer almadığı gibi, bazılarının da beylerbeyilik yaptıkları tarihler yanlış olarak verilmiştir. Bundan dolayı, sadece, arşiv belgeleri ve Osmanlı klasik kaynaklarında yer almayan eyalet yöneticilerinin isimlerini hicri 1324 tarihli Haleb Salnamesi´nden istifade ederek telafi etmeye çalıştık.
Yukarıda bahsettiğimiz kaynaklarda, 1600-1700 yılları arasında Haleb eyaleti yönetimine tayin edilmiş olan 74 beylerbeyinin ismini tespit edebilmekteyiz. Bunların görev süreleri 1-4 yıl arasında değişmekle birlikte, Haydar Ağa-zade Mehmed Paşa sadece 14 gün, İbrahim Paşa da 3 ay 8 gün bu görevlerinde kalabilmişlerdir. Aralıksız olarak 4 yıl boyunca Haleb eyaletini yöneten Mehmed Paşa ise en uzun süreyle bu görevde kalan beylerbeyi olarak görülmektedir (bkz. Tablo-3).
17. yüzyılda beylerbeyilerin daha fazla önem kazanmaları ile birlikte onlara vezirlik de verilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu´nda önemli bir konuma sahip olan Haleb eyaletinin yöneticileri de genellikle vezaretle tayin edilmişlerdir. Vezaretle atanan beylerbeyilerin vezirliği zamanla ellerinden alınabildiği gibi, vezareti olmayanlara da sonradan bu rütbe verilebiliyordu. Mesela, Silahdar Paşa Kethüdası olan Mehmed Kethüda 1637´de Haleb eyaletine tayin edilmiş, bir müddet sonra ise vezareti ref´ olunarak bundan sonra kendisine "Mir-i miran" elkabıyla yazılması istenmiştir. Büyük Mirahur iken 17 Temmuz 1644´te Haleb beylerbeyiliğine tayin edilen Haydar Ağazade Mehmed Paşa´ya. da 24 Temmuz 1644´te vezaret ihsan edilmiştir. Hüseyin Paşa, Nogay Mehmed Paşa, Derviş Mehmed Paşa, Gürcü Mehmed Paşa, İbrahim Paşa ve Hasan Paşa gibi birçok vali de Haleb yönetimine tayin edildiklerinde vezir rütbesinde idiler.
Eyalet yöneticileri olan beylerbeyiler, yerleri değiştirilmek suretiyle başka eyaletlerden atandıkları gibi, başka görevlerden de beylerbeyiliğe tayin edilenler vardı. Mesela, Haremden çıkma Silahdar Ahmed Ağa 18 Mart 1634´te, Silahdar Paşa kethüdası olan Mehmed Ekim 1637´de, Mirahur-ı evvel olan Hasan Ağa 3 Ekim 1636´da, Büyük Mirahur olan Siyavuş Ağa 11 Şubat 1643´te, yine Büyük Mirahur olan Haydar Ağazade Mehmed 17 Temmuz 1644´te ve Padişah Silahdarı olan İbrahim Ağa da 1 Ağustos 1644´te Haleb beylerbeyi olmuşlardır.
Eyalet yöneticileri, aralıklı olarak ya da artarda olacak şekilde ve bazen de belirli şartlarla olmak üzere birkaç defa aynı göreve tayin edilmişlerdir. Mesela, Haleb beylerbeyilerinden Siyavuş Paşa´ya 26 Mayıs 1643´te ikinci defa ve vezaretle bu görev verilmiştir.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, beylerbeyilere kendi eyaletlerindeki gelirleri yetmediği için idari bölgelerindeki bir veya birkaç sancağın geliri de onlara "arpalık" olarak ya da gelirlerine ilave (ber vech-i zamime) olarak verilmiştir. Ayrıca, beylerbeyiler bir sancağı "iltizam tariki" ile de tasarruf edebilirlerdi.
Eyalete tabi olan sancakların yöneticileri konumunda bulunan sancakbeyleri de belirli şartlarla tayin edilmekteydiler. Haleb eyaletinde görev yapan sancakbeyleri, genellikle, halen sancakbeyliği yapan ya da bu görevden ma´zûl durumda bulunan beyler arasından tayin edilmişlerdir.
Olağan tayinler haricinde, sancaklar ocaklık tarikiyle verilebildiği gibi, sancakbeylerinin bazı şartları yerine getirmeleri şartıyla da verilmiştir. Mesela, Selemiye sancağı Haleb eyaletine bağlı olduğu dönemde Emir Seyfe "ocaklık tarikiyle" verilmiştir. Aynı sancak, Trablusşam eyaletine dahil olduğu dönemde ise, tüccar ve buradan geçen yollar üzerindeki binalara zarar getirmemek ve meydana gelebilecek zararları da tazmin etmek şartıyla, 30 Nisan 1642´de Emir Şibli´ye "Urban Hükümeti"yle verilmiş ve onun bu konumu 1644 ve 1645 yıllannda olmak üzere iki defa da yenilenmiştir Yine, Ma´ana sancağı, Haleb beylerbeyi Nogay Mehmed Paşa´nın arzı mucebince 7 Ocak 1633´te Hama sancağından ma´zul Ali Bey´i "şenletmek şartıyla" verilirken, Balis sancağı da, eşkıyalık yapan Araplan yakalaması şartıyla, 7 Ağustos 1639´da Mehmed´t verilmiştir. Bu bölgedeki eşkıyalık olaylan devletin başını çok ağntmış olacak ki, Balis sancağı bu defa Adana beylerbeyilerinden olan Kasım Paşa´ya, tüccar ve yollar üzerindeki binalan Arap eşkıyasından koruması şartıyla, 24 Ocak 1641´de arpalık olarak verilmiştir.
Bu arada eyalette vazife yapan diğer örfi görevlilerden de bahsetmek yerinde olacaktır. Bunlann da başında Maliye Defterdarı gelmektedir. Haleb defterdarlığı, Yavuz Sultan Selim´in Şam beldelerini zabt edişinden sonra kurulmuş ve Arab Vilayeti Defterdarlığı adıyla Şam, Haleb, Trablusşam ve çevrelerinin mali işlerinden sorumlu tutulmuştur. Fakat, bu defterdarlık II. Selim´in saltanatının ilk yıllarında, sırasıyla Haleb, Diyarbekir, Şam, Erzurum ve Trablusşam olmak üzere, 5 defterdarlığa ayrılmıştır.
Maliye defterdarından başka, her eyalette timar işlerine bakmak üzere bir Timar Kethüdası ile bir Timar Defterdarı da bulunurdu. Kethüdalar, arazisi timar, zeamet ve has olan eyaletlerde zeamet işlerine bakarlar, timar işlerine bakan ve timar defterdarı namına alan memurun da amiri sayılırlardı. Timar kethüdalığı derece derece olup, en yüksek mertebesi Rumeli Defter Kethüdalığı idi. Timar defterdarı ise, timarlarla timarlıların defterlerini tutar, bunlara ait işleri yönetirdi. Defterler, Defterhane´de muhafaza edilir ve Defterhanede işleri idare eden müdüre Defter emini denirdi.
Bütün bunlardan başka, alaybeyi, çeribaşı, subaşı, çavuşbaşı ve çavuşlar, dizdar, su nazırı, mimar, tercüman ve muhtesip gibi, eyalet dahilinde muhtelif mevkilerde görev yapan örf mensupları da vardı. Fakat, bunlar hakkında daha önceki çalışmamızda detaylı olarak bilgi verildiği için bu görevliler üzerinde burada tekrar durmayacağız.
Haleb Eyaletinin Kaza ve Nahiye Taksimatı
HALEB EYALETİNİN KAZA VE NAHİYE TAKSİMATI
Osmanlı Devleti´nde kadının sorumluluk bölgesini ifade eden kaza, bir taraftan ticari ve diğer taraftan kültürel üstünlüğü ile, yani çevresinin merkezi olmuş bir kasaba veya şehir ile, böyle bir topluluk merkezini çevrelemiş köylerin teşkil ettiği idari bir birliği ifade etmekte idi51. Bu cümleden hareketle Haleb eyaleti 1616 yılında Haleb, Antakya, Deyrgûş (=Dergüş), Harim, Maarretü´l-Mısrin, Sermin, Eriha, Ma´arretü´n-Nu ´man, Kefr Tab, Tizin, İdlibü ´s-Suğra, Bakras, Birecik, Rum-kal ´a, Nizib, Şeyhü´l-Hadid maa Gündüzlü, Amik ve Menbiç-Ravendan olmak üzere 18 kazadan meydana gelmekteydi. 1626 tarihli başka bir kaza listesinde de aynı idari yapı görülmektedir.
Bundan bir müddet sonra Birecik, Rumkal´a ve Nizib kazalarını yine Haleb eyaletine tabi olan Biretül-Fırat sancağına bağlı olarak görmekteyiz. Ayrıca, ´Amik kazası da Şeyhü´l-Hadid maa Gündüzlü kazasına dahil edilmiştir. Bundan dolayı, 1642´de Haleb eyaleti Haleb, Eriha, Harim, Antakya, Ma´arretü´l-Mısrin, Sermin, Dergüş, Bakras, İdlibü ´s-Suğra, Şeyhü ´l-Hadid ve Gündüzlü, Kefr Tab, Maarretü ´n-Numan, Tizin ve Menbiç-Ravendan olmak üzere 14 kazadan meydana gelmekteydi.
Tablo-1 Haleb Eyaleti Kazalar
1616-1626 | 1642-1674 | 1678-1687 |
´Amik | Antakya | Antakya |
Antakya | Bakras | Bakras |
Bakras | Deyrgûş | Deyrgûş |
Birecik | Eriha | Eriha |
Deyrgûş | Haleb | Haleb |
Eriha | Harim | Harim |
Haleb | İdlibü´s-Suğra | İdlibü´s-Suğra |
Harim | Kefr Tab | Ma´arretü´l-Mısrin |
İdlibü´s-Suğra | Ma´arretü´l-Mısrin | Ma´arretü´n-Nu´man |
Kefr Tab | Ma ´arretü´ n-Nu´ man | Menbiç |
Ma´arretü´l-Mısrin | Menbiç-Ravendan | Ravendan |
Ma´arretü´n-Nu´man | Sermin | Sermin |
Menbiç-Ravendan | Şeyhü´l-Hadid maa Gündüzlü ve ´Amik | Şeyhü´l-Hadid maa Gündüzlü |
Nizib | Tizin | Şuğûr |
Rum-kal´a | Tizin | |
Sermin | ||
Şeyhü´l-Hadid maa Gündüzlü | ||
Tizin |
Yukarıdaki kaza listesi ile 16. yüzyıldaki kaza listesi arasında bir mukayese yapıldığında; 16. yüzyılın başlarında A´zaz ve Kilis kazasının nahiyeleri olan Ravendan ve Menbiç´in 17. yüzyılda birlikte bir kazayı teşkil ettikleri; 16. yüzyılda Antakya kazasına tabi olan ve Kuseyr nahiyesinin bir kasabası durumunda bulunan Dergüş´ün ve Harim nahiyesinin kalabalık nüfuslu bir köyü olan Tizin (=Niziri)ss ile Sermin nahiyesinin köyleri olan İdlibü´s-Suğra ve Ma´arretü´l-Mısrin´m 17. yüzyılda müstakil kaza yapıldıkları anlaşılmaktadır.
1650 ve 1651 yıllarına gelindiğinde, Haleb eyaletinin; Haleb, Eriha, Antakya, Ma´arretü´l-Mısrin, Sermin, Dergiiş, Bakras, İdlibü´s-Suğra, Şeyhü´l-Hadid maa Gündüzlü ve ´Amik, Kefr Tab, Ma´arretü´n-Numan, Tizin maa Nahiye-i Cebel-i Barişa, Harim ve Munbuc (-Menbiç)-Ravendan olmak üzere, yine 14 kazası vardı. Aynı kaza taksimatını 1653 ve 1654 yıllarında hazırlanmış olan avanz-hane defterlerinde de görmekteyiz. Daha önce Haleb´e tabi olarak gördüğümüz Biretü´l-Fırat livası ise bu zamanda Maraş eyaletine tabidir.
1657 yılında ´Amik de Haleb eyaletinin müstakil kazalan arasında yer almaktadır ki, ´Amik bu tarihten önce Gündüzlü ve Şeyhü´l-Hadid kazasının bir nahiyesi idi. Böylece, Haleb eyaletinin kaza sayısı 15´e çıkmıştır. Fakat, ´Amik ertesi yıl tekrar Şeyhü´l-Hadid kazasına dahil edilmiş ve bu kaza yapısı 1674 yılında da aynen devam etmiştir. Diğer taraftan, daha önce Haleb eyaletine, sonra da Maraş eyaletine dahil edilmiş olan Biretü´l-Fırat livasını da bu zamanda yine Haleb eyaletine tabi olarak görmekteyiz.
Haleb eyaleti, 1678 yılında Haleb, Antakya, Ma´arretü´l-Mısrin, idlibü´s-Suğra, Sermin, Ma´arretü´n-Nu´man, Eriha, Deyrgûş, Şuğûr, Şeyhü´l-Hadid, Harim, Tizin, Menbiç, Ravendan ve Bakras olmak üzere 15 kazadan meydana geliyordu. Fakat, bu zamanda eyaletin kaza taksimatında önemli değişikliklerin olduğu görülmektedir. Bundan önce müstakil kaza olan Kefr Tab, kaza olmaktan çıkartılarak Ma´arretü´n-Nu´man kazasına bağlı bir nahiye haline getirilmiş; yine bundan önce birlikte bir kazayı teşkil eden Menbiç ve Ravendan´ın her biri müstakil kaza yapılırken, Antakya kazasının bir nahiyesi olan Şuğûr da müstakil kaza olmuştur. Bu kaza taksimatı 1687 yılında da aynen devam etmiştir.
17. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Haleb eyaletinin kaza taksimatında fazla bir değişikliğin olmadığı müşahede olunmaktadır (bkz. Tablo-1). Nitekim, 1699/1700 yılında sadece Ma´arretü´n-Nu´man kazası Haleb´e bağlı olmaktan çıkartıldığı için, eyaletin kaza sayısı bu zamanda 14´e inmiştir. Esasen, Ma´arra kazası Haleb eyaletinin bir sancağı olan ve aynı adı taşıyan Ma´arra´ya tabi olup, muhtemelen bu zamanda eyaletin kazalan arasında gösterilmemiştir.
Haleb eyaletinin kazaları içerisinde en fazla köye sahip olanı Antakya kazası idi ve bu kaza dahilindeki nahiyelerde (Kuseyr, Cebel-i Akra´, Altun-Özü ve Süveyde) 1616 ve 1656 yıllarında 108, 1678 yılında da 154 köy yer almaktaydı. Antakya kazasının en büyük nahiyesi olan Kuseyr´de 1616 ve 1656 yıllannda 36 meskûn köy, 167 8´de ise meskûn ve harap durumda olan 46 köy bulunmaktaydı.
Haleb eyaletinin ikinci büyük kazası ise Haleb idi. Bu kazada toplam olarak 1616´da 6974, 1656´da 7075, 1678´de de 12176 köy yer alıyordu. Haleb kazasının en büyük nahiyesi olan Cebel-i Sem´an nahiyesinde 1616 ve 1656 yıllannda 56 meskûn köy, 1678´de ise 92 köy (meskûn ve meskûn olmayan) yer almaktaydı. Cebel-i Sem´an nahiyesi sadece Haleb kazasının değil, aynı zamanda eyaletin de en büyük nahiyesi durumundaydı.
17. yüzyılda eyaletin en küçük kazası ise İdlibü´s-Suğra olup, bu kazada toplam olarak 1616 ve 1656 yıllarında 3 meskûn köy, 1678´de de 7 köy bulunmaktaydı (bkz. Tablo-9).
Haleb eyaletini teşkil eden büyük kazalar, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, nahiyelere taksim edilmişti. Bu durumda kaza, kaza merkezi olan bir kasaba ile etrafındaki birkaç nahiyeden müteşekkildi. Bazı kazalar ise nahiyelere taksim edilmeden sadece kaza merkezi olan kasaba ile onun çevresindeki köylerden meydana geliyordu. Nitekim, Haleb eyaletinin merkez kazası olan Haleb, Haleb şehri ve onun çevresini kuşatan Cebel-i Seman ile Bab ve Cebbûl nahiyelerinden teşekkül etmişti. İkinci büyük kazası olan Antakya ise Antakya şehri ile çevresindeki Kuseyr, Altun-Özü, Cebel-i Akra´ ve Süveyde nahiyelerinden meydana geliyordu.
1616´da Dergûş kazasına tabi olan Şuğûr nahiyesi, kısa bir zaman sonra Antakya kazasına dahil edilmiş, 17. yüzyılın son çeyreğinde ise müstakil kaza yapılarak yeni teşkil edilen Cisr-i Şuğûr nahiyesi de buraya bağlanmıştır.
Bir başka kaza olan Eriha nın Rûc ve Zaviye olmak üzere iki nahiyesi vardı. Cebel-i Barişa nahiyesi 1616´da Kefr Tab kazasına, bu tarihten sonraki dönemlerde ise Tizin kazasına bağlı idi. 1678 tarihinden önce nahiyesi bulunmayan Harim kazasının bu tarihte Ermenaz ve Cebel-i A ´la olmak üzere iki nahiyesinin olduğu görülmektedir86. Önceden müstakil kaza olan ´Amili1, 1678´de Şeyhü´l-Hadid kazasının bir nahiyesi yapılmıştır. Bu nedenle, sadece Gündüzlü isimli bir nahiyesi olan Şeyhü´l-Hadid kazasının nahiye sayısı da bu zamanda 2´ye yükselmiştir.
Kefr Tab nahiyesi 1678´de Ma´arretü´n-Nu´man kazasına bağlı bulunmaktaydı. Halbuki burası 1678´den önce müstakil kaza olup, 1616´da Cebel-i Barişa nahiyesi de buraya bağlı idi.
17. yüzyılın başlarında Haleb eyaletine bağlı bulunan Birecik kazasının Birecik ve Surûc isimli iki nahiyesi vardı. Menbiç ve Ravendan nahiyeleri de birlikte bir kazayı teşkil ediyorlardı. Fakat, 1678 tarihli defterde iki nahiyenin birbirinden ayrılarak her birinin müstakil kaza yapıldığı görülmektedir.
Haleb eyaletinin, yukarıda bahsettiğimiz kazaları haricinde, başka kazaları da vardı. Fakat, nahiyeleri olmadığı için, bu kazalar bir kasaba ile onun çevresinde yer alan mahdut sayıdaki köylerden meydana geliyordu.
Öte taraftan, 16. yüzyılda mevcut olan bazı nahiyelerin de 17. yüzyılda ortadan kalktığı görülmektedir ki, bunlar Antakya kazasının Antakya adlı nahiyesi ile Sermin kazasının Cebel-i Beni Alim, Eriha kazasının Cebel-i Samak ve Harim kazasının Halka adlı nahiyeleridir.
Haleb eyaletinin kaza ve nahiye taksimatında bundan sonraki yıllarda da sık sık değişiklikler meydana gelmiştir. 1288/1871 tarihli vilayet salnamesinden anlaşıldığına göre bu zamanda aynı adlı vilayetin merkez sancağı olan Haleb´in Haleb, İdlib, Ma´arretü´n-Nu´man, Cisr-i Şuğûr, Harim, Antakya, Beylan, Reyhaniye, İziyye, Kilis (Kilis), Ayntab (Antep), Bab ve Cebbûl olmak üzere 12 kazası ve bunlara bağlı olarak da toplam 34 nahiyesi bulunmaktaydı.
17. yüzyılın sonlarında kaza statütüsünde olan Sermin ve Ma´arretü´l-Mısrin´i 1871´de İdlib kazasına, Dergüş´ü de Cisr-i Şuğûr kazasına bağlı olarak görmekteyiz (bkz. Tablo-2). Ayrıca, 17. yüzyılda Şuğûr´un nahiyesi olan Cisr-i Şuğûr 19. yüzyılda kaza statüsü kazanırken Menbıç (Membiç veya Münbiç) kazası iki ayrı nahiyeye ayrılmış ve bunlardan Membiç-i Fevkani Kilis kazasına, Membiç-i Tahtani de Ayntab kazasına bağlanmıştır. Bunlardan başka, 19. yüzyılda birçok yeni nahiye de teşkil edilmiştir. Mesela, Antakya´nın Kara Murad, İziyye´nin ´Amiki, Okçu İzzeddinlü ve Şeyhler, Kilis´in Şakaği ve Musa Beğlü, Bab ve Cebbûl´un ise İlbeğlü adlı nahiyeleri 17. yüzyılın sonlarında mevcut değildi (bkz. Tablo-1).
1871 yılından sonra da Haleb sancağının idari taksimatında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Nitekim, 1897 yılında bu sancağın 13 kazası ile 49 nahiyese olup, bundan önce Haleb kazasının bir nahiyesi olan Cebel-i Sem´an ile iki ayrı idari bölgeden oluşan ve Kilis ile Ayntab kazalarına bağlı olan Menbiç´i müstakil bir kaza olarak gördüğümüz gibi, İskenderun ve Rakka kazalarını da bu zamanda Haleb´e dahil edilmiş olarak görmekteyiz.
Tablo-2 Haleb Sancağının Kaza ve Nahiyeleri (1871)
Kazalar | Nahiyeleri |
Haleb | Cebel-i Sem´an |
idlib | Eriha, Ma´arretü´l-Mısrin, Sermin |
Cisr-i Şuğûr | Cisr-i Şuğûr, Ordu, Dergüş, Kal´a-i Mudik |
Harim | Harim, Barişa |
Antakya | Antakya, Kara Murad, Kuseyr, Suveydiye |
iziyye | ´Amiki, Okçu İzzeddinlü, Şeyhler |
Killis | A´zaz-ı Fellah, A´zaz-ı Türkman, Com, Şakaği, Musa Beğlü, Membiç-i Fevkani |
Ayntab | Ören, Çarpin, Çekde, Kızılhisar, Reşi, Hezek, Kızık, Telbeşar |
Bab ve Cebbûl | Bab, İlbeğlü, Membiç-i Tahtani |
Ma´arretü´n-Nu´man | |
Beylan | |
Reyhaniye |
Bugün ise daha farklı bir yapıya sahip olan bu idari bölgelerden Ayntab (Gaziantep), Kilis ve Antakya (Hatay) Türkiye Cumhuriyeti Devleti´nin birer şehri hüviyetinde iken Haleb, İdlib ve Rakka da Suriye Arap Cumhuriyeti´nin 14 idari bölgesinden 3´ünü teşkil etmektedir.
HALEP EYALETİNİN SANCAK TAKSİMATI
16. yüzyılda Osmanlı Devleti´nin temel idari ünitesi sancak (=liva) olup, her sancak merkezden tayin edilen bir sancakbeyi (=mirliva) ile yine merkezden gönderilen bir kadı tarafından yönetilirdi. Belirli bir bölgedeki sancaklar da vilayet adı verilen ve bir beylerbeyinin (mır-i miran) emri altında bulunan idari üniteleri meydana getirirlerdi. Beylerbeyi eyalette sultanın otoritesini temsil eden en yüksek yönetici idi. Eyaletin her sancağına merkezden bir sancakbeyi atanırken, paşa sancağı diye adlandırılan biri doğrudan beylerbeyinin yönetimine bırakılmıştı.
Aslında beylerbeyiler ve sancakbeyleri, en ufak sipahiye dek uzanan timar sistemi zincirindeki askeri sınıf mensuplarıydı. Fakat timar sistemi imparatorluk yönetimine temel olduğundan bunlar aynı zamanda mülki yönetici idiler. Bu yöneticilerin tümü kul sisteminden yetişme, bağlılıkları daha önceki görevlerinde denenmiş devlete ve hükümdara yararlıklarından dolayı terfi ettirilerek bu göreve getirilmiş kimselerdi.
Öte taraftan, Osmanlı kanunlarının uygulanmasında kendisine büyük yetkiler tanınan beylerbeyinin, eyaletin paşa sancağı yöneticisi olarak, herhangi bir sancakbeyinden farkı yoktu. Sancakbeyi de sancağın en büyük yöneticisi idi ve beylerbeyi gibi hükümdarın kullan arasından bu göreve atanırdı.
17. yüzyıla gelindiğinde, bu klasik yapının bozulduğu ve Metin Kunt´un da ifade ettiği gibi, artık sancaktan eyalete doğru bir geçişin söz konusu olduğu görülmektedir. 16. yüzyılda sancakların sayısında sürekli artış meydana gelirken, 17. yüzyılda tam tersi bir süreç işlemiş; sancakların sayısı ya azaltılmış ya da aynı sayıda bırakılmıştır. Diğer taraftan, eyaletler artık liyakatli beylere değil, hiçbir liyakat ve ehliyet gözetilmeden rüşvet ve himaye ile tevcih edilmiştir. Fakat, eyaletlerdeki düzenin bozulmasının asıl sebebi sistemin temelini oluşturan timar sisteminin bozulmasıdır. Nitekim, artık eyaletlerdeki vergi gelirlerinin önemli bir bölümü timar olarak dağıtılmıyor, doğrudan doğruya iltizam usulüyle hazine adına toplanıyordu.
17. yüzyılda beylerbeyilerin daha fazla önem kazanmaları ile birlikte onlara vezirlik de verilmiştir. Dolayısıyla, Haleb eyaletinin yöneticileri de genellikle vezaretle tayin edilmişlerdir. Vezaretle atanan valilerin vezirliği zamanla ellerinden alınabildiği gibi, vezareti olmayanlara da sonradan bu rütbe verilebiliyordu.
Sancakların önemini yitirmeleri ve eyalet valilerinin besledikleri çok sayıdaki kapı askerleriyle önemli nüfuz elde etmeleri, zamanla sancakbeylerinin de onların tavassutuyla atanması sonucunu doğurmuştur. Ayrıca, timar sisteminin çöküşü ve eyaletlerde valilerin giderek kuvvet kazanmaları, onları devlete kafa tutacak bir konuma da getirmiştir. Ekonomik gücünü kaybeden devlet, daha fazla kapı askeri besleyebilmeleri için nüfuzlu paşalara bir veya birden fazla sancağın gelirini de arpalık olarak veya maaşlarına ilave olarak (ber vech-i zamime) vermiştir25. Bundan dolayı, birçok sancağa merkezden sancakbeyi gönderilmemiş, bu yerler de eyalet valilerinin yönetimine terk edilmiştir.
Beylerbeyi, Divan-ı Hümayûndun küçük bir modeli olan beylerbeyi divanı ile eyaleti yönetirdi. Bu divanda, timar defterdarı, defter kethüdası, hazine defterdarı ve beylerbeyi kethüdası ile tezkereci bulunurdu ve bunlardan ilk üçü doğrudan hükümdar tarafından atanırdı. Beylerbeyi divanının başlıca meşguliyetini, timar meseleleri, sipahilerle ilgili davalar ve reayanın şikayetleri teşkil eder, gerektiği zamanlarda divan müzakerelerine merkez kadısı da katılırdı.
Ayn-i Ali Efendi tarafından 1607 yılında tamamlanan kanunname mecmuasında Haleb eyaleti, Haleb, Adana, Ekrad-ı Kilis, Birecik, Üzeyr, Ma´arra, Balis, Türkmen-i Haleb ve Matah maa Mudik?s olmak üzere 9 sancak olarak gösterilmiştir. Bunlardan 7´si zeamet ve timarlı, son ikisi de saliyaneli olup, saliyaneli olanlar ref´ olunarak iltizama verilmiştir.
Daha sonra Hezarfen Hüseyin Efendi tarafından kaleme alınmış olan Telhisü´l-Beyan fi Kavanin-i Al-i Osman adlı eserde de Ayn-i Ali Efendi´nin verdiği listeye benzer bir taksimatı görmekteyiz. Bu eserde, Haleb eyaletinde 7´si zeamet ve timarlı, 2´si de saliyaneli olmak üzere toplam 9 sancağın olduğu ifade edilmekle birlikte, sancak listesine bakıldığında gerçekte 8 sancağın mevcut olduğu görülmektedir. Zira, Ayn-i Ali´nin listesinde yer alan Birecik sancağı Hezarfen Hüseyin Efendi´nin eserinde Rakka eyaletine tabi olarak gösterilmiştir. Koçi Bey´in 1631´de Sultan IV. Murad´a takdim ettiği risalesinde yer alan sancak taksimatı da bunlardan pek farklı değildir.
Evliya Çelebi´nin Seyahatname´sinde zikrettiği ve temelde Sultan Süleyman Kanunnamesi´ni esas olarak aldığı eyalet ve sancak listesinde, Haleb eyaletinin Haleb, Ekrad-ı Kilis, Birecik, Ma´arra, Azaz (doğrusu ´Üzeyr olmalıdır), Balis ve Antakya olmak üzere 7 zeamet ve timarlı sancağı vardır. Ayrıca, Mudik ve Türkmen sancakları da saliyaneli olan sancaklarıdır. Görüldüğü gibi, bu sancak listesi ile Ayn-i Ali´nin verdiği liste arasında da bazı önemli farklılıklar vardır. Mesela, Evliya Çelebi´nin listesinde Antakya Haleb eyaleti sancakları arasında gösterilmiştir. Halbuki bu sancak 26 Eylül 1582´de ref´ olunarak Haleb sancağına bağlanmış ve önceden olduğu gibi Haleb sancağının bir kazasını teşkil etmiştir. Buna karşın, Adana´nın Haleb´den ifraz edilerek eyalet yapıldığını belirtmesi, Evliya Çelebi´nin kendi dönemindeki bazı değişiklikleri de dikkate aldığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Zira, Adana 1608´de Haleb´den ayrılarak müstakil bir eyalet yapılmıştır.
1628-1641 yılları arasındaki kayıtları ihtiva eden bir Eyalet ve Sancak Tevcih Defterinde yer alan bilgilere göre, Haleb eyaleti bu zamanda Haleb, Ma´arra, Balis, ´Üzeyr ve Selemiye olmak üzere 5 sancaktır. Fakat, Selemiye sancağının 1639´da Trablusşam eyaletine dahil edilmesi sebebiyle eyaletin sancak sayısı 4´e inmiştir. Nitekim, 1641-1649 yılları arasındaki tevcihlerin kaydedildiği başka bir Eyalet ve Sancak Tevcih Defterinde Haleb eyaletinin Haleb, Ma´arra, Balis ve ´Üzeyr adlı 4 sancaktan meydana geldiği görülmektedir. Ayrıca, eyalette bir Maliye Defterdarı ve Timar Defterdarı ile bir Timar Kethüdası da bulunmaktadır.
Öte taraftan, 17. yüzyılın ilk yarısında hazırlanmış olan Eyalet ve Sancak Tevcih Defterlerinde Kilis sancağından hiç bahsedilmemesi dikkatimizi çekmektedir. Halbuki, Timar ve Zeamet Tevcih Defterlerine bakıldığında, Kilis´in bahsi geçen dönemde Haleb eyaletinin bir sancağı olduğu görülür. Bu sancağın öteden beri Canbulatoğullan´na "ocaklık tarikiyle" verildiğini de biliyoruz. Nitekim, bu aileden olan Ali Paşa´nın isyanı 17. yüzyılda meydana gelen önemli hadiselerden biridir. Haleb valisi ve amcazadesi olan Hüseyin Paşa´nın katlini bahane eden Ali Paşa, 17. yüzyılın başlarında büyük bir isyan çıkarmış, 1607´de isyanı bastırıldıktan bir müddet sonra katledilmiş ve bu ailenin Kilis bölgesindeki hakimiyetine de son verilmiştir. Bu hadiseden sonra, önemli bir gelir kaynağını teşkil eden Kilis Ekradı Valide Sultan haslarına dahil edilerek bir voyvoda vasıtasıyla idare edilmeye başlanmıştır. Ayrıca, 17. yüzyılda Kilis sancağında zeamet ve timar düzeni de mevcut olduğundan41 yönetici olarak bir sancakbeyinin de olması kuvvetle muhtemeldir. Fakat, Eyalet ve Sancak Tevcih defterlerinde bu sancağın adına yer verilmediği gibi, tabii olarak herhangi bir tayin de işlenmemiştir.
1653 tarihini taşıyan ve Sofyalı Ali Çavuş Kanunnamesi olarak bilinen mecmuada Haleb eyaleti altı sancak olarak gösterilmiştir. Bunlar Haleb, Adana, Kilis, Ma´arra, ´Üzeyr ve Balis sancakları olup, Adana sancağı yurdluk-ocaklıktır. İlhan Şahin´in neşrettiği bir risalede de aynı idari taksimat söz konusudur. Bu risale ve kanunnamede Haleb eyaletinin sancakları arasında, 1608´de eyalet olan Adana´nın da gösterilmiş olması başka bir problemi daha ortaya çıkarmaktadır. Çünkü, 1657 tarihli bir mühimme kaydında Adana beylerbeyinden bahsedildiği gibi44, 1689-90 yılına ait Türkmenlerle ilgili bir defterde de Adana eyaletinden bahsedilmektedir. Bu durumda, Adana´nın kısa bir müddet için sancak yapıldığı ihtimal dahilinde olabileceği gibi, söz konusu kanunname ve risalede yer alan sancak listesinin 1608´den önceki durumu yansıttığı da düşünülebilir.
Bu mülahazalardan sonra, Haleb eyaletinin 17. yüzyılın ikinci yansında Haleb, Kilis, Ma´arra, ´Üzeyr, Balis ve Matah olmak üzere 6 sancaktan müteşekkil olduğunu söyleyebiliriz.
18. yüzyılın ilk yarısında Haleb eyaletinin idari yapısında fazla bir değişiklik olmamıştır. Matah sancağı bu zamanda hazırlanan Sancak Tevcih Defterlerinde Haleb´in sancaklan arasında gösterilmemiş ise de 19. yüzyılın başlarında bu sancağın hala mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Bundan sonraki yıllarda ise Haleb´in idari yapısında sık sık ve önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Nitekim, bu yüzyılın başlarında Haleb eyaleti Haleb, Ayntab ve Rakka sancaklarından müteşekkil iken, 1864 yılında yürürlüğe giren Vilayet Nizamnamesinden sonra yeniden yapılandırılan Haleb´in sınırları Haleb, Adana, Kozan, ´Üzeyr ve Payas, Urfa, Maraş ve Zor adlı 7 sancağı kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Fakat, bu idari vaziyeti de uzun süreli olmamış, bir müddet sonra Adana tekrar müstakil eyalet yapıldığından 1876´da Haleb vilayeti Haleb, Urfa, Maraş ve Zor sancakları ile sınırlandırılmıştır. 1881´de ise bu defa Zor sancağı Haleb´den ayrılarak müstakil hale getirildiğinden, 19. yüzyılın sonlarında Haleb vilayeti Haleb, Maraş ve Urfa olmak üzere 3 sancak ile bunlara bağlı olan 23 kaza, 64 nahiye ve 4.541 köyden meydana gelmekteydi.
Birinci Dünya Savaşı´ndan sonra Osmanlı hakimiyetinden çıkan ve Fransız manda yönetimi altına giren Haleb, bugün Suriye devletinin sınırları içerisinde yer almakta ve bu ülkenin 14 idari bölgesinden birini teşkil etmektedir.
HALEP EYALETİNİN COĞRAFi KONUMU
17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu´nun büyük ve önemli eyaletlerinden biri olan Haleb´in batısında Akdeniz, güneyinde Trablusşam eyaleti, kuzeyinde Maraş ve Adana eyaletleri, doğusunda da Rakka eyaletinin toprakları yer almaktaydı. Eyaletin merkezi konumunda olan Haleb sancağının ise güney doğusunda Balis, kuzeyinde Antep ve Biretü´l-Fırat, kuzey-batısında Adana, batısında ´Üzeyr, güneyinde Hama ve güneybatısında da Cebele sancakları arazileri yer alıyordu.
17. yüzyılda Haleb´in Akdeniz´e açılan en önemli kapıları, eyaletin kuzey-batısında yer alan Payas ve İskenderun limanları ile güney-batısında yer alan Lazkiye ve Trablusşam limanları idi. Ayrıca, bugünkü Hatay ili Samandağı ilçesi sınırlan içerisinde yer alan Süveyde (veya Süveydiye) iskelesi de eyaletin Akdeniz´e açılan bir başka önemli kapısıydı. Haleb şehri bu limanlar sayesinde uluslararası ticaret ağının önemli merkezlerinden biri konumuna gelmişti. Burası, sadece Akdeniz vasıtasıyla Avrupa ülkeleri ile ticari bağlantılarını sürdürmüyor, bir taraftan da eyaletin doğu sınırında yer alan Fırat Nehri vasıtasıyla Basra´ya kadar uzanan ticaret yolunun da başlıca uğrak noktasını teşkil ediyordu.
Haleb´in kuzeyinde Türkmen ve Ekrad taifelerinin yaşadığı ve daha ziyade mezraa hususiyetleri taşıyan çok geniş araziler yer almaktaydı. Bu alanda, Haleb´in nüfus bakımından birkaç haneyi geçmeyen köylere sahip olan Ravendan ve Menbiç kazaları bulunmaktaydı. 17. yüzyılda Arap aşiretlerinin baskıları ve şekavetleri neticesinde bu bölgedeki köylerin çoğu boş ve harap olduğundan aynı yüzyılın sonlarına doğru buraları yeniden şenlendirmek maksadıyla çok sayıda Türkmen iskan edilmiştir.
Eyaletin batı kesiminde ise sulak alanlara sahip olan Bakras, Gündüzlü, Dergüş ve Şuğûr kazaları ile Antakya kazası yer alıyordu. Antakya kazasının merkezi olan kadim Antakya şehri, Haleb yolu üzerinde bulunmasından ve Hıristiyanlığın kutsal şehirlerden biri sayılmasından dolayı hemen her asırda önemini muhafaza etmiştir. Antakya´nın güney-doğusunda yer alan Şuğûr kazasını önemli kılan ise Lazkiye-Haleb ve Antakya-Haleb yollan üzerinde olması ve bu yolları kesen asi Nehri üzerinde kurulmuş bir köprüye (Cisr-i Şuğûr) sahip bulunmasıdır.
Anadolu ile Suriye ve Elcezire arasındaki bağlantıyı sağlayan önemli bir geçit olan Belen de Bakras kazası dahilinde yer alıyordu. Belen kasabası Kanuni Sultan Süleyman´ın yol üzerinde inşa ettirdiği han ve imaretin vakfı olup, kasaba halkı 17. yüzyılda kendi imkanları ile besledikleri 20 menzil beygirini ulakların hizmetine sundukları gibi, Antakya´dan Payas´a gelinceye kadar yol üzerindeki derbendlerde de hizmet ederlerdi. Belenliler bu menzilcilik ve derbendcilik hizmetlerine karşılık olarak da avarız ve şair tekalif-i örfıyeden muaf tutulmuşlardı.
Yine bu bölgede yer alan ´Amik ve Gündüzlü kazaları da tarım ve hayvancılık yönünden oldukça zengin alanlardı. Batıda Amanos Dağları ve doğuda da Kürt Dağı´nın güney tepeleri ile kuşatılmış olan ´Amik Ovası´nın toprağı çok bereketli olup, Afrin ve Karasu havzalarından gelen bir çok dere sularının yayılması yüzünden sıtma hastalığının da kaynağını teşkil ederdi. Fakat, sivrisinek ve korkunç sıtmaya rağmen darı ve buğday tarlaları hemen bataklıkların bittiği yerden başlardı ve üzerinde höyüklerden başka arıza olmayan bu ovada çeltik tarımı da yapılırdı. ´Amik Ovası, yazın sığır ve manda sürülerinin, kışın da yaylacı at sürülerinin otlağı olup, ovanın en çukur olan güney-batı kısmında akar sular bir göl (Amik Gölü) teşkil ederdi ki, buna Araplar el-Buheyre, Türkler ise Akdeniz derlerdi.
Çukurova´ya giden kestirme boğaz yolunun başında bulunduğu için ulaştırma bakımından eskiden beri önemli bir yer sayılan Gündüzlü kasabası, hac kafileleri ve ticaret kervanları tarafından da kısalığından ötürü tercih edilen bir güzergah konumundaydı. Adını Avşarlar´ın Gündüzlü taifesinden alan bu kazanın güney-batısındaki Derbsak kalesi de çoğu zaman Gündüzlü Türkmenlerinin elinde bulunuyordu.
Eyaletin güneyine inildiğinde Eriha, İdlibus-Suğra, Sermin, Ma´arretü´l-Mısrin ve daha güneyde Ma´arretü´n-Numan kazaları yer almakta olup, bunlar da ticari bakımdan önemli mevkilere sahipti. Eriha ve İdlibü´s-Suğra kasabaları Lazkiye-Haleb yolu üzerinde, Ma´anatü´n-Numan kasabası da Hama-Haleb arasında yer alıyordu ve bu yerler eskiden beri Haleb´in en önemli pamuk üretim merkezleri konumunda idiler.
Haleb´in güneyindeki Matah nahiyesi Haleb´in bir sancağını teşkil ediyordu. Öteden beri bu bölgede yaşayan göçebe Arap kabileleri bir taraftan iç güvenliği tehdit ederlerken, diğer taraftan da vergilerin toplanmasında büyük zorluklar çıkartıyorlardı. Bundan dolayı, Matah bölgesi daha 16. yüzyılın son çeyreğinde müstakil sancak yapılmış ve buraya bir sancakbeyi tayin edilmişti.
Haleb´in hemen kuzeyinde yer alan ve eyaletin bir sancağını teşkil eden Kilis ve A´zaz nahiyeleri de Ekrad ve Türkmen taifelerinin yaşam alanlarını teşkil ediyordu. Hatta Türkmenler´in yerleşik hayata geçiş sürecinde bu bölgeyi yurt tutmuş olmaları sebebiyle, burası 17. yüzyılda "Kilis oturağı" olarak isimlendirilmişti.
Eyalet dahilinde yer alan en önemli dağ silsilesi Amanos Dağları (Nur Dağları)´dır. Bu dağ kuzeyde Maraş civarından başlayarak güneye doğru uzanır ve kendi doğusunda, Maraş ile Antakya arasında, oluk gibi devam eden geniş bir çukurun kenarında hemen yükselir. Batısında da Ceyhan Nehri´nin orta mecrası ile tahdit edilir ve İskenderun Körfezi´ne doğru kenarını çok yakından takip ederek, nihayet Asi Nehri munsabı ile Hınzır Burnu arasında, Akdeniz üzerinde birden sona erer. Amanos Dağları, Anadolu´nun bütün güney kenarını kaplayan ve müteaddid silsilelerden mürekkep olan, geniş manası ile, Toros dağ sisteminin bir unsuru ve Van Gölü güneyinden Akdeniz kıyısına kadar uzanan büyük dağ kavsinin en batıdaki parçasıdır. Amanosların bitiminde yer alan Belen Geçidi´nden sonra Keldağ (Casius veya Cebel-i Akra´) yer alır ve güneye doğru, Lazkiye yakınlarına kadar uzanır. Haleb eyaletinde yer alan Kara Bıyıklı, Zaviye, Has, Cebel-i Sem´an ve Cebel-i A´la gibi dağlar, bölgenin diğer önemli coğrafi unsurları olmakla birlikte, Amanos Dağları kadar büyük ve önemli değillerdir.
Haleb eyaletinde yer alan göllerin en mühim olanları ise ´Amik Gölü ile sancağın güney-doğusundaki Cebbûl Gölü idi. Ayrıca, Mudik ve Yağra isimli göller de Haleb bölgesinde yer alan diğer küçük göllerdi. Bu göllerde balıkçılık yapıldığı gibi, Cebbûl Gölü´nde önemli miktarda tuz da çıkartılıyordu.
17. Yüzyılda Halep´de Canbulatoğlu Ali Paşa İsyanı
Canbulatoğlu Ali Paşa İsyanı
17. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı İmparatorluğu geneline hakim olan iç isyanların ve huzursuzlukların Haleb eyaletini de olumsuz yönde etkilediği görülmektedir. Bu isyanların başında da Canbulatoğlu isyanı gelmektedir. Canbulat, Kilis ve Haleb taraflarında yerleşmiş büyük bir Kürt ailesi olup, ismini Canbulat b. Kasım el-Kurd´den almıştır. Suriye´de Canbuladiye denilen bu ailenin menşei rivayete göre Eyyûbiler´e kadar çıkmaktadır.
Bu aileden olan Canbulatoğlu Hüseyin Paşa´ya Haleb beylerbeyiliği verilerek Çağala-zade Sinan Paşa maiyetinde İran seferine memur edilmişti. Çağala-zade 1605´te İranlılara mağlup olarak Van´a çekilmiş ve orduya geç gelip mağlubiyete sebep olmasından dolayı Hüseyin Paşa´yı da orada idam ettirmişti .
Bu hadise üzerine Hüseyin Paşa´nın biraderzadesi ve Haleb´deki vekili olan Ali Paşa etrafına topladığı kuvvetlerle büyük bir isyan çıkardı. Ali Paşa´nın isyan ettiği haberi hükümete ulaşınca ona Haleb eyaleti verilerek gafil avlanmaya çalışıldı ise de, amcası Hüseyin Paşa´nın intikamını almaktan vazgeçmeyen Ali Paşa, kendisine gerekli olan para ve malı tedarik edebilmek için önce Trablusşam hakimi Seyf oğlu Emir Yusufu sonra da Şam askerlerini mağlup ederek çok miktarda ganimetle Haleb´e döndü.
Canbulatoğlu Ali Paşa, bağımsızlığını ilan ettiği gibi, askerini de Osmanlı ordusu düzeninde tertip ettirdi. Onun atlı ve yaya sekbanları iki kısım olup, piyadesi yeniçeri gibi yüz altmış iki bölüğe taksim edilmişti ve her birinin çorbacısı yani bölük kumandanı ile ağalan vardı. Atlısı dahi sipahi ocağı tarzında altı bölük olup, sağ ve sol olmak üzere on sekiz bin kişiden oluşuyordu ve bunların da ağalan vardı. Öte taraftan, Canbulatoğlu kendi adına hutbe okutup para bastırmış, hatta 2 Ekim 1607 tarihinde Toskana hükümdan Arşidük Ferdinand ile bir antlaşma yaptığı gibi, diğer devletlerle de münasebete girişmeye teşebbüs etmişti.
Celalilerle yapılan mücadelelerde Kuyucu lakabını almış olan Vezir-i azam Murat Paşa, Avusturya seferinden döndükten sonra gerekli hazırlıklannı yaparak 15 Haziran 1607 tarihinde şark seferine çıktı. Onun asıl hedefi Canbulatoğlu olduğu için, yolu üzerindeki yerlerde güvenliği sağlayabilmek maksadıyla gerekli tertibatı altıktan sonra Haleb taraflanna geldi. Bakras derbendine yaklaşıldığında Ali Paşa´nın 20 bin süvari ve 20 bin piyade ile yolu kapadığı haberinin alınması üzerine başka istikametten geçilerek Maraş havalisindeki Güvercinlik sahrasına konuldu. Burada Maraş beylerbeyi Deli Zülfikar Paşa´nın da askerleriyle birlikte orduya katılmasından sonra Derme sahrasına gelindi. Bu sırada Ali Paşa da 40 bin kişiden oluşan kuvvetiyle gelip Oruç Ovası´na yerleşti. Nihayet, iki taraf arasında 24 Ekim 1607 tarihinde kanlı bir muharebe meydana geldi ve Ali Paşa mağlup olarak önce doğduğu yer olan Kilis´e sonra da Haleb´e kaçtı. Fakat, Haleb halkı Ali Paşa´ya ve Haleb´de kalmış olan yandaşlanna ağır hakaretler yağdırarak onların bir kısmın öldürdüler, bir kısmını da kaleye sığınmaya mecbur bıraktılar. Neticede, Canbulatoğlu gizlice Haleb´den kaçmak zorunda kaldı. Canbulatoğlu´nun Osmanlı ordusu ile yaptığı savaşta yanında akrabalari olan Ma´n oğlu Fahreddin´ın kabilesi ve dürzi askerleri de yer almıştı. Mağlubiyetten sonra Fahreddin önce çöle kaçmış, sonra da Şakif kalesinde karar kılmıştır. Haleb´e gelen Murad Paşa kaleye sığınmış olan Canbulatoğlu´nun bölükbaşılarına aman vererek onların kaleden çıkmasını sağladıktan sonra sekbanları katlettirdi. Bu hadiseden sonra Haleb eyaletinin yönetimi Dişlenk Hüseyin Paşa ya verildi ve Murad Paşa kışı Haleb´de geçirmeye karar verdi.
Canbulatoğlu ise kendisine sığınacak emin bir yer bulamayınca Eskişehir yakınlarına kadar geldi ve affedilmesi için amcası Haydar Bey´i İstanbul´a aracı olarak gönderdi. Fakat, Bursa yakınma geldiğinde kendisi gibi asilerden olan Kalenderoğlu onu yanma davet ederek birlikte hareket etmeyi teklif etti. Ali Paşa yeni bir maceraya atılmaktan korktuğu için, İstanbul´a gitmek maksadıyla gizlice onun yanından ayrıldı. Daha sonra padişah huzuruna çıkarak kendisini affettirmeyi başaran Ali Paşa´ya Temişvar beylerbeyiliği ihsan olunarak serhadde gönderildi. Fakat, Ali Paşa burada da rahat durmadı. Zulüm ve baskılarından dolayı halkın ve askerlerin kendisinden şikayetçi olmaları üzerine katledilmekten korkarak Belgrat´ta olan Kadı-zade Ali Paşa´nın yanına sığındı. Ancak yakalanarak hapsedildi ve Vezir-i azam Murad Paşa´nın emriyle orada katledildi. Böylece, devletin başına büyük dertler açan ve uzun süre huzursuzluğa sebep olan Ali Paşa´nın ortadan kaldırılmasıyla Haleb´de bu çeşit hadiseler de bir müddet için sona ermiş oldu.
Bu olaydan sonra Canbulatoğlu aşireti ikiye bölündü. Sayıca az olan kol, daha sonra Dürzi Canbulat ailesi olarak yeniden ortaya çıkacakları Lübnan´a gitti. Ailenin diğer kısmı, bugünkü Türkiye-Suriye sınırının iki tarafında yer alan Kürt dağında kaldı ve orada özellikle 18. yüzyıl boyunca Kilis´in siyasetini belirleyen yerel güç oldular.
Halep´in Osmanlı Hakimiyetine Geçişi
Osmanlılarla Mısır, Suriye, Elcezire, Güney-Anadolu ve Hicaz´a sahip olan Memlüklu sultanları arasındaki münasebetler 14. yüzyılın ikinci yansından itibaren dostane bir şekilde başlamıştı. O tarihlerde küçük bir beylik olan Osmanlılar´ın Rumeli´deki başarılan ve İslam sınırlarını genişletmeleri Memlüklu devleti tarafından memnunlukla takip olunuyor ve her fırsattan istifade edilerek İslam alemindeki konumları sebebiyle Memlüklu sultanları ile muhabereye devam ediliyordu.
Fakat, Memlüklular´ın Malatya valisi Mintaş´ın isyanı üzerine Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin´i geçen Malatya´nın, Burhaneddin´den sonra Yıldırım Bayezid tarafından alınması, Osmanlı-Memlüklu münasebetlerinin ilk defa bozulmasına sebep oldu. İki taraf arasında bir süre devam eden soğukluk, herhangi bir çatışmaya yol açmadan, Çelebi Mehmed tarafından giderildi. Çelebi Mehmed ve II. Murad´ın padişahlıkları devrinde devam eden bu dostane münasebetler, Hicaz su yolları ve Dulkadir toprakları meseleleri yüzünden Fatih devrinde yeniden bozuldu.
Fatih, hacıların şikayetleri üzerine, hacılar için büyük sıkıntılara sebep olan su yollarını tamir ettirmek üzere birtakım ustaları görevlendirdiği gibi Mısır naib ve hakimlerine de bunlara yardım etmeleri hususunda mektuplar yolladı. Fatih´in bu davranışını içişlerine bir müdahale ve kendilerine karşı yapılmış bir hakaret olarak değerlendiren Memlük sultanı, teklifi geri çevirdi68. Öte yandan, Osmanlılarla anlaşmazlık halinde bulunan Karamanoğlu Pir Ahmed, Memlüklu sultanına elçi ve mektup göndererek, Fatih´in su yollan bahanesiyle Mekke sultanına yüklerle flori gönderdiğini ve onu Mısır´a karşı isyana teşvik ettiğini yazması, bu rahatsızlığı daha da arttırdı.
Bununla beraber, öteden beri Osmanlılarla Memlüklular arasında bir anlaşmazlık konusu olan Dulkadir toprakları meselesi de gün geçtikçe kritik bir hal alıyordu. Fatih´in bu beyliğin topraklarını ele geçirmek istemesi, iki devlet arasındaki ilişkileri iyice gerginleştirdi. Artık Osmanlı padişahının Mısır´a yürüyeceğinden endişe etmeye başlayan Kayıtbay, savaş için gerekli hazırlıkları yapmaya başladı. Fatih, takriben 500 gemi ve pek çok asker tedarik ederek 29 Nisan 1481´de, hasta olmasına rağmen, Üsküdar´a geçti. Doğuya doğru hareket eden Osmanlı padişahı, Gebze yakınlarına geldiği vakit hastalığının artması sebebiyle 3 Mart 1481´de öldü. Onun nereye gittiği kesin olarak bilinmemekle birlikte, seferin Mısır üzerine olacağı kuvvetle muhtemeldir.
Fatih Sultan Mehmed´in ölümünden sonra yerine geçen oğlu II. Bayezid döneminde de Osmanlı-Memlüklu münasebetleri gerginleşmeye devam etti. Memlüklu Sultanı, Fatih´in ölümünden dolayı taziyede bulunmamış ve Bayezid´in cülüsunu da tebrik etmemişti. Ayrıca, Osmanlı tahtı için Bayezid ile mücadele eden kardeşi Cem Sultanı ona karşı desteklemeleri ve Dulkadir meselesinin devam etmesi, her iki taraf arasında savaşı kaçınılmaz kılmıştı. Nihayet 1485 yılında başlayan ve 1490 yılına kadar beş sene devam eden Osmanlı-Memlüklu savaşları Osmanlı kuvvetlerinin mağlubiyeti ile sonuçlandı ve 1490´da yapılan bir antlaşmayla sağlanan barış dönemi Yavuz Sultan Selim´in saltanatına kadar devam etti.
Safevi hükümdarı Şah İsmail ´i Çaldıran da ağır bir mağlubiyete uğratan Yavuz Sultan Selim, Memlüklu meselesini de kesin bir sonuca bağlamak istiyordu. Öte taraftan Ümit Burnu´nun keşfinden sonra Hint Okyanusu´nda ve Kızıl Deniz sahillerinde etkili olmayan başlayan Portekizliler´in faaliyetleri, Memlüklular´ı olduğu kadar Osmanlılar´ı da rahatsız ediyordu. Hint Okyanusu´nda giderek büyüyen ve Hicaz´daki kutsal şehirleri (Mekke ve Medine) tehdit eden Portekiz tehlikesine karşı tarafsız kalamayan II. Bayezid ve ondan sonra Yavuz Sultan Selim bu hususta Memlüklular´a yardımda dahi bulunmuşlardı. Fakat, Memlüklular´ın Portekizlilere karşı yeterince etkili olamaması, Osmanlılar´ın Mısır´ı alıp Kızıldeniz´de emniyeti sağlamak istemelerini artık kaçınılmaz bir vazife haline getirmiştir. Bu niyetini gizli tutmak isteyen Yavuz Sultan Selim yapacağı harekatını İran üzerine tevcih edecekmiş gibi gösteriyor, Memlüklu Sultanı Kansu Gavn ye hürmetkarane mektup ile birlikte kıymetli hediyeler de göndererek onu gafil avlamak istiyordu. Memlüklu sultanı, Selim´in gönderdiği namelerden memnun olmakla beraber her ihtimale karşı o da mukabil tedbirler alıyordu.
Safevilerle Memlüklular´ın ittifaklarının kendilerini zor bir duruma düşüreceğini iyi bilen Osmanlı padişahı, Memlüklu sultanını iğfal için gönderdiği mektuplardan başka, halifeye ve nüfuzlu Memlüklu beylerine de en kıymetli hediyeler göndererek onları da avlamış ve Safevilerle Memlüklular arasındaki ittifak gayretlerini boşa çıkartmıştır.
Yavuz Sultan Selim, kışı Edirne´de geçirdikten sonra 1516 yılı ilkbaharında Vezir-i azam Sinan Paşa´´yı kırk bin kişilik bir kuvvetle Maraş üzerinden Fırat tarafına şevketti. Bu sefer, görünüşte Safeviler üzerine yapılıyordu ve bu hususa dair Gavri´ye de bir mektup yazılmıştı. Sinan Paşa, Kayseri´de toplanan kuvvetleri de alarak Maraş ve Malatya üzerinden Diyarbakır´a doğru gidecek ve yolda bir engelleme ile karşılaşırsa durumu derhal padişaha bildirecekti.
Sinan Paşa, Fırat´ı geçip Diyarbakır´a gitmeye memur olduğunu sınırdaki Memlüklu beylerine bildirdi ve Fırat´ı geçmek üzere müsaade istedi. Suriye sınırına kuvvet göndermiş olan Memlüklu kumandanları Sinan Paşa´nın teklifini sert bir dille reddettiler. Sinan Paşa´nın Memlüklu sınırlarına gelmesi üzerine Kansu Gavri de 50 bin kişilik bir kuvvetle Şam´a gelmiş ve Mısır´da yerine kardeşinin oğlu Tomanbay´ı bırakmıştı.
Sinan Paşa bütün vaziyeti padişaha arzetti. Zaten Memlüklular´a savaş açmak için fırsat kollayan Osmanlı hükümdarı, durumu ulema ve devlet adamlarıyla müşavere ettikten sonra, Kansu Gavri´nin Şah İsmail ile ittifak yapmasını vesile yaparak Memlüklularla savaşa karar verdi.
Varılmış olan kararı ve kendisinin hemen yola çıkacağını Vezir-i azam Sinan Paşa´ya bildiren Padişah, gerçek maksadının Memlüklular tarafından hala bilinmediğini kabul ederek, seferin İran için olduğunu duyulmaya devam etti ve bu maksatla Rumeli Kadıaskeri Zeyrekzade Molla Rükniddin ile Karaca Paşa´yı elçilikle Memlüklu sultanına gönderdi. 4 Haziran 1516´da yola çıkan bu zatlar Gavri´ye birçok hediye ile birlikte, padişahın bir mektubunu da götürdüler. Bu arada oğlu Süleyman kendisine vekalet etmek üzere Edirne´de bırakan ve Piri Paşa´yı da İstanbul muhafızlığına tayin eden Padişah, 5 Haziran 1516´da İstanbul´dan Üsküdar´a geçti.
Padişahın Elbistan´a varmasından biraz önce yani 11 Temmuz 1516´da Haleb´e gelmiş olan Gavri, Osmanlı elçileri ile burada görüştü. Elçiler, önce iyi karşılayan Gavri, Dulkadiroğulları´na ait yerlerin işgalinden dolayı müteessir olarak onlara ağır sözler söyledikten sonra hapsetti. Fakat, Osmanlı ordusunun yaklaştığı haberi üzerine Gavri, bu elçileri serbest bırakarak hediyelerle beraber geri gönderdiği gibi kendisi de, barış yapmak amacıyla, Moğolbay Devadar ismindeki bir emirini elçilikle görevlendirdi.
Osmanlı elçileri padişah Bucakdere´de iken orduya yetiştiler ve başlarından geçenleri anlattılar. Bu duruma çok sinirlenen Yavüz, Gayri´nin elçilikle gönderdiği Moğolbay´ı derhal zincire vurdurarak öldürülmesini emretti. Ancak vezirlerin araya girmesiyle Moğolbay ölümden kurtulabildi. Fakat, padişah, Memlüklu elçisinin saç ve sakalını tıraş ettirdikten som a onu bir topal eşeğe bindirerek geri gönderdi ve bu elçi vasıtasıyla Gavri´ye gönderdiği haberde kendisinin savaş meydanında karşısına çıkmasını istedi.
Osmanlı ordusu Antep´e yaklaştığında Memlüklular´ın Antep valisi Yunus Bey Osmanlı padişahına itaatini arzederek Haleb´e kadar Osmanlı ordusuna rehberlik etti. Bu sırada Kansu Gavri de, yanında halife de olduğu halde, bütün ordusuyla Haleb´den çıkarak Merc-i Dabık´a. geldi ve karargahını orada kurdu. Nihayet, beklenen savaş 24 Ağustos 1516´da başladı. Osmanlı ordusunun sağ kolunda Anadolu beylerbeyi Zeynel Paşa, sol kolunda Rumeli beylerbeyi Küçük Sinan Paşa ve merkezde Padişah ile topçular bulunuyordu. Memlüklular´ın ise, sağ kolunda Haleb naibi Hayır Bey, sol kolunda Şam naibi Sibay ve merkezinde de Sultan Gavri yer alıyordu.
Savaşın başlaması ile birlikte önce Memlüklular´ın sağ kol kumandanı Hayır Bey bozulup Haleb´e ve oradan da Şam´a doğru kaçtı. Memlüklu ordusu beş altı saat gibi kısa bir zaman içinde perişan edildi. Gavri, Silahtar Emir Timur´un ikazı üzerine Haleb´e kaçmak istedi ise de üzüntüden nüzül isabet ederek öldü. Bu zaferi müteakip Osmanlı kuvvetleri Haleb, Hama, Hums ve Şam´ı süratle ele geçirdiler.
28 Ağustos 1516´da Haleb´e gelen Yavuz Sultan Selim´i Halebliler şehir dışında karşılayarak ona itaat ve bağlılıklarını arzettiler ve şehirlerinin yağma edilmemesini rica ettiler. Otağını Haleb´in karşısında bulunan Gökmeydan´da kuran Padişah, burada Haleb´in anahtarlarını teslim aldıktan sonra onların ricasını kabul ederek şehrin yağmalanmaması için gerekli tedbirlerin alınmasını sağladı.
Bundan sonra, Haleb´in idaresini Karaca Paşa´ya, defterdarlığını Abdullah Paşa-zade Abdulkerim Çelebi´ye ve kadılığını da Çölmekçizade Kemal Çelebi´ ye tevcih buyuran Yavuz Sultan Selim91, ertesi yıl Tomanbay idaresindeki Memlüklu ordusunu Ridaniye´de ikinci kez mağlup ederek bu devletin bütün topraklarını ele geçirdiği gibi, Memlüklu devletini de ortadan kaldırmış oldu.
Osmanlı Hakimiyetinde Haleb
Haleb, Osmanlı hakimiyetine geçtikten kısa bir müddet sonra Şam beylerbeyiliğine bağlı bir sancak olarak teşkilatlandırıldı. 1520 yılında Yavuz Sultan Selim´in ölümünü ve oğlu I. Süleyman´ın (Kanuni) tahta geçmesini fırsat bilen Şam beylerbeyi Canbirdi Gazali, istiklal davasıyla harekete geçince bölgedeki istikrar da bozuldu. Gazali´nin maksadı önce Şam ve civarını ele geçirmek, ardından da hakimiyetini Mısır´a kadar uzatıp Memlük sultanlığını tekrar canlandırmaktı.
Bu arada etrafına Osmanlı idaresinden memnun olmayan Memlük beylerini ve Araplar´ı toplayarak bir ordu kuran Gazali, Rodos şövalyelerinden aldığı destekle Beyrut ve Trablusşam gibi kıyı şeridindeki yerleri ele geçirdikten sonra 1 Kasım 1520´de Haleb´i de kuşattı. İsyan haberinin merkeze ulaşması üzerine, Osmanlı hükümdarı, üçüncü vezir Ferhad Paşa ile Anadolu, Karaman ve Sivas eyaletleri timarlı sipahilerini ve kapıkulu efradından 4 bin yeniçeriyi Gazali´ye karşı gönderdi ve Dükadır beyi Şehsuvar oğlu Ali Bey´i de yardıma memur etti.
Ferhad Paşa bölgeye ulaşmadan önce harekete geçen Şehsuvar oğlu Ali Bey, 1 Şubat 1521 de Gazali´yi bozup Haleb´i kurtardıktan sonra, Haleb sancakbeyi Ahmed Bey ile birlik olup onu ikinci bir muharebede tekrar mağlup etti ve bunu müteakip yetişen Ferhad Paşa kuvvetleri de beraber olmak üzere son bir çarpışmada yine mağlup edilen Gazali´nin başı kesilerek İstanbul´a yollandı. Bu hadiseden sonra Şam beylerbeyiliğine Aya5 Paşa getirilirken, Kudüs, Gazze ve Safed sancakları da ifraz edilerek her birine sancakbeyi tayin edildi.
Gazali isyanından sonraki dönemde, Haleb Osmanlı yönetimi sayesinde büyük bir istikrara kavuştu. Bağdat´ın alınması ve Hint Deniz Seferleri sayesinde doğu ticaret yollarının daha faal bir hale getirilmesi Haleb ticaretinin de zenginleşmesine sebep oldu. Bu sayede Haleb şehrinde sanayi ve ticarette önemli gelişmeler meydana gelirken yapılan yeni tesisler sayesinde şehrin fiziki görünümünde de önemli değişiklikler oldu.
Bu zamanda Lazkiye ve Trablusşam, Haleb ve Fırat yolu aracılığıyla, Doğu ile çok geniş ticari ilişkilerde bulunuyordu ve Batı tacirleri baharat ve diğer kıymetli maddeleri almak için hep bu limanlara geliyorlardı.
Coğrafi Keşifler neticesinde ticaret yollarının Akdeniz´den Okyanus´a kaymış olması bile, 16. yüzyılın sonlarına kadar Haleb pazarlarını fazla etkileyememişti. Bilakis, bu yüzyılın sonlarına doğru, İran ipeği yanında Hürmüz ve Basra yolu ile gelen Hint malları ve bu arada pamuklu dokumalar ithalatı sayesinde Haleb´de ticaret daha da gelişmişti. Fakat, Haleb ticaretinde yaşanan bu gelişmenin 16. yüzyılın sonlarına doğru önemli oranda durduğu anlaşılmaktadır. Bu durgunluğun en mühim sebebi ise 15821583 yıllarında Doğu Akdeniz ticaretinde yaşanan bunalımdır. Ayrıca, 12 yıl kadar süren Osmanlı-İran savaşlarının (1584-1590) da bu ticaretin yavaşlamasında çok önemli bir rolü olmuştur. Nitekim, 1582 yılında Haleb´den gönderilen bir mektupta artık iş hacminin darıldığından ve sonuca varan işlerin de felaket durumda olduğundan söz edilmekte; hatta bir başka mektupta 1583´te tüccarların artık kar etmek yerine zararla geri döndüklerinden bahsedilmektedir. Bu felaket durum sadece Haleb için değil aynı zamanda Doğu Akdeniz´deki Mısır limanları için de söz konusudur. Haleb ticaretinde yaşanan bu durgunluk, Türk-İran ve Türk-Portekiz savaşlarının sona ermesi neticesinde, ancak 1590´lardan itibaren düzelmeye başlamıştır.
Haleb´de özellikle 16. yüzyılın ikinci yansında görülen baş döndürücü gelişmeye paralel olarak, şehirde ardarda dört büyük külliye yapılmış ve bu sayede şehir (Medine) alanı yarım yüz yıl içerisinde iki katına çıkmıştır.
Bu yapılardan ilki, 1544 yılında Haleb valilerindeni Hüsrev Pcşa´nın yaptırdığı imaret olup, burası camii ile birlikte 4 veya 5 hektarlık bir alanı kaplamakta ve iş hanları ile pek çok dükkanı ihtiva etmekteydi. İkinci önemli yapı ise, 1555´te Adiliye Camii etrafında yaptırılmış olan Dıkakinzade Mehmed Paşa külliyesi idi. Bu külliye 4 çarşı ve üç büyük hanı (bunlardan biri olan el-Ulabiyye 5.550 m2´lik alanıyla Haleb´in en geniş hanlarından biri idi) içeriyordu ki, külliyenin toplam alanı üç hektardı. Üçüncü önemli yapı; 1574´de yapılan İbrahim Han-zade Mehmed Paşa külliyesi olup, Gümrük Hanı´nı ve içinde 344 dükkan bulunan iki çarşıyı ihtiva ediyordu ve bu külliyenin toplam alanı da 8 bin metrekare idi. Haleb´de 16. yüzyılda yapılan son önemli eser ise 1583´te yaptırılmış olan ve bir cami ile iki çarşı ve bir kaysariyeyi barındıran Behram Paşa külliyesidir.
Bu yeni yapıların hepsi, eskiden Memlüklar tarafından yapılanlarla birlikte, şehrin ticari kalbinde yer alıyordu. Bu ticari çekirdek, hepsi bitişik bir çatının altında yer alan, dükkanlar, atölyeler, camiler, hamarrar ve kervansaraylarla dolu, birbirine bağlı sokaklarıyla bir kilometre karenin üzerinde bir alandan oluşuyordu. Kenti ziyaret eden herkes Haleb çarşısı karşısında şaşkınlık ve hayranlık duyuyor, onu sadece İstanbul´u! ünlü Kapalı Çarşısının geçebileceğini düşünüyordu.
16. yüzyılda Haleb´in ticari açıdan önemini kavrayan sadece Osmanlılar değildi. Venedikliler 1545´te Şam´dan Trablusşam´a naklettikleri konsoloslarını 1548´de Haleb´e gönderdiler. Bu hareket, Doğu Hint Adaları´ndan gelen karabiber ve diğer baharatların Şam´ı öne çıkaran Kızıldeniz geçişinden ziyade, artık Basra Körfezi-Fırat Nehri rotasını izlediğini göstermektedir. Ayrıca, ipek ticareti de Haleb pazarlarının cazibesini arttıran başka önemli bir faktördü. Avrupalılar için özellikle Hazar Denizi kıyısındaki Gilan bölgesinden gelen ipek çok değerli olmakla birlikte, Anadolu´nun uzak bölgelerinden gelen yerel üretim ipeği de aranan mallar arasında yer almaktaydı. Yerel dokumacılar İran ipeği için Avrupalı tüccarla rekabete girmek yerine Bursa ve Tokat ipeğini tercih ediyorlardı. Halebli dokumacıların Anadolu´dan gelen ipeğe yüksek fiyatlar ödemesi İstanbul ve Bursa gibi imparatorluğun diğer ipek dokuma merkezlerinde sık sık malzeme sorunu yaşanmasına sebep oluyordu. Ayrıca, Kuzeybatı Avrupa´da yerel tekstil üretiminin 16. yüzyıldan itibaren artış göstermesi Avrupa´da ipek talebini yükseltti ve bundan dolayı Haleb ipek pazarı bu zamanda daha da çekici bir hale geldi.
Haleb şehri, baharat ve ipek ticaretinden başka, deri, kumaş ve sabun sanayiinde de imparatorluk içerisinde önemli bir mevkiye sahipti. Nitekim, 19. yüzyıl seyyahlarından olan Barbie du Bocage Haleb´de yedi sabunhane olduğundan bahsetmektedir ki imal edilen sabunlar "Sabun Çarşısı"nda pazarlanıyordu ve başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun başka bölgelerine de ihraç ediliyordu. Ayrıca Tavernier de Haleb´de ipekli kumaşlar, keçikılı şallar ve dericilikte kullanılan palamutun yanı sıra sabun ve diğer mallar ticaretinin çok yoğun olarak yapıldığını ve bu malların dünyanın her tarafına sevk edildiğini, buna bağlı olarak da şehirde çok sayıda Fransız, İtalyan, İngiliz ve Hollandalı tacirler ile bu milletlerin menfaatlerini koruyan konsoloslarının olduğunu söylemektedir.
Öte taraftan, Osmanlı iktisadi hayatında ve bölge güvendiğinin sağlanmasında önemli bir rol üslenmiş olan Haleb´in 16. yüzyılın ortalarında bir eyalet olarak teşkilatlandınldığı da görülmektedir. Kanuni Sultan Süleyman, İran seferi sırasında Haleb´e geldiğinde, Sadrazam Rüstem Paşa´nın da tavsiyesi üzerine, Haleb´in eyalet merkezi yapılmasına ve buraya bir beylerbeyi tayin edilerek bölgede göçebe Arapların sebep olduğu fesat ve zulmün önlenmesine karar verilmiştir. Bunun için de o zaman Malatya sancakbeyliği görevinde bulunan Osman Bey 18 Muharrem 956 (16 Şubat 1549) tarihinde Haleb eyaletinin ilk beylerbeyi olarak tayin edilmiştir. Hatta, yine bu maksatla Haleb´in güneyindeki Ma´arra (Ma´arratü´n-Nu´ınan) müstakil sancak yapılarak buraya da bir sancakbeyi tayin edilmiştir.
Haleb beylerbeyiliğinin teşkilinden sonra düzenlenmiş olan ilk sancak tevcih defterinde, 1550 yılında, Osman Paşa yönetimindeki Haleb beylerbeyiliğinin (Vilayet-i Haleb) Adana, A´zaz ve Kilis, Balis, Birecik, Haleb, Hama, Hums, Ma´arra ve Selemiye olmak üzere 9 sancaktan meydana geldiği görülmektedir. Fakat, bundan sonraki yıllarda yeni sancakların da teşkil edilmesi sebebiyle eyaletin sancak sayısında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Nitekim, 1576-1584 yılları arasında Haleb beylerbeyiliği Adana, Antakya, Balis, Birecik, Cebele, Ekrad ve Kilis, Haleb (Paşa sancağı), Hama, Ma´arra, Matah, Selemiye, Suhne ve Tayyibe, Surüc, Türkman-ı Haleb ve ´Üzeyr olmak üzere 15 sancaktan meydana geliyordu.
Haleb´in Akdeniz´e kıyısı olmadığından şehrin buraya açılan en önemli kapısı önceleri Trablusşam limanı idi. Fakat, bu limanın Haleb´den uzak olması (eşek veya deveyle 8 gün) ve yöneticilerinden kaynaklanan olumsuzluklar Avrupalıları pek hissettirmeden gemilerini demirlemek için İskenderun´daki körfezi kullanmaya teşvik etti. Sahilinin sivrisineklerle dolu bir bataklık olmasına rağmen, körfeze Haleb´den katırla yolculuk sadece 3 veya 4 gün sürüyordu. Ayrıca, yol güzergahında bulunan Antakya şehri de konaklamak için oldukça uygundu ve yağmacılara karşı koruma sağlıyordu. İskenderun´un sahip olduğu diğer bir avantaj da doğrudan Haleb valilerinin yönetim bölgesi içinde olmasıydı. Hükümetin aksi yöndeki emirlerine rağmen, bu valiler Avrupalıların mallarını körfezde boşaltmalarına göz yumuyorlardı. Böylece Avrupa´dan yapılan ithalattan İskenderun ve Haleb´de olmak üzere iki kez gümrük vergisi alabiliyorlardı. 1590 civarlarında Avrupalılar Haleb´le yaptıkları ticarette liman olarak neredeyse sadece İskenderun´u kullanıyorlardı. Fakat, burada bir gümrük merkezinin kurulabilmesi 1593´te mümkün olabildi ve bundan zarar gören Trablusşam yöneticilerinin şikayetleri sebebiyle, İskenderun´daki gümrük merkezi birkaç defa kapatılma tehlikesiyle karşı kasrşıya kaldı. Ancak, Avrupalıların baskıları neticesinde bu gümrük merkezi 1612´de yeniden çalışmaya başladı.
Haleb şehri 17. yüzyılda da iktisadi ve fiziki açılardan büyümeye devam etti. Nitekim, Haleb valilerinden İpşir Paşa tarafından 1653-1654´e doğru şehirde büyük bir külliye inşa edildi. Kuzey varoşunun içinde, Hıristiyan Cüdeyde mahallesinin sınırında 0,6 hektarlık açık bir alan üzerinde kurulan bu külliye bir küçük cami, bir han, üç kaysariye, bir kumaş boyama atölyesi, bir kahvehane ve bir sebil ile dükkanları ihtiva ediyordu. Şehircilik açısından bu külliyenin yapımı, kuzey varoşundaki bu kesimin gelişimini düzenli bir hale getirdi ve varoşun en dış uzantılarındaki konut alanlarına yokluğunu hissettikleri önemli bir iktisadi faaliyet merkezini sağladı. Bundan başka, 1681´de, daha sonra başvezir olacak olan Vali Kara Mustafa Paşa Haleblilerin sonradan onun onuruna Hanü´l-Vezir olarak adlandırdıkları bir kervansaray vakfetti. Merkez çarşının dışında yer alan bu kervansaray, özellikle İran´dan gelen tüccara hizmet vermesi için kurulmuştu. Burası, çoğu kişi tarafından Haleb´deki Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneği olarak kabul edilmektedir.
Öte taraftan, 17. yüzyıla girildiğinde Haleb´in refahını tehdit eden iki önemli olay meydana geldi. Bunlardan birincisi Kürt aşireti reisi Canbulatoğlu Ali´nin isyanı olup, bu olay aşağıda ayrı başlık altında incelenecektir. Haleb´i tehdit eden ikinci önemli hadise ise İran Şahı Abbas´ın Osmanlı devleti için büyük önem arzeden ipek gelirinden onu mahrum etmek istemesidir. Şah Abbas Osmanlılarla olan rekabetinde İran ipeğini de bir silah olarak kullanmak istiyor ve bu maksatla ipek ticareti rotasını başka yöne kaydırmaya çalışıyordu. Abbas, kendi hükümetlerinden Akdeniz için değil de Basra Körfezi için ticari imtiyaz almış olan İngiliz East India Şirketi ve Felemenk VOC (Vereenidge Oost-Indische Compagnie) gibi Avrupalı şirketlerce de teşvik ediliyordu. Bu şirketlerin hissedarları, İran ipek ticaretinin Hint Okyanusu ticaret alanının bir parçası olmasında yarar gördüklerinden bu ticaretin Akdeniz´den Basra Körfezi´ne yönelmesini istiyorlardı. Onların bu çabalarına İngiliz Levant Şirketi ve Felemenk Directie van den Levantschen Handel en de Navigatie op de Middellandsche Zee gibi küçük şirketlerin karşı çıkmasına rağmen 1619´dan Şah Abbas´ın öldüğü 1629 yılına kadar olan on yıllık zaman diliminde İran ipeğinin çok az bir kısmı Haleb´e ulaşabildi. Haleb´deki ipek ticareti dramatik bir biçimde azalınca Avrupalılar kentteki ticari faaliyetlerini sona erdirmeyi dahi düşündüler. Özellikle Fransızlar İran ipeği yerine Lübnan ham ipeğini kullanmayı düşündüklerinden birçok Fransız ticari kuruluşu, acentelerini, hedefledikleri kaynağa daha yakın olmak için Sayda ve Trablusşam´a taşıdılar. Hemen hemen sadece İngilizler sabırla Haleb´de kalmaya devam ettiler. Fakat, Şah Abbas´ın ölümüyle birlikte, büyük ölçüde İranlı tüccarların isteği doğrultusunda, ticaret eski kanallarından akmaya başladı ve Haleb yeniden İran ipeğinin en önemli pazarı haline geldi.
*Kitap: 17. YÜZYILDA HALEB EYALETİ VE TÜRKMENLERİ
Yazar: Enver ÇAKAR